Genel kategorisi arşivi

Melih Aşık: “HUKUK SEFALETİ”

MELIH-ASIKCumhuriyet tarihinin en büyük davası sonunda bir hukuk sefaleti ile son buldu.
13. Ağır Ceza Mahkemesi insanları yıllarca hapis yatırdıktan sonra müebbet ve çifte müebbet yağdırdığı davada gerekçeli kararı zamanında yazamadı
Peşinden de gecikerek 16 bin 800 sayfalık bir gerekçeli karar açıkladı.
Gerekçeli kararda terör ve hükümeti devirmekle suçlanan insanlar hakkında kanıt yok.
Kanaat ve yorumlarla suçlu yaratılmış.
Acaba mahkeme neden gerekçeli kararı avukat ve sanıklardan önce medyaya açıkladı…
Avukat Hüseyin Ersöz?ün görüşü:
– Eğer karar önce bize verilse bol bol eleştirilecek, püf noktaları kamuoyuna açıklanacaktı. Önce gazetecilere istedikleri taraflarını açıklayarak kendilerine uygun kamuoyu yarattılar…
Mahkemenin psikolojisini Avukat Serkan Günel şöyle yorumluyor:
– Mahkemenin derdi daha çok kendini aklamak…. Gerekçeli kararın açıklanması neden çok gecikti… Avukat Hüseyin Ersöz?ün tahmini ilginç:
– Bu kararı anlaşılan büyük ölçüde polisler yazdı… Hükümet geniş çaplı polis tayinleri yaptığı için yerlerı değiştirilen polislerin kararı yazması gecikti…
Bir hukuk skandalı olan Ergenekon davası sürprizlere gebedir…

05.04.2014 Milliyet

Share

Yorum yok

DOST VE SEVENLERİME;

Hastaneye yatırılmış olduğum 11.02.2014 tarihinden bu yana, gerek ziyaretime gelen ve gerekse arayarak geçmiş olsun dileklerinde bulunan tüm dostlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Varlığınız, yaşam mücadelemde en önemli moral kaynağımdır, sizlerin desteği ve Allah’ın izni ile bu savaştan da galip çıkacağız…

Şükran, saygı ve sevgilerimle…

Muzaffer TEKİN / ÇAPA

Not: Bu site kanalı ile göndermiş olduğunuz  iletiler süratle tarafıma ulaştırılmaktadır.

Share

3 Yorum

O şovalye ruhlu subay

O şovalye ruhlu subay

 

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, koğuş arkadaşı emekli orgeneraller Hurşit Tolon, Bilgin Balanlı ve eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’yı görmek için Silivri’ye gitti. İstanbul Üniversitesi Çapa Hastanesi?nde tedavi gören emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin’i de ziyaret eden Başbuğ, Muzaffer Tekin’i çocukluğundan tanıyorum. Tabur komutanımın oğlu. O kadar şövalye ruhlu bir subay ki, hastalığını bile söylemeyi yediremeyen bir arkadaşım dedi.

ERGENEKON davasıında tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi?nden 2 hafta önce tahliye olan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, koğuş arkadaşı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, emekli Orgeneral Bilgin Balanlı ve eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı?yı Silivri?de ziyaret etti. Başbuğ daha sonra, ?Ben çocukluğundan tanıyorum. Tabur komutanımın oğlu. O kadar şövalye ruhlu bir subay ki, hastalığını bile söylemeyi yediremeyen bir arkadaşım? dediği Ergenekon Davası sanığı emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin?i, kanser tedavisi gördüğü İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Enstitüsü?nde ziyaret etti. 1 saat içeride kalan Başbuğ?u, Tekin?in eşi Müge Tekin uğurladı. Başbuğ, çıkışta, ?İyi gördüm. Ve beklentimin üzerinde dirençli ve morali yerinde? dedi. Silivri?de İşçi Partililerin 925 gündür nöbet tuttuğu Vatan Çadırı?na da giden Başbuğ?u İP?nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Levent Kırca ve partililer Türk bayraklarıyla karşıladı. Partililerin imza isteklerini geri çevirmeyen Başbuğ, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

GİZLİ TANIK REZALET

?Bizim kalbimiz sevgiyle dolu. İçimizde ne nefret duygusu var ne intikam duygusu var. Ama bir duygumuz var dimdik ayakta. Biz adalet istiyoruz. Silivri?de, Hasdal?da, Hadımköy?de, Sincan?da ve diğer cezaevlerinde haksız yere tutulan son arkadaşımız serbest bırakılana kadar bize rahat etme olanağı yok. Emekli Orgeneral değerli arkadaşım Hurşit Tolon biliyorsunuz sadece ve sadece 1 gizli tanık ifadesine dayanarak hâlâ hapiste. Başka hiçbir şey yok. Bu gizli tanık da kimdir? Silahlı Kuvvetler?den atılan birisi, uzman çavuş. Bunun ifadesine dayalı olarak maalesef bu menfur, Malatya?daki Zirve cinayetine dahil edilmiştir. Türk yargısıyla ilgili çok konu konuştuk ama Türk yargısının bugün geldiği noktanın en önemli nedenlerinden birisi gizli tanık müessesesidir. Rezalet bir müessese. Gizli tanık olayı Türk adaletinin kanayan yarasıdır. Bu sisteme mutlaka ve mutlaka son verilmelidir. Ümit ediyor ve bekliyoruz.

YETER… YETER…

Bu Balyoz davasından mağdur bulunan bu 237 arkadaşımın kendilerinin ve ailelerinin çektikleri acılara artık son verilsin. Yeter… Yeter… Hem herkes biliyor bu davanın boş olduğunu, tamamen dijital veriler. Hiçbir imzalı belge yoktur.?

Eyüp SERBEST / 25.03.2014 Hürriyet gazetesi

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26077990.asp

Share

Yorum yok

İlker Başbuğ’dan Muzaffer Tekin’e ziyaret

Share

Yorum yok

?Muzaffer Tekin hiç acı çekmedi? / Yavuz Selim DEMİRAĞ

Perşembe akşamı Ulusal Kanal?da Hulki Cevizoğlu?nun  ?İkna Odası? adlı programını seyrettim. Silivri?den ayağının tozu ile çıkan Doğu Perinçek?in karşısında sevgili Arslan Bulut, Cumhuriyet gazetesinden Orhan Bursalı, Ümit Zileli, Gülgün Feyman vardı. 12 Mart, 12 Eylül gibi darbe günlerinin mahpusu Doğu Perinçek?te altı yılı geride bıraktığı son hapisliğinden iz göremediğimi belirtmeliyim. Sanki geçici bir göreve gitmiş, ikamet adresini değiştirmiş, tayin edildiği bir başka ilde sabır ile görevini yerine getirmiş devlet memuru edasıyla öncelikle  ?alacağımız yok?  diye sözlerine başladı. Sonra ?Silivri ya da Zulümhane rantı? ndan bahsetti. Davanın ilk gününden beri duruşmaları, ifadeleri ve orada yazılanları yakından takip eden biri olarak bu  ?rant?  tanımına takılıp kaldım.  ?Hiç acı çekmedim.. Çekseydim de söylemezdim zaten.. Silivri?de işkence ve dayak yoktu. Dolayısıyla acı çekecek, acının fotoğrafını çektirecek durum söz konusu değildi.. Oğlum Mehmet içeri alınınca acı çektiğimi sandılar. Hayır, tam tersine onun bu tecrübelerden geçmesi lazımdı..? diye devam etti Perinçek.
Perinçek?in Silivri?yi Yemen ve Çanakkale gibi savaş mevzisi olarak kabullenmesi izleyicilerin büyük bölümünü etkilemiş.
Ümraniye?de bulunduğu iddia edilen bombalardan sonra  ?Bu bir Amerikan tertibidir.. Hedef öncelikle Türk Ordusudur?  tespitinde bulunan Perinçek?in  söyledikleri doğru çıktı. Sadece televizyon programlarında anlattıklarından değil, Perinçek ile beraber Tekirdağ ve Silivri?de hapis yatanlardan da dinledim onun tutumunu.. Savunmalarını salonda canlı canlı izledim. Yetmedi kayıtları seyrettim defalarca.
Doğu Bey, Siliviri?deki acılar meselesini konuşurken Muzaffer Tekin?den bahsetti. Kuddusi Okkır?ı hatırlattı. Okkır?ın 20 kiloya düşene kadar hastaneye götürülmediğini, Tekirdağ Cezaevindeki koğuşunda tuvalete bile arkadaşları tarafından taşındığını hatırlattı. Nazlı Ilıcak?ın iki aylık, Tayyip Erdoğan?ın dört aylık hapislerinin mağdur edebiyatını sürdürüşlerine dikkat çekti.  ?Muzaffer Tekin ise her sorulana arslanlar gibiyim.. Bomba gibiyim cevabı vermiştir. Onun hızla kilo kaybettiğini görüyorduk. Ömrünü ülkesine, vatanına adadığı halde darbecilikle, Danıştay cinayetiyle suçlanmayı hazmedemediği için kahırlandı, kanser oldu. Ama hiç acı çektiğini söylemedi. Askerlik, komutan olmak böyle bir şey, yurtseverlik ve adam olmak da böyle bir şeydir?  sözleri ile Tekin?i anlatınca dayanamadım. Bir süredir Çapa Hastanesi?nde kanser tedavisi olan ve iki gün önce özgürlüğüne kavuşan Muzaffer Tekin?i telefonla aradım.
?Size geçmiş olsun demiyorum.. Onlara geçmiş olsun.. Siz kazandınız.. Onlar kaybetti?  diye girdim söze..  ?Senin sesini duyunca hücrelerim yenilendi Yavuz Selim Kardeş.. Sizin televizyonlardaki konuşmalarınız, gazetelerdeki yazılarınız bize içeride güç verdi. Günün birinde çıktığımızda aynı saflarda mücadele edeceğimize inancımızdan zerre kadar şüphe etmedik.. Duruşmalar esnasında sizlerin yanımızda oluşu yalnız olmadığımızın göstergesiydi. Şimdi yeni bir fişleme yapıyorum.. Sanıldığı gibi bir fişleme değil. A sınıfı B sınıfı.. Asalet ve cesaret üzerine.. Bu süreçte asaletini tescil edenler, cesaretini sergileyenler var. Sınıfta kalanları Allah?a havale ediyorum. Gerekirse altı yıl değil 66 yıl daha yatarım. Kendi adıma Türk Milletine hakkımı helal ediyorum. Türk Milleti de inşallah haklarını bize helal eder. Allah doğrunun yanındadır. Her şey ortaya çıktı. Kumpasçıların yargılandığını görmeyi Allah bize  nasip eder inşallah?  sözleri ile beraber nefsime ağır gelen iltifatları sıraladı. Alemlerin Rab?binin ona sağlığını yeniden kazandıracağına inanıyorum.

