Esas Hakkındaki Mütalaaya Yanıtlar / 29.04.2013

Esas hakkındaki mütalaa

ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA VERMİŞ OLDUĞUM CEVAPLAR ?

         Yıllardır yaptığım hukuk mücadelesinin ne kadar anlamsız olduğunu savcının Ali Yiğit ile ilgili mütalaası ile anladım ve gerçekten onlar adına çok üzüldüm. Benim maddi olgularımı, lehte olan delilleri yok saymak için o kadar acze düşmüşler ki! Fakat onları da anlamak lazım, aksi takdirde bu uyduruk örgüt davası nasıl devam ettirilebilirdi?

Ali Yiğit, üzerinde baskı yapılarak ifadesinin değiştirildiğini iddia ederken, herhalde kendisinin aleyhimize tanıklık yaptırmak için bir kısım sanıklar ile yaptığı pazarlıklar aklına gelmiş. En az sayıları on?a yakın sanık, bizlerin aleyhinde ifade vermeleri konusunda baskı gördüklerini mahkeme safahatında ifade ettiler. Savcı M. Ali Pekgüzel bu iddiasını ispat edemez ise müfteri konumuna düşer. Bana suç isnat etmek adına, insani ve mesleki normlarını zorlaması için çok önemli bir nedeni mi var?

Öyle bir hale geldik ki, savunmalarımızı bile savunmak durumunda bırakılıyoruz. Savunmamda, el bombaları konusunda Oktay Yıldırım?ın savunmalarına destek olduğumu ifade eden savcılar, Bayrampaşa cezaevi karantinasında kaldığım günden, bugüne dek o bombaların kime ait olduğu konusunda yapmış olduğum samimi ifadeleri yok saymışlardır. Savcı, gerek Ali Yiğit?in bizzat kendisine verdiği 19 Temmuz 2007 ifadeyi ve gerekse mahkeme huzurundaki ifadesini çürütmeye çalışarak mahkemenin ciddiyetine gölge düşürmektedir. Binlerce sayfa iddianame ve mütalaa yazan savcının, Ali Yiğit?in ifadesinin baskı altında verilip verilmediğini anlayacak kapasitede olduğunu düşünüyorum.

14.11.2008 tarihli 14.celse de ?Bugün yaşadıklarımdan sonra devlet görevlilerinin politize olmaları ve ikbal uğruna bu senaryoda aktif rol almaları, Saygı Öztürk?e vermiş olduğum röportajımı haklı çıkarmıştır. Tutuklanmadan gazetecilere yapmış olduğum açıklama da ise; Danıştay olayında şahsıma yapıldığı gibi, burada da Oktay Yıldırım?a da komplo kurulduğunu düşünüyorum demiştim. Bugün düşündüklerimde haklı olduğumu da bu süreçte izledim ifadesini kullanmıştım. Bu fikre sahip olmamın en büyük gerekçesi de önümüze getirilen 2500 sayfalık iddianamede Osman Yıldırım?ın aleyhime ifade verdirilmesi idi. Menfur Danıştay saldırısına iştirak ettiği o dönem, Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile cezası onanmış şahıs ile, sohbet ortamında ?Osmanım? samimiyeti ile savcı M. Ali Pekgüzel?in ifade alması benim bugünkü tabloyu o günlerde görmeme yetmişti.

?Mahkemenizin 03.02.2009 tarihli 7 No?lu ara kararından rücu ederek Ümraniye de bulunan 27 adet el bombasının imhasından geriye kalan materyaller içerisinde ivedilikle bilirkişi incelemesinin yapılmasını, yapılacak olan inceleme ile bu materyallerin patlayıcılık niteliğine haiz olup olmadıklarının belirlenmesine? talebim, mütalaada savcı M. Ali Pekgüzel tarafından Oktay Yıldırım?ı desteklediğim şeklinde değerlendirilmiştir.

Savcı bey gerçekten bu mütalaayı okudu ve hala bunu savunuyor ise söyleyecek bir kelime bulamıyorum. Fakat okumadı ise bu ifadeleri kendisini şaibe altında bırakacaktır. Niçin mi? Ben üzerime yapıştırılmak istenen ve hiç ilgim olmayan bombalar ile irtibatlandırılırken, her şeyin didik didik edilmesini talep ediyorum. Savcı bey ise bundan rahatsızlık duyuyor! Gerçekten, Posta gazetesinde gösterilen Oktay Yıldırım?a ait olduğu iddia edilen bombalar o hali ile patlayıcı özelliği olmayan materyaller ise bunu öğrenmek hakkım değil midir? Gerçeğin ortaya çıkmasından niçin imtina ediyorsunuz? Bombalar ile beni irtibatlandırma gafletine düşmeseydiniz bile örgüt yöneticisi olduğum iddia edilen konumumdan ötürü tüm masum sanıkları savunmak adına bunu da görev addederdim. Bu ifademden de bir mana çıkarıp elemanlarını savunuyor dememeniz için masumiyetimizi özellikle vurguladım.

ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA VERMİŞ OLDUĞUM CEVAPLAR ?

         Savcı M. Ali Pekgüzel, yetkilerinin sınırsızlığı sayesinde resmi belgelere itibar etmeyerek benim dediğim mutlak saplantısı içerisinde insanları mağdur etmekte maalesef hiçbir sakınca görmemektedir.

Doğuş faktoring adlı şirketin ortağı olduğum yönünde ortaya atılan iddialara karşı, mahkeme?ye resmi belgeler sunmama ve şirket yönetim kurulu başkanı Ahmet Çekelkıran?ın ?Muzaffer Tekin?in şirketimizle herhangi bir bağı yoktur!? yönündeki ifadesine rağmen sözkonusu şirketin hissedarı olduğum yönündeki gerçek dışı beyan?a mütalaada yer verilmiştir. Resmi belgeleri savunmamın ilerleyen bölümlerinde tekrar işleyeceğim.

Fakat burada da, savunmam esnasında ?her ne kadar nadir görüştüğüm bir insan olmasına rağmen? yasal dinleme kayıtlarının beni yalanladığını ifade ederek savunmalarının bütününde şahsımı şüpheli yapmayı amaçlamıştır.

Savcılık sekretaryası Ankara Tem Şb.de ki, savcının değerlendirmesi ile geçerliliği ve inandırıcılığı yüksek olan ?sıcak? ifadem de olarak Ayhan Parlak ile sıkça görüştüğümü ve bunun gerekçelerini de bütün gerçekliğiyle beyan ettim.

Mahkemelerin son derece ciddi kurumlar olması ve insanların beşeri ilişkilerinin dahi sorgulanıp magazinsel boyutta olaylar ile meşgul edilmeyeceğini düşündüğümden, en önemlisi de Ayhan Parlak?ın bu dava dosyası sanıklarından olmadığı için 2003 yılı takriben üç ay içerisinde yaşamış olduğum diyaloglarıda burada bahsetmenin gereğini duymadım.

Evet ifade ettiğim üzere Ayhan Parlak sık görüştüğüm bir insan olmamasına rağmen o dönem niçin bahse konu görüşmeler olmuştur, bu hususlar savcı M. Ali Pekgüzel için bir anlam ifade etmese de namus ve vicdan sahibi olan herkes benim gibi davranırdı diye düşünüyorum.

Ayhan Parlak, Ertuğrul Yılmaz?ın ölümünden sonra aile içi bir çok sıkıntı yaşadığından, hatta bazıları tarafından Ertuğrul Yılmaz?ın ölümünden dahi sorumlu tutulacak kadar ileri gidildiğinden, ona yaşamının belki de en zor döneminde manevi destek olmaya çalıştım. Çevresi itibari ile kendisine katkısı olur diye düşündüm Sn. İbrahim Şahin ile de ben tanıştırdım. Savcı Pekgüzel?in merakını umarım giderir diye açıklıyorum; toplantı yaptığımızı iddia ettiği evlerden birisi Ayhan Parlak?ın bir arkadaşının ev?i, diğeride Maltepe de bulunan bir pide salonunun üzerinde tarif edilen evlerdi. Okey oynamak maksadı ile biraraya geldiğimiz bu mekanları tercih etmemizdeki en önemli gerekçe İbrahim Şahin?in can güvenliği olmuştur. O dönem emniyet birimleri tarafından iletilen istihbari bilgiler uyarınca  İbrahim Şahin terör örgütlerinin en önemli hedefi durumunda idi.

Ayhan Parlak, ağabeyi olan İlhan Parlak?ın o dönem Doğuş faktoring?te çalıştığını ve alacağını tahsil edemediğini söylemişti. Bu konudan dolayı da Ahmet Çekelkıran ile aralarında büyük sorunlar yaşandığını Ahmet bey?den öğrenmiştim. Bu olay üzerine kendisine tavır koymuştum.

Yine mütalaada, ?Ayhan Parlak?ın Doğuş faktoring?in işlerini takip ettiğinden Muzaffer Tekin?in haberi vardı? bölümünde; Ayhan Parlak?ın görüşmüş olduğu kişiler arasında beni tanıyan tek kişi varmıdır? Bu konuşmalar benim yanımda mı gerçekleşmiş? Alacağı vereceği hususunda şahsımın bir talimatı ya da en ufak bir telkini olmuşmudur? Bu şirketten bana aktarılan herhangi bir para varmı dır? Bütün bu soruların tek bir yanıtı var; hayır!!!

Mütalaanın 1183. sayfasında yine bir başka gerçek dışı itham ile karşılaşıyoruz; ?Muzaffer Tekin?in, M. Fikri Karadağ ile birlikte Ayhan Parlak?a borcu olan bir şahsa yönelik olarak birlikte bir eylem koydukları anlaşılmıştır?

18.10.2003 tarihli telefon görüşmelerinden çok net hatırladığım aynı gün, İbrahim Şahin, Fikri Karadağ, Ayhan Parlak ve ben Küçükçekmecede faaliyet gösteren Avrasyabir Vakfında izleyici olarak konferans da bulunuyorduk. Ayhan Parlak yapmış olduğu bir telefon görüşmesi sonucu özür dileyerek, ayrılmak zorunda olduğunu belirtti ve gitti.

Bugünler de, televizyon ekranlarında izlenme oranı oldukça yüksek olan bir dizi yayınlanmakta. İsmi ?Karadayı? olan bu dizi, başlarken buradaki kişi ve olayların gerçekle bir ilgisi bulunmamaktadır şeklinde bir uyarı yazısı ekrana çıkmaktadır. Dizi; devlet bürokrasisi ile suç dünyası arasında yürütülen kirli ilişkileri açığa çıkarmak üzere olan bir Cumhuriyet Başsavcısının cinayete kurban gitmesi üzerine gelişen olayları konu alıyor. Cinayetin asıl faili, kirli ilişkilerin adli kanadında bulunarak, maktül ile aynı çatı altında görev yapan , şeytani bir zekaya sahip bir başka savcıdır. Büyük bir komplo kurularak suç masum bir insan üzerine atılır ve türlü desiselerle idam cezasına mahkum ettirme çabaları ne hukuk ne de vicdan dinlemektedir!

Menfur Danıştay saldırısı akabinde düğmeye basılarak şahsıma yaşatılanlar ise Karadayı adlı dizinin gerçek hayata yansımasından farklı bir durum değildir! Hayali karakterlerin dahi karşısında çaresiz kaldığı kahpeliğe bizler yıllardır göğüs geriyoruz! Asli faillerin gizlenerek, Menfur Danıştay saldırısını masum insanlara yıkmak adına bu toprakların daha önce hiç görmediği, şahit olmadığı adaletsizlikler ve vicdansızlıklar fütursuzca uygulanmaktadır!

Saygın bir hukukçu, bir ülkede rejim değiştiriliyor ise yargı yol açma makinesi olarak kullanılır diyor. Ne kadar doğru! Amaca gitmek için araçları yok et.

Mütalaa?nın hiç bir bölümünde şu ifadeleri gördünüz mü?

Ankara, 11.Ağır Ceza Mahkemesi, karar duruşması.

Tarih 13.02.2008

Osman Yıldırım: O İngiliz piçi?nin kurduğu cumhuriyeti başınıza yıkacağız. Evet benim yegane görevim cumhuriyeti yıkıp, ikinci Osmanlı devletini kuracağım!

Devamında, Mahkeme Başkanına hitaben;

Osman Yıldırım: Sen?de onun piçisin! Cumhuriyeti yıkıp, şeriat düzeni kuracağım!

11.Ağır Ceza Mahkemesinin 17.05.2006 gün ve 2006/508 sayılı kararları ile Osman Yıldırım?a ait olan 0533 743 88 43 no?lu telefonun teknik dinlenilmesinde;

X Erkek: Bu Alparslan?ın soyadı ne idi?

Osman Yıldırım: Arslan

X Erkek: Ula, bütün televizyonlar ondan bahsediyor!

Osman Yıldırım: Hee, doğrudur!

X Erkek: Danıştay?ı basmış, şaşırmış mı o yaa?

Osman Yıldırım: Hee, doğrudur!

X Erkek: Allah Allah, iyi tamam oldu. Hadi görüşürüz!

Osman Yıldırım: Sen nasılsın?

X Erkek: İyiyim, sağol!

Osman Yıldırım: Güzel yapmış la, helal olsun!

X Erkek: Ne güzel yapacak ya, iş midir o? Salaklık!

Osman Yıldırım: Olur mu yaa, Allah?ın askeridir ya!

Osman Yıldırım?ın köylüsü olan Nusret Aras?ın Ankara TEM Şb. de 20.05.2006 tarihinde vermiş olduğu, hemde üzerinden dumanlar tüten ?sıcak? ifadesini mütalaada gördünüz mü?

Sayın heyet, bakınız savcı M. Ali Pekgüzel?in itibarlı tanığı, domuzun başına tülbent örtülmüş gazeteyi göstererek köylüsü olan Nusret Aras?a ne diyor: ?Böyle o… çocukları yüzünden Türkiye karışacak!?

Devamında, ?Ertesi sabah 17.05.2006 günü saat 09.30 sıralarında Osman Yıldırım beni tekrar aradı. Sesi tuhaf geliyordu. Neredesin diye sordum. Bana Yenidoğan da bulunan petrol?un karşısındaki kahve?ye gel dedi. Ben de hemen oraya gittim. Ancak Osman Yıldırım yoktu. Kendisinin nerede olduğunu sormak için aradım, ancak ulaşamadım.?

Tabii bununla da kalmıyor, savcı M. Ali Pekgüzel, sorgusunda bu ifadeleri çürütmek için her türlü desteği veriyor. Bütün bunları kamufle etmek için de; ?Muzaffer Tekin yapmış olduğu savunmalarda Alparslan Arslan ile tanışması konusunda Ayhan Parlak ile olan ilişkisine hiç değinmemiş? diyerek hedef saptırıyor!

Savcı M. Ali Pekgüzel, ?Alparslan Arslan ile kendi bürosunun yanında avukatlık büroları bulunan Teoman Ekşioğlu, Orhan Kadı vasıtası ile tanıştığını beyan etmiş olsa da, Alparslan Arslan, Muzaffer Tekin ile Doğuş faktoring?in avukatlığını yaptığı sırada Ayhan Parlak vasıtası ile tanıştığını beyan etmiştir? diyerek aklınca beni yalanlıyor.

Halbuki savcı bizzat kendisi sanık ve tanıklar içinde olsa gerek ?sıcak? olarak tanımladığı ilk ifadelerinin geçerli olduğu vurgusunu yapmıyor mu?

Alparslan Arslan 21.05.2006 tarihinde savcı Şemsettin Özcan?a vermiş olduğu sıcak ifadesinde ?Muzaffer Tekin isimli şahısı tanırım. Kendisi ile yoğun bir samimiyetim yoktur! Muzaffer Tekin ile nasıl ve kimin aracılığı ile tanıştığımı hatırlamıyorum. Ben bir avukat olduğum için bu ilişkilerim çerçevesinde tanımış olabilirim.?  demektedir.

İfadelerimi test eden sayın savcı önüne konan mütalaayı okuma zahmetinde bulunmuş olsa idi, adaletine olan güven kaybımın hiç olmazsa bir bölümünü telafi edebilirdi. Şöyleki; Ankara TEM Şb. de vermiş olduğum ?sıcak? ifadem de ?Alparslan Arslan?ı, büromun yanındaki hukuk bürosunda çalışan Teoman Ekşioğlu ya da Adnan Güleç tanıştırmış olabilir? dedim. Yukarıda yer alan Teoman Ekşioğlu, Orhan Kadı tanıştırdı kesin ifadesini kullanmadım. Savcı neden ifadelerimi çarpıtıyor? Burhan Gür?ün ifadesini mütalaaya koyan savcı Adnan Güleç?in; ?Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin?i ben tanıştırdım!? ifadesini neden görmezden geliyor? Ya da onlarca tanık?dan dinlenen ?Muzaffer Tekin?i Doğuş faktoring de görmedik!? ifadelerini yok sayıyor? Savcı M. Ali Pekgüzel?in, tanık Nejat Uysal?a Doğuş faktoring ile ilgili sormuş olduğu sorular içinde oldukça üzüntü duymuş olduğu dikkatimden kaçmadı. Zira, Doğuş faktoring ile Muzaffer Tekin ismi arasında irtibat tesis ettirememesinin vermiş olduğu moral bozukluğu gergin bir ruh haline vesile olup, yüzüne yansımıştı.

Ayrıca, Ayhan Parlak?ın İtalya da şirketi olduğu ve İzmir den Almanya?ya deri ihracatı yaptığını o dönem ifade ediyordu. Bunun doğruluğunu araştırıp, hangi işleri dondurduğunu anlayabilirsiniz. Bahariye caddesi ile Süleyman Paşanın birleştiği, benim de işyerime çok yakın olan Opera pasajının bitişiğinde işyeri olduğunu yıllar sonra öğrendim. Ömrümün büyük kısmının geçtiği Kadıköy Bahariye bölgesinde telefonumun baz istasyondan sinyal vermesi son derece doğal bir durumdur.

ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA VERMİŞ OLDUĞUM CEVAPLAR ?

         İddianamede, Semih Tufan Gülaltay?ın kullandığı 0532 443 16 34 no?lu GSM hattı ile 60 defa görüştüğüm, 0532 328 04 62 no?lu GSM hattı ile 5 defa görüştüğüm yer almakta iken, savcı mütalaasında telefonların ve görüşmelerin doğurmuş olduğunu gördüm. Semih Tufan Gülaltay adına kayıtlı 0505 345 90 36 no?lu GSM hattı ile 18.08.2003 – 24.03.2006 tarihleri arasında 72 adet görüşmem bulunduğu, 0535 520 75 22 no?lu GSM hattı ile de 12.04.2002 ? 13.05.2003 tarihleri arasında 43 adet görüşmemin olduğu tespit edilmiştir denerek, ?2004 yılından sonra görüşmediğini beyan etmişse de telefon görüşmelerine bakıldığında sanıkların 2005 ve 2006 yıllarında telefon görüşmesi yaptıkları tespit edilmiştir? mütalaası yapılmıştır.

Ayrıca Emre Gülaltay ile 34 defa görüştüğüm bilgisine yer verilmiştir.

1- Bugüne kadar hiç kimseyi zan altında bırakmamak için irtibatlandırıldığım telefon numaralarını ve kişileri dahi sorgulamadım.

2- Lakin Oğuz Bulut ile 14 defa görüştüğüm şeklindeki gerçek dışı iddiadan ve yukarıda mütalaaya giren, özellikle de 2004 ? 2006 yılı arasında görüştüler iddialarını kesinlikle reddediyorum.

3- 16 ay tutuklu kalıp, mahkeme huzuruna çıkarılacağımız soruşturma döneminde özellikle ben ve Sn. Avukat Kemal Kerinçsiz HTS raporlarının tespiti için savcı Zekeriya Öz?e gerekli müracaatları yaptık, 16 süresince tespit edilemeyen görüşmelerin bugün ortaya çıkmasının sebebini savcı M. Ali Pekgüzel mahkemeye açıklasın!

4- Semih Tufan Gülaltay?ın cezaevine giriş ve çıkış tarihleri göz önüne alınarak bu süreç içerisinde görüştüğüm iddiaları mütalaada yer alıyorsa herhalde sizin de bu mütalaayı önünüze getirenlere söyleyecek birkaç sözünüz olacaktır.

5- Osman Kayı isminde birisini hatırlayamadım, farklı bir isim bu telefonu kullanıyor olabilir.

6- Emre Gülaltay ile görüştüğüm doğrudur. Çeşitli zamanlarda beşeri ilişkiler çerçevesinde aramış hatırımı sormuştur. Anne ve babası ile de ailece tanışıyoruz.

7- 24.03.2006 tarihinde Semih Tufan Gülaltay ile görüştüğüm kesinlikle doğru değildir! Bu GSM hattını kendisine yakın birisinin kullanmış olması ile ancak böyle bir irtibat tesis edilebilir.

