SON ŞÖVALYE

Sınıf arkadaşı, kan kardeşi, sayın Tamer Uman’ın gözünden Muzaffer Tekin!

Askeri lise de başlayan dostluk, bir ömür devam edecek.

Duygularını kaleme almayı, bir vefa borcu adleden Tamer Uman, bu borcu fazlasıyla ödüyor.. Muzaffer Tekin’i ondan daha iyi kim anlatabilir ki!

Kalemine, o güzel yüreğine sağlık vefalı dost!

Okuyun, okutun…

Share

Yorum yok

İktidar desteği ve cemaat marifetiyle kurulan Ergenekon tertibi sonucu, 7 yıl boyunca tutulduğu Silivri cezaevinde kansere yenik düşerek aramızdan ayrılan, Muzaffer Tekin’i, vefatının 6. yılında, hasret ve rahmetle anıyoruz.. Ruhun şad olsun, kahraman komutan! Huzur içinde uyu…

Share

, , , ,

1 Yorum

Savaş ve Aşk

Muzaffer Tekin’in en yakın silah arkadaşı, Kıbrıs gazisi, E. Bnb. Tamer Uman‘ın yeni eseri “Savaş ve Aşk” raflar da yerini aldı!

Kayseri Hava İndirme Tugay’ın da çiçeği burnun da bir teğmenken Kıbrıs Barış Harekatına katılan Tamer Uman, gün gün yazmış olduğu hatıratlarından oluşan eserin de; savaşı sadece askeri değil bir çok farklı perspektifle ele alarak özellikle dramatik yönünü, insanı ayrıntıları kaçırmadan sergiliyor. Tamamen yaşanılan hadiselere yer verdiği eserin de Muzaffer Tekin ile yaşadığı anıları okuyunca oldukça duygulandığımı ifade etmeliyim.

Yazarın kullanmış olduğu, sade ve akıcı dil sayesin de, sıkılmadan, savaş, polisiye ve aşk üçgenin de kâh gülecek, kâh üzüleceksiniz!

İyi okumalar…

Share

Yorum yok

SEVGİ, SAYGI ve HASRETLE ANIYORUZ…

Share

, , , ,

1 Yorum

Hasret, her an, her gün, her yıl…..

İki imamın işbirliğiyle kurulan Ergenekon tertibi sonucu, 7 yıl boyunca tutulduğu Silivri cezaevinde kansere yenik düşerek aramızdan ayrılan, Muzaffer Tekin’i, vefatının 4. yılında, Karacaahmet kabristanın da ki mezarı başında dualarla andık! Hocası, sınıf arkadaşları, dost ve sevenleri olarak, hatıralarımızı, duygu ve düşüncelerimizi paylaşarak müstesna insanı yad ettik. Ruhun şad olsun, kahraman komutanım! Huzur için de uyu…

Share

, , , , , , , , ,

Yorum yok

Kıbrıs Barış Harekatının 44.yılı!

Kıbrıs Barış Harekatının 44.yıldönümünde başta, savaşın seyrini değiştiren, altın madalya alan tek teğmen olan, AKP-Fetö işbirliğiyle kurulan Ergenekon kumpası sonucu 7 yıl tutulduğu Silivri zindanında kahrından yakalandığı kansere yenik düşerek 2015 de aramızdan ayrılan, kıymetli büyüğümüz Muzaffer Tekin olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz..

Aşağıda ki satırlar, Kıbrıs’ta yıllar boyunca Rum zulmüne maruz kalmış Münevver Borovalı hanımefendinin duygularıdır.

BİZİM ÖZGÜRLÜK HİKAYEMİZ
Yine barut, yine kan, yine gözyaşı.
Kuzeye dönük acıdan kararmış yüzler
Umut,
Yüreklerde özlem,
Hade gelin artık!
Bir sabah güneşi, bir ışık olun
Süzülün, Yavru Vatana!

20 Temmuz 1974
Ezan sesleri yükselir semaya,
Hummalı bir heyecan yüreklerde,
İste geldiler!
Göğüsleri siper kahpe kurşunlara
Onlar kara kartal süzülür toprağa
Onlar Mehmetler!
Onlar düşmana aman dedirtenler!

Ey kahpe Rum, kahpe Yunan
Kaçacak yeriniz mi var?
Aman dileycek yüzün mü var?
Mehmetler kucaklaştı Mücahitlerle
Bu topraklar bizim
Olmaz size diyar!

Günler geçti oluk oluk aktı kanlar
Nice canlar yükseldi arşa nice canlar
Durmadı katliamlar!
Ne yaşlı dediler ne bebekleri kayırdılar
Onlar insan değil!
Onlar insanlıktan nasibini almamış
Kalleş Palikaryalar!

Gece karanlık, ay bile saklamış kendini
Pencerelerde kum torbaları
Asılmış battaniyeler
Nefesler firtına bu sessizlikte

Ayak sesleri duyulur merdivenlerden.
Çıt yok yerde oturanlardan,
Bir karaltı
Ardında bir daha!
Binlerce kuş çırpınır yüreklerde.

”Benim!”
Babamın sesi bu
Çakar çakmağını
Yere çömelmiş
Arkasında biri var!
Gölgeler içinde ayakta,
O bir asker
O bir Mehmetçik
Kasaturası sallanır belindeki palaskadan

”Adı Muzaffer” dedi babam.
Kirpiklerimiz değmedi birbirine
O na bakarken
Eli uzandı,
Okşadı başımızı,
Sildi anamın akan göz yaşını.
”Herşey bitti anacığım” dedi.
”Biz buradayız”.
”Biz bir yürekte atan iki canız.”
”Biz Ana Kız bir ulus bir toprağız”

Sustu silahlar!
Bayraklar gönderde nazlı birer gelin
Şehitler uğurlandı cennetteki mekanlarına
Analar bacılar eşler kardeşler çocuklar
Vatan sağ oldun dediler
Başları dik selam dururken bayrağa

Bu sınırlar kalemle değil,
Kanla çizildi!
Nice yiğitler feda etti canlarını,
Nice bebeler büyüyemedi!
Elleriyle kazdı şehidinin mezarını
İman etti, yemin etti analar,
Bir zerre toprağını vermedi!

Mücahitler Mehmetler,
Girne Kapısından geciyorlar,
En önde bir asker,
Heybetli, kartal bakışlı,
O bir yağız yiğit
O bir cengaver!
O nun adı Muzaffer!
Almış arkasına Mehmetleri
Yeri göğü inletir sert adımları
Kaderi değiştirir
Zafere ulaştırır
Aldığı cesur kararları!

Unutma, unutturma,
Anlat senden sonraki nesillere,
Ayağını bastığın yer toprak değil Vatandır!
Bu toprakları vatan yapan akıtılan Kandır!
Onların adları Mücahit, Mehmet
Onlar dağlarda Karasaldır.
Onlar ”Allah Allah” nidaları ile
Düşmana kan kusturanlardır.
Onlar dağlara tepelere adını yazdıran
Onlar Bayraklaşan,
Onlar özgürlük tarihimizi yazan
Türk Kahramanlardır!

Münevver Borova
29 Ekim 1974

Share

Yorum yok

 

Bir gün okulda üzücü bir olay yaşandı.

Arkadaşlarımın çoğu bekârdı. Bekâr olanlar, mesai bittikten sonra belirli bir saatte okula dönmek şartıyla dışarı çıkabiliyorlardı.

Okulda kalan bu arkadaşlarımızdan dördü, bir gün Tuzla’da müzikli bir lokantaya giderler. Sonrasında hesap yüzünden çıkan kavgada, kendilerine sopalarla saldıran kalabalık bir grup tarafından feci şekilde dövülürler.

Onları gördüğümüzde yüzleri tanınmayacak durumdaydı.

O zamanlar bütün yurtta olduğu gibi, Tuzla’da da sıkıyönetim devam ediyordu. Askerin göreceli de olsa toplum üzerindeki etkisi hissediliyordu. Buna rağmen dört teğmene böylesine bir saldırının rahatlıkla yapılmasına anlam verememiştik.

Dayak yiyenlerden biri jandarma diğer üçü piyade sınıfındandı.

Bütün teğmenler olaya çok içerlemişti. Günlerce olayın müsebbiplerine bir işlem yapılacağı beklentisi içinde olundu. Ama bu beklentiler boşa çıktı. Konu ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı.

 ***

Bir gece kalabalık bir grup, bahse konu lokantaya gitti. İçeride yine kalabalık bir grup yemek yemekte ve eğlenmekteydi. Dışarıdan gelen grup, garsonlar ve korumalarla tartıştı. Tartışma sonrası büyük bir kavga çıktı.

Kavga sonunda mekânda bulunan pek çok kişi hastanelik oldu. Sadece dört teğmeni döven garsonlar ve korumalar değil, eğlence merkezi de tanınmayacak hale geldi.

Bu olayı biz teğmenlerin yaptığı iddia edilerek sorguya çekildik. Sorgu ve ifade alma işlemleri günlerce sürdü.

Sonuç mu?

Anlatacağım…

***

Muzaffer Tekin. Piyade okulunda bir asteğmen bölüğünün bölük komutanı olarak görev yapıyordu o zamanlar. Rütbesi yüzbaşıydı.

Astı, üstü herkes ondan kahraman diye bahsediyordu. Sadece astları değil, üstleri de kendisine saygı duyuyordu. Kıbrıs savaşında yaptıklarını kendisinden değil, arkadaşlarından, ders hocalarımızdan dinliyor, kendisine içten içe hayranlık duyuyorduk.