Yeniçağ Gazetesi 15.03.2014

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/muzaffer-tekin-hic-aci-cekmedi-30115yy.htm

Share

Yorum yok

HÜSEYİN HAYDAR/ AĞIR DEVİR: Muzaffer Komutan

huseyinhaydar

Kahramanlar sevmez abartılı sözü,

Her ne kadar hoşa gitse de övgüsü adanmışın,

Duymak isterler gerçeği yalın kılıç.

Kahramanlar, kahraman olduklarını bilmezler.

 

Özledim komutan seni, oysa el sıkışmadık bile,

Birlikte dolaşmadık, kafa çekmedik seninle…

Sadece karşılaştık, Ergenekon geçidinde,

Gülüşlerimiz kucaklaştı uzaktan, bir de kalp atışımız.

Yan yanaydık o birlikte, o büyük çıkışta.

 

Fedai boyun eğmez, eğilse de dünya,

Düşman eline düşse de, düştüğü bilgecedir,

Teslim olmak yazmaz kitaplarında…

Kaç kez fethedildi tarihte nice sarp kale,

Kahramanlar tutuklansa da ele geçmezler.

 

Gün gelir, sırttan girer hainin bıçağı,

Bir satılmış çıkar, yapar elin yapamadığını.

Oysa dualı yatağan kanat açmaya hazır,

Fırlamaya hazır, atmaca kasaturalar yuvadan.

Yine de sakindir, yitirmez Anka duruşunu,

Kahramanlar kül olsa da yandığını bilmezler.

 

Muzaffer komutan sesimi duy, sesim yağmur,

Vursun odanın penceresine, alkış olsun.

Umudu değil midir insanı insan yapan;

Ve yaşamakta ayak diremek meselesi ki,

Kolları bağlanmış, kurtarılmayı bekleyen,

Seni bekleyen, boyun eğmemiş bir ülke var.

 

Not: Muzaffer Tekin komutanıma sağlık dileklerimle, saygıyla.

 

Share

Yorum yok

Tahliye Kararı

Tutuklulukta üst sınırı 5 yıl olarak yasal düzenlemenin yapılmasının ardından 10.03.2014 tarihinde 3. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile  Muzaffer Tekin tahliye edilmiştir. Tedavisine aynı hastanede (Çapa) devam edilecektir. Tüm dost ve sevenlerine duyurulur…

Share

1 Yorum

AFFEDİN BİZİ!

Cumhuriyete can veren şehitler,

Vatan için kan döken gaziler,

Yoktan bir ulus varedenler,

Ne olur affedin bizi!

?

Çağdaşlığı benimseyemedik,

Senin nimetini bilemedik,

Medeniyetten beslenemedik,

Ne olur affedin bizi!

 ?

Kul olmayı terk edemedik,

Efendi olmayı beceremedik,

Hurafelerden vazgeçemedik,

Ne olur affedin bizi!

?

Feodal yapıyı yıkamadık,

Ümmetçi olmaktan sakınamadık,

Ulus olmayı anlayamadık,

Ne olur affedin bizi!

?

Mirasınıza sahip olamadık,

Vatanı ne yazık ki savunamadık,

Sizlere hiç layık olamadık,

Ne olur affedin bizi!!!

Muzaffer Tekin / ÇAPA

08.03.2014

Share

Yorum yok

UTANMAZ

Tanımak şerefine nail olamadıklarım yanında, tanımaktan utandığım insanlar gördüm!

Attıkları zaman mangalda kül bırakmayan, lakin mangal boyunlarında gezenler gördüm!

Erdemli, ahlaklı cesur yüreklerin yanında, erdemsizliğini başkalarına yıkanlar gördüm!

Heykel gibi duran mütevazi gaziler önünde, gaziliği diline pelesenk eden sahtekarlar gördüm!

Ufak bedenlerinde dağ yürek taşıyanlar yanında yüreksiz koca gövdeler gördüm!

Utanma, mahçubiyet, haya bekler iken yüzü kızarmayan arsızlar gördüm!

Onuru için özgürlüklerinden vazgeçenlerin önünde, özgürlüğü adına onursuzlaşanları gördüm!

Konuşacak yiğitler susar iken, pabuç kadar dili olanlar gördüm!

Muzaffer Tekin / ÇAPA

05.03.2014

Share

Yorum yok

MUZAFFER TEKİN HASTANEYE YATIRILDI

İleri derece pankreas kanseri teşhisi konulan Muzaffer Tekin 11.02.2014 tarihi itibarı ile İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi hastanesinde tedavi altına alınmıştır. Tedavi süreci boyunca göndereceğiniz mesaj ve iletilerin son derece önemli moral destek sağlayacağını unutmayalım. Dualarımız onunla…Tüm dost ve sevenlerine duyurulur!

Konu ile ilgili Aydınlık gazetesi manşeti aşağıdadır. Başta haberi yapan sayın Sezim Özadalı olmak üzere gazete yönetimine göstermiş oldukları insani hassasiyetten ötürü teşekkür ederiz. Kendisi ile ilgili yazılmış olan diğer köşe yazıları ve haberler yine bu bölümde yayınlanmaktadır.

Teslim olma komutan

 

?  ?????? ?

ALAADDİN CEBECİ

MUZAFFER ?VAH? DİYEMEM SANA!

ALAADDİN CEBECİ
17 Şubat 2014 Pazartesi 16:04
Muzaffer Tekin 1972 yılınsa teğmen rütbesi ile Harp Okulundan mezun olmuştur!
Teğmen Rütbesi ile katıldığı Kıbrıs savaşından kahraman olarak dönmüştür!O yaş ve o rütbede kolay ulaşılmayacak ?üstün cesaret ve feragat madalyası alarak, ana-babası ve sınıf arkadaşları olan bizlere büyük bir onur yaşatmıştır!

Böbürlenmeyi sevmez!
Kalbinin güzelliğini hep yüzünden okursunuz!
Gülen yüzü size güven verir!
Üzerinde taşıdığı ?can?ı? hiçbir zaman kendine ait saymamıştır!
Zaferin canı; önce vatan sonrada arkadaşları ve sevenleri içindir!
Muzafferin onurunu, cesaretini ölçecek hiçbir kelime yeterli olmayacağı gibi hiçbir icat edilmiş alette ölçemez!
Muzaffer Tekin, Tuzla Piyade Okulunda yüzbaşı rütbesi ile görevli iken korumakla görevli olduğu teğmenlerini tartaklayan, o günün kuvvet komutanlarından birini tanıyan cahil lokantacıyı benzettiği için silahlı kuvvetlerden ilişiği kesilmiş bir subaydır!
Tekin bunun için ne teğmenlerine nede ordusuna küsmüştür!
Ancak o komutan asla yerinde rahat değildir!
Muzaffer Tekin pisliklerden uzak durmasına rağmen, pislikler onu bulmuştur!
Atatürkçüdür!
Milliyetçidir!
Vatanseverdir!
Her Atatürkçü, milliyetçi, vatansever subay gibi o sosyal demokrat bir yapıdadır!
Yobazlar ondan o da yobazlardan nefret eder!
Zafer kendi mertliğini öne çıkarmadığı gibi; yobazların da namertliğini bildiği halde yüzlerine vurmamıştır!
Onların puştluk yapacağına inanmış olsa da; kendine güveninden dolayı önemsememiştir!
Ve o puştluğu yaşamış bir olarak; şu anda Ergenokun, Balyoz, Danıştay davalarından dolayı tutsaktır!
Uzun zamandır bulunduğu Silivri esir kampında çoğu vatanseverler gibi, kansere yakalanmış olmasına rağmen, hastaneye gönderilmemiş, acılar içinde olmasına rağmen; asla namertlerden rica edipte hastaneye gönderilme isteğinde bulunmamıştır!
Ailesi hastalığını son aşamada öğrenmiş,  muayene ve hastaneye sevkini sağlamıştır!
Zafer; aman dilemez!
Aman dileyene de kılıç kaldırmaz!
O şimdi hastanede!
?Silahlı kuvvetlere kumpas kuruldu? diyenlere de güvenmez,  yalandan tekrar soruşturma yaptıran komutanlara da güvenir mi bilmem!
Bildiğim bir şey var!
O suçsuzdur!
Canı gitse de yakarmaz!
Alçakları sevemez!
O bir kahramandır!
?Vah? dahi denilmez!
Allah şifasını verecek, tekrar yüzümüze gülecektir!

http://www.hedefhalk.com/muzaffer-vah-diyemem-sana-601189yy.htm

?  ?????? ?