8- Yanılmıyorsam 2006 yılında Semih Tufan Gülaltay?ın Ulusal Birlik Partisi genel başkanı sıfatı ile çıkmış olduğu bir televizyon programına tesadüfen bir izleyici olarak tanık oldum. Programın kaseti iddia makamı ve mahkemenizce muhtemelen incelenmiştir. Şayet incelemediyseniz gerçeği bulmak adına lütfen temin edip inceleyin. Son derece sık görüştüğümüz ve partisinin yönetim kurulunda olduğum iddia olunan Semih Tufan Gülaltay ile orada birlikte olmam gerekmez miydi? Ya da parti çalışmaları, toplantıları, kongreleri gibi etkinliklerde katılımcı olduğuma dair tek bir somut maddi delil var mıdır? Eğer iddia edildiği üzere yönetim kurulunda olsa idim elbette çalışmalar da varlığıma şahit olan birileri olabilirdi. Ama yıllar önce prensip olarak almış olduğum karar gereğince hiçbir dernek, parti üyesi ya da yöneticisi olmadım. Siyasete hayatımın hiçbir döneminde sıcak bakmadım.

Bu davaya ve yargılanan insanlara şekil veren bir iradenin varlığına dair düşünce, bizlerin dışında ülke kamuoyunun algısında yer etmişse ben daha neyi savunayım?

9-  İçerisinde yaşadığımız gözetim toplumunda, teknolojik araçları kullanarak adım attığım her yerden, görüştüğüm herkesten, almış olduğum nefesten haberi olan mütalaa kâtipleri, Osman Yıldırım?ın beni tanıdığına dair olan iddiasına tek bir kanıt bulamamışlardır! Alparslan Arslan ile de görüştüğümün, bir araya geldiğimin delilini ortaya koyamamışlardır! Yok?tan var edemezler çünkü Osman Yıldırım müfterisinin duruşmalar başlayana kadar basın haberleri dışında ismini hiç duymadım! Cismini hiç görmedim! Alparslan Arslan ile de menfur Danıştay saldırısından geriye dönük 1-1,5 yıl hiç görüşmediğimi yıllarca haykırdım. Söylediklerimin teyidi ise babasının da ifade ettiği gibi saldırı öncesi bürosuna sık gitmediği, aynı eve paylaşan arkadaşlarının da Salih Kurter?in dergâhına son 1-1,5 yıl çok sıklıkla gittiği şeklindeydi.

Bir merkez, yıllar önce önüne bir şema koyarak insanların irtibatlarından örgüt yaratmayı planlamış fakat bir türlü somut bir delil ortaya koyamıyor. Olmayan şeyi nasıl var edeceksiniz? Tanık ve yalancı tanıklar ile kirleterek, basınında desteği ile bu şaibe devam ettirilmek istenmektedir.

ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA VERMİŞ OLDUĞUM CEVAPLAR ?

         Tanık olarak dinlenen Mesut Sezer, Mustafa Alpay?ın ?Türkiye de sansasyonel bir olay olacak!? dediğini huzurda ifade etmişti. Böylesine dikkat çekici ve önemli bir bilgi karşısında savcının ivedilikle yapması gereken şey nedir? Mustafa Alpay?ın ifadesine başvurarak, bunu kimden duydun? Ne zaman duydun? Sana bu bilgi iletildiğinde yanında kimler vardı? şeklinde başlayan soruların yanıtlarını aramaktır. Fakat ne mümkün! Osman Yıldırım?ın ifadeleri ile masum insanların özgürlüklerine kast ettiği gibi, Mustafa Alpay?ın beni tanıdığı ve irtibatımız olduğu vurgusunu yaparak bugün menfur Danıştay saldırısının azmettirici olduğum mütalaasına kendince kanıt yaratmaktadır.

Taner Ünal?a karşı hasmane bir tutum içerisinde olan Mustafa Alpay adlı bu şahıs, ısrarla bana VKGBH?nin başkanı olmam yönünde türlü önerilerde bulunmuştur. Kendisine her defasında hiçbir dernek yöneticiliği ve üyeliğinde bulunmayacağımı kesin bir dille ifade etmiştim. Yıllar sonra bütün bunları düşününce aklıma; bu tertibin arka planında olanlar acaba menfur Danıştay saldırısını o dernek başkanlığı üzerinden mi o günlerde bana yamamaya çalıştılar sorusu geliyor. Bu düşüncem savcının mütalaasına verilmiş bir cevap niteliği taşımaktadır. Yoksa Mustafa Alpay bu olayların içerisindedir şeklinde kesin bir kanaate sahip değilim. Lakin yanılmıyorsam, Fikri Karadağ?ın kendisinin dinlenilmesi konusunda geçmişte bir talebi olmuştu. Gerekçe olarak da Mustafa Alpay?ın ?Bir numarayı biliyorum, bir numaranın yanından geldim? ifadelerinin araştırılarak, yargılandığımız örgütün liderinin kim olduğunu öncelikle biz sanıkların öğrenme hakkı olduğuna duymuş olduğu inancını göstermişti.

Savcılık sekretaryasının ifadelerimin inandırıcılığını yok etmek gayesi ile mütalaada yapmış olduğu bir tespiti arz edeceğim; Muzaffer Tekin?in 12.05.2009 tarihli, 85.celse de ?Cep telefonumdaki bir mesajı hatırlattınız. O gece dediniz, dürüst ve doğru olduğumu ifade eden o gece kimseye mesaj çekmedim refleksi oldu. Bir gece önce dediniz hatırlayamadım ve şimdi o mesajı gazete de buldum, oturdum çektiğim mesajı arz ediyorum.

Yine mor dağlara duman çöküyor, dumanı dağlarda kalanlar bilir

Ağaçlar derinden yaprak döküyor, bu derdi ağacı olanlar bilir.

           

Can ile ödenir yurdun diyeti, bundadır Türklüğün mevcudiyeti.

     Allah Allah sözündeki kudreti, harp meydanından gelenler bilir.

 

?Bu kıtanın altında değerlendirme yapan mütalaa ekibi, bahse konu gece telefon dökümüne bakıldığında aldığı tek mesajın 08.45 de olduğu görülmüş, gece kendisine herhangi bir mesaj gönderildiğine dair kayda rastlanmamıştır. Dolayısı ile Muzaffer Tekin?in bu beyanlarının gerçeği yansıtmadığı anlaşılmıştır.?

Sürekli savcı mütalaası diyerek kendilerini rencide etmek istemiyorum. Savcılık sekretaryasının gerçeği yansıtmadığını şimdi somut olarak arz ediyorum. Şöyle ki, ?Yine sanık 85.celse de söz konusu mesajı bulduğunu söyleyerek iki kıtasını okumuştur. İnternette www.simwolfs.com.indexphp?topic=106.0 isimli adreste, bu şiirin Halil Soyver tarafından yazılmış olduğu ve üç kıtadan oluştuğu, sanığın duruşmada okumadığı şiirin ikinci kıtasının aynen;

Az kaldı ey kin?in taşmana, sabırdan bendini yıkıp aşmana.

Hürriyeti esip düşmana, saçını başını yolanlar bilir.      

 Arka plan görevlileri yukarıdaki bu kıtayı özellikle okumadığım, dikkate değer görülmüştür demektedirler!

Savcı bey sorgumdaki ifademi dikkatli okuyup, bu işi başkalarına havale etmeseydi, art niyetli olanlarında kendisini zor durumda bırakmasını önlerdi diye düşünüyorum.

1- 83.celse de hâkim Sedat Sami Haşıloğlu?na ifade ettiğim üzere, söz konusu mesajın İbrahim Şahin?den gelmiş olduğunu hatırlıyorum. O gece bana mesaj gelmediği mütalaaya kasıtlı yazılmıştır.

2- Bunun sebebi ise 85.celse de; ?Şimdi o mesajı gazetede buldum, oturdum çektiğim mesajı arz ediyorum? ifademi ya anlayamamışlar ya da bilerek görevlerini kötüye kullanarak mahkemeyi yanıltmak istemişlerdir.

3- Benim hatırlayamadığım bahse konu mesaj, 83.celse de ki savunmamdan sonra bir gazete de yer aldığı için oradan yazdığım metni 83.celse de ki savunmamda mahkemenize sundum.

4- Bana gönderilen mesaj ile şiirin varlığından haberdar oldum. Mütalaa ekibinin okumadığımı iddia ettikleri kıtayı ise duymadım ve bilmiyorum. Suç ve suçlu yaratmak adına öküz altında buzağı arayan zihniyet, şiirin, bilmediğim ve dolayısı ile hiç kimseye de göndermediğim kıtasını mahkemeden sakladığımı hangi mantıkla iddia edebiliyor?

5- İfadelerimin doğruluğunu, emniyet birimlerince el konulan bilgisayarıma yapılacak teknik inceleme kolaylıkla kanıtlayacak, sehven bir yanlışlık olmadı ise, söz konusu o web sitesine tarafımca giriş yapılmadığı ortaya çıkacaktır.

İnsan ruhu, bir edebi eser?den, bir resim?den, izlediği bir film?den ya da o gün kulağına gelen bir melodiden son derece doğal olarak etkilenebilir, o eser kişinin duygularını harekete geçirebilir. Bütün bunlar, insan?a hitap eder ve insan için vardır. Gelişen teknoloji ile birlikte günümüzde sosyal paylaşım siteleri aracılığı ile her gün milyonlarca insan beğendiği hoşuna giden her türlü içeriği arkadaşları ile paylaşıyor. Benim, hislerime hitap eden, beğendiğim bir şiiri dostlarımla paylaşmamdan daha doğal ne olabilir?

Fakat niyetler başka! Bütün bu zorlamaların yegâne sebebi, bırakınız bir eylem talimatını bu konuda telkin, tavsiye ya da ima yollu dahi bir konuşmamı ortaya koyamamalarındandır! Davanın asli faillerini aklayıp, sanal failler yaratma gayreti işte insanı böyle mantıktan münezzeh her yere sürüklemektedir!

ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA VERMİŞ OLDUĞUM CEVAPLAR ?

Deliller Karartılarak, Danıştay Failleri Nasıl Gizleniyor?

   Savcı M. Ali Pekgüzel, menfur Danıştay saldırısını şahsıma yüklemek adına en küçük somut bir delil ortaya koyamamasının vermiş olduğu hezeyanla akıl ve mantık sınırlarını aşan zorlamalara başvurmaktadır!

Halk arasında bilinen bir mesel?de, ?Temel, arkadaşı Dursun?a ?hava kapadı!? deyince, kızılca kıyamet kopar ve ?vay sen bana nasıl ördek dersin? diyen Dursun?un hışmına uğrar. Büyük bir şaşkınlıkla ne olduğunu anlamayan Temel, meramını anlatmaya fırsat bulduğu an, aldığı yanıt şaşkınlığını daha da artırır;

–         Havada kara bulutlar var dedin!

–         Yağmur yağacak demek ki

–         Yağmur yağınca su birikir

–         Biriken su göl olur

–         Göl?de ördek yüzer

Savcı Pekgüzel?in çözümlemelerine dair bundan daha iyi bir örnek olamaz diye düşünüyorum!

Mantık aynı mantık!

Savcı mütalaasında aşağıdaki ifadeler yer almaktadır;

?Otel görevlilerinin ve polis beyanları doğrultusunda Alparslan Arslan eylemi tek başına gerçekleştirmiştir?

?Osman Yıldırım?ın eyleme katılmaması yönünde iradesi açıktır?

?Osman Yıldırım hakkında gönüllü vazgeçme hükümlerinin uygulanması?

Aynı savcılar iddianamelerinde ise Osman Yıldırım?ın T.C.K 313/1 37/3 S.K.5, T.C.K 312/1 37/3 S.K.5, T.C.K 314/2 37/3 S.K.5, T.C.K 174/1.2, T.C.K 170/1.C 38/1, T.C.K 82/0-9.39, T.C.K 82.09 35.34(4kez) T.C.K 1-39 maddeleri ile cezalandırılmasını talep etmişlerdir.

Hukuki değerlendirmeleri ise ?Danıştay 2.Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin?in öldürülmesi, aynı dairenin başkanı Mustafa Birden, üyeleri Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç ile tetkik hâkimi Ahmet Çobanoğlu?nu öldürmeye teşebbüs olayına suç?a katıldığından..? şeklinde iken, ne oldu da mütalaalarında Osman Yıldırım?ın, Danıştay saldırısından aklanmasını istemişlerdir?

Osman Yıldırım İftira Attıkça Ödüllendirilmiştir!

  1. Duruşmaların başlamış olduğu günden, mütalaa?nın açıklandığı güne kadar Osman Yıldırım lehine tek bir delil dosya?ya girmiş midir? Hayır!
  2. Osman Yıldırım?ın lehine olan deliller masum insanlara attırılan iftiralardır!
  3. Otel görevlilerinin ve polis beyanları ile ?Alparslan Arslan eylemi tek başına gerçekleştirmiştir? demek ile savcılar bizzat Alparslan Arslan?ı eylemi gerçekleştiren kişi olarak tanımlamakla da Osman Yıldırım?ı ?yardım ve azmettirme? suçundan aklamayı hedeflemişlerdir.
  4. Alparslan Arslan?ı yakalayan polisler onun olay mahallinde yalnız olduğuna tanıklık etmişlerdir ve doğrudur. Peki, otel görevlilerinin beyanları Alparslan Arslan?ın eylemi tek başına gerçekleştirmiş olduğuna dair savcılara nasıl bir fikir vermiştir?
  5. Osman Yıldırım?ın 21.05.2006 günü TEM Şb. de vermiş olduğu ifade de özetle; ?Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?ı, Alparslan Arslan?ın kendisinden habersiz keşfe götürdüğünü öğrendiğinde eylemin yapılmaması için Alparslan Arslan?ı uyardığını söyleyip tekrar otele döndüğünü ifade etmektedir. Anlatımına göre bu olay 16.05.2006 günü saat 17.00 ? 18.00 sularında yaşanmıştır.
  6. Osman Yıldırım duruşmalarda ise bu konuyu sıkça tekrar ederek, Danıştay baskını olduğunda, bazı beyanlarında kendisinin 13.00?e bazılarında ise 14.00?e kadar otelde uyuduğunu ifade etmiştir.
  7. Osman Yıldırım 15 Mayıs?ı 16 Mayıs?a bağlayan gece de kendisinin otelde konakladığını iddia etmiştir.
  8. Osman Yıldırım?ın ifadeleri doğru mudur? Netleştirebiliriz! Son derece önemlidir, zira savcı M. Ali Pekgüzel ?Osman Yıldırım, Danıştay saldırısından hüküm giymiş, itibar edilebilir bir sanık? olduğundan, onu yukarıdaki ifadeleri ile Danıştay saldırısının azmettiriciliğinden aklamak istemektedir!

 Osman Yıldırım?ın Aleyhine Olan Tanık İfadeleri Yok Sayılmıştır!

Osman Yıldırım?ın otelde kalmadığı maddi deliller ile ispatlanmasına rağmen, savcılar bunu yok saydılar!!!

Otel görevlisi Ferit Serkan Erkan?ın 19.05.2006 tarihinde Ankara TEM Şb. de vermiş olduğu ifade den:

  • 16.05.2006 günü, takribi saat 01.30 sularında 2 araba ile isminin İsmail Sağır olduğunu ifade eden şahıs, dört arkadaşı ile çalışmış olduğum Selvi Otel?e geldiler.
  • İsmail Sağır, beyaz renkli Opel Astra marka araba ile (plakasını bilmediğim) diğerleri ise marka, rengi ve plakasını görmediğim bir araba ile geldiler.
  • Şahıslardan birisinin, diğer dört şâhısı otel?e getirdiği ve onlara yol göstererek yardımcı olmaya çalıştığı belli oluyordu.
  • Bu şahıs diğer dört arkadaşı ile otel lobisinde oturduktan bir müddet sonra ayrıldı.
  • Otel lobisinde kalan dört şahıs, giriş işlemleri için kimliklerini istediğimde ?tek kimlik versek yetmez mi?? diye sordular. Kabul etmedim.
  • İçlerinden birisi avukat kimliğini verince, nüfus cüzdanı istemem üzerine dört şahıs?ta nüfus cüzdanlarını verdiler.
  • Bu şahısların Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu olduklarını otel?e gelen polislerden öğrendim.
  • Bu şahıslar, geldikleri gün (16 Mayıs 2006) otel lobisinde saat 03.00 sularına kadar oturduktan sonra Alparslan Arslan ile Osman Yıldırım bana gelerek otel de kalmaktan vazgeçtiklerini söylediler. İkisinin de kimliklerini kendilerine iade ettikten sonra şahıslar otel?e gelmiş oldukları beyaz renkli Opel-Astra marka araç ile ayrılmışlardır.
  • Bu şahısların isimlerini, otel bilgisayarında şahısların kaydedildiği yere girmedim. Fakat otel?in, konaklayan şahısları kaydettiğimiz dosyasına kayıtlarını yaptığım için o belgeyi iptal etmeyerek dosya ya koydum.
  • Otel de kalan Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?ın kayıtlarını yaparak 509 no?lu odanın anahtarını verdim.
  • İkisi konaklamak için saat 03.00 sularında odalarına çıktılar.
  • Dördünün de lobi de oturduğu esna da Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım birkaç defa geldikleri otomobil ile kısa süreli otelden ayrılıp sonra geri geldiler.
  • Saat 03.00 sularında İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu odalarına çıktıktan sonra diğer iki şahıs birkaç defa otel?e gelerek lobi de oturdular.
  • En son saat 04.30 sularında otel lobisinden ayrılarak o gece bir daha gelmediler. Bu şahısların otel?e giriş ve çıkışlarında heyecanlı ve telaşlı olduklarını gözlemledim.
  • 16.05.2006 günü saat 08.00 da ben görevimi bitirerek otel den ayrıldım.
  • Aynı gün akşam saat 19.00 sularında otele geldiğimde, gündüz çalışan Selma Aydoğmuş, İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu?nun 09.30 ? 10.00 sularında resepsiyon?a gelerek hesaplarının kesilmesini istediklerini, onun tarifi üzerine bu şahısları otel?den alan kişinin Alparslan Arslan olduğunu anladım.
  • 16.05.2006 günü akşam saat 20.00 ? 20.30 sularında yine benim görevim esnasında İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu adlı şahıslar tekrar otel?e dönerek konaklamak istediklerini beyan ettiler. Bende tekrar kayıtlarını yaptım ve daha önce kaldıkları 509 no?lu odanın anahtarını verdim. Bu gelişlerinde şahıslar sadece ikisi otel?e geldiler.
  • 17.05.2006 günü akşam saat 19.00 da tekrar işime geldiğimde gündüz resepsiyon görevlisi olan Selma Aydoğmuş isimli arkadaşımdan İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu?nun sabah saatlerinde paralarını ödemeden otelden ayrıldıklarını öğrendim.
  • Otelimizin otopark görevlisi olan Musa Akçay o sabah saat 08.00 ? 08.30 sularında beyaz renkli Opel-Astra markalı aracın sahibi ile aracın anahtarı yüzünden tartışma yaşadıklarını ifade etti.
  • 17.05.2006 günü sabah saatlerinde hesabı ödemeyerek ayrılan İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu isimli şahısların tekrar dönüp hesabı öderler düşüncesi ile gündüz görevlisi tarafından 12.00?a kadar beklenilmiş ve gelmedikleri anlaşılınca otel ile ilişkileri o saat itibarı ile kesilmiştir.
  • 17.05.2006 günü saat 12.30 sularında tanık Selma Aydoğmuş 509 no?lu odayı kontrol için kat görevlisi Kadir Dalar?ı gönderdiğinde odanın boş olduğunu ve anahtar?ın odaya bırakılmış olduğunu beyan etmiştir.
  • Otel görevlisi tanık Selma Aydoğmuş ile otopark görevlisi tanık Musa Akçay?ın 19-20 Mayıs 2006 tarihinde Ankara TEM Şb. de alınan ifadeleri, tanık Ferit Serkan Erkan?ın ifadelerini doğrulamaktadır. Bunları zaman kaybetmemek için tekrarlamayacağım, fakat dikkatlerinize sunmak istediğim özellikle ?sıcak? ifadeler olmasıdır.

Büyün bu ifadelerden sonra, savcı hâlâ, Osman Yıldırım ve Alparslan Arslan otel de yatmıştır diyebilmiştir!

         Savcı M. Ali Pekgüzel bu beyanlar ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde Alparslan Arslan 17 Mayıs 2006 günü ?tek başına otel den ayrılarak eylemi gerçekleştirmiştir? diyerek, mahkemeyi yanıltmaktadır! Neden mi?

  • Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım otel de kalmamışlardır! Savcı otel görevlilerinin ifadeleri son derece net olmasına rağmen anlamamayı tercih ederek ?Osmanım?ını aklamayı amaçlamaktadır!
  • Osman Yıldırım?ın her söylediğini doğru kabul eden savcı M. Ali Pekgüzel, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?ın olaydan bir gün önce Danıştay saldırısının keşfine katıldıklarını, Osman Yıldırım?ın bu şahıslar otel den ayrıldığında haberi olmadığını, Opet de yaptıkları görüşmede, Yıldırım?ın eylemi engelleme iradesi gösterdiğini ifade etmiştir. Bu nasıl bir irade ki işleneceğini bildiği cinayeti adli mercilere iletmiyor.
  • Osman Yıldırım 16 Mayıs 2006 günü otel de Alparslan ile aynı oda da kaldık demesine rağmen otel görevlisi Ferit Serkan Erkan bizzat bunu yalanlamıştır. Osman Yıldırım?ın otel de yatmadığı, tanıklar ve otel kayıtları ile sabit iken bu ?kuvvetli suç şüphesini? savcılar sorgulamamıştır. Çünkü sadece ısrarla, otel de yatıyordum ifadesi ile suçüstü yakalanmıştır! Ferit Serkan Erkan otel?e iki araba ile gelindiğini ve onları getiren şahsın Osman Yıldırım?ın Saim Özden olarak tanımladığı kişinin daha sonra otel den yalnız ayrıldığını söylemesine rağmen Osman Yıldırım?ın Alparslan Arslan?ın arabasının anahtarını alarak ben bıraktım yalanı savcının yine umurunda değil!
  • Savcı, Opet de gerçekleştiği iddia edilen tartışmaları mahkemeye sunsa da, bunun Osman Yıldırım tarafından Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?a dikte ettirilmiş olan, kendisini saldırıdan kurtarmak maksadı ile kurgulanmış bir senaryo olduğu tüm dosya kapsamından son derece net olarak anlaşılmıştır.
  • ?Eğer iddia edildiği gibi, eylemden vazgeçti ise niçin İstanbul?a dönmedi?? şeklindeki sorumuza savcının; ?Diğer sanıklar tarafından otel?e gitmeye ikna edilmiştir? cevabı; Doğan görünümlü Şahin misali, savcı görünümlü avukat ile karşı karşıya olduğumuzun en önemli ispatı olmuştur! Sadece verdiği yanıtlarla değil, sormadığı sorularla da niyetini iyiden iyiye açığa çıkaran savcı bey?in, cinayetin önlenmesi adına yetkili mercilere niçin başvurmadın sorusunu Osman Yıldırım?a sormaya bir türlü dili varmıyordu!
  • Meslek ahlaki her şeyi çözmeye yeterlidir kanaatimce. Tanık Serkan Ferit Erkan, vermiş olduğu ifadesin de; ?16.05.2006 günü akşam saat 20.00 ? 20.30 sularında yine benim görevim esnasında İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu adlı şahıslar tekrar otel?e dönerek konaklamak istediklerini beyan ettiler. Bende tekrar kayıtlarını yaptım ve daha önce kaldıkları 509 no?lu odanın anahtarını verdim. Bu gelişlerinde şahıslar sadece ikisi otel?e geldiler.? şeklinde olayın ?sıcağı? ile son derece net açıklamalarda bulunmasına rağmen, bunu yok sayan savcı M. Ali Pekgüzel; ?Osman Yıldırım diğer sanıklarla otel?e döndü diyebiliyor!? Artık daha fazla söze lüzum yok, hukuk kavramı ile M. Ali Pekgüzel ismi arasında ki mesafe, kendisinin bu cümlesinde ayan beyan ortadadır. Gören gözler için!
  • Tanık ifadeleri doğrultusunda Osman Yıldırım?ın, 15 Mayıs?ı 16 Mayıs?a bağlayan gece ve 16 Mayıs?ı 17 Mayıs?a bağlayan gece otel de kalmadığı anlaşıldığı halde menfur Danıştay saldırısının olduğu gün bazen saat 13.00 bazen de 14.00?a kadar otelde yatıyordum iddiasına rağmen; ?Osman Yıldırım, sen otel de hiç kalmadığın gibi menfur Danıştay saldırısının olduğu gün de otel de yatıyordum diyerek gerçeği niçin gizliyorsun?? diyemiyor!
  • Fakat masum insanları suçlamanın planları doğrultusunda; Sincan cezaevinde tanık ve gizli tanık ifadelerini alırken ?Osmanım, kameralar kapalı rahat olabilirsin!?  diyebilmektedir!
  • İsmail Sağır?ın vermiş olduğu ifade de, ?Osman Yıldırım?ın Alparslan Arslan?ın arabasını olay mahallinden almak için kaldığı? açıklaması tutanaklara geçmedi mi? Bunun hiçbir anlamı yok mu? Osman Yıldırım hâlâ olay mahallinde görev icra ediyor!
  • Erhan Timuroğlu 11.08.2006 tarihinde 11.Ağır Ceza Mahkemesine vermiş olduğu ifadesinde; ?Osman Yıldırım ve Alparslan arabanın içine girdiler, biz İsmail ile dışarıda kalmıştık. Alparslan ve Osman Yıldırım arabanın içerisinde yüksek sesle konuşuyorlardı. Fakat neyi konuştuklarını anlayamadım. Yalnız içerde ?Cumhuriyet gazetesine saldırı ve Danıştay suikastını konuştuklarını tahmin ediyorum.?  demektedir. Aralarında tartışma çıktığının da ki bu sadece Osman Yıldırım?ı aklamak için duruşmalarda işlenen bir kurgu. Sinan Berberoğlu konusunda Osman Yıldırım?ın Alparslan Arslan?a taahhütlerinin gecikmesi kuvvetle anlaşılmaktadır. Aksi takdirde, Danıştay saldırısı öncesi ve sonrası Osman Yıldırım devamlı olay mahallinde dolaşmaz, savcının ?otel?e döndü? diyerek mahkemenizi yanılttığı gerçek aklama nedeni onun Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?ı alarak İstanbul?a dönmesi ile gerçekleşirdi.
  • Osman Yıldırım?ın ısrarla otel de kaldığını, özellikle de menfur saldırı günü saat 13.00 bazen de 14.00 de kalktım diyerek anlattığı kurt masalı, onun o gün otel de kalmadığının maddi olgular ile ispatı kendisinin menfur Danıştay saldırısı ile irtibatlandırılmasının en önemli sebebidir. Kendisinden emin masum birisi, neden yalan söyler.
  • Köylüsü Nusret Aras?ın vermiş olduğu her iki ifadenin de yok sayılması Osman Yıldırım?ın aklanması içindir! Savcıların görmediği o kilit ifadeyi vicdanlarınıza sunuyorum; ?17.05.2006 günü saat 09.30 sıralarında Osman Yıldırım beni tekrar aradı. Sesi tuhaf geliyordu. Neredesin diye sordum. Bana Yenidoğan da bulunan petrol?un karşısındaki kahve?ye gel dedi. Ben de hemen oraya gittim. Ancak Osman Yıldırım yoktu. Kendisinin nerede olduğunu sormak için aradım, ancak ulaşamadım.?
  • Daha bitmedi! Savcıları otel de uyuduğuna inandıran Osman Yıldırım 12.11.2009 tarihli 122.celse, sayfa:3?te dönemin mahkeme başkanı Sn.Köksal Şengün ile öyle bir diyalog yaşadı ki pişkinliğin bu kadarına da pes!

12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa:3

Mahkeme Başkanı: –Gelen kayıtlarda Selvi otelinde kalan kişiler olarak ikisi gösteriliyor ikinizin kaydı yok Selvi otelde!

Sanık Osman Yıldırım: –Hangimizin kaydı yok?

Mahkeme Başkanı: –İkinizin, Alparslan ile senin kaydın yok!

Sanık Osman Yıldırım: –Kaydımız yok!

Mahkeme Başkanı: –Evet! Gelen kayıtlar öyle diyor!

Sanık Osman Yıldırım: –Gelen kayıtlar yalan konuşuyor!

Mahkeme Başkanı: –Bilmiyoruz. Onu çözeceğiz artık, yalan doğru!

Bu cevaptan hukuk ile aldatanların ibret alması lazım! İtham yok, aşağılama yok, dayanak belge.

  • TİB kayıtlarına göre 11.39, 11.47 ve 11.48 de yapılan aramalarda Osman Yıldırım?ın kullanmış olduğu telefonunun önce Çankırı caddesi, daha sonra yapılan iki aramada ise YBA Çarşısı baz istasyonlarından sinyal verdiği ortaya çıkmıştır. Danıştay binasından Ulus?a uzanan Atatürk Bulvarı, belli bir noktadan sonra Çankırı Caddesi adını almaktadır. Selvi Otel Çankırı Caddesi üzerinde yer almakta olup, 11.39 da ki ilk sinyal de bu cadde adını taşıyan baz istasyondan alınmıştır. 11.47 ve 11.48 de alınmış olan GSM sinyali ise Selvi Otel?in birkaç blok ötesinde yer alan YBA Çarşısı baz istasyonunu işaret etmektedir. Danıştay binası ile Selvi Otel arasındaki mesafe, Atatürk Bulvarı ve Çankırı Caddesi üzerinden sadece 3 kilometre olup yolculuk süresi yaklaşık 8 dakikadır. Bu iletişim bilgilerine göre, Osman Yıldırım?ın, saldırı gerçekleştirildikten sonra YBA Çarşısına doğru geldiği anlaşılmaktadır! Bu da eylemden sonra buluşma noktasına intikal?in delilidir!

Hem Savcı, Hem Avukat!

Lakin bütün gerçekler bütün çıplaklığı ile ortada iken iddia makamı asıl failleri gizlemek adına duymamayı, görmemeyi tercih etmektedir!

Alparslan Arslan, yapmış olduğu eylemler ile başta şehit yargı mensubu Mustafa Yücel Özbilgin ve ailesi olmak üzere, kendisi, ailesi ve tanıdığı ya da tanımadığı bir sürü insanın mağduriyetine sebep olmuştur. Eğer hukuki çerçeve içerisinde bir mücadeleyi tercih etmiş olsaydı, yaşadığımız bu siyasal iklim de sürecin lehine işleyecek olduğunu zaman hepimize göstermiştir.

Bu tespitime katılmayanlara duruşma tutanaklarından birkaç örnek vereceğim.

Osman Yıldırım?ın iddia ettiği üzere, otel de yatmadığının maddi deliller ile inkâr edilemez şekilde ortaya çıkmasından sonra, Yıldırım?ın: ?Ben Danıştay saldırısına katılmadım! Otel de uyuyordum.? iddiasının ağzından çıkan her şey gibi yalan olduğu tescil edilmiştir! Bu gelişmeler sonucu morali bozulan yalancı sanığın rehabilitasyon ihtiyacı iddia makamının gözünden kaçmamıştır!

12.11.2009 tarihli 122.celse de Sn. Köksal Şengül?ün sorgusundan sonra devreye giren savcı Nihat Taşkın, ona hitaben yapmış olduğu değerlendirmede ?görev affı? konusunda gerekenin yapılacağı sinyallerini şu şekilde vermiştir; ?Ferit Serkan Erkan isimli otel görevlisinin mahkemede verdiği ifadesi kısmen sizi doğrular nitelikte doğru, ancak emniyet ifadesindeki çelişkiler kendisine sorulmamış ve bu çelişki giderilmeden dava karara bağlanmış?

Yani diyor ki; Osman, başkan kayıtlardan bahsetse de sen rahat ol telaşlanma! 11.Ağır Ceza Mahkemesi senin sövdüğün kadar varmış, işlerini eksik yaparak, sana haksız ceza vermişler!

Selvi otel çalışanı üç tanığın birbirini destekleyen ?sıcak? ifadeleri ile otel kayıtları hem de mahkeme de cumhuriyet savcısı tarafından yok sayılmıştır!

Savcılar, Eline Meslektaşlarının Kanı Bulaşmış Bir Kişiyi Aklamak İçin Elbirliği İle Hukuku Zorlamaktadırlar!

Savcı, duruşma salonunda büyük bir cesaretle Osman Yıldırım?ı aklama iradesini gösterirken, şu soruyu soramayacak kadar adalet duygusundan yoksun olduğunu gözler önüne seriyordu; ?Bir an ifadelerinin doğru olduğunu kabul ederek, saldırı olayına karışmadığını düşündüğümde şu geliyor aklıma; peki, cinayetin işleneceğini bilmene rağmen neden ihbar etmedin Osman Yıldırım??

Hukuk komedyası henüz bitmedi!

Celselerde, çamaşır makinesinin tamburu tüm hızı ile dönüyordu. Bu kez, makinenin başında savcı M. Ali Pekgüzel var, Osman Yıldırım aleyhine olan maddi delilleri temizleme sırası on da, dikkatli okuyun sorduğu soruyu yine kendisi cevaplıyor!

2009 yılı, 122.celse, sayfa:51

Savcı M. Ali Pekgüzel: Nusret Aras 20.05.2006 tarihinde Ankara TEM Şb. de vermiş olduğu ifadesinde; ?Osman Yıldırım 17.05.2006 günü saat 09.30 sıralarında beni telefonla aradı. Sesi tuhaf geliyordu. Neredesin diye sordum. Yenidoğan da ki kahve?ye gel dedi. Ben de hemen oraya gittim. Ancak Osman Yıldırım yoktu. Kendisinin nerede olduğunu sormak için aradım, ancak ulaşamadım.? diyor! Siz bu saatlerde, eylem saatinde uyuduğunuzu söylüyorsunuz. Nusret Aras saat 09.30 gibi aradı mı 17 Mayıs günü?

Osman Yıldırım doğal olarak bu beyanı hemen yalanlıyor.

Savcı M. Ali Pekgüzel: ?Telefon kayıtlarınıza baktığımız da da 16 Mayıs tarihinde de ben böyle bir kaydı görmedim zaten. Mevzu bahis olan 17 Mayıs 09.30 görüşmenizi görmedim. 16 Mayıs da ancak 17 Mayıs günü Nusret Aras ile saat 12.53 ve 12.56 da iki tane bir 44 saniyelik bir de 33 saniyelik olmak üzere sizin aradığınız telefon görüşmesi var.?

Dikkatlerinize sunuyorum, savcı M. Ali Pekgüzel Osman Yıldırım?ın aynı zaman da avukatı gibi hareket ediyor!

Amaç Osman Yıldırım?ın Danıştay saldırısı ile olan irtibatını kesmek. Duruşmalarda, aleyhine olan somut delilleri kendisine ?bak biz de sana karşı vaatlerimizi yerine getiriyoruz? dercesine yok etmek. Onun içindir ki, Osman Yıldırım aleyhine verilmiş sıcak ifadeler buharlaşarak mütalaada kendilerine yer bulamamıştır!

Hâlbuki savcının aklına; Nusret Aras seni başka numaradan arayabilir veya sen onu hangi numaralardan aradın sorusu dahi gelmiyor. Zaten onun aleyhinde neticelenecek soruları soracak bir irade zaten yok!

Osman Yıldırım?ın kendisini aradığı 12.53 ve 12.56 saatleri arasında ki görüşmeleri özellikle tutanağa geçirerekte aklınca ?Bakın, arandığı zaman kayıtlar onu onaylıyor. Telefon kayıtları olmadığı için Nusret Aras?ın ifadeleri Osman Yıldırım aleyhine delil olamaz? diyor.

?Peki, Osman Yıldırım, sen Nusret Aras?ı menfur saldırıdan sonra niçin aradın? Sabah arayıp randevu yerine gitmediğini bildirmek için mi? diye soramıyor!

Leh?te olan birçok delil?in bu uyduruk dava da buhar olup uçtuğunu gördük, yetmedi savcılar M. Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın?ın Osman Yıldırım?ın aleyhine olan ?sıcak? ifadeleri nasıl buharlaştırdıklarına da celse tutanakları ile tanık olduk.

Rezillikleri Gizlemek için Sahte Sanıklar Doğurdular!

İddia makamı bütün bu rezaletleri perdelemek amacı ile ?Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan ile en son dokuz ay önce görüştüm dedi ama altı ay önce görüşmüş!?, Mahkeme kararları ile aksini ispat etmeme rağmen ?Muzaffer Tekin Doğuş Faktoring?in ortağı!?, ?Silah taşımıyorum dedi ama silahını M. Zekeriya Öztürk almış!? şeklinde ithamlarına devam etmektedir!

Son iddianın aktörü, Zekeriya Öztürk?ün böyle bir olayın olduğunu ispat etmesi halinde bütün savunmalarımı çekip, her türlü suçlamayı kabul edeceğimi beyan ediyorum! Aksi takdirde siz ne yapacaksınız?

Yine mütalaa da yer alan, ?Muzaffer Tekin daha önce kabul etmesine rağmen son savunmasında Ertaç Giray ile görüşmesini reddetti.? iddiası da tamamen gerçek dışıdır! Zira;

Menfur Danıştay saldırısı sonrasında, akşam evime polisler geldiğinde eşim aradı; ?Zafer, kapı kırılacak şekilde çalınıyor, gelenler polis olduklarını söylüyorlar? dediğinde ben de ?Polis olduklarından eminsen kapıyı aç, ben hemen geliyorum dedim!?

Henüz kapıyı çalanların polis oldukları netleşmemiş iken bu insanların benim evime Danıştay olayı ile ilgili geldiklerini bilmesi mümkünmüdür?

İsmail Eksik?in sorgusunda da benim evime Ertaç Giray?ı kim götürdü diye sormadım mı? Giray?ın ?Danıştay olayı ile ilişkilendiriliyorsunuz? dediğinde böyle menfur bir hadise ile beni kim ve nasıl irtibatlandırabilir haykırışım tutanaklara geçmedi mi?

?Sizi ben elimle savcıya götürüp ifadenizi verdireceğim. Bir gün dahi gözaltına alınırsanız gururunuz rencide olur!? dediğini ifade etmedim mi?

?Bu olay ile ilgili isminiz basına sızdırılır!? dediğin de, Bu onursuzluk ile yaşayamam! Benim ismimi nasıl sızdırırlar? Canıma kıyarım! dediğimi defalarca tekrarlamadım mı?

Avukatlığımı üstleneceği için nüfus cüzdanımı istediğini ve verdiğimi söylememe rağmen hala savcı, Muzaffer Tekin, Ertaç Giray ile görüşmesini reddetti diyebilmektedir!

İlk günden itibaren bütün savunmalarımın arkasında olduğumu bir kez daha yineliyorum.

Savunmalarımı itibarsızlaştırmak maksadı ile mütalaa da yer verilen her iddiayı çürüttüğüm gibi gerçek tahrifat?ı iddia makamının yaptığını da önünüze getireceğim.

Geniş hayal dünyalarında ki senaryo?yu hayat?a geçirmek adına telefon irtibatları ile örgüt yaratma çabaları içerisinde attığımız her adım?ı, görüştüğümüz her kişiyi her türlü teknolojik araçlarla mercek altına almış ama tek bir olay ile irtibat tesis edememiş, edemez de! Çünkü yok?tan var etmek Allah?a mahsustur!

Yine Osman Yıldırım?ın duruşmalarda ki atf-ı cürümleri ile açık ve gizli tanık ifadelerinin mütalaada savcılar için son derece önem arz ettiğine; bu iftiralara sürekli olarak ciddiyetle Osman Yıldırım?ın şu celse ifadeleri diye atıfta bulunmalarından anlaşılmaktadır. Dar alanda yapılan bu kısa paslaşmalar Osmanım ile savcılar Zekeriya Öz ve M. Ali Pekgüzel?in büyük bir ahenk içerisinde çalışmış olduklarının ibretlik birer delilidir!

Proje dahilinde hayali bir örgüt yaratılmış, ardından bu örgüt?e uygun formda hedefler tespit edilmiş ve postmodern entrikalarla masum insanlar tutuklanarak özgürlükleri gasp edilmiştir. Tıpkı;

Film dünyasının en önemli ödülleri olan Oscar ödülleri kısa zaman önce sahiplerine teslim edildi ve en iyi film dalında ?Argo? adlı yapım büyük ödül?e layık görüldü. Film kısaca; İran?da yaşanan 1979 İslam devrimin de İranlı öğrenciler tarafından basılan ABD büyükelçiliğinden kaçarak Kanada büyükelçiliğine sığınan altı Amerikalının, düzenlenen bir operasyon ile ülkelerine getirilmelerini konu ediniyor. Uydurma bir film şirketi kuruluyor, uydurma bir film hayata geçiriliyor, uydurma yapımcı, uydurma yönetmen ve uydurma oyuncular ile kurgulanan operasyon başarı ile hayata geçirilerek altı Amerikalı kurtarılarak ülkelerine getiriliyor.

Hollywood yapımı bu film?den neden bahsettiğimi merak etmiş olabilirsiniz. Basın yayın yolu ile bilgi sahibi olduğum bu filmin, yargılandığımız bu dava ile çok büyük oranda benzerlikler taşıdığına inanıyorum. Her iki senaryonun da tüm detayları büyük bir özenle uydurulmuş tek fark finalde ortaya çıkıyor; birisinde insanlar kurtarılırken diğerinde kurban edilmek isteniyor!