Yürüyüşüyle, duruşuyla emsallerinden farklı bir subaydı Yüzbaşı Tekin. Kışlada pek çok bölük vardı ama en olumsuz hava şartlarında bile eğitim yapan bir tek bölük olurdu. O da Muzaffer Tekin’in bölüğü.

Kıbrıs savaşına teğmen olarak katılmış, gösterdiği üstün cesaret ve feragatnedeniyle bu rütbede altın madalyalı tek subay olarak tarihe geçmişti.

Kıbrıs’ta cephe taarruzu ile ele geçirdiği tepeye ismini vermişlerdi: “Zafer tepe!”

Asker olsun diye yaratılmış birisiydi gözümüzde Muzaffer Tekin. Çoğumuzun rol modeliydi.

***

Lokantada kavga olduğu gün, Piyade Okulunun Nöbetçi Amiri Muzaffer Tekin idi. Olay ile ilgili sorgular sonucu Selimiye’de lokanta sahibi ve çalışanlarının karşısına çıkartılarak yüzleştirildik. Yüzleştirmede kimseyi teşhis edemediler. Ama mutlaka bir suçlu bulunmalıydı.

Söz konusu olay iç kamuoyunda fazla yankı bulmamıştı ama dış basın olayı çarpıtarak vermiş ve dış kamuoyunda büyük yankı uyandırmasına sebep olmuştu. Onların derdi başkaydı tabi.

Söylenenlere göre; yabancı basın, örgütlerin terörünün askerlerce engellendiğini, şimdi ise askerlerin mafya usulü saldırılar yaparak haraç vermeyenlere karşı terör estirdiklerini belirterek, “Bu teröre kim dur diyecek”şeklinde yayın yapmış.

Bundan o zamanki yetkililer çok etkilenmişti haliyle. Buna sebep olanları mutlaka cezalandırmak niyetinde oldukları anlaşılıyordu. Çünkü sansürleme imkânı bulamadıkları Avrupa basını kendi halkından, kendi basınından, kendi ordu mensuplarından ve gerçeklerden çok daha önemliydi onlar için. Olay sonrası okula peş peşe komutanlar geldi.

En son dönemin Kara Kuvvetleri Komutanının geldiğini hatırlıyorum. Her gelen gerginlik yaratıyor, bağırıp çağırıp gidiyordu. Amacın “bağcıyı dövmek”olduğunu anlayacak yaştaydık.   

Sonuçta dayak yiyen dört arkadaşımız (dayak yedikleri için olsa gerek) ile Muzaffer Tekin’in, haksız ve hukuksuz bir şekilde TSK ile ilişiğini kestiler. Kursu 4 ay öncesinden sonlandırarak bizi de sürgün ettiler.

Muzaffer Tekin, nöbetçi amiri olarak bütün sorumluluğu üzerine almış, herhangi bir arkadaşımıza zarar gelmemesi için kendi geleceğini hiçe sayan asil bir duruş sergilemişti. Bu asil duruşun karşılığı, TSK’den atılmak olmuştu.

Ama o bu davranışı ile orada bulunan yaklaşık 1984 mezunu 350 teğmeningönlündeki ebedi yerini aldı…

Ben de o tarihten itibaren onunla hiç ilişkimi kesmedim. Çoğunluğu telefonla olmak üzere hep görüşmemiz devam etti. Bir kere olsun ordudan atıldığı için hayıflandığını duymadım.

Haketmediğim halde bana bütün sevecenliğiyle söylediği “Aslan yürekli kardeşim benim” hitabı, beni hep daha iyi olmaya zorlamıştır. Muzaffer Yüzbaşıya mahcup olmak ölümden daha beterdi bizler için…

***

Benim için o, fırtınalı havada deniz feneri gibiydi. Zor olaylar karşısında hep onun cesareti, duruşu, eğilmezliği, astlarına sahip çıkışı, özverisi benim için hep yol gösterici oldu. Onun sayesinde gerçek silah arkadaşlığının, askerliğin ne demek olduğunu öğrendim, öğrendik.

Onun yoluma tuttuğu ışık o kadar güçlü idi ki hiç yoldan çıkmadım. Hiç boyun eğmedim. Askerlik yeminine ve silah arkadaşlarıma ihanet etmedim.

Hep ondan aldığım feyz ile korkuya meydan okudum, çoğu arkadaşım gibi…O, insana duruşuyla bunları aşılardı…

***

Yirmi altı yıl sonra Muzaffer Tekin, “Ergenekon” isimli kumpas davasından, iftiralarla, yine haksız hukuksuz biçimde bu sefer cezaevine tıkılacaktı.

Ben de benzer şekilde haksız hukuksuz bir şekilde, “Balyoz” davasından tutuklanacaktım. Muzaffer Yüzbaşı ile yolumuz tam 26 yıl sonra yine zorlu bir süreçte cezaevinde kesişmişti.

Muzaffer Tekin cezaevindeyken, düzenlenen bir kanunla beraber hakları iade edilecek, kendisine emekli aylığı bağlanacak ve emekli Albay kimliği verilecekti. O da bana bu kimliğin renkli fotokopisini göndererek, sevincini paylaşmamı sağlayacaktı.

***

Muzaffer Tekin uzun süre (5 yıldan fazla) cezaevinde kaldı. Bu süreçte kanser illeti yakasına yapıştı. Hastalığı, cezaevinde bırakın tedaviyi, doğru dürüst teşhis bile edilmedi. Kanserin en kötü olanlarındandı onunkisi; Pankreasından vurulmuştu.

Teşhis edildiğinde hastalığın son evresine gelmişti. Şimdi biri firar diğerleri cezaevinde yatmakta olan Fetullahçı çete üyesi sözde hâkimlerce2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu arada hastalığı iyice depreşti. Cezaevinde ölmesin diye takvim yaprakları 10 Mart 2014’ü gösterirken apar topar tahliye ettiler onu.

Kahramanlarının böylesine hakarete uğramasına, aşağılanmasına göz yuman bir devlet yaşayabilir mi? Bir milletin kahramanlarına böylesine pervasızca saldıran sırtlan sürüsüne müsaade edilir mi?

Neyse…

Çok kısa ömrü var denmesine rağmen inatla bir yıldan biraz daha fazla yaşadı. Nihayet 1 Nisan 2015’te aziz ruhunu teslim etti ve Hakk’a yürüdü.

Onun arkasından sosyal medyada şöyle yazmıştım gözyaşlarımı tutamayarak;

“Biz onun teğmenleriydik. O, 1984’te bizi koruma adına TSK’da atıldı. Teğmen iken altın madalyalı tek subay. Kıbrıs savaşındaki başarıları nedeniyle bir tepeye ismini veren, ağzımı doldura doldura ‘komutanım’ dediğim adam, ‘hayattan beraat etti.’

Kumpasçılarının sonunu göremeden…

Ah komutanım, o ‘Aslan yürekli kardeşim benim’demeni hep hatırlayacağım.

Ve yemin ediyorum, gördüğüm en yürekli adamın bu sözlerini bundan önce nasıl boşa çıkarmadıysam, bundan sonra da boşa çıkarmayacağım…

Ve o gün geldiğinde yani sana kumpas kuranlardan hesap sorduğumuzda gelip mezar taşını öpeceğim…

Biliyorum ki sendeoradan bütün sevecenliğiyle ‘Aslan yürekli kardeşim benim’ diye sesleneceksin bana…

Benim örnek almaya çalıştığım aslan yürekli komutanım, oradaki güzel insanlara selam söyle olur mu?

Yaradan bize de senin gibi onurla bitirilen bir hayat versin!

Saygı, minnet ve dua ile aslan komutanım…”     

Mustafa Önsel

Odatv.com 02.04.2018

 

Share

Yorum yok

ÖZLEM ve SAYGI ile ANIYORUZ…

Saygıdeğer insan, Muzaffer Tekin, aramızdan ayrılışının üçüncü sene-i devriyesin de kabri başında sevenleri tarafından dualarla anıldı. 

Yaşadığı süreçte şahsiyeti ile çevresinde büyük izler bırakan kahraman komutan için başta uzak mesafelerden gelenler olmak üzere kabri başında bir fatiha okuyan tüm dostlara şükranlarımızı sunuyoruz..

Share

Yorum yok

HASRET VE SAYGIYLA ANIYORUZ..

Vedalar sadece gözleriyle sevenler içindir. Gönüllere serptiğin tohumlar orman oldu. Ruhun şad, mekanın cennet olsun kahraman komutanım…Muzaffer Tekin

IMG-20170401-WA0005

Share

Yorum yok

Muzaffer Tekin

Bıraktığın izler o kadar derin ki, bu asla ayrılık değil!  Doğum günün kutlu olsun kahraman komutanım…

Share

3 Yorum

HASRET ve RAHMETLE ANIYORUZ…

Kahraman komutanımızı, aramızdan ayrılışının 1. yıl dönümünde rahmetle anıyoruz. Ruhu şad, mekanı cennet olsun…

Muzaffer Tekin (2)

Share

4 Yorum

Nagehan Alçı ikinci kez mahkum oldu!

Misyon gazetecilerinden Nagehan Alçı, Muzaffer Tekin’e yönelik yapmış olduğu iftiralara karşılık Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 10.000 TL tazminat ödemeye mahkum oldu. Alçı, basın yolu ile hakaret suçundan 8 Ekim 2015 tarihinde de Silivri 4. Ceza Mahkemesi tarafından 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmıştı.