Taner Gören’den Adli Tıp hekimlerine çarpıcı uyarı: Sorumluluktan kurtulamazlar!

adlitipsorumluluk

İstanbul Tabipler Odası Başkanı Taner Gören, Ergenekon, Balyoz gibi davalarda tutuklu yargılanan ağır hastaların durumuna ilişkin Aydınlık?a değerlendirmede bulundu. Gören; Muzaffer Tekin, Levent Ersöz, Kemal Alemdaroğlu, Şener Eruygur, Serdar Öztürk gibi hasta tutukluların tahliye edilmesi gerektiğini belirtti. Gören sorularımıza şu yanıtları verdi:

– Muzaffer Tekin, Levent Ersöz, Kemal Alemdaroğlu gibi ağır hastaların halen tutuklu olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şu an içeride bulunan bu insanların çoğu haksız yere tutuluyor. Acaba gerçekten adil bir hukuk sistemiyle mi yargılanmışlardır? Bugün ciddi şekilde şüphe duyuyoruz. Hal böyle iken hasta oldukları için ikinci kez cezalandırılmış oluyorlar. Haksız yere tutulmaları yetmiyormuş gibi bir de hastalıklarının ilerleyebileceği bir durumda orada sağlıkları bozulacak şekilde tutuluyorlar.

– Ne yapılması gerekir? Sizin çözüm öneriniz nedir?

Devlet mekanizması acilen bu ayıba bir çare bulmalı. Yapılacak şey gayet basittir. Fatih Hilmioğlu Hoca için cezaevinde kalmasının sakıncalı olduğuna dair rapor verildi. Bu kararın çoktan verilmesi gerekiyordu. Sıkıntı Adli Tıp Kurumu?nda. Herşey orada düğümleniyor. Adli Tıp Kurumu?undaki doktorların her şeyden önce iyi hekimlik örneği göstermeleri gerekiyor. Adli Tıp Kurumu?ndaki hekimler hiçbir siyasi baskı olmaksızın, cezaevindeki kişinin sağlığı için girişimlerde bulunmalılar.

– Mahkemelerin üniversite hastanelerinin raporlarını dikkate almaması ve Adli Tıp Kurumu?na yönlendirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üniversite hastanelerinin hasta tutuklular için düzenlediği raporları mahkeme kabul etmek zorundadır. O raporlarda tutuklunun durumunun ağır olduğu ve cezaevi koşullarında hastalığın ilerleyeceği bildirilir. Üniversite hastanelerine gönderilen hastalara objektif, tarafsız raporlar düzenlenir. Bu rapor neticesinde de devlet çare bulmak zorundadır. ?Bulamıyorum? demek hiçbir şekilde anlaşılamaz.

– Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu?nun durumuna ilişkin bir rapor hazırlamıştınız. Diğer hasta tutuklular için bir bu tür çalışmanız olacak mı?

Biz Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ile birlikte Fatih Hilmioğlu?nu ziyaret etmiş ve kendisi için bir rapor hazırlamıştık. Mevcut durumu neticesinde orada kalmaması gerekiyordu. Fatih Hocanın durumu temelinde belirlenen bu hastalar için de gerekenin yapılmasını istiyoruz.

Seda Akyüz / Aydınlık gazetesi, 23.02.2014

?  ?????? ?

Kumpas ve hastalıkla savaşanlar

3kumpas

Cezaevinde hastalığa yakalanan yurtseverler hem hukuksuzlukla hem de kanserle mücadele ediyor. Tahliye taleplerini görmezden gelen mahkeme, tutsakları göz göre göre ölüme terk ediyor

Ergenekon ve Balyoz davalarından tutuklu yargılanan yurtseverler, bir taraftan karşılaştıkları hukuksuzlukla, bir taraftan da hastalıklarla mücadele ediyor. Büyük bölümü 60 yaşının üstünde olan sanıklardan 11?inin durumu ciddiyetini koruyor. Muzaffer Tekin, Levent Ersöz, Cem Aziz Çakmak, Doğan Temel ve Recep Rıfkı Durusoy ise kanserle savaşıyor.

Tedaviye izin verilmediği için kanseri 4. evreye ilerledi

Ergenekon davasından hakkında 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen emekli Albay Muzaffer Tekin?e geçen hafta kanser teşhisi kondu. Tekin?in cezaevinde pankreasındaki iki tümör fark edilmediği için kanser 4. evreye kadar ilerledi, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi?nde tedavi görmeye devam ediyor.

Uyurken tutukladılar

Ergenekon davasının 5 Ağustos?taki karar duruşmasında müebbet hapis cezası verilen emekli Orgeneral Şener Eruygur?un hastanedeki tedavisi devam ediyor. Eruygur hakkında, kararla beraber yakalama kararı çıkmış, polislerin evine gittiği sırada fenalaşarak hastaneye kaldırılmıştı. Beyin fonksiyonları çalışmayan Eruygur, uyurken yanına gelen hâkimler tarafından yakalama kararı okunarak tutuklandı.

31 ameliyat

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz?ün tedavisi de İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi?nde sürüyor. Ersöz, 2009 yılında ameliyat olacağı sırada hastanede gö-zaltına alındı. Prostat kanseri olan Ersöz, tutuklandığından bu yana 31 ameliyat geçirdi.

Görüşte fenalaştı

75 yaşındaki eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu da durumu ciddi olan sanıklardan. Alemdaroğlu,geçen haftalarda eşiyle görüştüğü sırada rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı.

?Cezaevinde ölür? raporu dikkate alınmıyor

Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu?nun da durumu da kritik. Hastane raporlarında cezaevinde kalmasınin ölüm tehlikesi yaratacağı belirtilmesine rağmen Ergenekon Mahkemesi, Hilmioğlu için tahliye kararı vermiyor.

1994?te gazi oldu 2014?te uyku apnesi

Gazi Üsteğmen ve Avukat Serdar Öztürk de cezaevinde yaşam savaşı verenlerden… Uyku apnesi olan ve cezaevi şartlarında kalmakta zorlanan Öztürk, 1994?te askeri operasyon sırasında mayına bastığı için ağır yaralanmış ve yüzde 40 oranında maluliyet raporu verilmişti. Tutuklu kalmasının ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği belirtilen hastane raporlarına rağmen Öztürk?ün de tahliye işlemleri yapılmıyor.

Hastalıkları saymakla bitmiyor

Hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen emekli Tuğgeneral Veli Küçük?ün böbreküstü bezlerinde tümör var. Küçük, cezaevi şartlarında diyabet, yüksek tansiyon, prostatın da arasında pek çok hastalıkla mücadele etmeye çalışıyor.

Cezaevinde kanserle mücadele

Emekli Tümgeneral Recep Rıfkı Durusoy, böbrek kanseri nedeniyle bir böbreğini kaybetti, 3. evre böbrek yetmezliğine yakalandı. Deniz Kurmay Albay Levent Kerim Uça?nın beyninde ur tespit edildi. Ağır bir ameliyat geçiren Uça?nın her an felç geçirme riski var. Emekli Korgeneral Doğan Temel, yumuşak doku kanseri; emekli Albay Mehmet Yoleri ise 2 kez kalp krizi geçirdi.

Hilmioğlu?nun raporu AYM?de

Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu?nun ?Cezaevinde kalamaz? raporu Anayasa Mahkemesi?ne ulaştı. Hilmioğlu?nun kardeşi ve avukatı Hayati Hilmioğlu, ?İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi?nin 9 kişilik sağlık raporunda kardeşimin ?Cezaevinde kalması uygun değildir. Hastane şartlarında kalması uygundur? şeklinde rapor verdi. Bu rapor, Anayasa Mahkemesi?ne bugün (dün) ulaştı? açıklamasını yaptı. Raporla birlikte tahliye beklediklerini belirten Avukat Hilmioğlu, ?Anayasa Mahkemesi?nin kısa sürede karar vermesini bekliyoruz? dedi.

Hayati Hilmioğlu, yüksek şeker, karaciğer ve kanser hastası olan Fatih Hilmioğlu?nun tahliye edilmesi için 16 Ocak?ta Anayasa Mahkemesi?ne bireysel başvuruda bulunmuştu. Talebi hemen değerlendirmeye alan Anayasa Mahkemesi, Hilmioğlu için ?Tam teşekkülü bir devlet hastanesinden? yeni bir sağlık raporu alınmasına karar vermişti. Anayasa Mahkemesi?nin bu kararı üzerine Fatih Hilmioğlu 30 Ocak?ta İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi?ne sağlık kontrolünden geçirilmişti.

http://www.aydinlikgazete.com/guendem/34275-kumpas-ve-hastalikla-savasanlar.html

?  ?????? ?