Bizler uydurma bir örgüt?ün mensuplarıyız, bizler menfur bir cinayetin uydurma failleriyiz, uyduruk kişilerin uydurmuş oldukları yalanlarının muhatabıyız! Uyduranların, yıllardır içlerinde biriktirmiş olduğu kin ve nefretlerinin hedefiyiz!

Savcıların, Sorguda Muzaffer Tekin?e Yönelik Tavırları Ne Ahlaki, Ne Hukuki, Ne de Vicdanidir

Şimdi mahkemenize, Osman Yıldırım?ın yalanlarını ve atf-ı cürümlerini sorgulamayan savcıların şahsıma karşı nasıl bir adalet uyguladıklarını birebir aktaracağım.

18.11.2008 tarihli 15.celse:

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: Alparslan Arslan ile kaç defa yüz yüze veya telefonla görüştünüz, hatırlıyor musunuz?     

Muzaffer Tekin: ?Alparslan Arslan ile 3-4 defa ki olay tarihinden geriye dönük 1,5 sene hiç görüşmedim, ondan önce avukat kimliği ile karşımda bir avukat bürosu vardı, oraya gelen arkadaşlarıyla bir abi olarak merak etmiş ismimi duymuş, çayımı içmiştir herkesin huzurunda yapılan toplantılardır.

(Burada toplantı ifadesi ile plansız şekilde biraraya gelişler kastedilmiş olmasına rağmen savcı istediği manayı yüklemekte serbesttir)

Bunun dışında olay tarihinden geriye dönük 1,5 sene kendisi 6-7 ay diyor, hayır asgari 1,5 sene görüşmedim! Telefonlarda siz bir yerde 35 diyorsunuz bir yerde 30 diyorsunuz, bir yerde 27 diyorsunuz, total almışsınız son bir senede tek bir görüşmem var, ha son güne kadar da görüşebilirdim, bu suça iştirak anlamına gelmez!

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: Yanlış anlamadıysam 3-4 defa yüz yüze görüştünüz, telefonla birkaç defa mı görüştünüz? (Aklınca tuzak ve yönlendirme sorularla çelişkimi ortaya çıkaracak)

Muzaffer Tekin: Birkaç defa değil sizin ifadelerinizde total 35, bazı yerde 30 diyorsunuz, bazı yerde 27 diyeceğim o da yarım kalmış.

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: Siz ne diyorsunuz?

Muzaffer Tekin: Doğrudur görüşmüşümdür! Şimdi adet oldu tebrik kartları kalktı, bayramlarda mesaj çekiyoruz! Yılbaşında mesaj çekiyoruz! Kandillerde mesaj çekiyoruz! Onların kandil mi, telefon mu, mesaj mı ayırt edilebilir.

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: 13 Mart 2004 tarihinden 16.11.2005 tarihine kadar 31 adet görüşmeniz var bu görüşmelerinizin süreleri burada var yani en son görüşme tarihiniz  16.11.2005 olarak TİB başkanlığından gelen cevabı yazıda böyle söyleniyor!

Muzaffer Tekin: Olaydan ne kadar önce savcım?

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: Olay 2006?tının 17 Mayıs?ında gerçekleşti!

Muzaffer Tekin: Kaç ay olmuş efendim?

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: 16 Kasım 2005 tarihinde

Muzaffer Tekin: 7 ay önce mi?

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: 6 ay gibi bir süre!

Muzaffer Tekin: Önemli değil! Son gün görüşsem ne demek savcı bey!

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: Yani bu kişi ile irtibatınızı yani böyle gizlemekteki amacınız ne onu diyorum!

Muzaffer Tekin: Hayır gizlemedim! İrtibatım yok! Kesinlikle irtibatım yok! Niye gizleyeyim?

Aynı savcı Osman Yıldırım?ı aklamak için duruşma da delilleri görmezden gelip, Osmanım?ını mağdur etmemek adına oldukça dikkatli davranırken, bana bu diyaloglar sonrası hiç sıkılmadan; ?irtibatınızı böyle gizlemekte ki amacınız ne?? diyebilmektedir!

Vicdanlı, ahlaklı, bağımsız, bağlantısız tüm hukukçulara ve kamuoyuna şunu haykırıyorum; Osman Yıldırım?ın iddialarını güçlendirmek maksadı ile Gizli tanık(9) adlı bir kişinin varlığını ilan edip, ifadelerini de mahkemeye sunarak, gerçekte Osman Yıldırım?ın, Gizli tanık(9) olduğunu hem mahkemeden hem sanık ve avukatlarından gizleyen kimlerdir?

Bu savcının bana soru sormasını dahi zul addediyorum!

Aşağıdaki Sorgu Tutanakları Savcıların Görevden Alınmaları İçin Yeterlidir!

         Muzaffer Tekin?e suç isnat etmek adına savcıların nasıl çırpındıklarından kesitler aktarmaya devam ediyorum.

18.11.2008 tarihli yine aynı celse 15?te bu kez top savcı Nihat Taşkın da bakın, gençliğinin de vermiş olduğu heyecanla kaleye gol atmak için bütün kuralları yok sayarak nasıl hedef?e gitmek istiyor;

C.Savcısı Nihat Taşkın: Savunmanızda yanlış anlaşılmadı ise Alparlan Arslan?ın sürekli olarak Hüseyin Görüm?ün yanında gördüğünüzü, hatta kendisine ne diye bu adamı çanta gibi yanında dolaştırıyorsun? dediğim

Muzaffer Tekin: O İbrahim Özcan yanlış anlamışsınız savcım!

C.Savcısı Nihat Taşkın: Dediğinizi tutanaklar elimize gelmediği için aldığımız notlar kontrol de edilebilir vermiş olduğunuz!

Muzaffer Tekin: İbrahim Özcan?dan bahsettim Alparslan Arslan?dan değil! (İfadem kararlı ve net)

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Düzeltebilirsiniz onu siz soruyu sorun! Yani bir dil sürçmesi olabilir, yanlış anlaşılmış olabilir. (Saygın başkan, savcı Taşkın?a zorlamalar ile suç isnat etme konuya gir diyor)

Muzaffer Tekin: Öyle ağzımdan çıktıysa efendim, İbrahim Özcan efendim, İbrahim. Diyor ki(Hüseyin Görüm) ?benim abi okumam yazmam yok, bu diyor eğitimli söylediklerimi yazar? dedi ondan bahsettim

(Bütün bu diyaloglardan ve mahkeme başkanının ikazına rağmen savcı Taşkın ısrarından vazgeçmiyor)

C.Savcısı Nihat Taşkın: Ancak ben not aldım, o şekilde not almışım, kontrol ederiz. ?benim okuma yazmam eksik bana yardımcı olsun diye yanımda gezdiriyorum? dediğinizi söylediniz!

Muzaffer Tekin: Evet İbrahim Özcan yanlış demek ki şey yapılmış İbrahim Özcan! (Bu kadar net İbrahim Özcan deme me rağmen!)

C.Savcısı Nihat Taşkın: İfadenizden Hüseyin Görüm ile Alparslan Arslan ?ın çok sıkı ilişki içerisinde bulunduğunuzu   ifade etmek istediğiniz anlaşılmaktadır!

Savcı devamında bu argümanını güçlendirmek için bir gerekçe ileri sürüyor ki o da muhteşem! İnatla beni Alparslan Arslan ile irtibatlandırmak için yaptığı zorlamaları maddi deliller ile yok edeceğim!

Halbuki aynı tarih ve aynı celse de (18.11.2008/15) savcı M. Ali Pekgüzel sorgumda bana yönelttiği ikinci sorusunda bunu özellikle vurguluyorum, herhalde daha sorgunun başında Nihat Taşkın zinde ve başka şeyle meşgul olmuyordur düşüncemdendir.

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: Şüpheli İbrahim Özcan, alınan ifadesinde ?Alparslan Arslan?ı sizin ofisinizde gördüğünü, VKGBH iyiliği konusunda görüştüğünüzü beyan etti

Muzaffer Tekin: Arz edeyim ben efendim, Sayın başkanım İbrahim Özcan en son gözaltına alınan grupta olmasına rağmen hiçbir zanlının ifadeleri bu iddianameye girmemiştir. ?İbrahim Özcan?ın girmiştir!? bunu özellikle dikkatinize sunuyorum. İbrahim Özcan?ın verdiği ifadeler yalandır! İbrahim Özcan, Hüseyin Görüm ile hiçbir zaman ayrılmamış, hep beraber benim yanıma gelmişlerdir. Sınırlıdır! Hüseyin Görüm?ünde bu konuda beyanlarına başvurulabilir. Tamamen yalan! Reddediyorum!

         Savcı M. Ali Pekgüzel?e aynı celsenin içinde verdiğim bu sıcak ifadeleri savcı Nihat Taşkın?ın görmezden gelerek bana suç isnat etme çabasına girmesinin tek nedeni Süleyman Esen, Salih Kurter den sonra Osman Yıldırım?ı da Danıştay saldırısı azmettiriciliğinden aklamak ve bu iğrenç saldırıları vicdani, ahlaki ve hukuki şartları zorlayarak bana yamama gayretidir!

Bunun için de tahrifatlar ile ifadeleri zorla değiştirme gayretlerine girerek kuvvetli suç şüphesini devam ettirmektedir.

Osmanım?a Görev Affının Taşları, Savcılar Tarafından Duruşmalarda Döşendi

12.11.2009 tarihli 122.celse savcıların Osman Yıldırım?ı aklama çabalarında zirve yapmıştır! Anlaşılan o dur ki, savcılar M. Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın Osman Yıldırım?a görev affının taşlarını döşemek için o gün Muzaffer Tekin?e karşı cihat ilan etmişlerdi. Onun içindir ki savcı Nihat Taşkın?ın aynı celsenin 33.sayfasında tutanaklara geçen Osman Yıldırım?a sorduğu soruyu ben de vicdanlara soruyorum;

C.Savcısı Nihat Taşkın: Sizin Süleyman Esen?in avukatı Mehmet Ener?e cezaevinde iken Cumhuriyet gazetesine atılan el bombalarını Ataşehir de Muzaffer Tekin den aldığınızı söylediğinizin basında yer alması üzerine gerekli izinler alınarak cezaevinde ifadeniz alındı. (Bu soru ile beyin kıvrımlarına yerleşmiş bulunan Muzaffer Tekin?e o günler de suç isnat etme çabalarını açığa vurmuştur)

Halbuki Osman Yıldırım 6 Şubat 2008 tarihinde Sincan cezaevinde Süleyman Esen?in avukatı Mehmet Ener?e; ?27 Nisan da Ataşehir de yapılan toplantıda, bombaları Veli Küçük?ün Alparslan Arslan?a verdiğini söylesem mi?? cümlesini nasıl da tahrif ediyor. Niçin Osman Yıldırım, ?Muzaffer Tekin bana bomba verdi? iftirasını atmıyor da ?Veli Küçük?ün bombaları Alparslan Arslan?a verdiğini söylesem mi?? iftirasını ortaya atıyor.

1- O güne kadar hem Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar ile ilgisi olmadığını savunuyor.

2- Gerek Cumhuriyet gazetesi bombalanması gerekse menfur Danıştay saldırısının Alparslan Arslan?ın insiyatifi dahilinde yapıldığını vurgulamak istiyor.

3- Danıştay saldırısı sonrası gözetime alınıp sonra da ?takipsizlik kararı? ile aklanmamdan ötürü şahsımı olayların içerisinde göstermesinin inandırıcı olmayacağını düşünüyor.

Bugün gelinen nokta da yıllardır yapmış olduğumuz savunmalarımızın hiç bir önem ifade etmediğini görürken, hukuk yolundan saparak Osman Yıldırım müfterisi ile dayanışma içerisinde olan iddia makamı hakkında hiç bir işlem yapılmamış olması bu ülkenin hukuk adına adil yargılama adına nereye götürüldüğünü son derece net göstermektedir!

Ali Yiğit?in İfadeleri Davayı Çökerttiği İçin Yok Saydılar!

         Ali Yiğit?in 19 Temmuz 2007 tarihin de ifadesini alan savcı M. Ali Pekgüzel, ifademi ?hiçbir baskı ve tesir altında kalmadan kendi hür irademle verdim? diyen Ali Yiğit?in bütün ifadelerini yukarıdaki gerekçe ile ve kanıt olmaksızın mütalaasında reddetmiştir.

Halbuki deneyimli bir savcı olarak, Ali Yiğit?in ifadesini aldığında onun kendi hür iradesi ile mi, yoksa baskı ile mi ifadesini değiştirip değiştirmediğini anlamaması gerçekçi gözükmemektedir! Babasının Muzaffer Tekin?in askeri olduğunu iddia etmesi ise son derece gülünç bir durumdur. Ali Yiğit?in babası meslek hayatım süresince hiç bir dönem benim askerim olmamıştır. Görev yapmış olduğum, 10.000 asker mevcutlu Bolu Komando Tugayında, benim birliğimin dışında diğer bir birlikte vatani görevini ifa etmiş olduğunu yeni öğrendim. Yıllar sonra, demek ki iz bırakmış olmalıyız ki oğluna benden bahsetmiş. Fakat ben babası Şevki Yiğit ile konuşmadım! Beni tanıyanlar bilirler ki insan devşirme gibi namussuzluklarla hiç işim olmaz! Hayatımın hiç bir döneminde hiç bir pazarlığın içerisinde olmadığım için bir günde mesleğimden vaz geçtim! Hem de, o elbiseyi çıkartırsa yaşayamaz denildiği bir an da bu tavrı koydum! Onurlu ve onursuz insanlar yaşamları dahilinde yaptıkları ve yapmadıkları ile zaten hak ettikleri payeye ulaşırlar! Hiçbir güç Muzaffer Tekin adını bu menfur saldırılar ile özdeşleştiremiyecektir!

Ali Yiğit?in, ifadesini değiştirmesi sözkonusu değildir! O sadece vicdanının sesini dinleyerek ne büyük bir tertip?e malzeme edildiğini kavramış ve doğru olanı yapmıştır!

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül Savcılara İddianameniz Yalan Diyor!

         11.12.2009 tarihli 127.celse, sayfa:11-12 de ki tutanaklardan mahkeme başkanı Köksal Şengül ile Osman Yıldırım arasında geçen sorguya ait bir bölümü arz ediyorum;

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül:  İddianamede bu 3. iddianamede örgütün darbe zemini oluşturmak amacıyla gerçekleştirdiği toplumda infial uyandıran eylemler diye bir bölüm var. Orada Cumhuriyet  gazetesine bomba atılması eylemi diye bahsediliyor. Bu eylemde öncelikli olarak 2006 yılı içerisinde Cumhuriyet  gazetesine türbanla ilgili karikatür yayınlanmış ve bu yayından kısa bir süre sonra yani 05,10,11 Mayıs 2006 tarihlerinde Cumhuriyet  gazetesine 3 kez bomba atılmış. Olayın sanığı Osman Yıldırım alınan ifadesinde Cumhuriyet  gazetesinin bombalanması eylemini Muzaffer Tekin?in talimatıyla gerçekleştirdiklerini olayda kullanılan el bombalarını Ataşehir de bir evde yapılan toplantıda bizzat Muzaffer Tekin?in verdiğini hatta bu toplantıya da Oktay Yıldırım?ın bulunduğunu bu eylemleri para için yaptığını bu eylem karşılığı Muzaffer Tekin?in kendisine 500 bin dolar vermeyi vaat ettiğini gazetenin bombalanması eylemini ise bizzat arkadaşları Tekin İrşi, İsmail Sağır ve Alparslan Arslan?la gerçekleştirdiğini beyan etmiştir. Şeklinde bir açıklama.

Sanık Osman Yıldırım: Doğrudur!

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Bu iddianame, doğrumudur?

Sanık Osman Yıldırım: Doğrudur!

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: O zaman sen yanlış söylüyorsun. Öyle mi?

Sanık Osman Yıldırım: Yani Alparslan?a ben 3. bombayı yaptırmadım yani ikinci

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Bunun neresi doğru? Neresi anlatır mısın bize neresi doğru? Muzaffer Tekin verdi diyor parayı o teklif etti diyor.

Sanık Osman Yıldırım: Hayır parayı Muzaffer Tekin

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Neresi doğru? Hangisi doğru? Neresi doğru bu okuduğum şeyin?

Sanık Osman Yıldırım: Parayı aldığım.

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Okuduğumu anlıyor musun? Anladın mı okuduğumu?

Sanık Osman Yıldırım: Anladım. Parayı Muzaffer Tekin teklif etmedi orası doğru değil.

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Talimatı Muzaffer Tekin?in talimatıyla gerçekleşti olayı diyorum, talimatı.

Sanık Osman Yıldırım: Talimat değil sadece iş verme yani çıkar amaçlı iş verme!

Yukarıda tutanaklardan arz ettiğim konuşma metinleri, meslek ahlakını yok sayarak hala karalama peşinde olanlara bir tokat niteliğindedir! Zira Osman Yıldırım?ın atf-ı cürümlerini istedikleri gibi yorumlayarak ve değerlendirerek yeni yeni iddianamelere temel oluşturmaktadırlar.

Deneyimli mahkeme başkanı ise bu metinlerin gerçeği yansıtmadığını, bir iftiralar manzumesi olduğunu, Osman Yıldırım üzerinden iddianameyi yazanlara ?bu iddianame doğru mudur, neresi doğru?? diyerek gerçekte savcılara ?Osman Yıldırım?ın iftiraları ile efsunlanarak, kendinizi ona benzetmişsiniz!? demek istiyordu herhalde.

İşte bütün bu gerçekleri gizlemek isteyenler, mütalaalarında kendi icat etmiş oldukları çelişkilerimi sıkça işleyerek savunmalarımı zayıflatmayı amaçlamışlardır!

Ne zaman mahkeme başkanı maddi gerçeği bulmak amacı ile müdahaleler yapsa, savcılar derhal karşı atağa geçmişlerdir! İşte bu somut örneklerden sadece bir tanesi;

Mahkeme Başkanının Bulduğu Maddi Gerçeği, Savcı Hemen Devreye Girerek Yok Etmeye Çalışıyor!

12.11.2009 tarihli 122.celse, sayfa:39

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: Sizin Cumhuriyet gazetenizle aranızda ne sorun var ne problem var, konu nedir şeklinde bir sorunuz olmadı mı, bunu açıklar mısınız?

Sanık Osman Yıldırım: Cumhuriyet gazetesiyle ilgili, onu cevaplamıştım sayın savcım!

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: Yani siz savunmanızda şu şekilde söylediniz. Bunu açıklamanızı istiyorum. ?Ortaklar arasında bir çıkar problemi olduğunu düşündüm bu şekilde aldım. Bu şekilde eylemi yaptım? dediniz. Kendisi size bunu bu şekilde mi söyledi?

(Dikkatinizi çekiyorum, savcı Nihat Taşkın, Osman Yıldırım?ın açıkça düşündüm ifadesini, Muzaffer Tekin size bu şekilde mi söyledi diyebiliyor! Amaç, Osman Yıldırım?ı yönlendirerek benim talimat verdiğim cevabını almak)

Sanık Osman Yıldırım: Evet!

(Osman Yıldırım, hiç düşünmeden evet cevabını veriyor. Amaca ulaşıldı! Bu trajikomik savcı, Osmanın diyaloğuna mahkeme başkanı tahammül edemiyor ve aşağıda ki tepkiyi veriyor)

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Daha önce ki ifadende ben düşündüm onu öyle dediniz. Şimdi ben başkası dedi bana bunu diyorsun.

Sanık Osman Yıldırım: Nasıl sayın başkan?

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül:  Bu soru daha önce de soruldu sana mahkemede. ?Kendi düşüncemdi ben öyle algıladım? dedin bize zaptada öyle geçti. Şimdi diyorsun ki, ?Muzaffer Tekin bana söyledi? diyorsun! Çok farklı şeyler bunlar. Çok farklı şeyler bunlar!!!

Sanık Osman Yıldırım: O zaman ben yanlış anladım soruyu yanlış anladım o zaman!

Mahkeme Başkanı Köksal Şengül: Olur mu çok net sordu size soruyu, dikkat edin soruya!

Sanık Osman Yıldırım: Sayın savcım bir daha tekrar eder misiniz?

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: Niçin böyle bir eylem yaptığınızı siz düşünüyordunuz?

Sanık Osman Yıldırım: İşte biraz önce ifade ettiğim gibi ortakları arasında bir anlaşmazlığa dayalı bir problem olduğunu algıladım! Kendim öyle algıladım!

Bütün bu tutanaklara geçen konuşma zabıtlarının devamında savcı insan aklı ile alay edercesine Osman Yıldırım?a aşağıdaki soruyu yöneltebilmiştir!

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: Peki Muzaffer Tekin size böyle bir teklifte bulunduğuna göre, bunu size kendi adına mı teklif etmiştir?