Eşsiz insan, Muzaffer Tekin’e yaşatılan zulmün yakın tanıkları olarak bu kararların yüreğimize su serpmediğini ifade ediyor, iktidar – Cemaat ortaklığının lale devrinde televizyon televizyon gezerek Muzaffer Tekin aleyhinde türlü iftiralar kusan, iktidar formatlı bu misyon gazetecilerini Türk milletinin vicdanına bırakıyoruz…

Nagehan Alçı mahkum oldu!

Sözcü, 15.01.2016

Share

1 Yorum

SAĞ OLUN, VAR OLUN…

O’nun vasiyetine yakışır bir vakarla, son yolculuğunda yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza teşekkürü bir borç biliriz…

Share

3 Yorum

O’NA İTHAFEN / 1974-2015 Münevver Borova / K.K.T.C.

BİZİM ÖZGÜRLÜK HİKAYEMİZ

Yine barut, yine kan, yine gözyaşı.
Kuzeye dönük acıdan kararmış yüzler
Umut,
Yüreklerde özlem,
Hade gelin artık!
Bir sabah güneşi, bir ışık olun
Süzülün, Yavru Vatana!

20 Temmuz 1974
Ezan sesleri yükselir semaya,
Hummalı bir heyecan yüreklerde,
İste geldiler!
Göğüsleri siper kahpe kurşunlara
Onlar kara kartal süzülür toprağa
Onlar Mehmetler!
Onlar düşmana aman dedirtenler!

Ey kahpe Rum, kahpe Yunan
Kaçacak yeriniz mi var?
Aman dileycek yüzün mü var?
Mehmetler kucaklaştı Mücahitlerle
Bu topraklar bizim
Olmaz size diyar!

Günler geçti oluk oluk aktı kanlar
Nice canlar yükseldi arşa nice canlar
Durmadı katliamlar!
Ne yaşlı dediler ne bebekleri kayırdılar
Onlar insan değil!
Onlar insanlıktan nasibini almamış
Kalleş Palikaryalar!

Gece karanlık, ay bile saklamış kendini
Pencerelerde kum torbaları
Asılmış battaniyeler
Nefesler firtına bu sessizlikte

Ayak sesleri duyulur merdivenlerden.
Çıt yok yerde oturanlardan,
Bir karaltı
Ardında bir daha!
Binlerce kuş çırpınır yüreklerde.

”Benim!”
Babamın sesi bu
Çakar çakmağını
Yere çömelmiş
Arkasında biri var!
Gölgeler içinde ayakta,
O bir asker
O bir Mehmetçik
Kasaturası sallanır belindeki palaskadan

”Adı Muzaffer” dedi babam.
Kirpiklerimiz değmedi birbirine
O na bakarken
Eli uzandı,
Okşadı başımızı,
Sildi anamın akan göz yaşını.
”Herşey bitti anacığım” dedi.
”Biz buradayız”.
”Biz bir yürekte atan iki canız.”
”Biz Ana Kız bir ulus bir toprağız”

Sustu silahlar!
Bayraklar gönderde nazlı birer gelin
Şehitler uğurlandı cennetteki mekanlarına
Analar bacılar eşler kardeşler çocuklar
Vatan sağ oldun dediler
Başları dik selam dururken bayrağa

Bu sınırlar kalemle değil,
Kanla çizildi!
Nice yiğitler feda etti canlarını,
Nice bebeler büyüyemedi!
Elleriyle kazdı şehidinin mezarını
İman etti, yemin etti analar,
Bir zerre toprağını vermedi!

Mücahitler Mehmetler,
Girne Kapısından geciyorlar,
En önde bir asker,
Heybetli, kartal bakışlı,
O bir yağız yiğit
O bir cengaver!
O nun adı Muzaffer!
Almış arkasına Mehmetleri
Yeri göğü inletir sert adımları
Kaderi değiştirir
Zafere ulaştırır
Aldığı cesur kararları!

Unutma, unutturma,
Anlat senden sonraki nesillere,
Ayağını bastığın yer toprak değil Vatandır!
Bu toprakları vatan yapan akıtılan Kandır!
Onların adları Mücahit, Mehmet
Onlar dağlarda Karasaldır.
Onlar ”Allah Allah” nidaları ile
Düşmana kan kusturanlardır.
Onlar dağlara tepelere adını yazdıran
Onlar Bayraklaşan,
Onlar özgürlük tarihimizi yazan
Türk Kahramanlardır!

Münevver Borova
29 Ekim 1974

 

 

UĞURLAR OLSUN YÜZBAŞIM…

Selam olsun sana Yüzbaşım,
Selam olsun seni tanıyan yüreklerden,
Başını okşadığın çocuklardan,
Gözyaşını sildiğin analardan,
Selam olsun sana Yüzbaşım
Adını yazdırdığın tepelerden
Bayrağımızı dalgalandırdığın
Özgürlük rüzgarlarının estiği
Beşparmak Dağlarından,
Selam olsun Yavru Vatan dan

Bugün veda günü değil,
Bu gün bizim matemimiz değil,
Bugün kumpascıların utancı,
Bugün yalancıların
Bugün hayasızların
Bugün vatan satanların kara günüdür!
Bugün şehitlerle buluşma günü,
Bugün başlar dik, mağrur,
Bugün gururlu arşa yükselme günüdür!

Uğurlar olsun Muzaffer Yüzbaşım,
Selam götür babama!
Selam götür toprağa kanını akıtanlara!
Selam götür vatanı için canını verenlere!
Selam götür Mücahitlere Mehmetlere!
Selam götür aynı kaderi paylaşanlara!
Selam götür tüm komutanlara!

Ne çıkar üç beş satılmış açmışsa ağzını,
Yaşayacaklar Yüce Türk Milletinin gazabını
Sen huzur için uyu Muzaffer Yüzbaşım,
Adını zikrederken diktir benim başım,
Bilen bilir senin yiğitliğini mertliğini
Göz şahittir nasıl sevdiğini milletini
Sakındığını bilir er kişi her karış toprağını
Can verensin sen sadece sevdiğin için vatanını

Uğurlar olsun Yüzbaşım,
Göz yaşı ile değil şükranla dualarla
Tarih senin adını yazdı altın harflerle
Gururlanırken Türk Milleti seninle
Düşmanlar okuyaycak utançla gafletle
Sevgini bıraktın sen yüreğimizde
Senin gerçek hikayelerindir dilimizde,
Senin adın var toprağımızda tepemizde
Senin kararların fırsat verdi geleceğimize
Seninle kavuştuk özgürlüğümüze
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimize!

Münevver Borova
3 Nisan 2015

Share

1 Yorum

ZAFER TEPE DÜŞTÜ!

Babası Kıdemli Albay Salih Raci Tekin. Dedesi Atatürk’ün hem sınıf hem silah arkadaşı 1. Dünya Savaşı’nda 57 ayrı muharebede görev alan Kaymakam (Yarbay) Ahmet Rıza Bey. Büyük dedesi Çanakkale Boğaz Komutanı Cevat Paşa. Dedesinin dedesi Gelibolu Sancak Beyi Ali Naşit. Büyük dedesinin dedesi Yeniçeri Ağası Örneksiz Mustafa.
Bu isim ve unvanların kredisi bile yeterdi bir ömür  “saygın(!)” lığa. Ama o  “önemli olan insanların kahraman/şerefli bir geçmişe sahip olmaları değil, ömür boyu şerefli ve kahraman yaşamalarıdır” deyip,  “ateşten gömlek” olduğu dönemde “Türk askeri üniforması”nı giymeyi tercih etti.
Kıbrıs Harekâtı’nın seyrini değiştiren Teğmen’di; en çok onun takımı çarpıştı. Üstün Cesaret ve Feragat Altın Madalyası aldı. Yavru vatanda destan yazdığı tepelerden birine verdiler adını: Zafer Tepe.
Tahmin edin, anavatanında en çok nerede anıldı?
Mahkemelerde. Bir de  “haysiyet cellatları”nın “giyotin”  etkili manşetlerinde.
Yüzbaşıyken, “Nöbetçi Amir” olduğu gece çıkan kavganın bütün sorumluluğunu üstüne alınca, “azmettirici” likle suçlandı; “asaletinin bedeli” . 350 teğmenin sicilini kurtaran duruşu re’sen emeklilikle ödüllendirildi(!) Yargılamadan beraat ettiğinde anlaşıldı; feda edilmişti!
20 yıl sonra Danıştay saldırısının  “azmettiricisi”  ilan edildi.  “Böyle onurlu bir çevre içinde yaşarken, böylesi onursuz bir olay ile anılmaya” tahammül edemedi, intiharı denedi. İddianamede adı bile anılmayınca anlaşıldı; feda edilmişti!
“Cumhuriyet tarihinin en büyük medya destekli siyasi komplosu” yla karşı karşıya olduğumuzu,  “nihai hedefin TSK”  olduğunu,  “bir milletin ve kurumlarının, şeref ve haysiyeti paramparça edilirse, bu umumi şerefsizliğin yıkıntısı altında hepimizin kişisel şerefinin paramparça olacağını”  anlatırken 2006’yı gösteriyordu  “idraksizliğin”  takvimi.
2007… Muzaffer Tekin, bu defa varlığı hiçbir zaman kanıtlanamayan  “ETÖ’nün azmettiricisi” ; istikamet Silivri.
Başbakana, bakanlara, istihbarat kurumlarına adeta  haykırdı savunmalarında:
“Bu komployu kuranlar kimlerdir? Bu yetkiyi, bu gücü, bu karşı koyulmaz otoriteyi hangi güçten, ne adına, kim adına almaktadırlar?”
“Türkiye Cumhuriyeti bir takım güç odakları değil, anayasasının ilkelerine göre yönetilmekte ise cevapsız kalmamalıdır” dediği soruların cevabı  “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” olunca kahroldu; kanser oldu.
Hasta halde 5 yıldan fazla tutuldu o rutubetli hücrelerde; şikâyet etmedi, sitem etmedi tek şeyi diledi;
Gerçeğin  “gün yüzüne çıkma” alışkanlığının bir an evvel tecellisini!
Kumpastan payına düşen,  “2 ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl 10 ay hapis”ti. İstihbarat Şube Müdürü A. İlhan Güler  “bu ’torba davayla’kasten ilişkilendirildiğini” itiraf ettiğinde anlaşıldı; feda edilmişti.
Hakkında  “okurken kendimi tanımakta zorlandım”  dediği neler yazıldı; bir “pardon”  bile duymadı!
Atatürk’ün dediği gibi “Herhalde dünyada bir hak vardır” ; eli kulağındadır, Tekin’in şahsı da mensubu olduğu ordu gibi aklanacaktır ama neye yarar Zafer Tepe düştükten sonra toprağa!
Mekânın cennet olsun, bir milletin mahcubiyeti ruhunun huzuru olsun!