NACİ BEŞTEPE/ Muzaffer asla teslim olmaz

Muzaffer TEKİN, 1972 Kara Harp Okulu mezunu piyade subayıdır..
72?lilerin gönlünde taht kurmuştur. Hepimiz onunla gurur duyarız.
Türk subayında aranan niteliklere fazlasıyla sahiptir. Tam bir kahramandır.
Alçakgönüllüdür.
Vatan, cumhuriyet ve vazife âşığı bir Atatürk gencidir.
Beyefendi ve örnek bir eştir.
Muzaffer?in zaferi
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı?na gencecik bir teğmenken katılmıştır.
Savaşın yıldızlarından biridir.
Herkesin haklı takdir ve övgüsünü kazanmıştır.
Takımıyla birlikte Beşparmak Dağları üzerinde Rumlardan ele geçirdiği tepeye onun adı, ?ZAFER TEPE? verilmiştir.
Kurtuluş Savaşımızdaki Reşat ÇİĞİLTEPE gibi vatan toprağından şan almış, şan vermiştir.
Üstün Cesaret ve Feragat altın madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Bu madalya pek çok kişiye verilmiş olabilir ama, o almıştır.
Bu Muzaffer TEKİN?i Türk ulusu unutmayacaktır.
Orduya sadakat
Muzaffer, Piyade Okulu?nda görevliyken bir nöbetinde teğmenlerin Tuzla?da çıkardığı olay nedeniyle YAŞ kararı ile yüzbaşı iken re?sen emekli edilmiştir.
Uğradığı haksızlığa karşın hiçbir dönemde, Türk ordusu ve onu ihraç eden komutanları hakkında tek olumsuz ifadesini duymadım.
Orduya öylesine sadık bir askerdir.
Yasal mücadeleyi kazanmış, Silivri?de tutuklu iken EMEKLİ ALBAY olmuştur.
Efsane
Danıştay cinayeti ile ERGENEKON?a bulaştırılmıştır.
Nasıl bir kumpas kurgulandığı daha olay günü Bakan M. Ali ŞAHİN?in ?çok sürprizler göreceksiniz? ve Başbakan?ın ?Olayın içinde emekli bir yüzbaşı var? açıklamaları ile belli olmuştur.
Aynı E. Tuğg. Veli KÜÇÜK gibi ondan da efsane bir ERGENEKONCU yaratılmıştır.
Gizli tanıklarla, kanıtsız, vicdansız, hukuksuz.
Torba suçlamalarla.
En ağır cezayı almıştır bu kumpas davasında.
Bir gün eğilmeden, bükülmeden.
Zafer Tepe duruşunu bozmadan.
Onu iftiralarla suçlayanlar,  yasaları değil talimatları uygulayanlar siz de unutulmayacaksınız.
Hukukun ve tarihin kara sayfalarında kalarak.
Hipokrat utanıyor
Muzaffer 15 Haziran 2007?den beri Silivri?de tutuklu.
Ağustos 2013?ten beri sağlık sorunu yaşıyor.
Beş aydır gitmediği hastane kalmadı.
22 kez değişik yerlerinden (mide, bağırsak, gırtlak…) parça alındı.
?Benim annem pankreas kanseri idi, oraya bakın? demesine rağmen, oradan alınmadı.
?Bir şeyin yok? diyerek cezaevine geri gönderildi.
Geçen hafta ağrıları şiddetlenince Bakırköy Devlet Hastanesi?ne sevk edildi.
Pankreas kanseri teşhisi kondu. Dördüncü evre.
Ne yapılır bu durumda?
Derhal yatırılarak tedavi edilir değil mi?
Hastane baştabibi beyimiz ?Mahkûm koğuşum yok, yatıramam. Ya kaçarsa!? diyerek hastaneye kabul etmedi.
16 Şubat?ta, Başbakan?ın binlerce metrekarelik yeni bölüm açılışı yaptığı hastaneye.
?Ameliyat için çağırırız. Prosedür böyle? dedi.
Oysa refakatteki jandarma ?Ben güvenliği sağlarım? diyor. Sorumluluğu alıyor.
Baştabibe bu durumda ne yemek düşer?
Bu hastaya standart prosedür uygulanabilir mi?
Adam evine gitmiyor ki?.. Kim bakacak?
Baştabip Doç. Dr. Gökhan Tolga ADAŞ; adından, mesleğinden, doçentliğinden, insanlığından utan.
Hipokrat senden utanıyor.
Tıp tarihinde kara leke olarak yerini aldın, unutulmayacaksın.
Muzaffer
Herkes Gö.T. ADAŞ değil ya.
Cerrahpaşa Tıp?ın Cerrahi ABD Bşk. hastanın durumunu öğrenir öğrenmez sahiplendi ve tedavi koşullarını yarattı.
İnsanoğlu.
O da unutulmaz.
Aydınlık?ın başlığı da;
?TESLİM OLMA KOMUTAN.?
72?li MUZAFFER asla teslim olmaz.

Aydınlık Gazetesi / 19.02.2014

?  ?????? ?

Muzaffer Tekin’e Özgürlük! Hem de Hemen! / Çağdaş BAYRAKTAR

Yüzyılın iftirası dendi Balyoz ve Ergenekon tertibine.
Tabirdeki “yüzyıl”, son dönemin favori deyimiyle gerçek olduğu kadar “manidar”dı da.
Çünkü Yüzyılın İftirası, yüz yıllık bir hazımsızlığın yansımasıydı aynı zamanda.
Yaklaşık yüz yıl önce emperyalizmin planlarını bozanlardan bayrağı devralanlar hedefteydi bu kez.
Bebek katilini yakalayıp, sorgulayan,
Kıbrıs Harekâtı sırasında Gazi olan,
Kardak’ta bayrağımızı göndere yollayan,
Üniversitelerde kutsal miras “akıl ve bilim”e sahip çıkan ne kadar yurtsever varsa tutsak edildi.
Dönemin Malta?sına döndürüldü ülke;
Silivri, Hasdal, Şirinyer, Mamak, Sincan, Maltepe, Hadımköy ise Bekirağa Bölüğü’nün devamı.
Delil kabul edilen dijital verilerin sahte olduğu, dijital verileri üretenlere yakın olarak bilinen kurumlar tarafından bile doğrulandı.
Peki değişen bir şey?
Olmadı.
Bu tertiplerde ölenler…
Başta Kuddisi Okkır, Ali Tatar…
Rahatsızlığına rağmen içeride tutulanlar…
Fatih Hilmioğlu, kendi tabiriyle “Üç yıl kumpas ile alınan özgürlüğünü, bir tümörle -geçici süreliğine- alan” Tuğamiral Cem Aziz Çakmak ve diğerleri?
***
Olimpiyat oyunlarında hayali kına sevkiyatı yapanlar, bu kez gerçek manada sevkiyata başlayabilir.
Çünkü bir değerimiz daha kanserin pençesinde.
Muzaffer Tekin.
Kendisi Kıbrıs Gazisi.
Üstelik Kıbrıs’taki başarısından dolayı Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası sahibi,
yani kahramanlığı tescilli.
Ergenekon Tutsağı.
Yedi yıldır içeride.
Vicdan sustu,
kabul etmedi uzun süre hiçbir hastane.
Geç konuldu teşhis:
Pankreas Kanseri
Yani;
Bir ahı daha çaldı,
Usta’nın yaptıkları?
Çapa Tıp Fakültesi?nde yerine getiriliyor şimdi, açıklanamayan ama uygulanan karar:
İDAM!
Ölüme terk edilen bir kahraman,
Eriyip gidiyor sessizce?
Olanlar?
Vicdanlarımızın kolonlarını patlatan…
Peki başka bu sesi duyan?
YOK!
***
Çok daha güzel şeyler yapmak isterken, şimdi yaptığım;
adım adım işkenceyle amaçlanan cinayete seyirci olmak, seyirci koltuğunda yazmak!
Kahramanımız hasta.
Vakit kaybetmeden bakıma ihtiyacı var, acil ve yoğun!
Derhal tahliye edin!
Hukuksuzluğunuz, vicdansızlığınız ve adaletsizliğiniz, yolsuzluğunuz karşılığı paralarınız gibi de değil;
sığmaz ayakkabı kutularına!
#MuzafferTekineÖzgürlük

Çağdaş BAYRAKTAR
17 Şubat 2014

?  ?????? ?

DOĞU PERİNÇEK/ Muzaffer Tekin

Avukat görüşüne giderken koridorlarda karşılaşıyorduk. Zayıflaması bir süre ağır bir seyir izledi. Hasta olduğunu anladık. Ama o nasılsınız sorusuna 6 yıldır, hep güleç yüzüyle ?Bomba gibiyim? diye cevap verir. Savaşan adamın yüreğiyle verdiği cevaptır. Yine ?Bir şeyim yok, biraz zayıfladım, bomba gibiyim? diyordu.

Savaşan insanın tavrı

Birden çok zayıfladı. Bir ayda 14 kilo vermiş. Bir ayda 14 kilo ne demek? Sağlık bilgilerini yine koridorlarda öğreniyorduk, hastaneden hastaneye dolaşıyordu. Bir tanı konmuyordu ya da bir tanı vardı ama bize söylenmiyordu.

Bizi her zamanki nezâketiyle uyarıyordu: ?Lütfen hasta olduğum bilinmesin, kimseler duymasın.? Yine savaşan insanın tavrıdır.

Yaşamak, namuslu yaşamaktır

Ergenekon Davası baştan aşağı haksızlıktır; baştan sona uydurmadır. Bunu daha Ümraniye tutuklamalarından beri belirtiyoruz. Hedef Cumhuriyettir; hedef Türkiye?nin toprak bütünlüğüdür. Aslına bakarsanız 76 milyon yurttaşımıza kurulan bir tertipti. Ancak bu süreçte özellikle üç kişiye en ağır haksızlıklar yapılmıştır. Biri, Kıbrıs Gazisi Muzaffer Tekin?dir.

Silah arkadaşlarını koruduğu için Ordudan ayrılmak durumunda kalmıştı. Ölümü göze alabilirdi ama subaylığa veda etmeyi göze alamazdı. Emrindeki teğmenlerini bir soruşturmaya teslim etmemiş, kendisini siper etmiş, bu nedenle ?resen emekli? edilmişti. Yaşamak, onun için namusla ve mertlikle yaşamaktı. Karakteri buydu. Türk Ordusunda yedi göbekten asker olan tek subaydı. Yedinci göbekten dedesi, Örneksiz Mustafa Ağa idi.