Onlarca sanık aleyhine suç isnat etmek gayesi ile yanıp tutuştuğu için sorguları takip edemeyen, ifadelerden bihaber, sormuş olduğu soruyu dahi okumadığı yukarıdaki sorgulamalarda ortaya çıkan savcı Nihat Taşkın, savcıların sorularının polisler tarafından hazırlandığı iddialarını doğrulamaktadır!

Mütalaacıların, Tuncay Özkan?ın yazmış olduğu, Danıştay olayının gerçek yüzünü anlatan kitabından son derece rahatsız oldukları anlaşılmaktadır. Tuncay Özkan?ı sözde örgüt üyesi yapan en önemli kanıt olarak ileri sürdükleri kitap?a atfettikleri suç ise Muzaffer Tekin?i aklamaya çalışması olmuştur!

Daha iddianameler hazırlanmadan, aleyhimizde yazılmış gerçekdışı iftiraları gazeteci kılıklı provokatörler?e vererek toplum algısında suçlu ilan edilmemiz amaçlanmıştır. Masumiyet karinesini ayakları altında çiğneyerek, yürütülmekte olan bu davayı etkileme faaliyetleri içerisine giren görevliler hakkında  bırakın yasal bir işlem yapılmasını, aksine  siyasi ikbal, makam mevkii v.s gibi ödüllerle mükafatlandırılmışlardır.

Mütalaacıların bugün rahatsız oldukları nokta, yıllardır halkı kandıranların maskesinin düşmüş olmasıdır. İftira güruhuna teşvik pirimi verenler, gerçekleri yazan ve haykıranları mahkum edenlerden başkaları değildir!

Tuncay Özkan?ın değerli eserini okudum. Tamamen zabıtlara dayalı. Yalan yok! İftira yok! Kendisini kutluyorum…

Gerçeklerin üstünü tarihte örtebilen bir güç varolmamıştır! Var olmayacaktır da!

ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA VERMİŞ OLDUĞUM CEVAPLAR ?                                

Aşağıda ki Değerlendirmeleri Yapanlar Akıl Tutulması Yaşamaktadırlar!

         Mütalaayı yazanlar Osman Yıldırım?ı aklamak adına 11.Ağır Ceza Mahkemesince hakkında hüküm tesis edilmiş olan Süleyman Esen?in ifadelerini referans alacak derecede hukuki zorlamalar içerisine girmekten çekinmemişlerdir!

Süleyman Esen?in avukatı Mehmet Ener?in, Osman Yıldırım ile cezaevinde yapmış olduğu kritik görüşmeye kadar, Yıldırım?ın suçlamalarının hedefinde Alparslan Arslan?ın liderim dediği Süleyman Esen bulunmaktaydı. Sayın savcılar unuttu iseler hatırlatıyorum!

Fakat savcının, itibarlı sanığı olan Osman Yıldırım?ın ifadelerini ?kesin doğru? kabul ederek yapmış olduğu bir tespit var ki gerçekten Yargıtay içtihatlarına girecek türden;

?Sanık Alparslan Arslan?ın ?Osmanlının torunlarıyız, Allah?ın askerleriyiz! Bundan sonra adam gibi karar alırsınız!? diye bağırdığında, polis memuru Enver Akpolat?ın 19.05.2006 tarihinde yapmış olduğu değerlendirmeyi, ?Sanki birileri tarafından bağırması istenmiş gibi isteksizce, şüphelinin yüz ifadesinde, hal ve hareketlerinde verilen görevi yapan insanların rahatlığı ve huzuru vardı? cümlelerine dayanarak, Ergenekon terör örgütünün kendisine tevdii ettiği görevi başarıyla tamamlamasının verdiği rahatlığın açıkça görülebileceğinin ifadesi? diyerek, devamla ?Tanığın görgüsüne dayalı olarak Alparslan Arslan da ?korku, panik, pişmanlık yoktu? çünkü bir kısım sanıklarında ifade ettiği gibi kısa sürede cezaevinden kurtulacaklarını beyan etmesi ile örtüşmektedir?

?Sanık Alparslan Arslan hukuk fakültesi mezunudur. İşlediği suçun yasal müeyyidesini çok iyi bilecek durumdadır ve bilmektedir. Ergenekon terör örgütünün amaçladığı hükümet darbesini, işlediği eylemden hemen sonra gerçekleştirip kendisini ödüllendireceği beklentisinden kaynaklandığı kanaatine varılmıştır.?

 Savcıların Görmek İstemedikleri Gerçekleri Vicdanlara Sunuyorum!

         Savcıların, iddianamelerindeki temenni ve kanaatlerine mütalaalarında devam ettikleri görülmektedir. Kanaat temelleri üzerine inşa ettikleri örgüt?ün Danıştay saldırısını yaptırmış olduğuna da kanaat getirmişlerdir. Fakat!

Süleyman Esen?in yönlendirmesi ile Şeyh Salih Kurter?in müridi olan Alparslan Arslan?ın 1,5 yıllık bu manevi yolculuğunu hiç merak etmemişlerdir! Zikir ayinlerinde hipnotize edilerek ?görünmez olacağı?, ?kurşun geçirmeyeceği? yönünde telkinler yapılmış olduğu sabit iken bu noktayı da ciddiye almayarak hiç temas etmemişlerdir!

Yukarıdaki iddialarıma yönelik savcı M. Ali Pekgüzel?den; ?Ergenekoncular, Salih Kurter?in yanına bilinçli olarak yerleştirmişler!?  yanıtını mütalaasında görünce şaşırmadım.

O zaman şu soruların cevabını öğrenmek istiyorum;

  1. Şeyh Salih Kurter?in dergâhı örgüt evimidir?
  2. Şeyh Salih Kurter Ergenekon terör örgütü üyesi midir?
  3. Savcılar bu sorular da nereden çıktı diyebilirler. 11.Ağır Ceza Mahkemesinin 11.08.2006 tarihli duruşmasında Alparslan Arslan: ?Cumhuriyet gazetesinin bombalanma eylemini Salih Kurter?in evinde bulunduğum sırada anlattım. Salih Kurter: ?Bombayı atan çocuklar dikkatli olsunlar, aman yakalanmasınlar!? dedi.?
  4. Bu şu anlama gelmektedir; iddia edildiği gibi Alparslan Arslan sadece dini duyguları yoğunlaşsın ve eyleme hazırlansın diye Şeyh Salih Kurter?in dergâhına gönderilmemiş, ayrıca Şeyh Salih Kurter ile eylem birliği de yapmışlar.
  5. Alparslan Arslan, savcının iddiası ve bizzat olayın mağduru Danıştay yargıçlarının ifadelerini göz önüne alarak Alparslan Arslan?ın eylem esnasında ?tekbir getirmediğini? ve ?dini içerikli konuşmalar? yapmadığını söylüyor.
  6. Bu da şu sonucu doğuruyor; Alparslan Arslan kaçabilse idi bu menfur saldırının ne amaçla yapıldığı o an tespit edilemeyecekti. O halde savcının sabitlediği örgüt kendisine bir telkinde bulunmamış.
  7. Eylemi yaptıktan sonra kaçmaya çalıştığı tüm maddi olgular ile ortadadır. Belki de şeyh?i tarafından kendisine yazılan muska sayesinde görünmez olacağını ve kolaylıkla kaçacağını düşünürken dikkatli bir polis memuru tarafından yakalanmıştır. Boğuşarak etkisiz hale getirildiği anda bir el silah sıktığı olay yerinde bulunan boş kovan ile de sabittir.
  8. Fiziki boğuşma sonucu güç sarf etmiş, karga tulumba etkisiz hale getirilmiş bir kişinin, isteksizce bağırmış olduğu iddiası bir algıdan ibarettir. Ama gerçek olgu, yakalandığında bu eylemi amaca yönelik yerine getirmenin huzuru vardır! O da din için, Allah içindir!
  9. Bu tespitlerimi Alparslan Arslan?ın 21.05.2006 tarihli, savcı Şemsettin Özcan?a vermiş olduğu sıcak ifade ile destekliyorum. Alparslan Arslan: ? Danıştay çıkış kapısına yaklaştığımda bir polis bana doğru arkadan koştu ve koluma girdi. Ben bu polise beni bırakmasını söyledim, aramızda tartışma çıktı birlikte yere yuvarlandık. Boğuşmaya başladık ben de polisi korkutmak amacı ile çantamdaki silahı çıkardım ve duvara bir el ateş ettim. Daha sonra birkaç polis daha geldi beni yakaladılar, elime kelepçe vurdular ve bir odaya götürdüler. Oda?ya girdiğimde ?Allahuekber? diye tekbir getirdim. Ayrıca polisle boğuşurken tekbir getirmiş olabilirim! Oda?ya bazı vatandaşlar gelip bana vurmaya başladılar, onlara cevap vermedim, sadece birisi kitap?a küfür etti, bende kendisine küfür ettim. Ayrıca oda da bulunduğum sırada ?Osmanlının torunuyum, bundan sonra dikkatli karar verilsin? diye bağırdım. ?Allah?ın askeriyiz? diye bir söz söylediğimi hatırlamıyorum.?
  10. Yakalanmasaydı o zaman savcının iddia ettiği gibi Ergenekon terör örgütünün kendisine dikte ettiği sözler hiç duyulmayacak ve dinci siyasal iktidar bu konuyu istismar edemeyecekti!
  11. Alparslan Arslan?ı yakalayan polis memuru bu menfur saldırının kim ve ne amaçla yapıldığını deşifre etmiştir.
  12. Alparslan Arslan?ı yakalayan polis ?kaçma iradesi? maddi olgular ile ortada olan Arslan?ı yakalayarak dini söylemlerde bulunmasına neden olduğundan Ergenekon terör örgütünün üyesi olabilir mi? Zira Alparslan Arslan?ın kaçması sonucunda örgütün yaptırdığı eylem amacına ulaşamayacaktı.
  13. Menfur saldırının daha ilk saatlerinde ?sürprizlere hazır olun?, ?arkasında gladyo tipi bir yapılanma var? şeklinde yapılan açıklamalar operasyonun hangi eller tarafından kurgulandığı yönünde önemli ipuçları veriyordu. Bu açıklamaların ardından ismim menfur saldırı ile ilişkilendirilerek ülke genelinde cadı avı başlatılmıştır.
  14. Alparslan Arslan?ın yakalanmaması tertibin arkasındaki güce zaman kazandıracak 2006 yılında amaçlarına ulaşacaklardı. Onun içindir ki Ankara da ki namuslu yargıçlar bu oyunu bozduklarında ülkenin başbakanı büyük bir öfke ile ?Yüzbaşının bırakılmış olması, suçsuz olduğu anlamına gelmez? diyerek eteğindeki taşları dökmüştü. Ana muhalefet partisi genel başkanı ?Silivri yargıçlarından hesap soracağız!? dediğinde, ben Kılıçdaroğlu gibi cesaretli değilim diyerek onun anayasa suçu işlediğini işaret ediyordu. Fakat diğer taraftan partisinin genel merkezine düzenlenen muamma saldırının ardından ?Ergenekon?un işi demekte bir sakınca görmüyordu. Bu durum davalar başladığında ilan etmiş olduğu savcılığın devamı niteliği taşımaktadır. Onlarca sanık hakkında müebbet istenildiği günlerde bu açıklamayı yaparak tıpkı savcılar gibi toplum nezdinde o da bizleri mahkûm ediyordu!
  15. Yaşanan bütün bu sürecin göstermiş olduğu en net fotoğraf, davalar ile mağdur ve mazlum rolüne bürünen iktidarın bu illüzyonla ülkede ideolojik bir dönüşüm gerçekleştirmiş olduğudur.
  16. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş siyasal iktidar partisi, masum insanlara yönelik tertiplerle aklanmış olup Ergenekon serumu, Danıştay serumu, Balyoz serumu v.s ile oksijen çadırından çıkarılmıştır.
  17. Barolar Birliği eski başkanı rahmetli Özdemir Özok?un bu operasyonları başlatan Zekeriya Öz?e yönelik sarf ettiği cümleler, yargının iktidarın kontrolü altında olduğunun en somut ifadesi olmuştur! ?Altında başbakanın zırhlı aracı, arkasında adalet bakanının koşulsuz desteği, yandaş medyanın gücünü hisseden bir savcı, bu konuda söylenecek nedir? Savulun savcım geliyor!?
  18. Mütalaa verirken ?hızımızı daha yeni almıştık? diyen savcı M. Ali Pekgüzel?e, ne zaman hızınızı kaybettiniz ki diye soruyorum. Gaza değil, biraz vicdan frenine basmış olsaydınız bu iğrenç saldırılar hukuken bu dava ile birleşmeyecekti.
  19. Bugün mütalaada M. Ali Pekgüzel?in iddialarını somutlaştıracak tek bir kanıt bulunmamaktadır! Kim nereye gitmiş, kiminle görüşmüş, kim nereden gelmiş, çarşı pazarda dolaşan insanları dahi kurduğu örgütüne dâhil etmiş. Bunun içinde bu davanın en itibarsız sanığını kendisine itibarlı dost tutmuş ve aralarındaki ilişki de mütalaada meyvelerini vermiştir. Kendisine fazilet dersi niteliğinde olan ifadelerimizi yok sayarken ?Osmanım?ına görev affı çıkarmış, asıl eylem faillerini gizlemeye çalışmıştır.
  20. Savcının iddia ettiği bir örgüt olmadığı gibi, yukarıdaki veriler ışığında dinci siyasal iktidarın Alparslan Arslan?ı ödüllendireceği kanaati bende oldukça güçlüdür. Bunu takviye eden delil ise hükümeti kast ederek ?yolunuzu açtım?. Demek ki iddia edilen örgütün kendisini kısa sürede cezaevinden çıkartacağına dair kanaat?ten öte hiçbir somut delil olmamasına rağmen, AKP?nin gerek söylem, gerekse eylemleri ile bu menfur saldırıyı kaşıya kaşıya getirdiği kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır!
  21. Alparslan Arslan yakın çevresince; lider vasıflı, gözü pek, kimseden talimat almayacağı gibi kimsenin de kontrolü altına girmeyecek karakter sahibi olarak tarif edilmektedir.

Fakat tarikat yolunda, Şeyh Salih Kurter?in intisabına girmesi ile birlikte sorgusuz biat kültürü hayatında belirleyici rol oynamaya başlamıştır.

Danıştay saldırısından yaklaşık 1-1,5 ay sonra Şeyh Salih Kurter ve ?liderimdir? dediği Süleyman Esen?in isimlerini telaffuz etmiş olması, manevi yolculuğunda kendisine yol gösterici olarak benimsemiş olduğu bu kişilere duymuş olduğu tepkiden kaynaklanmaktadır. Tepkinin kaynağı ise, inançları doğrultusunda gerçekleştirmiş olduğu saldırı olayında kendisini yalnız bırakmış olmalarındandır!

İhanetlerine maruz kaldığı Salih Kurter ve Süleyman Esen?e mahkeme salonunda savurmuş olduğu galiz küfürler; kullanılmış olmanın verdiği acı ve onların riyakârlıklarına duyduğu isyanın tipik bir dışa vurumu olmuştur.

 İdris Arslan?ın Sözleri Ne Çabuk Unutuldu

         Alparslan Arslan, babası İdris Arslan?ın davayı savcıların ve hükümetin istediği mecraya sokma gayretinden duymuş olduğu rahatsızlık ile mahkeme salonunda ağır hakaretlerde bulunmuştur.

Hâlbuki İdris Arslan?ın, menfur saldırıyı gerçekleştiren oğlunun eylemini şu sözlerle onayladığı dün gibi hafızalarımızdadır;

?Milletin gayesi, amacı, değerleri var. Milletin değerlerine saygılı olun! Sevmeseniz de saygılı olun!?

Baba İdris Arslan söylemlerini daha da sertleştirerek;

?Saygılı olmayana, milletin değerlerine hakaret edenlere bu millet gereken dersi verir, bunu herkes bilsin!?

İdris Arslan bu ifadeleri ile oğlunu savunuyor, savunmanında ötesinde destekliyor; ?Danıştay o türban kararını verip, milletin değerlerine saygısızlık ederse, o kararı verenler öldürülmeyi hak etmiştir! Benim oğlum da bu dersi vermiştir!? demeye getiriyor.

İdris Arslan?ın sözleri bu kadarla da bitmiyor!

?Bu ülkede, Türk, İslam, Kuran düşmanları var. Bu ülkede adı, Ahmet, Mustafa, Ali, Veli olan birçok Ermeni ve Rum var. Laiklik adı altında bu ülkenin değerlerine düşmanlık etmektedirler!?

?Bu ülkenin değerlerini benimseyen herkesi yürekli olmaya davet ediyorum! Yürekli olun, korkak olmayın!?

Bu sözleri ile de oğlunun yürekli davranarak, Danıştay?da ki dinsizlere cevabını verdiğini söylemek istiyor, herhalde!

Mütalaacılar bu sözleri İdris Arslan?a Ergenekoncuların söylettiğini iddia ederlerse şaşırmayacağımı itiraf etmeliyim.

İddia makamının, Teoman Ekşioğlu ile İdris Arslan arasında geçen konuşmaları çarpıtarak insanları iğrenç iddialar ile karalamaya devam etmesinin altında yatan gerçeği çok iyi biliyorum.

İdris Arslan?ın yukarıda değinmiş olduğum ?sıcak? ifadeleri bu saldırının amacını ve hangi zihniyetin ürünü olduğunu çok net açıklıyor. Lakin bu davayı cumhuriyet savcıları marifeti ile mecrasından uzaklaştırıp, masum insanlara ihale etme operasyonu çerçevesinde İdris Arslan?ın da oğlunu kurtarabilmek adına arayışlar içerisine girmiş olduğu da bir vakıa olarak karşımızdadır.

 Osman Yıldırım İftira Atsın Diye Savcılar Ağzına Bakıyor!

         Davalar birleştikten sonra, Osman Yıldırım ilk söz aldığı duruşma da adeta damdan düşer gibi ?Muzaffer Tekin bana Av. Teoman Ekşioğlu?nu gönderdi. Dini içerikli konuşsun dedi?

Osman Yıldırım?ın bu yalan iddiasına itiraz ettiğim gibi maddi kanıtlar sunarak bunun iftira olduğunu mahkeme huzurunda kanıtladım!

Fakat mütalaa kâtipleri, konu ile yapmış olduğum savunmalarımı, ortaya koymuş olduğum kanıtlarımı yok sayarak Osman Yıldırım?ın 08.12.2009 tarihli 125.celse de sarf ettiği sözlerin doğru olduğunu, bunun teyidini de Yıldırım?ın 26.08.2010 tarihli 155.celse de Teoman Ekşioğlu?na sorduğu sorular ve aldıkları yanıtlar ile yaparak, kesinleştirmiş olduklarını ve buradan da teferruatlı arz ederek tek tek çürütmeye çalıştığım Alparslan Arslan?ın dini içerikli söylemlerine delil üretmeye çalışmışlardır.

Ankara Sincan Cezaevinde başlayan itibarlı ?Osmanım?la savcıların muteber ortaklığı, duruşmalar esnasında da ivme kazanarak devam etmiş, itibarlı tanığın atf-ı cürümleri ile bizler hakkında suç isnat çabaları içerisine girilmiş ve mütalaa böylece şekillendirilmiştir.

 Savcıların, Osman Yıldırım İle İttifak Yapmış Olduklarının Delili

         Savcıların, Osman Yıldırım ile işbirliği içinde olduklarını belgeleri ile ispat edeceğim ve bu ileri sürmüş oldukları mütalaayı çürüteceğim! Kanıtlarımın gerçeği yansıtmaması halinde hakkımda ?müfteri? olduğumdan ötürü kanuni işlem yapılmasını talep ediyorum. Aksi taktirde, bu savcıların derhal o kürsüyü terk etmesini sağlayın!

Gizli tanık ifadesi DVD5 çözüm sayfa 137  

Osman Yıldırım?ın bir türlü gizlenemeyen Gizli tanık(9) kimliği ile alınan ifadesinde savcı M. Ali Pekgüzel bakınız ?Osmanım?ına? ne diyor? ?Birde şunu söyleyeyim, yani şu anda kameralar filan çalışmıyor! Rahat olabiliriz!?

Gizli tanık ifadesi DVD2 çözüm sayfa 41

Gizli tanık(9): ?Şimdi Danıştay olayını anlatayım çekiyor mu?? ifadeleri, savcılar Zekeriya Öz ve M. Ali Pekgüzel?in istedikleri zaman kameraları kapatıp Osman Yıldırım ile istişare yaptıkları ve almak istedikleri konusunda gizli tanığı nasıl yönlendirdiklerinin en açık delilidir!

Savcıların, Belgelere Değil de Osman Yıldırım?a İnanmış Görünmelerinin Altında Yatan Sır Nedir? Çünkü Osmanım İle Anlaşmaları Bozulur ise O Koltuklarda Oturamayacaklarını Bildiklerindendir!