Selcan Taşçı / 3 Nisan 2015 – Yeniçağ

Share

Yorum yok

KAHRAMAN ASKER MUZAFFER

Kimdir kahraman?
Ya cesaret kimdedir?
İnsan ömrü değil midir yaşanacak; gelip geçecek!
Kimi süslü püslü, kimi kir pas içinde…
Mutluluğu bulan olursa ülkesinde, milletinde…
Başı dik olur, tertemiz bir onurla sürdürür yaşamını!..
Çıkar hesaplarından ırakta, sancılı da olsa,
Göğsünü kabartıp yaşar durur gururla!
Kahraman Asker Muzaffer gibi…
***
Kıbrıs Barış Harekâtında sergilediği kahramanlıklar adını gönüllere kazıdı.
En zorlu muharebenin geçtiği yerde takım komutanıydı.
Yağan kurşun yağmuruna aldırmadan,
Birlik oldu takımının çavuşuyla, onbaşısıyla, eriyle…
Yapıştılar birbirlerine,
ALLAH’a inandıkları gibi inandılar kazanacaklarına,
Atılıp da bir kurşun hızıyla ileriye,
İnatla ve inançla saldırdılar düşman için en önemli tepeye…
Allah Allah nidalarıyla varıp kucakladıklarında o tepeyi,
Kıbrıs Barış Harekâtının seyrini değiştiren komutan,
ZAFER TEĞMEN dediler o zamandan sonra ona…
Tepenin adı da ZAFERTEPE olmuştu artık…
***
Arkadaş canlısıydı…
Silah arkadaşım dedikleri onun eli, kolu, ayağı ve başıydı.
Bölük komutanı olduğunda,
Askerleriyle tek ses ve tek nefes…
Hem de tek yürek olurdu ZAFER YÜZBAŞI…
Toz kondurmak istemezdi astlarına,
Hele zarar gelmesini asla…
***
Bir gün dört teğmenin yüzü gözü kan içinde geldiklerini görmüş!
Birkaç gün sonra nöbetçi olduğu bir gece olayın geçtiği gazinoda,
Birkaç sandalye ve masaya zarar verilmiş,
Bir de birkaç kişinin yüzünde morluklar oluşmuş…
Bunu ZAFER YÜZBAŞI yapmıştır, diyerek hakkında adli ve idari soruşturma başlatmışlar!..
Ve açılan davanın sonucu dahi beklenmeden,
Yüksek Askeri Şura kararıyla YÜZBAŞI rütbesinde iken RE’SEN EMEKLİYE AYIRMIŞLAR!..
Oysa, daha sonra bu olayla ilgili açılan davadan BERAT etmişti!..
***
Yıllar geçmiş aradan…
Bir gün ERGENEKON demiş birileri…
Böyle dediler diye, alıp da ZAFER YÜZBAŞIYI dört duvar arasına kapatmışlar…
Bu YÜK yetmezmiş gibi;
Cumhuriyet Gazetesi’ne Bomba Atılması ve Danıştay Saldırısı,
Olaylarının YÜKLERİNİ DE YÜKLEMİŞLER…
İlker Başbuğ’un ŞOVALYE RUHLU İNSAN dediği ve çevresinde bir BEYEFENDİ olarak tanınan bu insan yedi (7) yıl tutuklu kaldı SİLİVRİ’de…
Ta ki KUMPAS gerçeğinin İTİRAFINA kadar…
***
Bir gazinoda çıkan olaylar ZAFER YÜZBAŞIYA yüklenirken, (Bu olaydan berat etmiştir.)
Türk Silahlı Kuvvetleri;
ÜSTÜN CESARET ve FERAGAT ALTIN MADALYASI almasına rağmen,
Ona SAHİP ÇIKMAMIŞTIR…
Sorarım size değerli okuyucularım,
Vefa duygusu bunu mu gerektirir?
Varsayalım ki bir hata yapıp adli bir suç işlemiş olsun, bu ülke için canını vermekten çekinmeyen birine biraz HOŞGÖRÜ çok mu gelmişti?
BERAT ETTİĞİ davayı dayanak alıp re’sen EMEKLİYE AYIRMAK doğru muydu?
***
Türk Silahlı Kuvvetlerinin ERGENEKON, BALYOZ ve diğer olaylardan haksız yere tutuklanan çok başarılı personeline sahip çıkmaması tarihin sayfalarından silinmeyecektir.
***
Derken hastalandı ZAFER YÜZBAŞI,
PANKREAS KANSERİ yakasını bırakmadı.
Ve tüm varlığıyla inandığı ALLAH aldı onu yanına…
***
İlk feryat KIBRIS’TAN geldi.
VEFANIN SESİYDİ BU!..
ZAFERTEPE’den toprak getirmişlerdi!

Hüseyin Yeğin

Share

Yorum yok

BAŞIMIZ SAĞOLSUN

Muzaffer Tekin’i kaybettik. Tedavi gördüğü GATA’da 01 Nisan 2015 saat 22.30 da pankreas kanseri nedeniyle yaşamını yitirdi. Ruhu şad olsun… Türk milletinin başı sağ olsun… Cenazesi, 03 Nisan 2015 Cuma günü, Üsküdar Selimiye Camiinde, ikindi namazını müteakiben kılınacak cenaze namazından sonra Yeni Karacaahmet mezarlığında toprağa verilecektir.

Not: Yeni Karacaahmet mezarlığı; yol üzerindeki ana kapıyı geçtikten sonra trafik ışıklarından (askerlik şubesinin bulunduğu köşeden) sağa girilecek, Burhan Felek Spor Salonu geçildikten sonra sağda bulunan İranlılar kapısından girildiğinde yer almaktadır.

Share

15 Yorum

MÜYESSER YILDIZ’DAN TAZİYE MESAJI

O bir beyefendi, onur abidesi ve büyük bir kahramandı.

1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nda öyle üstün başarılar gösterdi ki, bir tepeye “Zafer” adı verildi.

Kumpas davalar için silah ve cinayet gerekiyordu; Danıştay katliamıyla, aranan bulundu.

Dönemin Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, bizzat “Çetenin başı Albay Muzaffer” diyerek, onun adını zikretti.

Tutuklandı. Silivri’de en uzun süre yatan ve en ağır cezaya çarptırılan o oldu; İki kez ağırlaştırılmış müebbet, ayrıca 117 yıl 1 ay hapis cezası kesildi…

Cezaevinde bedeni çürüdü, gün gün eridi. Böyle gündeme gelmemek için hastalığını gizledi. Oysa kanser olmuştu.

Anayasa Mahkemesi’nin “yeniden yargılama” kararının ardından hapishaneden, hastaneye geçti.

Yani özgürlüğün tadını çıkaramadı. Tam 1 yıldır tedavi görüyordu.

Hasta yatağında yazdığı mektupta, “Aklanarak tahliye olmak istiyorum” demişti.

Dün gece kaybettik Yüzbaşı Muzaffer Tekin’i.

SON ARZUSU NEYDİ

Aklandığını göremedi… Gözleri açık gitti…

Mektubunda, “En büyük arzum, şer odaklarının yıllarca bizler üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmek için yaptıkları tertiplerin bir daha asla tekrarlanmayacağı, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletinde huzur ile yaşayacağımız özgür günlere ulaşmaktır” demişti.

İnşallah vasiyet gibi olan bu dileği gerçekleşir.

O bedenen öldü. Ama galiba hâlâ ölüsünden bile korkanlar var ki, cenaze töreni için karartma uygulanıyor.

Yarın öğlen namazından sonra Selimiye Camii’nde deniyor…

“Naaşı KKTC’de toprağa verilecek, yola çıktı bile” haberleri yayılıyor. KKTC’den cenaze törenine katılmak için gelmeye hazırlananların biletlerini iptal ettiği, cenazeyi beklediği söyleniyor.