Dünyanın en ağır haksızlığı

Niçin en büyük haksızlık?

Darbecilik suçlamasıydı, hükümeti devirmekti, halkı isyana yöneltmekti; bu suçlamalara göğüs gerilebilirdi. Hukuken geçerli olmasa bile, en sonunda suçunuz, bir Mafya-Cemaat yönetimini devirmekti, Türkiye halkını Kemalist Devrim için isyana kaldırmaktı, siyasal suçlamalardı bunlar!

Ama Danıştay cinayeti?

Suçlama namuslu ve mert bir Türk aydını için ölümden beterdi. Muzaffer Tekin, 8 yıl bu büyük acıyla yaşadı. Dünyanın en ağır haksızlığına dayandı. O yalan manşetlerine, o ekranlardaki yalan dizilerine direnme gücünü gösterdi.

Haksızlığa sessiz kalmak!

Ölümden beter olan bir şey daha vardı: Bu alçakça suçlama karşısında sessiz kalmak, tertibe boyun eğmek!

Muzaffer Tekin komutanı tanımazdım. 2006 öncesinde iki kez ziyaretime geldi. Yurdunu seven, namuslu bir asker olduğunu gördüm. Onu tanıyan herkes, mertliğini anlatıyordu. Mustafa Kemal?in subayı idi.

2006 yılı 19 Mayıs günü Muzaffer Tekin Danıştay cinayeti şüphelisi olarak gözaltına alınınca, bir an bile duraksamadım. Çünkü Muzaffer Tekin?in böyle bir tertibe kesinlikle alet olamayacağından emindim. Ayrıca Türkiye?ye ve Türk Ordusuna karşı kurulmakta olan tertibi, daha 2000?li yılların başında görmüştük. Hatta adını da açıklamıştık: Tezgâhı kuranlar ?Endonezya modeli? diyorlardı. ABD emperyalizmi Endonezya?da önce orduya operasyon yapmış, arkasından Doğu Timor?u koparmıştı.

Haksızlığa kamuoyu önünde tavır almak

Haksızlığa teslim olmamak, sessiz kalmamak geleneği içinde büyümüştüm, emekçi halka bağlılık, vatanseverlik, namus; işte böyle günlerde sınanırdı. Sessiz kalırsam, kendi gözümde üç paralık olurdum. Avukat arkadaşım Osman Aydın Şahin?den rica ettim. Atladı Ankara?ya gitti. Yalnız avukat dayanışması yetmezdi, kamuoyu önünde tavır almalı ve halkı aydınlatmalıydım. İşçi Partisi Genel Başkanı olarak bir basın toplantısı yaptım. Açıklamam bir cümlede özetlenebilirdi: Muzaffer Tekin?i tanıyorum, Danıştay cinayeti gibi alçakça bir eylemin hiçbir yerinde olamaz.

Bugün bu gazete kesiklerini buraya gönül rahatlığıyla koyuyorum. Türkiye?ye karşı bu tertibi tezgâhlayanların alınlarına yapıştırıyorum. Korkanların ve hâlâ korkanların da masalarına bırakıyorum.

O namuslu insanlar sayesinde

Hepimiz göreceğiz, çok uzak değil, Fethullahçı Gladyo?nun Ergenekon-Balyoz tertipleri bütün yönleriyle aydınlanacak. Şu anda tir tir titriyorlar. Türkiye?de Atlantik döneminin sonuna geliyoruz. Danıştay cinayeti, Hrant Dink cinayeti hepsi birer birer aydınlanacak. Tertipçiler yakalanacak. Şerefli ve namuslu insanların en ağır eziyetlere direnmeleri boşa gitmemiştir. Türkiye, onların o namusları sayesinde aydınlıklara çıkacaktır, o eşiğe geliyoruz.

O karakter ölmez

Şu an Muzaffer Tekin arkadaşımın da bu duygular içinde olduğunu biliyorum. Görmesem de, o güler yüzüyle hepimize hava raporu verir gibi ?Bomba gibiyim? diyor.

Teslim olmamak, her tür musibete kahramanca direnmek, devrimci subayın karakteridir.

Muzaffer Tekin, o karakterin ölmeyeceğini simgeler.

15.02.2014 / Aydınlık gazetesi

?  ?????? ?

Muzaffer Tekin’in Zafertepe?ye adını verdiler

2albaytekin

Kanser hastalığı 4. evrede olan ve hastane hastane dolaştırılan Ergenekon sanığı emekli Albay Muzaffer Tekin, Kıbrıs harekâtında Lapta ile Karapa arasındaki tepeyi ele geçirir ve kahramanlığı nedeniyle madalyaya layık görülür

12 Haziran 2007 günü Ümraniye?de ?El bombaları bulundu? yalanıyla başlayan Ergenekon tertibi çerçevesinde 15 Haziran 2007 günü tutuklanan E. Albay Muzaffer Tekin, bir Kıbrıs kahramanı. 1974 yılında Kıbrıs?a düzenlenen Barış Harekâtı?na teğmen olarak katılan Tekin?e, burada gösterdiği kahramanlık nedeniyle madalya da verildi. Kıbrıs?ta bir tepeyi de alan Tekin, Ergenekon tertibi çerçevesinde 5 Ağustos 2013 günü açıklanan kararda ?İki kez ağırlaştırılmış müebbet? hapis cezası aldı. İşte Danıştay suikastına da ismi karıştırılmaya çalışılan ve aldığı tepeye ismi verilen Muzaffer Tekin:

Ailece askerler

Muzaffer Tekin, 1969 Kuleli Askeri Lisesi, 1972 yılında ise Kara Harp Okulu?ndan Piyade Teğmen olarak mezun oldu. Komando Teğmeni Tekin yedi göbek asker çocuğudur. Babası Albay Salih Tekin, dedesi Miralay Ahmet Rıza, daha büyük dedeleri Kale-i Sultaniye Kumandanı Mirliva Cevat Bey, Gelibolu Sancak Kumandanı Ali Naşit Bey ve yeniçeri ağası Örneksiz Mustafa Ağa.

Zafer Tekin adı Kıbrıs?ta 20 Temmuz 1974 tarihindeki 1. çıkarmada duyuldu. Bolu Komando Tugayı 2. Tabur, 2. Takım Komutanı olarak Kıbrıs?ta görevinin başındadır. Lapta ile Karapa arasındaki tepeyi Grivas?ın EOKA-B?cilerinden ele geçirir. Buradaki kahramanlığı tarihe geçecek ve tepe ?Zafertepe? adını alacaktır. Adı artık Zafer Yüzbaşı?dır. Sivil hayatta da ona Zafer diye hitap edilir. Yıllar sonra Ergenekon İddianamesi?nde Muzaffer Tekin?in ?örgüt içindeki kod adı Zafer? olarak geçiyor.

?Çıkarmayı nasıl başardık?

3 Eylül 1974 tarihli Milliyet?teki köşe yazısında Hasan Pulur, Muzaffer Teğmen?in kahramanlığını yazar. Yabancı bir gazeteci, Kıbrıs?taki başarıyı sorar:

?Siz bu işi nasıl yaptınız?, Kıbrıs?a nasıl çıkılmıştı, nasıl üç günde adanın kuzeyinin tozunu attırmıştık? Hasan Pulur, gazeteciye Kıbrıs?tan gelen iki mektubu okur ve makalesinin sonuna şunları yazar: ?Yabancı gazeteci dinliyordu ve biz okuyorduk.

Galiba cevabını almıştı…

Hasan Pulur?un 1974?te köşesinde yayımladığı mektupta Muzaffer Tekin babasına Türk askerinin gücünü şöyle anlatmış: ?Burun buruna olduğumuz düşman bizlerin ağırlığını kaldıracak güçte değil. Üzerine gitmede tereddüt etmediğimiz bu yaratıklar Türk askerinin gücünü bir kere daha anladılar.?, ?Ölümü hiç düşünmedim. Şayet ölümü düşünseydim o beni çoktan bulmuştu bile.?, ?Bu an çok mutluyum. Allah?ım bana bu günleri gösterdiği için O?na sonsuz şükran borcum var.?

?Rum çemberini yardı?

Aynı günlerde yayımlanan bir başka gazete, içlerinde Muzaffer Tekin?in de bulunduğu 6 Türk subayının mücahit taburunu nasıl kurtardığını anlatır: ?Hareketin birinci gününde, Hilarion?a ulaşıp mücahitlerle kucaklaşmak için bir sızma teşebbüsünde bulunan Komando Tugayı?nın 3. Bölük Subaylarından Piyade Kd. Yüzbaşı Osman Baykurt, Piyade Kd. Üsteğmen Fazıl Müniroğlu, Piyade Teğmen Muzaffer Tekin ve Piyade Asteğmen Mehmet Manga kalenin yamaçlarında pusuya düşmüşler…

?Sabaha kadar kayalık arazide çetin bir savunma yapan subaylarımız şafakla beraber taarruza geçmiş ve çemberi yararak St. Hilarion?a ulaşmışlar… Düşman ağır zayiat verirken, mücahitlerden 28 yiğit şehit düşmüş.?

İP?ye nasıl üye oldu

Silivri 13. Ağır Ceza Mahkemesi salonundayız. 29 Ocak 2009 tarihli 44. oturum. Doğu Perinçek?in çapraz sorgusu devam ediyor. Savcı sordu: ?Partinizde bulunan belgeler arasında ?Öncüler listesi? adlı belge bulundu. Sanıklardan Muzaffer Tekin?in adı orada geçiyor.?