         Sıra, savcı M. Ali Pekgüzel?in çok itibarlı tanığı Osman Yıldırım?ın, kendisine Av. Teoman Ekşioğlu?nu gönderdiğim konusunda ki beyanlarının doğru olup olmadığının ispatına geldi. Bu gerçekler maddi olgular ile dosyada olmasına rağmen hala Osman Yıldırım?ın atf-ı cürümleri ile mütalaasına malzeme sağlayan savcı bu söylediklerime itiraz edebilecek mi?

Osman Yıldırım?ın 08.12.2009 tarihli 125.celse de; ?Teoman Ekşioğlu Ankara da ziyaretime gelmiştir. Bana, Muzaffer Tekin?in selamını getirdim. Dini içerikli konuşmalar yap? iftirasını gerçek gibi mütalaalarına geçiren savcılara, Teoman Ekşioğlu?nun sorgusundan kesitler ile cevap vermek istiyorum!

26.08.2010 tarihli 155.celse, sayfa:31

Savcı M. Ali Pekgüzel: ?Osman Yıldırım veya diğer sanıkları bir şekilde ziyaret ettiniz mi? Avukat olarak veya arkadaşı olarak.?

Tanık Teoman Ekşioğlu: ?Hayır etmedim! Sadece Alparslan.?

Muzaffer Tekin: Osman Yıldırım?ın yukarıda belirtmiş olduğum atf-ı cürümünün diğer muhatabı olan Teoman Ekşioğlu?na iddianın doğru olup olmadığını soruyorum.

Tanık Teoman Ekşioğlu: ?Bunlar asılsızdır?

Sanık Oktay Yıldırım: ?Osman Yıldırım?a cezaevine gidip bu dava sanıklarından herhangi birisinin selamı var, bu cinayeti dini sebeplerle işlediğinizi söyleyin, gerisini onlar halleder gibi bir mesaj ilettiniz mi??

Tanık Teoman Ekşioğlu: ?Hayır kesinlikle!? cevabını vermiştir! Bunun üzerine söz alan Osman Yıldırım: ?Ankara Sincan Cezaevinde ziyaretime geldiniz mi??

Tanık Teoman Ekşioğlu: ?Sanmıyorum. Hatırlamıyorum!? yanıtını vermiş, Ahmet Doğan ismi ile bir yönlendirme sonucu tereddüt içeren ?Bir kez gelmiş olabilirim? e dönüşmüştür!

Bir an için Teoman Ekşioğlu?nun Osman Yıldırım?ı Sincan Cezaevinde ziyaret etmiş olduğunu düşünmüş olsak da gerek Av. Ahmet Doğan ve gerekse Av. Teoman Ekşioğlu, Osman Yıldırım?ın dini içerikli konuşmalar yapsın dediğim iddiasını doğrulamamışlardır!

Şahsımın bu iftirayı reddetmesinin ve tanıkların lehte ifadeleri mütalaacılar için hiç bir anlam ifade etmemektedir! Çünkü söylemek istedikleri onun ağzı ile dile getirildiği için Osman Yıldırım?ın her dediği doğrudur! Öyle olmasa idi yalan söylemekte ve iftira atmakta sınır tanımayan Osman Yıldırım?larına bu kadar itibar edip, onun ifadelerini referans alıp mütalaa hazırlamazlardı!

Ben de bunu bildiğimden her ne kadar ?kayıtlar yalan söylüyor? diyen bir hem sanık, hem tanık, hem de gizli tanık var iken belge de ne oluyor zihniyetinde olduklarını düşündüğüm savcılara rağmen, mahkemeniz belki bu resmi kayıtları önemser ümidi ile Osman Yıldırım?ın Sincan Cezaevinde kaldığı süre içerisindeki ziyaretçi listelerinin mahkemenize getilmesini talep ettim. Her zaman ki gibi kayıtlar Osman Yıldırım?ı yalanlıyordu! Lakin bu belgeler dava dosyasında bulunmasına rağmen, mütalaayı yazanlar bunları görmezden gelip subjektif yorumlar ile mahkemeyi her zaman olduğu gibi yanlış yönlendirmeyi amaçlayabiliyorlardı!

Ek?te yer alan tablo da görüldüğü üzere Teoman Ekşioğlu Sincan Cezaevinde Osman Yıldırım?ı hiç ziyaret etmediği gibi, Ahmet Doğan ile aynı gün değil, aynı ay bile cezaevinde birlikte bulunmamışlardır!

Osman Yıldırım?ın, Teoman Ekşioğlu?na yönelik, ?beni Ahmet Doğan ile ziyaret ettiniz? yalanı böylece resmi belge ile tescil oluyordu!

İşte, sözde asrın davasını yürüten savcıların, aslında yürüttükleri(!) şeyin hukuk ve adalet olduğunun ibretlik bir örneği daha!

Gerçekle, yalan?ın savaşından mutlak gerçek galip çıkacaktır!

ANKARA 2 NOLU F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU

Av. TEOMAN EKŞİOĞLU VE Av. AHMET DOĞAN

TARAFINDAN YAPILAN SANIK ZİYARET GÜNLERİ

( ALPARSLAN ARSLAN VE OSMAN YILDIRIM’A)

TARİH

ZİYARET EDEN AVUKAT

KİMİ ( SANIK )

29 MAYIS 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

09 HAZİRAN 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

23 HAZİRAN 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

07 TEMMUZ 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

07 TEMMUZ 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

21 TEMMUZ 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

21 TEMMUZ 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

04 AĞUSTOS 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

04 AĞUSTOS 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Osman Yıldırım

10 AĞUSTOS 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

10 AĞUSTOS 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Osman Yıldırım

25 AĞUSTOS 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

15 EYLÜL 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

06 EKİM 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

13 EKİM 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

15 KASIM 2006

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

12 ŞUBAT 2007

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

03 MAYIS 2007

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

11 MAYIS 2007

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

16 TEMMUZ 2007

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

16 AĞUSTOS 2007

Av. Ahmet DOĞAN

Alparslan ARSLAN

23 KASIM 2007

Av. TEOMAN EKŞİOĞLU

Alparslan ARSLAN

08 ŞUBAT 2008

Av. TEOMAN EKŞİOĞLU

Alparslan ARSLAN

30 MAYIS 2008

Av. TEOMAN EKŞİOĞLU

Alparslan ARSLAN

ÇOK ÖNEMLİ: Av.Teoman Ekşioğlu ile Av.Ahmet Doğan?ın sanıkları ziyaret günleri bile hiç çakışmıyor!

 

                                                      

HUKUK BU KADAR ZORLANIR MI??

1- Savcı, gazeteci Balçiçek Pamir ile yapmış olduğum röportajı, mütalaasında kullanarak mahkemeye delil olarak sunmuştur.

Söz konusu röportaj klasik gazeteci marifeti ile çarpıtılmış, şahsi ifadelerimden farklı anlamlar çıkartılarak yayınlanmıştır! Yayınlandıktan sonra son derece rahatsızlık duyduğum bu röportajla ilgili gazeteci bayan?ı arayarak düzeltilmesi yönünde yapmış olduğum taleplerim ise maalesef yerine getirilmemiştir! İfadelerimin son derece yanlış ve farklı bir yorumla gazete sayfasında yer almasının altında yatan nedenin, mesleki kariyer  ya da tiraj kaygısından öte amaçlar olduğu bir gerçektir!

  • ?Veli Küçük?ü ilk kez Öztürkler web sitesinin açılış gecesinde gördüm!? şeklindeki ifademi, ?2002 yılından beri görüşüyorum? şeklinde yayınlamıştır.
  • ?Beni tanımadığını söylemiş, defterden sildim!? şeklindeki cümlemi bugünler için malzeme olsun diye kullandığı ortada! Ben kendisi ile çok sınırlı görüştüğümü, hatta bir defasında bana Süleyman diye hitap ettiği anekdotunu anlattım. Danıştay olayından sonra yaşanan intihar girişimim ile ilgili hakkımda sarf etmiş olduğu sözlerden sonra da telefon fihristindeki kaydını da sildim, hatta bir cenazede karşılaştım, görmemezlikten geldim dedim.
  • Röportajda emekliliğim ile ilgili; Yd. Sb. Bölüğünde iken Sb. Tml. Bölüğüne atanmış olmama rağmen henüz göreve başlamamıştım. Öyle olduğu halde teğmen?lerin bölük komutanı olarak yanlış şekilde ifade edildiğim olayları anlattım. ?Benden büyük rütbelilere eğitim verdim? şeklinde bir ifadem kesinlikle olmamıştır!
  • ?Polisleri ikna ettim!? gibi, manasız ifadeler ile şüphe yaratılmak adına basit kelime oyunları oynanmıştır! ?Zaten verdiğim ifade konusunda ikna olduklarını düşündüğümden bugün buradayım!? gibi bir ifade kullandığımı hatırlıyorum.
  • ?Ben konuşurdum, dinlerlerdi!? türünden ifadeler ise kişiliğime uygun düşmüyor!
  • Hele, ?Aradım silahımı aradım, bulamadım!? ifadesi ise zorlamalar ile röportaja ilave edilmiştir. Elimde bir çanta o evden diğerine gidiyorum. Gerçekten silah taşısam ya belim de ya da çantam da olurdu. Nereyi arayıp da bulamamışım?
  • Emekli olduktan sonra E.Org. Necdet Öztorun ile tesadüfen karşılaştığımda, ?Oğlum seni bir tayin ile mahkemen devam ederken başka birliğe atayacaktık, fakat Org. Necdet Üruğ emekliliğin konusunda çok ısrarcı oldu, hatta gıyabında, bu rütbede bir subay ordu da bu kadar sayılır ve sevilirse ileri de bu darbe bile yapabilir şeklinde şaka ile karışık ifadelerde bulunuldu?

Ben bu iddianame ve mütalaada yazılanlar gibi gerçekten darbe yapılanmaları içerisinde olsam, hakkımda şüphe uyandıracağını düşündüğüm hususları konuşur muyum? Bu diyalog da o günlerde, irticadan ordudan atılmış, haberlerine açıklık getirmek adına gerçekleşmiştir!

2- Mütalaa kâtipleri diyorlar ki; ?Ey sanıklar, biz ne dersek o olur! Tartışamazsınız!?

a)    Görüşmedim! (?)    

?Yok, çok sık görüşüyorsun! Onlarca telefon görüşmen var! (GDO?lu telefonlar da ayrı bir konu)

b)   Son 1,5 yıl şahsen hiç görüşmedim! (?)    

?Eylem yaptıracağın için dikkat çekmeyeceğin için irtibatı kestin!

c)  Konuşmuyoruz! İrtibatımızı kestik! (?)    

? Küs olmanıza rağmen, örgüt faaliyetlerini bireysel olarak devam ettiriyorsunuz!

d)  Yıllardır lehte onlarca delil sunduk, mütalaada savcılar bunları hiç mi hiç kale almamışlar! (?)    

? Osman Yıldırım gibi, itibar sahibi, şerefli bir geçmişi olan onur timsali hem sanık, hem tanık, hem de gizli tanık varken biz başka delil görmeyiz de değerlendirmeyiz de!

3-  Savcı M. Ali Pekgüzel mahkemeye sunmuş olduğu mütalaasında olağanüstü saptamalar da bulunurken, irtibat tesis etmekten bitap düşmüştür!

–   Osman Yıldırım: Muzaffer Tekin, Av. Teoman Ekşioğlu?nu bana gönderdi! ?Dini içerikli konuşsun!?

Sonuç: Alparslan Arslan?ı dini söylemler söylemesini Ergenekon örgütü kendisine telkin etti. Fakat Osmanım?ın yalanı bilindiği halde, itibar ediliyor!

– Muzaffer Tekin çuval hadisesinde tepki gösterdi. Alparslan Arslan da tepki gösterdi, Irak?a savaş?a gideceğini söylediğine göre aralarında eylem birliği var!

Sonuç: Savcı iddia ettiği örgütün ?darbe?yi tehir edip ülke sınırları dışında eylem yapacağını ima ederek gerçekte bu kurguyu bizzat kendisi itiraf ediyor!

 – Muzaffer Tekin, nasılsınız diye soranlara ?bomba gibiyim? cevabını veriyor!

Sonuç: Milyon kere bingo(!) Bu ifadesi Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayında Alparslan Arslan?ı azmettirmesi için yeter de artar bile!

 – Mustafa Alpay yakında sansasyonel eylemler olacak! dedi.

Sonuç: Mustafa Alpay, Muzaffer Tekin?i tanıyor. Bunu Muzaffer Tekin den duymuştur! İşte, Danıştay olayının azmettiricisi de bulunmuştur.

Savcı M. Ali Pekgüzel sahip olduğu benzersiz donanım ve niteliklerinin sadece dört tanesini kullanarak bu davaları pek güzelce çözmüştür!

 1- Titr?i, Savcı

2- Başbakanın, mesleğini elinden almasından sonra Nihat Taşkın ile birlikte Avukat

3- Lehte olan delilleri yok etmesi ve Osman Yıldırım?ın lehine delil yaratması ile İllüzyonist

4- İnsanların beyinlerini okuması ve müthiş öngörü, meşhur kanaatleri ile geleceği gören bir Medyum

MÜTALAA SAHİPLERİNİN DÜRÜST OLUP OLMADIKLARINI BELGELERLE AÇIKLIYORUM!   ?                                                                

         4,5 yıllık yargılanmanın ardından okunan mütalaada, bizlerin savunmaları, tanık savunmaları tamamen göz ardı edilerek iddianamenin yinelenmiş olduğunu hep birlikte gördük. İddia makamı bu süreçte, bizler hakkında zorlamalarla şüphe yaratma gayretleri sergilerken kendisinin de ne derece dürüst tavır sergilediği belgelerle kanıtlanmıştır.

 1- Mütalaanın 1685.sayfasında, ?Ahmet Cinali, sanık Taner Ünal?ı defalarca Muzaffer Tekin ve Veli Küçük?ün yanında görmüştür? denilmektedir!

08.06.2010 tarihindeki 150.celse de Ahmet Cinali?ye sorgusunda aşağıdaki soruları yönelttim.

–       Sanık Muzaffer Tekin: Ahmet bey beni tanıyor musunuz?

–       Sanık Ahmet Cinali: Hayır burada gördüm!

–       Sanık Muzaffer Tekin: Ankara da hiçbir toplantıda gördünüz mü?

–   Sanık Ahmet Cinali: Hayır, hiç görmedim sizi! Artı, ben Ankara da bir defa toplantıya katıldım dernek toplantısına, sizi görmedim!

–       Sanık Muzaffer Tekin: Zihni Çakır diye biri kitap yazmış, dolandırıcılıktan hüküm giymiş bir şahıs. Beni 6-7 defa Ankara da bürosunda gördüğünü söylüyor Taner Ünal?ın. Onun için özellikle şey yaptım.

–     Sanık Ahmet Cinali: Zihni Çakır?ın ne olduğunu ifade ettim dün mahkeme de, tekrar aynı şeyleri tekrarlamaya gerek yok yani!

Yukarıda ki bu sorgu dökümü, mütalaanın gerçeklerle bağdaşmadığının net bir ispatıdır! 

 2- Mütalaanın 1263.sayfasında savcı M. Ali Pekgüzel tarafından, ?Ali Yiğit?in, babası Şevki Yiğit?in Muzaffer Tekin komutanlığını yaptığından ifadesini değiştirdiği değerlendirilmektedir?

– Bayrampaşa Cezaevinde, bombaların kime ait ise çıkıp üstlenmesi için sarf ettiğim çabalarım, savcının işine gelmediğinden çöken tertibi yürütebilmek için somut delilleri yok sayarak değerlendirme yapmaktadır.

– Bayrampaşa Cezaevi karantinasında gerçeklerin açığa çıkması adına yapmış olduğum konuşma ve diyaloglar ortam dinlemesi yapılarak kayıt altına alınmıştır. Sonradan, bizzat Ali Yiğit tarafından bilgilendirilmek sureti ile yanımda Mahmut Öztürk olduğu halde konuşmalarımızın kaydedilmiş olduğundan haberim oldu!

– Ali Yiğit?in babası, benim askerim olmadığı gibi cezaevi karantinasında ki konuşmaları yaptığımda Şevki Yiğit benim komando tugayında görev yaptığımı biliyor muydu?

– Ali Yiğit?in babası, eş-dost, komutan ilişkilerine önem verip bunların etkisinde kalsa idi, oğlu Ali Yiğit?in öncelikle Mehmet Demirtaş hakkındaki ifadelerini değiştirmesini sağlardı.

–   Ali Yiğit ilk ifadesinden yaklaşık 1 ay sonra, şahsımın bombalarla irtibatının olmadığına dair kendilerine vermiş olduğu ifade onlar için herhangi bir önem arz etmemektedir.

 3- Mütalaanın 1691.sayfasında, büromda emekli olduğum 1985 yılından itibaren bulundurduğum, patlayıcı özelliği olmayan demir yığını için; ?Ahmet Cinali ve Fikret Emek?te ele geçenler ile kafile no?ları benzerlik gösteriyor? değerlendirmesi ile irtibat tesis etmek amacı güdülmektedir. Bu değerlendirme de tamamen gerçek dışıdır!

Fikret Emek?te ele geçirildiği iddia edilen el bombalarının kafile no?ları:

M 204 A2 KF ? MKE ? 104 ? 12 ? 78

M 204 A2 KF ? MKE ?   91 ? 12 ? 77

M 204 A2 KF ? MKE ?   12 ? 10 ? 84

Muzaffer Tekin?in bürosunda ele geçirilen süs bombalarının kafile no?ları:

M 204 A2 KF ? MKE ?   99 ?   9 ? 78

M 204 A2 KF ? MKE ?   18 ?   6 ? 71

Muzaffer Tekin?in bürosundakiler el bombası değildir, süs bombasıdır ve öldürüldükten sonra süs amacı ile içi doldurulmuş bir kurt ne kadar tehlike arz ediyorsa bunlarda o kadar tehlikelidir! Lakin bunları gayet iyi bilen iddia makamının gözü, irtibat tesis ettirmek maksadı ile o kadar dönmüştür ki istediğin kadar anlat, anlamaz! Anlamak istemez! Çaresizlikleri onları sürekli işte böyle abesle iştigal ettiriyor! İddiaları bu safhada geçersiz kaldıktan sonra, kısıtlı zamanımı Ahmet Cinemre de ele geçtiği iddia olunan bombaların kafile no?sunu araştırmakla harcamaya gerek duymadım, zira vakit kaybından başka bir işe yaramayacaktı!

İddia makamı, yanıltıcı saptamalarını mahkemeye nasıl açıklayacak merak ediyorum!

 4- Mütalaacılar, sanık Oğuz Bulut ile 14 defa görüştüğümü iddia ediyorlar. Oğuz Bulut?un kaydı telefonumda olmadığı gibi duruşmalarda da kendisini tanımadığım ortaya çıkmıştır. Tanısam tanıyorum derim! Görüşmüşlüğüm olsa görüştüm derim neden inkar edeyim? Fakat Oğuz Bulut?u tanımıyorum ve telefon görüşmelerini kesinlikle reddediyorum!

 5- Savcılık sekretaryası, itibarlı tanıkları Osman Yıldırım?ın ağzından her çıkanı mütalaaya dayanak yapabilmek için kılı kırk yarmaktadır! Ziya Timuroğlu, Erhan Timuroğlu?nun akrabası Muzaffer Tekin?inde arkadaşıdır ve böylece irtibat tesisi tamamlanmıştır! Erhan Timuroğlu bu rabıta ile yönlendirilmektedir!

Harp Okulu 1.sınıfta Ziyaettin Özvarış adında aynı kısımda bir arkadaşım vardı. 2.sınıfta kısımlarımız ayrıldı o topçu oldu ben ise piyade, okuldan sonrada kendisini hiç görmedim. 1.Nolu cezaevinde kapalı görüşte eşim ile konuşurken müsaade isteyerek bir bey selam verdi ve hatırımı sordu. Ben konuşma tarzından ve parmağındaki harbiye yüzüğünden asker olduğunu anlayarak ?komutanım? diyerek kendisine hitap ettim, kendisini tanımadığımı anlayınca nihayet, ben sınıf arkadaşın Ziyaettin diyerek, Fikri?yi ziyarete geldiğini ifade etti. Uzun yıllar geçtiği için ancak kendisini tanıyabildim. Bu konuşma tutanakları cezaevi idaresinde mevcuttur! Ziyaettin?in soyadını değiştirdiğini ise bu davalar esnasında öğrendim. Erhan Timuroğlu?nu öyle ya da böyle hiçbir şekilde yönlendirdiğim doğru değildir! İddia makamının, somut delilden yoksun  tipik zorlamalarından biridir!

 6- Mütalaa, sayfa 3 ve 1818; ?Sanık Muzaffer Tekin?in duruşmada kabul etmediği önceki bir aşama ifadesinde evinde avukat sıfatı ile katılan Ertaç Giray ile aramadan sonra buluştuklarını…?