Kesin cenaze programını duyuralım;

Yarın İstanbul’da ikindi namazından sonra Selimiye Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanacak.

KKTC’deki Zafer Tepe’den toprağı geldi. KKTC devlet nişanı da!..

Allah gani gani rahmet eylesin, mekânın cennet olsun kahraman Yüzbaşı!..

Müyesser Yıldız Odatv.com

Share

Yorum yok

KIBRIS TÜRKÜ, MÜNEVVER BOROVA HANIMEFENDİDEN GELEN TAZİYE MESAJI

Muzaffer Yüzbaşım,
Sana Ay Yıldızın ışığını, Bayrağımızın kırmızısını yakıştırdım hep ama bu ölümü yakıştıramadım.

Bugün senin ölüm günün değil, vatanı için canını veren aziz şehitlerimizle buluşma günündür. Bugün Kuzey Kıbrıs semalarında dalgalanan Bayrak uğruna, melekler ile cennete uğurlanan nice yiğit vatanperver canlar, babam ile kucaklaşma günüdür.
Bir yiğidin yiğitliğini söz değil gözün tanıklığı doğrular.
Biz Kuzey Kıbrıs lı Türkler, yediden yetmişe, adın gibi Muzaffer olan seni tanıdık, sevdik, inandık. Çocuklarımıza masal değil sen ve senin gibi kahramanların gerçek hikayelerini anlattık.
Muzaffer ve Mücahitler eşittir Özgürlük ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dedik.

Seni tanımanın, senin ile omuz omuza savaşan bir babanın kızı olmanın haklı gururu ve Türk Milletinin cengaver, vatanperver bir evladını daha kaybetmenin üzüntüsü içinde cennete uğurlarken selam götür tüm şehitlerimize.

Ruhun arşa yükselirken sevgin yüreklerimizde, SEN anılarımızda yaşayacaksın Yüzbaşım.
Sevgili ailenin, bizim, Türk Milletinin Başı Sağolsun.
Münevver Borova
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Share

1 Yorum

AHMET İLHAN GÜLER’DEN GEÇ KALMIŞ İFADELER…

Ahmet İlhan Güler

Muzaffer Tekin’e kurulan hain pusuyu yıllar sonra ifade etti!

Gazeteci Hrant Dink’in ölümünde ihmalleri olduğu gerekçesiyle kamu görevlilerine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ikinci kez ifade verdi.

Dink’in öldürülmesine ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmada Ali Fuat Yılmazer’in 8 sayfalık ek beyanın ardından Güler tekrar ifadeye çağırıldı. Güler, 9 Ocak’taki ifadesinde Danıştay cinayeti ve Ergenekon soruşturması hakkında çarpıcı iddialarda bulundu. Güler, Danıştay cinayeti sanığı ile Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin’in istihbarat görevlilerince kasten ilişkilendirildiğini savundu.

Ergenekon hazırlığı
Güler, “Ergenekon soruşturması başlamadan önce hatta Hrant Dink cinayetinden önce bir yerlerde bomba olduğu, silah gömüldüğü şeklinde bazı şeyler duymuştum. Bu nedenle bir şeylerin ters gittiğini ve bir şeylerin yapılmaya hazırlanıldığını hissettim. Ergenekon soruşturmalarının önünde bir engel olarak görüldüğümü düşünüyorum. Hukukun dışında hiçbir şey yapmaya yanaşmayacağım için Hrant Dink cinayeti öncesi Ankara’ya çağırılıp ‘İstanbul’u terk edeceksin’ sözüne muhatap olduğumu düşünüyorum“ şeklinde konuştu.

“Bel altı olmasın”
Güler, İstanbul’u terk etmesinin istenmesinin ardından dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek’le arasında geçen görüşmeyi de ifadesinde şöyle aktardı; “Evindeydi yanına gittim. Konuyu anlattım bilgisi olduğunu söyledi. Aynı kanaatte olup olmadığını sorunca da ‘Bana arkadaşlar ne derse onu yaparım’ cevabını verdi. Evden çıkarken Akyürek’e ‘Sizden bir ricam var, bana belden aşağıya hareket yapmayın. Ben zaten kararlılığınızı anladım. Ayrılacağım’ dedim. Ankara’daki bu görüşmeden 6 gün sonra Dink cinayeti meydana geldi. Dink cinayetinden sonra İstihbarat Şube Müdürlüğü görevinden müfettişlerin talebi üzerine alındım. Benim yerime Ali Fuat Yılmazer atandı.”
Soruşturma kapsamında istihbaratçı polisler Muhittin Zenit ve Özkan Mumcu ile Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir tutuklanmıştı.

50 saniyelik görüşme

Danıştay cinayetinden kısa süre sonra kendisini Ankara İstihbarat Şube Müdürü Muharrem Durmaz’ın aradığını kaydeden Güler, ifadesinde şunları anlattı; “Danıştay cinayetinden 7-8 ay kadar önce Muzaffer Tekin ve Alparslan Arslan arasında bir ilişki, bağlantı olduğunu söyledi. İlişkinin boyutunu sordum. Bana telefon irtibatı olduğunu söyledi. Ben de ‘yoğun bir irtibat var mı’ dedim. Cinayetten 7-8 ay önce kadar Alparslan Arslan’ın araması üzerine Muzaffer Tekin ile 50 küsür saniyelik bir görüşme olduğunu söyledi. İçeriğinin eylem ya da örgütsel bağla ilgisini sordum. Durmaz ise ‘Önemli değil biz bunu ilişkilendiriyoruz’ cevabını verdi. Ben de Durmaz’a bu yaklaşımın doğru olmadığını ve ahlaki bulmadığımı söyledim. Bu görüşmeden birkaç gün sonra Muzaffer Tekin’in evinde arama yapıldı. Süs olarak kullanılan boş mermi kovanları da suç deliliymiş gibi bu aramalarda tutanaklara geçirildi.”

 

Share

Yorum yok

MUZAFFER TEKİN ÇAĞLAYAN ADLİYESİNDE!

Ergenekon davasında 2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılan emekli albay Muzaffer Tekin, kendisine kumpas kurulduğu iddiasıyla, bu davada görevli savcı ve hakimlerden şikayetçi oldu. 

Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na avukatı Selin Deviren Tahtabiçen ile gelen Tekin, hazırladığı 12 sayfalık suç duyurusu dilekçesini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sundu.

Tekin’in, “Ergenekon soruşturma ve davasında kumpas yapıldığı” iddialarına ilişkin bir soruşturma yürüttüğü öğrenilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi savcılarından Mesut Erdinç Bayhan’a da bir süre ifade vererek, kendisine kumpas kuranlardan şikayetçi olduğunu söylediği kaydedildi.

Savcılık işlemlerinin ardından adliye önünde gazetecilere açıklama yapan Tekin, yıllardır Türkiye’de Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve Askeri Casusluk gibi davalarda, ahlaki, vicdani ve özellikle de hukuki olmayan bir süreç yaşandığını savunarak, “Bu sürecin en büyük mağduru Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Bizlerin bireysel mağduriyetlerinin hiçbir önemi yoktur. Şayet siz vatanınızı kaybediyorsanız kişisel hesaplaşma içinde de olamazsınız” dedi.

“YARGI VE MEDYADAKİ ODAKLARIN ORTAYA ÇIKARILMASI LAZIM”

Yargılandığı davalarda, elde ettikleri makamları cumhuriyet yıkıcılığına alet edenleri gördüğünü ve tarihi sorumluluk gibi gördüğü için savcılığa geldiğini aktaran Tekin, “Zira, bir şey yapılanmasından bahsediliyor ise bunun sadece emniyet ayağı ile yetinemezsiniz. Mutlak yargı ve maalesef medyanın içindeki birtakım odakların da ortaya çıkarılması gerektiği düşüncesindeyim. Elimdeki maddi olguları avukatımla savcımıza arz ettik” ifadesini kullandı.

Ergenekon davasında en ağır cezanın kendisine verildiğini ve bunun en önemli sebebinin Ankara’daki Danıştay saldırısından hüküm giyen Osman Yıldırım’ın atfı cürümleri olduğunu söyleyen Tekin, “Osman Yıldırım’la gizli ittifaklar yapılmış ve bunlar saklanmıştır. Bir gün önce Sincan Cezaevi’ne girilmiş ve Osman Yıldırım dizayn edilmiş, kurgulanmıştır. Bu, zorlamalar neticesinde, avukatım sayesinde tescil edilmiş, açığa çıkarılmıştır” diye konuştu.

Ergenekon davasında dinlenilen “Gizli tanık 9″un Osman Yıldırım olduğunun ortaya çıktığını ve Yıldırım’ın bizzat kendisinin bunu söylediğini anlatan Tekin, savcıların Yıldırım’ın ifadelerini, “Gizli tanık 9″la ayrı yer ve zamanda alınan ifadeler diye onayladığını ve bunu mahkemeye yıllarca kabul ettirmek istediğini öne sürdü.

Tekin, şöyle devam etti:

“Biz de dedik, ‘Bu savcılar bu cübbelerini atsınlar. Mahkemelerinizi kandırıyorlar, hukuk ile aldatıyorlar’. Mahkeme, bize itibar etmediği gibi karar aşamasında da savcıların bu beyanlarını kaale alarak bizlere hüküm verdi. Dolayısıyla savcılar da mahkeme de aynı paralelde hareket etti. Bu bile bu davanın en büyük sahteciliğinin ifadesidir. Yani bir tanığı mahkeme heyetine iki tanık gibi sunmak, mahkemenin de bizlere ceza vererek, bunu onaylayarak, Türk kamuoyunu aldatmasıdır.”