Perinçek tane tane konuşmaya başladı:

?Sayın Başkan biz toplumun aydın, birikimli öncü isimlerini partimize davet ediyoruz. Bu listede onların isimleri var. Muzaffer Tekin?den bize çok övgü ile bahsettiler. Kıbrıs?a paraşütle inen ilk birlik komutanlarından, Partimizin Merkez Karar Kurulu üyesi E. Komando Albay Dinçer Kömek bile anlattı, kahramanlığını öğrendik, partimize üye olmasını önerdi. Biz de uygun bulduk. Şimdi buradan kendisine İşçi Partisi?ne üye olması için çağrı yapıyorum? dedi. Doğu Perinçek?in konuşmasını bütün salon dinledi.

Muzaffer Tekin ayağa kalktı, her zamanki zarif davranışıyla önünü ilikledi ve Mahkeme Heyeti?ne hitaben kısa, öz konuştu: ?Sayın Doğu Perinçek?in teklifinden şeref duyarım. Partiye üye olmayı kabul ediyorum.?

Ergenekon tertibiyle tutuklanan ve 5,5 ay Tekirdağ?da aynı koğuşta kalan Adnan Akfırat, koğuş arkadaşı Muzaffer Tekin için ?örnek, güvenilir, saygın, birikimli? sıfatlarını peş peşe sıralıyor.

Muzaffer Tekin?den Aydınlık okurlarına mektup var: ?Aklanarak başım dik çıkacağım?

Silivri Cezaevi?nde pankresas kanseri olan Ergenekon tutuklusu emekli Albay Muzaffer Tekin, hasta yatağından Türkiye?ye seslendi. Hastalığının af konusu olmasını istemediğini belirterek, en büyük arzusunun ?Türkiye?yi dönüştürmek için yapılan tertiplerin tekrarlanmayacağı, özgür günlere ulaşmak? olduğunu belirtti.

Şer odaklarını hedef aldı

Kıbrıs gazisi emekli Albay Muzaffer Tekin, Aydınlık?a ve Ulusal Kanal?a yazdığı mektupta Türkiye?ye seslendi. 4?üncü evrede pankres kanseri teşhisi konulan ve Çapa Tıp Fakültesi?nde tedavi altına alınan Tekin, mektubunda şunları ifade etti:

?Öncelikle rahatsızlığımın duyulmasından itibaren bu konuya büyük bir hassasiyet gösteren Ulusal Kanal-Aydınlık camiası ve sağduyulu Türk milletinin asıl bireylerine şükranlarımı arz ederim. Teşhis ve tedavi sürecine girmem bana huzur vermiştir. Çok kısa sürede, Türk hekimlerinin bilgi ve donanımları ile rahatsızlığıma kesin çözüm bulacaklarıma inanıyorum. Bu konuda hiçbir tereddütüm yoktur.

Tutukluluğum döneminde rahatsızlığımın ön plana çıkmasını istemedim, ama gelinen noktada olaylar benim kontrolüm dışında gelişmiştir. İçinde bulunduğum durumun bir af konusu yapılmasını kesinlikle istemiyorum. En büyük arzum, şer odaklarının yıllarca, bizler üzerinden Türkiye Cumhuriyeti?ni dönüştürmek için yaptıkları tertiplerin bir daha asla tekrarlanmayacağı laik, demokratik, sosyal, hukuk devletinde huzur ile yaşayacağımız özgür günlere ulaşmaktır.

Saygılarımla

Muzaffer Tekin?

***

Tekin, yakın çevresi aracılığıyla da gazetemize ?Ben cezaevinden başım dik, aklanarak çıkmak istiyorum. Hastalığımı da, bir af konusu olmasın diye gizlemeye çalışmamın nedeni buydu? mesajını gönderdi.

Hayati Özcan

15.02.2014 Aydınlık gazetesi

?  ?????? ?

İsmail TÜRK

Alo İsmail / Muzaffer Tekin

14 Şubat 2014, 14:58

MUZAFFER TEKİN ve ERGENEKON

 Emekli  bir subay aynı zaman da Kıbrıs gazimiz.Muzaffer Tekin beyle yakinen tanışıp, dostluk etmiş bir kişiyim. Çok sık görüştüğüm dönemlerde olmuştur. Hayatımda tanıdığım en kibar,nazik hayır sever bir insandı.Suç işleme konusuna gelince yemin ederim Türkiye?de kırmızı ışık geçmeyen tek adamdır diyebilirim.Bu adam şimdi darbe suçlaması ile ömür boyu hapse mahkum zulüm altında! Zalimleri kim? Onlar şimdi birbirlerini yeme mod?unda?

Muzaffer Tekin Allah bilir ama çok uzun sürmez Rabbimizin ebedi affına mazhar olabilir! Zira kendisi elim ve lanet bir hastalığın pençesinde tedavi altında, dualarımızı esirgemeyelim.
Biz MHP camiası ve Ülkücüler olarak bu ?Ergenekon?Balyoz ve benzeri operasyonda yapılan yanlışlıklara yeterince karşı çıkamadık! Başa kendi mide koyarak çelişkilerimiz bizi kaygılandırıp, susturdu! 12.Eylülde askerden gördüğümüz işkenceleri hatırladıkça bizde intikam ateşi ile zalimlerin zulmüne seyirci olduk! Sanki O subaylar sadece Çetin Doğan ve Türevi birkaç kişi gibiymiş gibi. Onlarla aynı safta olmak, suç ortağı olarak yargılanmayı aldıkları ceza kadar zulüm gören tertemiz alt rütbeli subay gönüldeşlerimizi unuttuk! Yaş kuru karıştı birbirine?

Evet, adalet bir gün gerçekten herkese lazım geliyor!
Çok uzak değil bu ülkede en çok adalet Başbakana, ailesine, suç ortaklarına da lazım gelecektir, dileğim odur ki onlara dahi adaletle hükmedilsin. Zalimlerin zulmüne uğrayan dostlarımız bizlere cezaevlerinden, hücrelerinden Alo İsmail diyemese de vicdanımın sesi Alooo İsmail dedi ve bu yazıyı yazdım?

http://www.habererk.com/yazi/525/alo-ismail-muzaffer-tekin#.UwUg3GJ_uYg

Share

2 Yorum

“100 YILIN EN BÜYÜK YALANI”

Enver Paşa’nın torunundan  Sarıkamış harekatının gerçek yüzü…

sarıkamışEnver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek, “En acıklı olan nokta ise temcit pilavı gibi pişirilip sürekli karşımıza çıkarılan ’90 bin askerimiz donarak öldü’ yalanıdır. Sarıkamış tamamen bir Vatan müdafaasıdır ve kaçınılmazdır” dedi.

“Sarıkamış şehitlerini anmak için yapılan tören Türk milletinin kahramanları için yapabildiği fedakarlıkların canlı bir örneğidir” diyen Mayatepek, “10 bin kişi eksi 9 derecede, Sarıkamış Şehitliği’ne yürüyüp saygı duruşunda bulunup, şehitlerimiz için dua etmiştir. Devlet ciddiyetiyle de fevkalade uyum gösteren bu yürüyüşe Gençlik ve Spor Bakanı, Kuvvet Komutanları, Kars Valisi ve milletvekillerinin de katılması herhalde Mehmet Akif Ersoy’ un duasını bir kere daha gönüllere bahş etmiştir. Bundan evvel yapılan benzer bazı törenler, ister istemez amaç ‘Şahsi reklam mı, Sarıkamış sırf araç mı?’ diye düşündürmüştür. Bir magazinsel hava içinde tarihin çarpıtılıp, gazete sayfalarını süsleme çabaları, kanaatimce şehitlerin saygısına hakarettir. En acıklı olan nokta ise temcit pilavı gibi pişirilip sürekli karşımıza çıkarılan ’90 bin askerimiz donarak öldü’ yalanıdır. Bunun mimarı ise kendi beceriksizliğini örtmek için 9. Kolordu Kurmay Başkanı Şerif Bey’in 1922 senesinde yayınladığı ve tamamen bir uydurma olan hatıratıdır” dedi.

“SARIKAMIŞ TAMAMEN BİR ‘VATAN MÜDAFAASIDIR’ VE KAÇINILMAZDIR”

Mayatepek şöyle devam etti: “Özet olarak, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Erkanı Harbiye Başkanı General Bronsart Schellendorf tarafından, Noel dönemine rastlayacak ve Rusları sürpriz bir karşı hücum ile mağlup etmeye yönelik bir teşebbüstür. Maalesef basının bir bölümü bile, genel olarak, ciddi araştırmalar yapmadan veya ‘magazin’ havasında bazı şahıslar gibi tarihi çarpıtıp gazete sayfalarını süsleme çabası içindedir. 98 sene geçmiş olmasına rağmen Sarıkamış hala gerektiği gibi değerlendirilmemiştir. Bilhassa 1920’den itibaren siyasi çekişme malzemesi olmuştur. Amaç nettir: Rus orduları Batı cephesinde Almanlar ile harp içindedir. Bizim cephede ise çok az sayıda (100 bin civarı) asker kalmıştır. Rus ordusunun bir kısmı Sarıkamış civarındadır ve yanlış cephelenmiştir. İlk Rus saldırıları Kasım’da (1914) Köprüköy ve Azap Muhabereleriyle başlamıştır. Burada 3.

Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa büyük bir hata yapıyor ve Rusları yenmesine rağmen takip edip son darbeyi vurmak yerine, orduyu 15 km geriye çekiyor. Yani savaşı kazanan taraf kaçan düşmanı kovalayamıyor, geri çekiliyor. Hatta Rusları takip etse Sarıkamış’a ihtiyaç olmazdı. Ruslar Erzurum’a gelmişler,
sen onlarla Köprüköy ve Azap’ da savaşıp yenmişsin ve Sarıkamış’a çekilmeye zorlamışsın ama taarruz edip tamamen mağlup etmek yerine geri çekiliyorsun.”

ENVER PAŞA’NIN EMİRLERİNİ YERİNE GETİRSEYDİ SARIKAMIŞ ZAFERLE BİTERDİ

“Enver Paşa’nın emirleri yerine getirilseydi Sarıkamış zaferle biterdi” diyen Mayatepek, “Bir de hep iklim şartlarından bahsetmeye bayılırlar. Hava soğuktu falan. Bu bir savaş ve nerede, ne zaman ve hangi şartlar altında gerekiyorsa savaşacaksın. Şayet komutanlar Enver Paşa’nın emirlerini yerine getirseydi Sarıkamış zafer ile biterdi” diye vurguladı.

“BU HATA SARIKAMIŞ FELAKETİNE SEBEP OLAN EN BÜYÜK NEDENDİR”

Mayatepek şöyle devam etti; “1- 9 Kolordu Rus cephesini arkadan çevirecekti. 2- 10 Kolordu ise 24 Aralık’ta Bardız bölgesinde olup, 9 Kolordu ile birleşip Rusları çevirecekti. Maalesef gerçekleşen ise çok farklıydı: 1- 10 Kolordu Hafız Hakkı Paşa komutasında Bardıza gitmesi gerekirken, Rus birliklerinin peşine takılıp Koşur istikametine yöneldi (30 ve 31 Tümenler). Yalnız 32 Tümen Bardız’a ilerledi. 25 Aralık’ da ve Sarıkamış’ın batısında Rus Ordusu’nun arkasına düşmesi gereken 10 Kolordu, tamamen Haffız Hakkı’nın “zafer kazanma ihtirası ile yolu 75km uzattığı yetmezmiş gibi, Allahuekber dağlarını geçmeye mecbur kalmış ve fırtına ve tipiye yakalanıp çok büyük zayiat vermiştir ve zamanında Sarıkamış’ a intikal etmemiştir. 2- 9 Kolordu ise 3. Ordu ile 24 Aralık’ da Bardızda birleşir. Cephe arkasındaki Rus birliklerine taarruz etmek için Kötek yönüne gitmesi ve Rus ihtiyat kuvvetlerine taarruz edip Sarıkamış’a iltihak etmesi gerekiyordu. Maalesef yine evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Bu sapmanın başlıca sebebi Hafız Hakkı ( 10 Kolordu ) Paşa’nın 25 Aralık tarihinde Sarıkamış’ da olacağı varsayımı ile Enver Paşa’nın, 10 Kolordu yalnız kalmasın diye yönünü Kötek’ten, Sarıkamış’a çevirmesi olmuştur. Netice olarak 10 Kolordu yüzde 80 zayiatla bitkin bir şekilde ancak 29 Aralık’ da Sarıkamış’a gelebilmiştir. Bütün bu hataların ve Enver Paşa’nın emrine uymamanın neticesi olarak: 9 Kolordu’nun kuzeybatıdan, 10 Kolordu’nun kuzeydoğudan taarruzetmesi gereken (25/26 Aralık geceleri ) Sarıkamış, bu taarruz gerçekleşmeyince Rus takviye kuvvetleri tarafından güçlendirilmiş ve maalesef savunma yapmak da bile zorlanacak olan Ruslar demiryolu ile nakliye avantajıyla 31 Aralık’ da taarruz edecek duruma gelmiştir. Netice: Sarıkamış Harekatı son derece iyi hazırlanmış bir plandı. Kış aylarında yapılması hatadır masalına gelince ; baskın niteliği taşıyan her askeri harekatın düşmanın beklemediği yerde ve zaman’da olması zaruridir. Bizim akıl hocaları bugün ne kadar böyle bir mevsimde harekat yapılmazdı diyorsa, emin olun Ruslar’ a o zaman aynı şeyi düşünüyordu. Alternatif olarak Ruslara herhalde “yahu şu kara kış da harp etmeyelim, bahar gelsin, çiçekler açsın, bir mangal ziyafeti yapıp, bir güzel savaşalım” diye bir alternatif düşünmek ancak Charlie Chaplin filmlerinde olabilirdi.”

RUS GENERALİN İTİRAFI

Mayatepek, “Rus General Maslovski, (Türkler 23 bin şehit vermiştir diyen) Türk Ordusu, Enver Paşa’nın emirleri doğrultusunda hareket etseydi Sarıkamış düşerdi diye itiraf etmiştir. Hatta General Michaelevski harekatın bir kuşatma planı olduğunu anlayınca geri çekilme emri vermiştir. Şayet başarılı olunsaydı Kafkaslara kadar önümüz açılıyordu. Azerbaycan ile birleştiğin andan itibaren ikmal derdi kalmıyor ve tabii’ ki petrol kaynaklarına sahip oluyorsun. Genel değerlendirmeyi Sayın Nevzat Kösoğlu ( Şehit Enver Paşa ) çok güzel yapmıştır: “Komutanlar Enver Paşa’ya ayak uyduramadılar. Plana uymayan bu komutanlarda Enver Paşa hakkında olumsuz propagandayı yapan komutanlardır. Sarıkamış bir vatan müdafaasıdır. Şehit sayısı ile siyaset yapmak alçaklıktır. Çanakkale’de 250 bin şehit verdik. Hiç kimse hesap soruyor mu? Yok.” Herhalde bir savaş kazanılınca ‘şehit’ kaybedilince ” ölü ö olunuyor diye bitiriyor Nevzat bey. Rakamlar ise tam bir palavra. En şiddetli dönemde 3. Ordu’nun toplamı 118,000 kişi iken ve bunun ancak 75 bin kişisi muharip sınıfında olan bir ordu nasıl olurda 90,000 şehit verir. Şerif bey’in kendi beceriksizliğini ört bas etmek için ortaya attığı ” 90 bin askerimiz Allahuekber dağlarında donarak öldü” bir karalama kampanyasından başka bir şey değildir. Ciddi kaynaklar ve Genel Kurmay arşivleri hastalıktan ve savaştan ölenler dahil kayıp sayısını 35 bin civarında olarak veriyor. Kazım Karabekir 1921 yılında Enver Paşa’nın yurda dönmesini engellemek için basın yoluyla bir kampanya başlamasını istemiştir. Savaştan sonra bu iftirayı ortaya atanların amacı Enver Paşa’yı küçük düşürüp halk nezdin deki itibarını ve etkisini yok etmektir. Mustafa Kemal Paşa’da günün siyasi-askeri hususları nedeniyle bir telgrafla Kazım Karabekir’e olumlu cevap vermiştir. Dolayısı ile düzmece haberler ve yorumlar uçmaya başlamış ve Enver Paşa’nın Bolşevik, dinsiz ( Kuranı yanından hiç ayırmayan ve her bulduğu fırsatta namaz kılan bir komutan ) kadınlara olan zaafı yazılmıştır. Belki’ de zaman şartları için de gerekliydi. Kazım Karabekir itiraf etmiştir’ ki Enver Paşa dönerse olumsuz sonuçlar, iç çatışma gibi
riskler olabilirdi. Aynı Kazım Karabekir’i Balkan Harbi sırasında “ordudan atılıp, memleketten ihracı” divanı harp tarafından verilen kararı Enver Paşa’nın yırtıp atması sayesinde hem kariyerinin, hem’ de hayatının devam ettiğini itiraf etmiş, Enver Paşa’ya karşı büyük bir sevgi ve hürmetini muhafaza ettiğini belirtmiş ve bütün bunları Paşa’nın geri gelmesi ile ” Milli Mücadelenin akamete uğrama ihtimalini engellemek için yaptığını mertçe tiraf etmiştir. Mareşal Fevzi Çakmak Sarıkamış planının doğru ve zamanlı olduğunu açıkça ifade etmiştir. İsmet Paşa (İnönü) ‘Enver Paşa, cemiyetimizin kusur saydığı şeylerden aklın almayacağı kadar uzak yaşamış bir insandı’ demiştir” diye konuştu.

“RUS ORDUSU SARIKAMIŞ SAYESİNDE DURDURULDU”

Mayatepek sözlerini şöyle tamamladı; “Aradan 100 yıla yakın zaman geçti, temcit pilavı gibi ısıtıp hala aynı tepsi içinde sunuyorlar. Ve bunun adı tarih oluyor! Tabii’ ki bazı kimseler ‘Enver Paşa’nın torunu objektif olamaz ve Paşa’yı korumak içgüdüsü ile subjektif bir analiz yapıyor’ diyecektir. Önerim, ciddi olan kaynaklardan araştırmak ve okumaktır. Hakikat eninde sonunda kaçınılmazdır. Bir kesin hakikat ise Rus Ordusu Sarıkamış sayesinde durdurulmuş, ciddi bir zayiat vermiş ve 1916 senesinin sonlarına kadar bölgede bir daha hareket edememiştir. Bazılarına göre Sarıkamış’ da herkes donarak öldüğüne göre, Rus zayiatları ve 1,5 sene boyunca doğuda kıpırdayamıyacak duruma gelmelerinin tek sebebi, safsataci tarihçilerimize göre, muhtemelen. “Türklere ayıp olmasın diye toplu intiharlara karar verip 25 bin kadar Rus askerinin bunu gerçekleştirmesidir. Daha ne diyebiliriz.”