Bu konuyu daha önce de açıkladığım için teferruatına girmeyeceğim. Her kelimeme mana yükleyip, suç isnat etmek için yanıp tutuşan savcı nasıl anlamak istiyorsa mütalaaya da onu yazmış! Ben ilk ilk günden beri, Ertaç Giray?ın yanıma getirildiğini teferruatlı olarak açıkladım.

 7- Bağımsız ve mesleğini namusu ile yapan her hukukçu bu tertibin en önemli ayaklarından birinin 16 No?lu CD olduğunu çok iyi anlar!

Benim büroma insiyatif?im dışında, benim bulunmadığım bir anda bırakılmış olan CD yi, evinde ele geçti dedikleri güne kadar ne gördüm ne de inceledim! Zira bu CD?nin bırakılmasının bir amaca matuf olduğu bugün çok net anlaşılmaktadır! İçeriğinden ve evime nasıl geldiğinden haberdar olmadığım CD?yi savcı Zekeriya Öz bana hatırlattı. Belki de bu CD önce onun kasasına girmişti. Ben yine de iyi niyetli olarak adalete yardımcı olmak düşüncesi ile bir şahsın kimlik bilgilerini içeren CD?nin büroma Mete Yalazangil tarafından bırakıldığını fakat elime geçmediğini ve dolayısı ile herhangi bir araştırma yapmamında söz konusu olmadığını ifade ettim.

Sıkça, Muzaffer Tekin?in ifadesi ile ona ulaşıldı, buna ulaşıldı diyen mütalaacılar?ın, yıllardır gözaltına alıp, tutuklamayı planladıkları kişileri o CD içeri ile hedefe koymuş oldukları ortadadır. Öyle olmasa hala bunlara önem atfedip, resmi yazışmaları yok saymazlardı. Telefon inceleme tutanağımda ?Metehoca? ismi ile en az iki telefon numarası kayıtlı bu şahsın Mete Yalazangil olduğunu hatırlatırım. Fakat ne ilginçtir ki, bu numaralar TEM Şb. Müdürlüğünce tutanağa kaydedilmemişve telefonumdan silinmiş!

 8- Mütalaacılar, yalancı tanık Esra Feride Gökçimen?in ifadesi ile ?Muzaffer Tekin, Semih Tufan Gülaltay?ın yanına sıklıkla geliyordu? diyebiliyorlar. Halbuki telefon irtibatları ile attığımız her adım?ı takip etme imkanları mevcut, o zaman mahkemeye somut olarak sunmaları icap etmektedir! İddia makamı işine gelince delil?e sarılırken, sıkışınca da kanaat?ini kullanmakla niyetini apaçık gözler önüne sermektedir! İlgili bölümde söz konusu yalancı tanıktan detaylı olarak bahsedeceğim için bu kadarla yetiniyorum.

 9- Mütalaacıların emsalsiz dürüstlüklerinden somut bir örnek daha:

Mütalaa sayfa 3

?Muzaffer Tekin?in IBM marka bilgisayarında ?Lobi Çok Gizli 1999? başlıklı belgenin 10 sayfalık kısmı bulunmuştur!?

I.   Kaç sayfa? 10 sayfa!

II. Nerede? Bilgisayarımda!

Mütalaa sayfa 188

?Kapak dahil 27 sayfadan oluşan Lobi belgesi Muzaffer Tekin de bulunmuştur!?

I.     10 sayfa doğurdu 27 sayfa oldu

II.    Daha önce ?bilgisayarında” ifadesi bulundu yalanına dönüştürülmüştür! Yani döküman oldu.

 10- 16.08.2007 tarihinde Ahmet Yılmaz isminde bir ihbarcı peydahlanmış, Emin Şirin, İsmail Yıldız, Ergun Poyraz ve ben iğrenç Danıştay cinayetini planlamışız. Nasıl? Nerede? Kim kim?e ne talimat vermiş? Yok! Çamur at izi kalsın!

– Emin Şirin?i bir kez Türk Ortodoks Patrikhanesi?nde özel bir gün de gördüm, tanışıklığım bulunmamaktadır!

– İsmail Yıldız, Ergun Poyraz ve Hasan Atilla Uğur(Kürşat) ile dava öncesinde tanışıklığım bulunmamaktadır!

– Bu ihbarları yapanların ahlaki değerlerden yoksun oldukları belli iken hukuk nosyonu olanlar niçin bunlara itibar ederler?

 11- Mütalaanın 1301.sayfasında, mütalaacılar ?Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan şema? diyerek mahkemeyi yanıltmaktadırlar! Zira gerek Genelkurmay Başkanlığı gerekse Emniyet Genel Müdürlüğü söz konusu şema?nın kendilerince hazırlanmamış olduğunu gönderdikleri resmi belgeler ile açıklamışlardır!

Savcı M. Ali Pekgüzel?in, kalpazanlık mahsulü bu şema ile bizleri mahkum ettirmek gayretleri  beyhudedir!

Genelkurmay Başkanlığının, menfur Danıştay saldırısının amacı ve bugün bu davayı mecrasından çıkarıp başka bir mecraya taşımaya çalışan savcı ve yargıçlar hakkındaki değerlendirmelerinden bir sonuç çıkarıldımı acaba?

 12- Mütalaa sahipleri, Alparslan Arslan?ın Salih Kurter?e intisap ettiği dönem Muzaffer Tekin, İsmail Eksik, Hüseyin Görüm ve Mehmet Fikri Karadağ ile görüştüğünü ileri sürerek senaryolarındaki kurguyu zorlayarak oturtmaya çalışmaktadırlar! Bu zorlamalar acziyetlerinin sonucudur!

 13- Mütalaa sahipleri Osman Yıldırım ile haşır neşir olduklarından olsa gerek üslupları değişmiş; ?Muzaffer Tekin, Oktay Yıldırım, Mehmet Zekeriya Öztürk, Ergenekon örgütüne ait bombaları Mehmet Demirtaş?a verip zulalattılar!?

Ne tesadüftür ki ?zula? ayrıca polis jargonu içerisinde de yer almaktadır! Savcı bey ben zula mula bilmem! Türk milletinin huzurunda haykırıyorum; O bombalar benim olsa ya da iddia ettiğiniz bombaların sahibinin onu oraya koyduğundan haberim olsa idi, onu söyleyecek hem şeref hem de cesaret sahibi olduğumu dönüp geçmişime bakarak anlayabilirsiniz!

Mütalaa sahipleri sizler ise, kimden ve kim adına, ne adına ısrarla bu tertibi devam ettirmek için bir cumhuriyet savcısına yakışmayacak insani, vicdani ve hukuki olmayan zorlamalara giriyorsunuz? Çıkın cesaretiniz var ise açıklayın!

 14- Mütalaa katipleri, ?Muzaffer Tekin gerçeği gizliyor? diyerek beni kendileri ile karıştırıyorlar sanırım, anlaşılan  Mehmet Ali bey fırsat bulup mütalaayı okuyamamış!

?Semih Tufan Gülaltay ile 2003 yılından sonra görüşmüyorum demesine rağmen, görüşmüş!,telefon kayıtları maddi delil?

Ben de bu iddiaya karşılık, telefon kayıtları klonlanmış diyorum! Alın size konu ile ilgili somut bir örnek;

?Muzaffer Tekin?in Semih Tufan olarak kayıtlı bulunan 0535 520 75 22 numaralı telefonu ile 12.04.2002 ? 13.05 2003 tarihleri arasında 43 adet irtibatının tespit edildiği…?

Yahu Allah?tan korkun! Semih Tufan Gülaltay 12.09.2002 tarihinde cezaevinden tahliye olmuş. Nerede nasıl görüşmüş olabilirim? Fakat bunca zorlamayı deneyenler beş aylık dönem de cezaevinden görüşmüş olduğumu öne sürebilirler! Bu sefer de Allah?tan baz istasyon kayıtları gerçeği ortaya çıkaracaktır.

Görüldüğü üzere sürekli olarak iddia makamı aleyhimizde iddialarda bulunuyor ve bulunurken de kanaatle, lafla hareket ediyor. İddiasına somut bir delil ortaya koyması gerekirken, tam tersi bizler haklılığımızı delillendirmek zorunda bırakılıyoruz. Bulunmuş olduğumuz namüsait şartlarda iftiraları boşa çıkartmak adına yıllardır mücadele vermekteyiz. Maalesef adil bir yargılamadan mahrum edilmemizden ötürü bu döngü hızını kesmeden bugünlere kadar sürmüştür!

  15- Mütalaacılar, Osman Yıldırım?ın Selvi Otel de hiç kalmadığı halde onun 16 Mayıs 2006 günü Opet?te ki görüşmeden sonra ErhanTimuroğlu ve İsmail Sağır ile otel?e döndüğünü yazarak, kamu görevinde, kamu adına Türk milletinden gerçeği saklamışlardır!

İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu 509 no?lu oda da kaldıkları halde Osman Yıldırım kaç no?lu oda da kaldı? Tabi sıcak ifadeler, soğuk ifadeler ile Osmanım?ın aklanmasına meze yapılmadı ise! İşte bu gerçek, sizin mütalaanızda Osman Yıldırım?ı menfur Danıştay saldırısından aklama gayret ve iddialarınızı yerle bir eder!

 16- Engin Bağbars?ın ifadelerindeki anlamları değiştirerek, polisler ile ilgili bir çeteleşme iddiasını bana yamama gayretlerinizden sizler adına utanç duydum! Bu konuyu teferruatı ile Türk milletine arz edeceğimden, zaman kaybetmek istemiyorum!

  17- İntihar olayımı sadece bir celseye sığdırdığım bir konuşmam ile ifade etmeye çalıştığım, hastane raporum olmasına rağmen, ?Muzaffer Tekin?in intihara teşebbüs ettiğini iddia ettiği…? ifadesini mütalaa 1818 de yazabiliyorsanız benim sizlere söyleyebilecek sözüm yoktur!

 18- 83.celse de, çektiğim bir mesajın içeriği sorulduğunda, üzerinden uzun bir süre geçtiği için tamamını hatırlayamadığımı ifade ettim. Bana gönderenin, yanılmıyorsam İbrahim Şahin olduğunu da ifademe ekledim. Bu celseden sonra mesaj ile ilgili bir gazete haberi yayınlandı ve oradan hatırlayamadığım içeriğin tamamını yazarak 85.celse de mahkemeye sundum. Durum böyle iken, mütalaada cümlelerim tahrif edilerek, mesajın içeriği ile ilgili şahsımın gerçek dışı beyanda bulunmuş olduğunu iddia edebilecek kadar hukuk zorlanmıştır!

 19- Mütalaa katipleri hiç sıkılmadan ifadelerde tahrifatlar yapmaya devam etmektedirler! Sayfa 353 de; ?Muzaffer Tekin, bombaların hurda olup, Oktay Yıldırım tarafından çöplükten toplanmış olabileceği beyanı üzerine? diyebilecek kadar gerçek dışı ifadeler kullanmakta sınır tanımamaktadırlar!

 20- Mütalaanın 354.sayfasında; ?Muzaffer Tekin VKGBH?nın kuruluşunda yer aldı? ifadesini kullanarak aldatıcı tavırlarına bir yenisini daha eklemişlerdir!

 21- Mütalaacılar hiç sıkılmadan ?Muzaffer Tekin, Ayhan Parlak ile Doğuş Faktoring?te ortak, bunu gizledi? diyebilmişlerdir! Bu iftira tutmayınca bu defa ?Ayhan Parlak?ın, Doğuş Faktoring?in işlerini takip ettiğinden haberi vardı!? iddiasında bulunarak acziyetlerini göstermişlerdir! Bir telefon görüşmesinde; nasılsın, işler nasıl, ne yapıyorsun, kendine dikkat et şeklindeki son derece doğal ifadelere şüphe ile bakarak türlü anlamlar yüklemek ise acziyetin en üst noktasıdır! Bu düşünce sahiplerinin ivedilikle rehabilite edilmeleri gerekmektedir!

 22- Hala,?Kuvayımilliye derneklerinin arkasında Muzaffer Tekin var! M. Fikri Karadağ?ı, Hüseyin Görüm ile tanıştıran da o? demek, lafla peynir gemisini yürütmekten başka da bir anlam taşımamaktadır! Davanın başından beri yapılanda o değil mi zaten? İddia makamı, kanaat değil, hukuki yargılamalarda olduğu gibi somut delil koysun ortaya!

 23- Tüm unsurların maalesef aleyhimize olduğu bu yargılamada kısıtlı süre içerisinde ancak bu kadar gerçek dışı iddiaya yanıt verebiliyorum. Türk hukuk tarihinin her yönü ile en kalın iddianamesine sadık kalınarak kaleme alınmış bu mütalaayı tam anlamıyla cevaplayabilmek için talep ettiğimiz süre mahkemece kabul görmemiştir! Bu karar, mahkeme heyetinin sanıklara yönelik istikrarla uyguladığı adaletsiz tavrın bir gereğidir ve şu gerçeği gözler önüne sermektedir;

?Bizlerin yaptığı yargılamalar göstermeliktir! Öyle olmasa idi, savunmalarınızı, tanık ifadelerini değerlendirirdik, adil yargılama yaparak aklanmanızı sağlardık! Halbuki biz sizleri sıfır delil ile tutuklayarak yaratmış olduğumuz hayali örgütle, yıllarca kamuoyunu meşgul ederken amaç rejimin değiştirilmesi idi. İstenen de adım adım gerçekleşmiştir. Terörist?e iadeyi itibar verirken, başta TSK olmak üzere bir çok namuslu vatansever?i de terörist yapmadık mı? İşte sizler tutuklandığınız da hükümleriniz de verilmişti. Bunu anlamamakta neden ısrar ediyorsunuz??

Her şey yalan, gerçek olan bu!

16 MAYIS 2006 TARİHİNDE SANIK İFADELERİ DOĞRULTUSUNDA YAŞANDIĞI İDDİA EDİLEN OLAYLAR  ?

1- Alparslan Arslan?ın 20 ve 21.05.2006 tarihli Ankara TEM Şb. de vermiş olduğu ifadesi:

– 16.05.2006 günü sabah 10.00 ? 11.00 gibi Osman Yıldırım otel de kaldı. Ben, İsmail Sağır, Erhan Timuroğlu ile benim arabam ile çıktık.

– Sorarak Danıştay binasının yerini öğrendim.

– Danıştay binasının yakınında bir caddeye arabayı park ettim.

–  Erhan ve İsmail?i arabada bıraktım.

– Danıştay binasında keşif yaptıktan sonra arabanın yanına gittim, şahısları alarak otel?e götürdüm.

– Tarkan Toper?i telefonla arayarak kendisini iş yerine ziyaret?e gittim.

– Daha sonra Celal Bayar Bulvarı üzerinde bulunan OPET petrol?ün karşısında iken Osman Yıldırım beni telefonla aradı, buluşmak istediğini söyledi. Bende bulunduğum yeri tarif ettim. Yaklaşık iki saat sonra geldi, ben biraz kızdım, küstü bana. ?Neden benim hiç birşeyden haberim yok!? dedi. Ben de kendisine; ?Senden bir şey olmaz!? dedim. Daha sonra İstanbul?a dönmek istedi.

– Daha sonra çocuklar Osman Yıldırım?ı ikna ettiler, arabaya bindik birlikte otel?e döndük.

– Tarkan Toper beni telefonla aradı, ne yaptın, ben de gezdim, havadan sudan konuştuk. Daha sonra otel?e döndüm. Sabaha kadar otel de kaldım. (2.buluşma 21.10 ? 23.01)

 2- Alparslan Arslan?ın 21.05.2006 tarihli Ankara C.Savcısı Şemsettin Özcan?a vermiş olduğu ifadesi:

– 16.05.2006 tarihinde otel den ayrıldık, Osman otel de kaldı.

– İsmail ve Erhan ile birlikte Danıştay?a yakın bir yerde arabayı park ettim.

– Danıştay binasının keşfini yaptıktan sonra aracımın yanına gittim. İsmail ve Erhan araçta bekliyorlardı.

– Bir süre dolaştık, avukat arkadaşım Tarkan?ı aradım, gel çay içelim diye söyledi.

– İsmail ve Erhan?ı indirdim.

– Arkadaşımın yanına gittim. Yarım saat kadar kaldım, sonra Tarkan?ın yanından ayrıldım.

– İsmail ve Erhan ile aracın yanında buluştum. Üçümüz birlikte Ankara Büyükşehir Belediyesinin altında bulunan bir benzinliğe gittik. Oraya Osman?ı çağırdım. Osman gecikti. Geçmişe dayalı, açıklamak istemediğim nedenlerle tartıştık.

– Daha sonra dördümüz otel?e döndük.

1- Osman Yıldırım?ın 20 ve 21.05.2006 tarihli Ankara TEM Şb. de vermiş olduğu ifadesi:

– 16 Mayıs 2006 Salı günü sabah 11.00 ? 12.00 arası kalktım, oda da Alparslan Arslan yoktu. Ayrıca Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır da odalarında yoktu.

– Ben de otel den 13.00 sularında ayrıldım. Ulus civarındaki kahvehanelere giderek vakit geçirdim.

– Saat 14.00 gibi Erhan Timuroğlu?nu cep telefonundan arayarak nerede olduğunu sorduğumda; ?Nerede olduklarını bilmediklerini, bir kafe de İsmail Sağır ile birlikte oturduklarını, beklemede olduklarını? söylemesi üzerine bende kendilerine ?Alparslan?a söyleyin, yanınıza gelince sizi alıp otel?in bulunduğu yere getirsin? diyerek telefonu kapattım.

– Aynı gün akşam saatlerinde 17.00 ? 18.00 sularında Alparslan Arslan beni cep  telefonundan arayarak bulunduğum yer de OPET var, oraya gel dedi.

– OPET?e gittiğim de Alparslan Arslan?ın araç içerisinde beklediklerini gördüm.

– ?Benim haberim olmadan, beraberim de getirdiğim adamları nereye götürüyorsun?? dedim.

– Alparslan Arslan da bana; sakin ol! Bir işimiz var onunla ilgili çıktık dedi. Ben de ?İstanbul dan beri söylemiyorsun? Nedir bu iş, teferruatı ile anlat, artık sırası geldi!? dedim. Alparslan Arslan da bana ?Danıştay da işimiz var!? dedi.

– Bunun üzerine kendisine; ?Danıştay da evrak işin mi var? Bu konuda Sinan Berberoğlu isminde arkadaşım var. Evrak takibi onun işidir! Ona söyleyerek yapsın? demem üzerine bana gülümsedi.

– Kendisinden cep telefonunu alarak Sinan Berberoğlu isimli arkadaşı aradım. ?Avukat bir arkadaşın evrak işi olduğunu, yardımcı olmasını istedim!?

–  Alparslan Arslan yaptığım bu telefon görüşmesi sonrası bana gülümseyerek; ?Bu iş evrak işi değil! Başka bir iş. Danıştay da üyelere saldıracağız!? dedi.

– Bu söz üzerine, kızgındım daha da öfkelendim; ?Böyle şey olmaz, daha önce de bu çocuklara iş yaptırdın, orta da bıraktın! Onların sorumluluğunu üstlenemezsin! Herkesin sorumluluk taşıdığını bilmen lazım, kimseyi böyle bir şeye alet edemezsin!? dedim.

– Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?a kızdım! ?Benden habersiz bir iş yapmamalarını, kimseye bir iş için evet ya da hayır dememelerini söyledim!?

– Daha sonra Alparslan Arslan saat 20.00 ? 21.00 sularında bizi Selvi Otel?e getirdi. Arabayı otelin park yerine bırakarak otel?e girdik ve herkes kendi odasına gitti.

 2- Osman Yıldırım?ın 21.05.2006 tarihli Ankara C.Savcısı Şemsettin Özcan?a vermiş olduğu ifadesi:

– 16.05.2006 günü TEM Şb. de anlattıklarına ilave, köylüsü Nusret Aras?ı telefonla yanına çağırdığını ifade etmiştir.

 1- Erhan Timuroğlu?nun 22.05.2006 tarihli İstanbul TEM Şb. de vermiş olduğu ifadesi:

– OPET?de Osman Yıldırım?ın iddia ettiği konuşmalardan hiç bahsetmemiştir!

– ?Alparslan Arslan bize Ankara?ya gideceğiz. Danıştay başkanını vurup geleceğiz!? dedi. ?Biz de itiraz etmeden kabul ettik ve ber aber yola çıktık.?

 2- Erhan Timuroğlu?nun 24.05.2006 tarihli Ankara TEM Şb. de vermiş olduğu ifadesi:

– Ankara?ya giderken aracı Alparslan Arslan kullanıyordu. Yanında Osman Yıldırım, arka koltukta ben ve İsmail Sağır bulunuyorduk. Yol da giderken Ankara da yapılacak iş hakkında konuşmaya başladık. Alparslan Arslan bize Danıştay başkanını öldüreceğini ve bunun sebebinin de başörtüsü kararını onaması olduğunu söyledi.