“DANIŞTAY SALDIRISI MASUM İNSANLARIN ÜSTÜNE ATILDI”

Bir gazetecinin, “Şikayetçi olduğunuz kimler var?” sorusuna da yanıt veren Tekin, “Benim yargılandığım davanın savcılarından hepsinden şikayetçiyim. Başta Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın. Mahkeme heyetinin hepsinden” dedi.

Tekin’in avukatı Tahtabiçen de Silivri mahkemelerinde 7 yıl boyunca yapılagelen hukuka aykırılıkları ve usulsüzlükleri yapan sorumlulardan şikayetçi olmak için savcılığa geldiklerini belirterek, “Osman Yıldırım çok önemlidir. Danıştay saldırısına ‘yüzyılın vahşeti’ diyoruz. Ergenekon davasına bağlanmasının nedeni, Osman Yıldırım denen iftiracının beyanlarıdır. Osman Yıldırım’ın üstüne hiç gidilmedi. Danıştay saldırısı masum insanların üstüne atıldı. Bu araştırılsın” şeklinde konuştu.

Share

Yorum yok

Kıbrıs’ın Efsanevi Komutanı Muzaffer Tekin ‘Bayrak Krizini’ değerlendirdi

Share

3 Yorum

MUZAFFER KOMUTAN

MUZAHüseyin HaydarFFER TEKİN. ENOSİS FAŞİZMİ KIBRIS TÜRKLERİNİ KATLEDERKEN ADADA BARIŞI SAĞLAYAN KOMUTANLARDAN… EMPERYALİZMİN AKDENİZ PLANLARINA KARŞI DURDU. BU NEDENLE ORDUYA KURULAN KUMPASLA, ERGENEKON TERTİBİYLE YILLARCA HAPİS YATTI. PEK ÇOK YURTSEVER GİBİ, YAKALANDIĞI HASTALIK ÖNEMSENMEDİ… MUZAFFER TEKİN KOMUTANIMIZ ŞİMDİ YAŞAM MÜCADELESİ VERİYOR. BU ŞİİR YÜZBİNLERCE İNSANA BARIŞ GETİREN HAYAT VEREN, NATO ASKERİ OLMAYI RET EDEN KOMUTANA ADANMIŞTIR. NE KADAR ÇOK İNSANA ULAŞSA YİNE AZDIR.

HÜSEYİN HAYDAR

Lütfen sesli izleyin!

Share

Yorum yok

Sözcü gazetesinde yayınlanan röportajı:

2222

Share

Yorum yok

Bir kahramanla taniştim

halil altıparmak

Halil Altıparmak / Adana 5 Ocak Gazetesi /23.07.2014

Uzun bir zamandan beri tanışmak istediğim bir kişi ile 21 Temmuz (Kıbrıs çıkarmasının 40. Yıl dönümü) günü ÇAPA Hastanesi’nde tanıştım ve kafamdaki düşündüğümden daha fazlasını buldum.

Kim bu kişi?

Hani şu Ergenekon Terör Örgütü soytarılığı icat edilmişti ya!

Hani şu Türk Silahlı Kuvvetlerini çökertme projesinin dış güşler ve onların yerli -her türlü- işbirlikçileri ile uygulanması başlangıcı var ya!

Hani şu Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgeyi dönüştürmek için ülkede tutulan taşeronlar oluşturulmuştu ya!

Bu ihanet projelerinin uygulanmaya başladığında ilk adı geçenlerin başında olan kişi.

Bugün gelinen noktada, tüm bölgenin kan gölü oluşunun ve bizim de dünya, bölge İslam Âlemi liderlikleri oyunundan bugünkü duruma düşüşümüzün nedeni, çok kısa olarak yukarıda özetlediğim, Türkiye’de 7-8 seneden beri yaşananlardır.

Atilla ATEŞ Paşanın Hatay’da Suriye’ye terörist başını yeter artık, derhal göndereceksin deyip, Suriye’nin de korkusundan hemen, beslediği terörist başını ülkesinden kovduğu ve dünyada hiç bir ülkenin bu caniyi kabul etmeye cesaret edemediği günlerden bugünlere gelişimizin en büyük nedeni, ERGENEKON, BALYOZ vesaire davaları ve bu davaların resmi, gayri resmi savcılarıdır.

Bu davalar bahane edilerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çökertilmesi gerçekleştirilmiş, dolayısıyla, bölgemizde bekçisiz köyde değneksiz gezilmeye başlanmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu duruma düşürülmesi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin rahatça uygulanması için olağanüstü uygun bir ortam sağlamıştır.

Siz, bölgemizde yaşadıklarımızın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eski gücünde olduğu dönemlerde yaşanacığını mı zannediyorsunuz?

Işte, neden ve sonuçlarını çok özetle anlattığım bu davaların başlangıcı olan günlerde adı çok sık duyulan o kişi;Muzaffer TEKİN! Emekli Yüzbaşı Muzaffer TEKİN!

‘Tutukluluğum süresince rahatsızlığımın ön plana çıkmasını istemedim, ama gelinen nokta benim kontrolüm dışında gelişmiştir. Içinde bulunduğum durumun bir af konusu yapılmasını kesinlikle istemiyorum’ diyebilecek cesarete ve mertliğe sahip bir isim Muzaffer TEKİN.

Adana Muharip Gaziler Derneği Başkanı Emekli Binbaşı dostum (kendi de kabul ederse) Tamer UMAN aracılığıyla, bu mert insanı, Muzaffer TEKİN komutanı, yatmakta olduğu İstanbul ÇAPA Hastanesi’nde ziyaret ettim.

Kısa süreli olmak zorunda olan ziyaretimde,  komutanla adeta yüz-yüz elli yıllık memleket ve Millet meselelerini konuştuk.

Komutanın, 7 yıl süren duruşma tiyatrolarında hiç eğilmediğini, bükülmediğini yazdığı mektuplardan çok iyi biliyordum zaten. Ayrıca, ziyaretimde, sohbetimizin konusu gelince, başucunda bulunan kitap ve defterler arasından birini aldı ve bir duruşmada, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Peygamberimiz hakkında mahkemeye  söylediklerini okudu ki, herkese ders niteliğinde idi.

Şimdi, bir başka kahramanlık özelliğinden bahsedelim;

Kıbtıs’ta  Zafer Tepe diye bir yer vardır. Bu tepe, adını 20 Temmuz 1974 tarihinde yapılan Kıbrıs çıkartmasında Teğmen Muzaffer TEKİN’in yaptığı kahramanlıklar nedeniyle, bu teğmenden almıştır.  Teğmen Muzaffer TEKİN, altın madalyalı Kıbrıs Gazisidir.

 Bir önemli konuyu daha açıklamadan geçemeyeceğim.

 Yukarıda adı geçen davalar nedeni ile içeri girip çıkan herkesin mücadelesine saygı duyarım elbette. Bu kişiler arasında basından takip ettiğim kadarıyla kahramanlık sıfatına layık kişiler olduğunu,  bu kişiler arasında da hep dik duranların olduğunu biliyorum. Yeri ve günü geldiğinde bu kişilerden de bahsettik, bahsederiz. Ancak, girip çıkanlardan bazılarının çıktıktan sonraki suskunluğunu, bazılarının son zamanlarda hedeflerinin tek taraflı olmasını anlamakta zorlanıyorum.

Muzaffer TEKİN komutan ile yaptığım sohbette, olayları doğru değerlendirişini, sağlıklı düşünce ürünü olan ülke gerçeklerini doğru yere koyuşunu, meselenin tek hedef gösterme değil asıl yetkililerin sorumlu olması gerektiğini söylemesi de, ayrıca takdire değer bir durum oluşturdu bende.

Bir konuya daha değinelim;

Bir insanın içerisinde kahramanlık duygusu olabilir ve sırası geldiğinde bunu gösterebilir. Kahramanlığa şahsî bakarsak böyle söylenebilir. Ama, evli bir kişinin kahramanlığını sürdürebilmesi için, mutlaka ev halkının da, özellikle eşinin de bu kahramanlığı içinde hissetmesi gerektir. Muzaffer TEKİN komutanın böyle bir eşi olduğunu ve kendisini desteklediğini kısa da olsa görme imkânım oldu ve hatta en yakınlarının da kendisini nasıl desteklediklerini yakından gördüm. Helâl olsun onlara!

Sonradan düşündüm; dedim ki, elbette Muzaffer TEKİN’ler olacak, elbette kahramanlar olacak!

Yüce Türk Milleti, asırlardan beri Cihan Hakimiyeti Mefkuresini            (ülküsünü) yetiştirdiği kahramanlar sayesinde uygulamadı mı?

Asırlardan beri içeriden ve dışarıdan bütün saldırılara rağmen, bugün, dünyanın en geniş topraklarına ve dünyanın ana dil olarak konuşulan ilk beş dilinden birine sahip bir MİLLET olabilmenin kahramanlar yetiştirmekten başka bir yolu var mı?

Yeter ki, Millet, kahramanlarına sahip çıksın, kahramanlarını unutmasın. Tıpkı ZAFER TEPE gibi.

http://www.5ocaknews.com/haberler/kose-yazilari/bir-kahramanla-tanistim.html

 

Share

1 Yorum

Dikkat

TÜM DOST VE SEVENLERİNE,

YÜKSEK ENFEKSİYON RİSK’İ NEDENİYLE

ZİYARETLER DURDURULMUŞTUR!