– Sabah saat 09.00 sıralarında (16.05.2006) Alparslan Arslan, bizim kalmakta olduğumuz odaya gelerek uyandırdı. Ben, Alparslan Arslan ve İsmail Sağır birlikte çıktık. Sadece Osman Yıldırım otel de kaldı.

– Üçümüz birlikte, yerini tam olarak bilmediğim ancak ortada geyik heykelinin bulunduğu bölge de, ismini bilmediğim bir yere oto?yu park etti. Arabadan inmeden önce çantasından çıkardığı üç adet tabancayı aracın torpidosuna bıraktı.

– Bu arada, Vakit gazetesinin haber yaptığı ?işte o üyeler? başlıklı gazete kupürü fotokopileri ise arabanın el freninin yanında duruyordu.

– Kendisi, oto da beklememizi söyleyerek yanımızdan ayrıldı ve yaklaşık üç saat sonra geldi. Buradan ayrılarak yakınlarında hastane bulunan bir yere geldik. Ben ve İsmail Sağır araçta beklerken Alparslan Arslan yanımızdan ayrılarak, bize tekrar araçta beklememizi söyledi.

– Daha sonra kendisi 1,5 saat sonra geldi. Danıştay?a gittiğini anlattı. Bina içerisinde gezdiğini, bir kapıyı açmak için zorladığını, ancak çalışanların kendisinden şüphelenmeleri üzerine bırakıp geldiğini söyleyerek, ?Bu işi nasıl yapabileceğimizi? bize sordu! Biz de kendisine ?Sen bilirsin!? dedik. O da bize o zaman, ?Aracını tespit edip, aracını takip ederek müsait bir ortam da veya aracından inerken öldürelim.? dedi.

– Şahsın ismini bize söylemişti, ancak sonradan söz konusu şahsın Danıştay hakimi olduğunu, eylem sırasında şoför?üne zarar verilmeyeceğini söyledi.

– Daha sonra saat 19.00 sıralarında yerini tam olarak bilmediğim bir benzinliğe geldik. Alparslan Arslan, buradan Osman Yıldırım?ı aradı ve bulunduğumuz yere çağırdı.

– Yaklaşık bir saat sonra Osman Yıldırım bulunduğumuz yere geldi. Alparslan Arslan ile neden geç kaldığı konusunda tartışmaya başladılar.

– Osman Yıldırım kendisine, yapılan bu eylemlerden dolayı ?Bu çocukların eşkallerinin belirlendiğini, cezaevine girmeleri halinde para konusunda kimlerin yardımcı olacağını? söylediğinde Alparslan Arslan da kendisine ölürsek beraber ölürüz şeklinde karşılık verdi.

– Osman Yıldırım, Alparslan Arslan ile aralarında geçen tartışmanın üzerine ben ve İsmail Sağır?a ?Hadi arabadan inin! Gidiyoruz.? dedi.

– Alparslan Arslan bizi alarak saat 21.00 sıralarında, kalmakta olduğumuz otel?e gittik, bir önceki gün gibi odalarımıza çekildik.

– Saat 22.00 sıraların da Osman Yıldırım ile Alparslan Arslan?ın kaldıkları odaya gittim, ancak Alparslan Arslan yoktu.

 1- İsmail Sağır?ın 19.05.2006 tarihli İstanbul TEM Şb. de vermiş olduğu ifadesi:

– 16.05.2006 günü saat 10.00 ? 11.00 sıralarında bizi Alparslan Arslan kaldırdı. Dördümüz arabaya binerek Ankara?nın çeşitli yerlerini gezdik.

– Saat 15.00 sıralarında tekrar otel?e döndük!

– Alparslan Arslan saat 21.00 sıralarında otel?e geldi ve yorgunum dedi yattı.

 2- İsmail Sağır?ın 20.05.2006 tarihli Ankara TEM Şb. de vermiş olduğu ifadesi:

– 16.05.2006 saat 10.00 gibi Alparslan Arslan, Erhan ve ben araçla çarşıya çıktık, Osman otel de kaldı.

– Alparslan Arslan Shell istasyonuna Osman?ı çağırdı, dördümüz tekrar görüştük. İstanbul?a dönüp dönmemeyi konuştuk, Ankara da kalmaya karar verdik.

– Av.Alparslan Arslan, Osman Yıldırım?a eylem yapılacak kişinin plakaları almadığını, nasıl temin edeceğimizi sordu. Bunun üzerine Osman Yıldırım hiçbir hazırlığı yapmadığı için Av. Alparslan Arslan kızdı.

 3- İsmail Sağır?ın 21.05.2006 tarihli Ankara C.Savcısı Şemsettin Özcan?a vermiş olduğu ifadesi:

– 16.05.2006 tarihinde saat 10.00 gibi Alparslan Arslan, Erhan ve ben araç ile çarşıya çıktık.

– Alparslan Arslan, Osman?ı Shell istasyonuna çağırdı. Dördümüz tekrar görüştük, İstanbul?a dönüp dönmemeyi konuştuk. Ankara da kalmaya karar verdik.

SANIK İFADELERİNDEN ÇIKAN SONUÇ NEDİR?

1- Sanıkların ifadelerinin tamamına bakıldığında, Alparslan Arslan 16.05.2006 tarihinde Danıştay binasına gittiğinde başlangıçta Osman Yıldırım olay mahallinde değildir.

2- Bahse konu gün Alparslan Arslan, Selvi Otel de hesabı kapatmıştır. Önemli ayrıntı ise otel görevlisi Selma Aydoğmuş?un 19.05.2006 günü Ankara TEM Şb. de verdiği ifadesinde yatmaktadır. ?Dışarıdan gelen ve isminin burada Alparslan Arslan olduğunu öğrendiğim şahıs, otel de konaklayan ve kayıtlarda İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu kimlik bilgili şahıslarla buluştu. Ben otel de konaklayan şahıslara ?kalacakmısınız? dedim. İçlerinden arkası dönük olanlardan birisi ?hayır? cevabını verdi ve isminin Alparslan Arslan olduğunu öğrendiğim kişi 70 YTL?yi resepsiyonda bulunan bank?a doğru fırlattı ve üç?ü beraber çıktılar.

3- Otel görevlileri ifadelerinde; Osman Yıldırım otel de yatmadı demelerine ve kayıtlar ile de bu maddi olarak desteklenmesine rağmen Osman Yıldırım ısrarla ?ben Selvi otel de yatıyorum? demektedir! Yer yarılıp, içine girmediğine göre nerede olduğunu Yıldırım?ı kendi ifadesinde bulalım;

a) 11.08.2006 tarihinde 11.Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş olduğu el yazısı ile yazmış olduğu savunma sayfa:5

?…Sayın hakimimize saldırıda bulunduğunu ve o saatlerde Aksu Otel de uyuduğumu…?

b) 21.09.2006 tarihinde 11.Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş olduğu el yazısı ile yazmış olduğu savunma sayfa:2

?…17 Mayıs 2006 tarihinde saat 12.30 da Ulus Aksu Otel?in de uykuda kalktığımı…?

?…bu tarihte, bu saatte Aksu Otel?in üç personeli tanığımdır…?

olmak üzere Aksu Otel?in üç defa ismi geçmektedir. Bu durum savcılar için hiç bir şey ifade etmiyor mu?  Etmediği içindir ki ben Osman Yıldırım?ın Selvi Otel de kalmadığını kanıtlarken, savcı Nihat Taşkın ise Osman Yıldırım?a duruşma salonunda mesaj veriyor;

?Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi, Ferit Serkan Erkan?ın mahkeme de verdiği ifadesini sorgulamamış, bu ifade sizi (Osman Yıldırım) kısmen doğruluyor. Çelişki giderilmeden, mahkeme karar vermiş?

Benim ifadelerimi inatla tahrif etmek için çabalayan savcı, Osman Yıldırım?a duruşma salonunda alenen destek vermekte bir sakınca görmemiştir!

4- Alparslan Arslan?ın 16 Mayıs 2006 günü Selvi Otel de kalan Erhan Timuroğlu ile İsmail Sağır?ı alıp çıkması ve hesabı ödemesinin tek bir izahı bulunmaktadır. O da, eylem yapmayı aklına koymuştur!

5- Sanık ifadelerinin tamamına bakıldığında çelişkiler olmakla beraber özde, Osman Yıldırım?ın kendisini menfur Danıştay saldırısından aklamak için kurguladığı sözlerin doğru olmadığı konusunda birbirlerinin ifadelerini desteklemektedirler.

6- Savcı M. Ali Pekgüzel, Osman Yıldırım?ı menfur Danıştay saldırısı azmettiriciliğinden aklamak için 16 Mayıs 2006 günü OPET yakıt istasyonunda sadece Osman Yıldırım?ın ifadelerini esas olarak mütalaa vermiştir! Tarafsız bir savcı için Osman Yıldırım?ın sadece aşağıda ki ifadesi onun insan aklı ile alay ettiği konusunda çok önemli bir veri olurdu ve dolayısı ile inandırıcılığınıda yok ederdi.

– Osman Yıldırım: ?İstanbuldan beri söylemiyorsun, nedir bu iş teferruatlı anlat, artık sırası geldi!? dedim.

– Alparslan Arslan bana ?Danıştay da işimiz var? dedi.

– Bunun üzerine kendisine, ?Danıştay da evrak işin mi var? Bu konuda Sinan Berberoğlu isimli bir arkadaşım var, evrak takibi onun işidir. Ona söyleyerek yapsın!? demem üzerine bana gülümsedi.

– Kendisinden cep telefonunu alarak Sinan Berberoğlu isimli arkadaşı aradım, avukat bir arkadaşın evrak işi olduğunu yardımcı olmasını istedim.

Osman Yıldırım, leb demeden leblebiyi anlıyor! Danıştay da evrak işi olduğunu yüksek öngörüsü ile karar veriyor ve Sinan Berberoğlu?na bu konuda yardımcı olmasını söylüyor.

Savcı M. Ali Pekgüzel için Osman Yıldırım bir sanıktan öte, hem tanık hem de gizli tanık?dır. Ayrıca ?Osmanım? şeklinde hitap edebildikleri derecede hususiyetleri bulunmaktadır. Onun ifadeleri asla sorgulanmaz, her dediği doğrudur ve o üstün özelliklerinin yanında bu davanın en itibarlı aktörüdür(!)

Şahsım hakkında, tahayyül, temenni, niyet, kanaat ve dosya sanığı olmayan kişiler ile zorlama irtibatlar kurarak zorlama suç isnatlarına giren savcı M. Ali Pekgüzel için Osman Yıldırım?ın aşağıdaki ifadesi bir anlam ifade etmiyor mu?

11.Ağır Ceza Mahkeme Başkanlığı?na Ankara 11.08.2006 tarihinde kendi el yazısı ile gndermiş olduğu savunmasında Osman Yıldırım; ?…16 Mayıs akşamı, neden beni benzin istasyonuna çağırıp, görüşmek istediğim ve gittiğimde benden bir isme kayıtlı plaka numarası istediğini ve bir tanıdığım olup olmadığını soruyor…?

Evrak takibi kendi uydurduğu bir kılıf ve palavradır!

Osman Yıldırım?ın yukarıda yer alan ifadesi, savcıların onu menfur Danıştay saldırısından aklama gayretlerinin akamete uğramasına neden olmuştur! Hesabını mahkemeye ve Türk milletine vereceklerdir!

7- Osman Yıldırım 16.05.2006 günü Alparslan Arslan?ın Danıştay?ı basacağını bilmektedir. Yıllarca cezaevinde kalan Osman Yıldırım o gün bu menfur saldırıyı desteklemekle beraber azmettiricilikten nasıl kurtulacağının hesabını yapmaktadır. Onun içindir ki köylüsü Nusret Aras?ı yanına çağırmıştır. Amacı, o saatlerde Alparslan Arslan eylemi gerçekleştirmiş olsaydı  Nusret Aras?ı, olay mahallinde olmadığına dair kendisine şahit gösterecekti. Uzun yıllar görmediği, hiç bir irtibatının olmadığı ve kendisini tanımakta bile zorluk çeken köylüsünden herhangi bir talepte de bulunmadığı ortada iken yanına çağırmasının ne amacı olabilirdi? Nusret Aras?a gazeteyi gösterip ?Bu o.. çocukları yüzünden Türkiye karışacak!? demesi her an gerçekleşebilecek menfur saldırının beklentisi içinde olduğunun en önemli delil?i olduğu gibi Nusret Aras?a da aklınca ?Büyük baba? rolü oynuyor. Bunun doğruluğunu ise Esen Türkyılmaz ile yapmış olduğu telefon görüşmesi teyit etmektedir. Esen Türkyılmaz ?Tamam oldu, hadi görüşürüz.?diye telefonu kapatmak istemesine rağmen, Osman Yıldırım konuşmayı uzatarak menfur saldırı için ?Güzel yapmış la, helal olsun!? ve ?Olur mu ya Allah?ın askeridir ya? diyerek bu iğrenç saldırıyı hem onayladığını gösteriyor hem de içinde olmanın gururunu yaşıyor!

8- Osman Yıldırım, kesinlikle bu eylemin yapılmasını engellemek düşüncesinde değildir ve olmamıştır! Aksi düşünce sahipleri ya onu aklamaya çalışanlardır ya da, her söylenene inanan safdillerdir! Yıldırım, Alparslan Arslan?ı yüreklendirmekte fakat sonucun vehametini bildiği içinde geri planda kalıp kaçış hesapları yapmaktadır. Alparslan Arslan anlaşılan o ki yola çıktığında ancak tanıyabilmiş olduğu bu şahıs?a ?senden bir şey olmaz? sözünü bunun için kullanmıştır. Kaçak güreşerek, eylemden vazgeçip bir ara İstanbul?a bile dönmeyi düşünen kendisidir.

9- Alparslan Arslan 16 Mayıs 2006 günü, Danıştay binasına önce silahsız girerek keşif yaptıktan sonra, eylemi dışarıda yapacağına kanaat getirmiş, bu konuyu da Erhan ve İsmail ile paylaşarak fikirlerini sormuştur. Danıştay başkanının araç plakasını öğrenip, araba da eylem yapma fikrinin uygulamaya geçirilmesine karar vermiştir.

10- Osman Yıldırım, Ankara TEM Şb. de 21.05.2006 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde Nusret Aras ile görüştüğünden hiç bahsetmemiştir!  ?16 Mayıs 2006 Salı günü sabah 11.00 ? 12.00 arası kalktım, oda da Alparslan Arslan yoktu. Ayrıca Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır da odalarında yoktu. Ben de otel den 13.00 sularında ayrıldım. Ulus civarındaki kahvehanelere giderek vakit geçirdim. Saat 14.00 gibi Erhan Timuroğlu?nu cep telefonundan aradım Alparslan?a söyleyin, yanınıza gelince sizi alıp otel?in bulunduğu yere getirsin? diyerek telefonu kapattım.?

Savcı M. Ali Pekgüzel için Osman Yıldırım?ın bu ifadesi muteberdir, tartışılamaz! Gerçekten acaba öyle mi? Osman Yıldırım?ın 16 Mayıs 2006 günü telefonu aşağıda ki baz istasyonlarından sinyal vermiştir!

13.28.50 ANK İZMİR CADDE

13.30.42 ANK ZAFER ÇARŞISI

13.36.49 ANK SIHHİYE KÖPRÜ

13.38.10 ANK SIHHİYE KÖPRÜ

14.49.19 ANK NECATİ SEZEN

15.51.27 ANK NECATİ SEZEN

16.13.15 ANK SIHHİYE MERKEZ

Osman Yıldırım?ın bir yalanı daha baz istasyon kayıtları ile tescil olmasına rağmen savcı M. Ali Pekgüzel bu gerçekleri mütalaasında gizleme yoluna gitmiştir!

Bir gün adil yargı, Türk milleti ve tarih bunun da hesabını mutlaka soracaktır!

Osman Yıldırım, Danıştay binasının çevresinde dolaşmakta, fakat kendince ateşi elinde tutmamaktadır!

11- 16 Mayıs 2006 günü, OPET yakıt istasyonunda savcıların gözlerden kaçırmış olduğu son derece önemli husus; Osman Yıldırım?ın Danıştay baskınını önlemek gibi bir tutum sergilemediği, tam aksine ertesi gün menfur saldırının gerçekleşmesi için zemin hazırladığıdır. Sinan Berberoğlu?nu araması ve bunun nedenini de kendince açıklaması, fakat yine kendi ifadeleri ile gerçeğin ?Danıştay başkanının arabasının plakasını öğrenmek çabaları olması? her şeyi izaha muktedirdir! İşte bu telefon ile Osman Yıldırım, Alparslan Arslan?ın vazgeçmek üzere olduğu saldırının fitilini yeniden ateşlemiştir!

Bu şu demektir; Benim kaçak güreştiğimi söylüyorsun ama ben İstanbul da kararlaştırdığımız gibi senin yanındayım! ?Kalaşnikof tüfeği de bu amaçla temin ettiğimi bilmiyormusun??

Alparslan Arslan?ın aracında bulunan, emniyete ait araç park kart?ı gibi, Kalaşnikof?unda akibeti meçhule gitmiştir!

12- Bu olaylardan sonra, 17 Mayıs 2006 günü Alparslan Arslan, Danıştay başkanını bina içerisinde vurmaya karar vermiştir. Alparslan Arslan tarafından azarlanan Osman Yıldırım, olay mahalline giderek ona moralman destek olmuştur! Bu bir kanaat değil, kanıtı Osman Yıldırım?a ait HTS raporlarıdır.

Israrla, otel de bazen 13.00 bazen de 14.00 ?a kadar uyuduğunu iddia eden Osman Yıldırım, bakınız 17 Mayıs 2006 günü saat kaçta uyanmış ve hangi noktalar da bulunmuş;

08.29.25 ANK DOST SOK.

11.36.20 ANK DOST SOK.

11.39.54 ANK ÇANKIRI CAD.

11.47.33 ANK YIBA ÇARŞISI

11.48.41 ANK YIBA ÇARŞISI

12.04.52 ANK ASTI GÜNEY

12.06.29 ANK ASTI GÜNEY

12.07.21 ANK ASTI GÜNEY

12.13.21 ANK ASTI GÜNEY

12.52.45 ANK ASTI GÜNEY

Osman Yıldırım?ın olay mahallinde olduğunun en önemli delillerinden birisi de İsmail Sağır?ın 17.05.2006 günü saat 15.25 de Murat Bulut isimli şahısla yapmış olduğu telefon konuşmasında Osman Yıldırım?ı kast ederek; ?Arabaya bindirdi gönderdi bizi, kendi de orada arabayı alacak, o avukatın arabası var ya?

Savcı M. Ali Bey, Alparslan Arslan?ın arabası otel otoparkında olmadığına göre, Osman Yıldırım Alparslan Arslan?ın arabasının Danıştay binası mahallinde olduğunu nereden biliyor? İşte bütün bu gerçekleri yok etmek adına, yıllardır şahsıma suç isnat etmeye çalışıyorsunuz!

Bir diğer husus, Osman Yıldırım eylem gerçekleşene kadar telefon muhaberesi yapmamış, Alparslan Arslan yakalandıktan sonra ki muhtemel umumi bir telefondan Nusret Aras?ı arayarak, Yenidoğan?da ki benzin istasyonuna çağırmıştır. Nusret Aras?ın, Osman?sesi tuhaf geliyordu demesi bu süreci açıklamaya yeterlidir. Bu buluşmayı da yönlendirme amaçlı düşünmüş olmalıdır, fakat telaşından olsa gerek gerçekleşmemiştir. Nusret Aras?ı 12.00 suların da aramasının sebebi de mazeret beyanı olsa gerek.

13- Alparslan Arslan?ın, Osman Yıldırım?ın Selvi Otel de yatıp yatmamalarının gündem de tutulmasının da hiç bir önemi bulunmamaktadır! Eylemin önüne geçemez, sadece bir üs bölgesi olarak değerlendirilebilir. 16 Mayıs 2006 günü, Alparslan Arslan, Selvi Otel de yatan arkadaşlarının hesabını kapattığı gerçeğini göz önüne aldığımız da, şayet o gece otel de yatmış olsa dahi Osman Yıldırım?ın otel?i terk etmemesi mümkün müdür? Elbette hayır! Benim bu konu üzerinde durmamın sebebi; otel görevlilerinin TEM Şb. de vermiş oldukları ifadeleri ile Osman Yıldırım?ın ifadelerinin çelişmesindendir!

Sanık ifadeleri ile mahkemenin dikkatine sunduğum gerçekler, savcı M. Ali Pekgüzel tarafından son derece iyi bilinmesine rağmen, Osman Yıldırım?ın menfur Danıştay saldırısı azmettiriciliğinden aklanması amacı ile maalesef yok sayılmıştır!

29.04.2013

Share
  1. Henüz hiç yorum yok.
(yayınlanmayacak)