GÖNDERECEĞİNİZ MESAJLAR KENDİSİNE

İLETİLECEKTİR! 

Share

1 Yorum

HİKMET ÇİÇEK/ ‘Zafer Yüzbaşı’

 

hikmetcicek“Ayşe tatile çıktı” parolasıyla başlatılan ve adadaki Türklerin uğradığı baskı ve zulmü ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı 40’ıncı yılında. TSK’nın zorlu şartlarda gerçekleştirdiği bu harekata katılan genç bir subay üstün başarılarıyla dikkat çekti.

1969 yılında Kuleli Askeri lisesinden, 1972 yılında da Kara Harp Okulu’ndan Piyade Teğmen rütbesiyle mezun oldu. İlk görev yeri Bolu Komando Tugayı’ydı. Bir yıl süren kıta hayatının ardından Kıbrıs Barış Harekâtına, Bolu Komando Tugayı 2. Tabur, 2. Takım Komutanı olarak katıldı. Harekâtta en çok muharebeye giren takımın komutanıydı. Lapta ile Karapa arasındaki tepeyi Grivas’ın EOKA-B’cilerinden ele geçirir. Başarılarından dolayı “üstün cesaret ve feragat altın madalyası” ile taltif edildiğinde daha 24 yaşındaydı. Bolu Komando Tugayı’nın komutanı Sabri Demirbağ ve harekâtın kurmayları bu genç teğmeni “Kıbrıs Barış Harekâtının seyrini değiştiren subay” olarak nitelediler. Kıbrıs Türkleri, bir kadirşinaslık örneği olarak muharebelerin geçtiği bir tepeye onun ismini verdiler, “Zafertepe” dediler. Bu genç teğmen, sonradan yakın dostlarının “Zafer Yüzbaşı” dedikleri Muzaffer Tekin’den başkası değildi.

Muzaffer Tekin, Tuzla’da Alay Nöbetçi Amiri olduğu 18 Mart 1985 gününe kadar askerlik mesleğine tutkuyla bağlı kalacaktı. O gün hayatının seyri bütünüyle değişecekti. Birkaç gün önce Tuzla’da bulunan bir gazinoda dört teğmen, teğmen oldukları bilinerek gazino sahipleri tarafından darp edilmişti. Tekin’in nöbetçi olduğu gece ise söz konusu gazinoya karşı bir baskın gerçekleşmiş, dört gün önce yaşanan olayın acısı çıkarılmıştı. Bu olayla ilişkilendirilen Muzaffer Tekin askeri mahkemeye sevk edilmiş, fakat Yüksek Askeri Şura mahkeme sonucunu beklemeden Tekin’i mesleğinin zirvesinde res’en emekliye sevk etmişti. Daha sonra ise Yüzbaşı Tekin, YAŞ kararıyla TSK’dan ilişiğinin kesilmesine neden olan bu olaydan beraat etmişti.

Ergenekon davası sanıklarından Rafet Arslan, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığı savunmasında sınıf arkadaşı Muzaffer Tekin’i şöyle anlatıyordu:

“Muzaffer benim mahallemde çelik çomak oynarken tanıştığım biri değildir. 40 küsur yıl evvel bu ülkeyi cumhuriyeti can bedel korumaya omuz omuza yemin ettiğim devre arkadaşımdır. Silah arkadaşımdır, kardeşimdir. Muzaffer Tekin bir savaş kahramanıdır. Makam ve mansıp mücadelesinde kelepir sevdasından uzak, kendisini çevresine göre, sevgiye göre ayarlamış bir muhabbet fedaisidir.”

‘ZAFER TEPE’ İSMİ

Balyoz davası sanıklarından, J. Kurmay Albay Mustafa Önsel “Beşiktaş’ta Sırtlan Pusu’su” adlı kitabında Muzaffer Tekin’i şöyle anlatır:”Astı, üstü herkes ondan kahraman diye bahsediyordu. Sadece astları değil, üstleri de kendisine saygı duyuyordu. Kıbrıs savaşında yaptıklarını kendisinden değil, arkadaşlarından, ders hocalarımızdan dinliyor, kendisine içten içe hayranlık duyuyorduk.

Yürüyüşüyle, duruşuyla emsallerinden farklı bir subaydı Yüzbaşı Tekin. Kışlada pek çok bölük vardı ama en olumsuz hava şartlarında bile eğitim yapan bir tek bölük olurdu. O da Muzaffer Tekin’in bölüğü.

Kıbrıs savaşına teğmen olarak katılmış, gösterdiği üstün cesaret ve feragat nedeniyle bu rütbede altın madalyalı tek subay olarak tarihe geçmişti. Kıbrıs ta cephe taarruzu ile ele geçirdiği tepeye ismini vermişlerdi: “Zafer tepe!” Asker olsun diye yaratılmış birisiydi gözümüzde Muzaffer Tekin. Yirmi altı yıl sonra Muzaffer Tekin, “Ergenekon” isimli davadan, iftiralarla, haksız hukuksuz biçimde bu sefer cezaevine tıkılacaktı. Ben de benzer şekilde haksız hukuksuz bir şekilde “Balyoz” davasından tutuklanacaktım. O zamanlar nereden bilebilirdim yolumun, 26 yıl sonra Muzaffer Tekin ile bu sefer cezaevinde kesişeceğini?”

Aydınlık gazetesi, 20 Temmuz 2014

Share

Yorum yok

Kumpasın özeti bu mektupta !!!

Kumpasın özeti bu mektuptaİşte Danıştay ve Ergenekon davaları tanığı Osman Yıldırım’ın 2008’de aynı davada yargılanan arkadaşı İsmail Sağır’a yazdığı mektup. Dava sürecinde olacakların sıralandığı mektup ‘paralel kumpas’ın belgesi niteliğinde…

Türkiye, hırsızlık, gasp ve adam öldürme suçlarından sabıkası bulunan Osman Yıldırım’ı 17 Mayıs 2006’da, 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in öldürüldüğü, 4 üyenin de yaralandığı Danıştay saldırısı ile tanıdı. Saldırının ardından 2008’de Osman Yıldırım, Alparslan Arslan, Erhan Timuroğlu, avukat Süleyman Esen, İsmail Sağır ve Tekin İrşi tutuklandı. Danıştay’dan 10 gün önce gerçekleşen Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik bombalı saldırının da failleri olan Yıldırım ve arkadaşları, Sincan Cezaevi’ne konuldu. Yaklaşık 1 yıl sonra Ergenekon davasını başlatan Ümraniye’de bulunan el bombaları Cumhuriyet’e atılanlarla aynı seriden çıkınca bu kez Yıldırım, tanık olarak Ergenekon iddianamesine geçti. Danıştay ve Ergenekon davaları birleşti. Ergenekon davasının hem sanığı, hem tanığı, hem de gizli tanığı olan Yıldırım, çelişkili ifadeleri ve itiraflarıyla gündeme oturdu. SABAH, soruşturmaların flaş ismi Yıldırım’ın, savcı Zekeriya Öz ile Sincan Cezaevi’nde görüştükten sonra 24 Mart 2008’de aynı davadan yargılandığı arkadaşı İsmail Sağır’a yazdığı kehanetlerle dolu tek sayfalık mektuba ulaştı. 13 Şubat 2008’de Cumhuriyet’e bomba atmaktan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Osman Yıldırım, mektubunda kendisiyle aynı cezayı alan arkadaşına, davanın bundan sonra nasıl seyredeceğini, hangi mahkemede görüleceğini, kimlerin beraat edeceğini, hangisinin ne ceza alacağını tek tek sıralıyor. Geçen yıl tahliye olan Yıldırım’ın mektubundaki kehanetler 5 yıl süren davalarla bir bir gerçekleşiyor.

‘KAFANA TAKMA RAHAT OL’ 
Cezaevi yönetiminin ‘görüldü’ kaşesinin yer aldığı Yıldırım’ın mektubu şöyle: “İsmail kardeşim mektubunu aldım. Gerekçeli karar henüz açıklanmadı. Açıklandıktan sonra otomatikman Yargıtay’a temyize gidecek. O zaman savunma hazırlayıp gönderirsin. İsmail, verilen karar hukuki değil siyasi bir karardı ve bu karar bozulacak. Davamıza İstanbul Beşiktaş bakacak ve senin Tekin’in alacağınız ceza 3’er yıl olacak. Erhan ise bir yıl 10 ay ceza alacak. Süleyman ise beraat edecek. Bu cezalarda Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik çıkar amaçlı yapılan eylemler nedeniyle olacak. Ankara’yla zaten ilgimizin olmadığı ortada. Özet olarak siz dosya bozulana kadar içerdesiniz. Kafana takma rahat ol. Alparslan’ı da boş ver. O Allah’tan bulacağını bulmuş. Bu mektubu alınca İstanbul Silivri F Tipi, Tekirdağ F Tipi ve Kandıra F Tipine sevk yaz. İdare bize karşı ideolojik bir tavır almış. Bu nedenle idareden hiç bir talepte bulunma. Vereceğin kağıt parçasına yazıktır. Sorunu olan varsa sana başvursun. Sen çözmeye çalış. Allah’a dua et. Allah’a emanet ol. Gözlerinden öperim, yanındaki kişilere selamlar.” 

TÜM OLACAKLARI BİLDİ 
Savcı Öz ile cezaevinde sık sık görüşen Yıldırım’ın mektubunda yer verdiği davayla ilgili öngörülerin tamamına yakını gerçekleşti. 18 Mayıs’ta 2009’da Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, Danıştay davasının, Ergenekon davasıyla birleştirilmesine karar verdi. 5 Ağustos 2013’te Ergenekon davasıyla ilgili verilen kararda Yıldırım tahliye edildi. Avukat Süleyman Esen beraat etti, Timuroğlu, Sağır 21 yıl, Irşi ise 9 yıl 2 ay ceza aldılar. Üç sanık da 5 yıllık azami tutukluluk sürelerini doldurdukları için tahliye edildi. 

SAVCILAR HESAP VERECEK
Şaşkınlık yaratan mektup Ergenekon sanıklarını da harekete geçirdi. Mektubu Ergenekon davasının Yargıtay’daki temyiz incelemesine ‘kumpas belgesi’ olarak sunacaklarını bildiren sanık Hayrettin Ertekin, “Bu mektubun var olduğunu bütün sanıklar olarak biliyorduk ama bir türlü gerçeğine ulaşamamıştık. Belge bizim elimize geçtikten sonra derin bir ‘oh’ çektik. Çünkü bize kurulan kumpası hukuk adamıyım diyen herkes biliyordu. Bu kumpası kuranlar adalet önünde hesap verecek. Sahte örgüt, düzmece belgeler yarattılar. Bu mektup bunların en büyük kanıtı. Yargıtay’da görülecek temyiz sürecinde mektubu sunacağız ve yeni bir süreç başlayacak. Cezaevine giderek Osman Yıldırım ile görüşüp, garantiler veren savcılar yaptıklarının hesabını verecekler. Zaten Yıldırım da sık sık Savcı Zekeriya Öz başta olmak üzere bazı savcılara teşekkür ediyor. Bunlar kayıtlarda var. 17 ve 25 Aralık komplosunu kuranlar aynı tuzağı bize kurmuşlardır. Paralelcilerin ipliğini pazara çıkaracağız. Tüm dengeleri alt üst edecek bu mektup kumpasın kanıtı. Mektubun kaybolmaması için orjinalini özel kasada saklıyoruz. Çünkü bu kumpasçılardan her şey beklenir. Belgeyle Türk milleti paralel tuzağı görecek” dedi.

ZEKERİYA ÖZ’Ü SELAMLAMIŞTI
Tartışmalı sanık Osman Yıldırım, Sincan Cezaevi’nde savcılarla yaptığı pazarlık sonucu aynı zamanda gizli tanık olmuştu. Bazı ifade tutanaklarında, polisin ‘Osmanım’ diye hitap ettiği Yıldırım, verdiği bilgilerle davanın seyrini değiştirmişti. Yıldırım, Ergenekon davasında keşif için Ataşehir’e götürülmüş ancak kendisine bombaların verildiğini iddia ettiği evi de bulamamıştı. Ergenekon davasının karar duruşmasında söz alan Yıldırım, “Sayın savcılar Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel’i selamlıyorum” demişti. Cumhuriyet gazetesine atılan bomba nedeniyle Ankara’da müebbet hapis cezası alırken İstanbul’da yapılan Ergenekon davasından beraat etmişti. Hem sanık, hem tanık, gizli tanık olan Yıldırım’ın Danıştay saldırısında Alparslan Arslan’la beraber hareket ettiği yönündeki delillere rağmen tahliyesi hukuk çevrelerinde tartışma yaratmıştı. Yıldırım, Cumhuriyet gazetesine yönelik azmettirici olduğu söylenen bombalı saldırılardan da aklanmıştı.

01.07.2014 Sabah/Erhan Öztürk

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/07/01/kumpasin-ozeti-bu-mektupta

 

 

Share

Yorum yok

Mustafa Mutlu / Aydınlık Gazetesi / 09.04.2014

Mustafa Mutlu

 

İYİ HABER!

Ergenekon davasında iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve ayrıca 117 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan ve geçen ay tahliye edilen Muzaffer Tekin?i, tedavi görmekte olduğu hastanede ziyaret ettim.

Öncelikle sevenlerinin içi rahat olsun; çünkü sağlık durumu bomba gibi…

Ona ?Teslim olma komutan? demiştik, bizi mahcup etmedi!

Zarif ve vefakâr eşiyle birlikte hayata sımsıkı tutunmuş; savaşıyor.

Eminim ki bu savaştan zaferle çıktığı haberini de çok yakında alacağız.

Uzun süren sohbetimizin içeriğine girmek istemiyorum. Sadece şu kadarını söyleyebilirim ki; verilen cezayı değil, adının Danıştay Cinayeti?ne karıştırılmış olmasını hazmedemiyor ve ?Bu, onurlu bir Türk subayına sürülebilecek en büyük lekedir? diyor.

Bu centilmen askere bir kez daha geçmiş olsun diyorum.

Share

Yorum yok

Ergenekon mahkemesinin ilk başkanı: “BİLDİĞİM HER ŞEYİ ANLATIRIM”

koksal sengunErgenekon mahkemesine 3 yıl başkanlık yapan Köksal Şengün, İstanbul eski 13. Ağır Ceza Mahkemesi?nin Ergenekon davasının gerekçeli kararına ilişkin konuştu.

Mahkemeye 3 yıl başkanlık yaptıktan sonra, verdiği kararlar nedeniyle dava sürecinde başkanlıktan alınan emekli hakim Şengün, gerekçeli kararla ilgili, ?Bulamadılar birşey, ne yapacaklar? ?Süsleme Sanatı? yaptılar. 17 bin sayfa gerekçeli karar olur mu? Ciddi bir eylem bile yok. Bir tek Danıştay cinayeti var. O da nasıl birleşti ortada? dedi.

Konuyla ilgili Milliyet gazetesinden Musa Kesler?in haberi şöyle:

“Ergenekon Davası?nı karara bağlayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi?nin üç yıl boyunca başkanlığını yapan ve yargılama sürecinde mahkeme başkanlığından alınan emekli hakim Köksal Şengün, Ergenekon Davası?nın gerekçeli kararını Milliyet?e değerlendirdi.

Şengün, kararın gecikmesiyle ilgili ?Bulamadılar birşey, ne yapacaklar? ?Süsleme Sanatı? yaptılar. 17 bin sayfa gerekçeli karar olur mu? Ciddi bir eylem bile yok. Bir tek Danıştay cinayeti var. O da nasıl birleşti ortada? dedi. Şengün, henüz kararın tamamını incelemediğini vurgularken ?Ancak gördüğüm kadarıyla sansasyonel bir karar? dedi.

Şengün, ?Hangi yönden sansasyonel?? sorusuna ?Esasa müessir karar yazılır. Yani dosyanın içeriğindeki delil ve bilgilere göre yazılır. Hayali ya da ütopik karar yazılmaz? yanıtını verdi.

DANIŞTAY BAĞLANTISI AÇIKLANAMAMIŞ !!!

Şengün, ?Danıştay Davası ile çoğu konuda ?bağlantı bulamadık? diyor. O zaman niye birleştirildi? Açık ve net delillerle ortada olan birşey yok. O (iki dava arasında hukuki ve fiili irtibat var) kararını o zaman Yargıtay verdi. İşgüzar Yargıtay işte… Gittiler savcı Zekeriya Öz?le inceleme yaptılar, bulguları incelemeden Yargıtay?a yolladılar. O şekilde bağladılar? dedi. İlker Başbuğ?a iligili yorumları da değerlendiren Şengün, şöyle devam etti:

?Başbuğ hakkındaki yorumlar hepten mesnetsiz ve yanlış. Devletin Genelkurmay Başkanı?a ?anarşişt? ya da ?terörist? diyorsunuz. Dünyada örneği var mı? Nerede, hangi Gladyo? Türk Gladyosu nedir? Bana bunu biri açıklasın. Telefon defterinde senin numaran çıktı, ortaksın, örgütsün diyorsun. Böyle olur mu??

SİYASİ BİR DAVA

Mahkemenin (Uğur Mumcu cinayeti, Maraş ve Gazi olayları gibi) 51 dosyayı ?fuzuli yere? incelediğini belirten Şengün, ?Davanın nasıl açıldığı, nasıl yürüdüğü belli. Her şey kamuoyu önünde gerçekleşti. Birbirini tanımayan, kanlı bıçaklı olan insanlar örgüt yapıldı. Siyasi bir dava. Ama hükümet de anladı neyin ne olduğunu. Sen Genelkurmay Başkanı?nı yargılıyorsun ama onu atayan Başbakan?a birşey sormuyorsun, Savunma Bakanı?na sormuyorsun? diye konuştu.

TANIK OLURUM

Şengün ?Dava süreciyle ilgili bir soruşturma inceleme olsa tanık olur musunuz?? sorusuna ?Olurum tabii. Bildiğim her şeyi anlatırım? karşılığını verdi. Şengün, ?Yargıtay, yerel mahkemenin kararını bozar mı?? sorusuna da ?Yargıtay?ın ne yapacağını bilmiyorum ama çok da bir şey yapacağını sanmıyorum. Balyoz?u naptılar? ?Adil karar vereceğiz? dediler ama hepsini onadılar. O dosyada ne vardı? Hiçbir şey. İnsan hayatı bu kadar ucuz değil, yazık? dedi.”

Share

Yorum yok