Share

Yorum yok

Şamil Tayyar

şamiltayyarŞa­mil Tay­ya­r?­a hak­kı­mı he­lal edi­yo­rum?
An­ka­ra­?dan ta­nı­şı­rız; ga­ze­te­ci­lik yap­tık. Son­ra ben İs­tan­bu­l?­a gel­dim. Bir-iki te­le­fon ko­nuş­ma­sı dı­şın­da pek gö­rü­şe­me­dik.
Odatv so­ruş­tur­ma­sı baş­la­yın­ca hak­kım­da çok ağır ya­zı­lar ka­le­me al­dı; ek­ran­la­ra çı­kıp ne­ler ne­ler söy­le­di.
Hep­si­ni unut­ma­ya ha­zı­rım?
Bu ko­nu­lar­da hak­kın­da bir tek cüm­le yaz­ma­ya­ca­ğım.
Fa­kat:
Es­ki mes­lek­ta­şım­dan bir tek is­te­di­ğim var. Ye­ri­ne ge­ti­rir­se onu af­fe­de­ce­ğim ve bu ko­nu­yu bir da­ha hiç aç­ma­ya­ca­ğım?
Ne mi o?..

Medya kandırıldı

Tarih: 15 Mayıs 2006
İstanbul?da Cumhuriyet gazetesine üç kez el bombası atıp yakalanamayan ekip; Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır, 34 BE 0126 plakalı otomobille o gece Ankara?ya hareket etti. Yolda A. Arslan ?Dön-Gel Namazı? kıldı.
Hedefleri ?okula türbanla girilemez? kararı veren Danıştay 2. Dairesi üyeleriydi.
İki gün sonra?
Cinayet işlendi. Danıştay İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin öldü; başkan ve dört üye yaralandı. A. Arslan, saldırı sonrasında kaçmaya çalışırken yakalandı.
Üç saat sonra emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin?in adı cinayetin ?çetebaşısı? ve ?azmettiricisi? diye medyaya sızdırıldı. A.Arslan?ın poliste ve savcılıkta böyle bir ifadesi hiç olmadı. Ancak neye dayanarak M. Tekin?in adı üç saat içinde medyaya sızdırıldı, hiç ortaya çıkmadı.
M.Tekin savcılık ifadesinden sonra serbest bırakıldı.

Karara bir hafta kala

Tarih: 11 Ağustos 2006
Dava Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi?nde görülmeye başlandı.
Bir yıl sonra?
Tarih: 6 Şubat 2007
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi karar için toplantı yaptığı günlerde Ankara Sincan Cezaevi?nde hareketlilik vardı. Müebbet alacağını bilen Osman Yıldırım, Cumhuriyet?e atılan bombaları temin ettiği için yargılanan Süleyman Esen?e avukatıyla acilen görüşmek istediğini söyledi. Kendi dört avukatı değil de, niye S.Esen?in avukatıyla görüştüğü sonra ortaya çıkacaktı.
Bir gün sonra?
Osman Yıldırım, gelen Av. Mehmet Ener?e ?itirafta? bulundu. Cumhuriyet?e bomba attıran, Danıştay cinayetini yaptıran Ergenekon?du!
Av. Mehmet Ener ?itirafı? duyunca ne yaptı? Hayır savcıya suç duyurusunda bulunmaya gitmedi; soluğu Star gazetesi Ankara temsilcisi Şamil Tayyar?ın yanında aldı.
Bir gün sonra?
Şamil Tayyar ?Danıştay Suikasti?nin arkasında Ergenekon var? diye yazdı.
Hemen ertesi gün Taraf gazetesine bir tam sayfa röportaj verdi. Medyanın gündemi Osman Yıldırım?dı artık.
Tarih: 17 Mayıs 2007.
Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, Ankara?daki mahkemeye mütalaa yolladı. Bir ay sonra da, Ankara Emniyet Müdürlüğü?nden Danıştay cinayeti dosyasını istedi.

?Allah?tan korktuk?

Tarih: 13 Şubat 2008
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul?dan gönderilen ?delilleri? inceledi ve Danıştay cinayetinin Ergenekon?la ilgisi olmadığına karar verdi. Sanıklara müebbet; bomba temin eden Süleyman Esen?e 10 yıl ceza verdi.
Bir ay sonra?
Ergenekon savcıları Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel Sincan Cezaevi?ne giderek, iki gün Osman Yıldırım ve diğer sanıklarla görüştü.
Alparslan Arslan, Osman Yıldırım?ın itiraflarını reddetti.
Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır ise, hapisten çıkarılma karşılığında itirafçı olmaları için teklifte bulunulduğunu; ama Allah?tan korktukları için kabul etmediklerini söylediler. (Ergenekon 136. celse)
Tarih: 17 Aralık 2008
Yargıtay 9. Dairesi Osman Yıldırım?ın itiraflarının Ergenekon davasıyla ilişkili olabileceğini ileri sürerek kararı bozdu.
Tarih: 23 Mart 2009
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi kararında ısrar etti.
Ve sonuçta dosya Yargıtay Ceza Kurulu?na gitti; ?ufacık bile olsa bir iddia araştırmalıdır? kararı vererek dosyası Ergenekon davasının görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi?ne gönderdi. Dava birleştirildi.
Ama bundan çok önce; 10 Temmuz 2008?de Zekeriya Öz Ergenekon İddianamesi?ne Danıştay cinayetini koymuştu bile!
Gelelim meselenin aslına:
Davanın birleştirilmesindeki ısrar niye? Sanıklar diğer davadan beraat mı etmişti? Hayır, olayın aslı şuydu:
Tarih: 29 Haziran 2006
Terörle Mücadele Yasası?nın birinci maddesi Danıştay cinayetinden 1.5 ay sonra değiştirildi. Bir fiilin terör suçu olması için; birden fazla kişinin örgütlenip, silah, mühimmat bulundurması yeterli değildi; cebir ve şiddet içeren eylem olması gerekiyordu.
Ergenekon?da silah-mühimmat vardı! Ama şiddet içeren eylem yoktu.
Danıştay cinayetinin Ergenekon davasıyla zorla birleştirilmesinin sebebi işte buydu.
Sonuçta: Dava birleştirilince; A. Arslan?ın ?bombaları aldım? dediği ve Ankara?daki mahkemenin 10 yıla mahkum ettiği Süleyman Esen, Osman Yıldırım ile Av. Mehmet Ener?in görüşmesinin hediyesini aldı; İstanbul?daki mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Ve dava sonunda da Osman Yıldırım da tahliye edildi. Osman Yıldırım mahkemede ne mi dedi:
a. Daha önce cevap verdim: 19 kez
b. Hatırlamıyorum: 49 kez
c. Bilmiyorum: 33 kez
d. Cevap vermiyorum: 36 kez
Ablasını öldüren yeğenini fuhuşa sürükleyen ?suç makinesi? Osman Yıldırım mahkemenin ?güvenilir? tanığı oldu.
Dosya Yargıtay aşamasında?
Gelelim sonuca?

Bunları açıkla

Tüm bunları niye yazdım?
AKP milletvekili Şamil Tayyar, 17 Aralık Operasyonu ardından Savcı Zekeriya Öz ile twitter üzerinden kavga ediyor.
Savcı Zekeriya Öz; ?Bazıları foseptik çukurunda gezenlerin yalanlarını yazdıkları için ağızları kokuyor. İftiranın kokusu öbür dünyada çıkmaz? diye yazdı.
Şamil Tayyar şu yanıtı verdi: ?Adamın kafasıyla kıçı yer değiştirince foseptikten ses vermeye başladı.?
Bu kabalıklara hiç gerek yok.
Şamil Tayyar; eski meslektaşım; gel sen?
Danıştay Cinayeti?nin Ergenekon Davası?yla birleştirilmesi için o dönemde Ankara?da neler döndüğünü açıkla?
Zekeriya Öz ile kapalı kapılar ardında neler konuşulduğunu ortaya dök?
Kamuoyu önünde söz veriyorum; sana hakkımı helal edeceğim.
Yazık. Masum insanlar yalanlarla 6.5 yıldır Silivri zindanında çürütülüyor.
Hadi Şamil Tayyar?

Soner Yalçın

Sözcü/26.12.2013

Share

Yorum yok

Av. Fethiye Çetin’e Yanıtlarım..

435632

Avukat Fethiye Çetin’in kaleme almış olduğu “Utanç Duyuyorum” adlı kitabında yer alan Muzaffer Tekin ile ilgili iddialara yanıtlar.

Aşağıda, söz konusu ithamlara yönelik  Muzaffer Tekin’in Av.Fethiye Çetin’e Silivriden göndermiş olduğu dökümanlar yer almaktadır.

 

Saygıdeğer Hanımefendi,

Yazmış olduğunuz kitabınızda, müteveffa Hrant Dink?in alçakça öldürülmesi olayını Ergenekon davası ile ilişkilendirebilmek adına Gizli tanık ?Boyabat?ın ifadelerini referans aldığınızı Aydınlık gazetesinde konu ile ilgili çıkan haber sonucu öğrendim.

Böylesine ciddi bir konuda, özellikle hukukçu kimliğiniz ile sizin objektif ve titiz bir araştırma yapmanızı beklerdim. Zira adına ?Ergenekon? denilen ve ?Balyoz?, ?Poyrazköy?, ?Askeri casusluk? v.b gibi anılan bir dizi davalar da kamuoyu yıllardır meşgul edilirken, bu davaların sürdürülmesine malzeme yapılan ?Tanık?, ?Gizli tanık? skandalları yaşanmaktadır.

Bu tanıkların ne yazık ki insan aklı ile alay edercesine vermiş oldukları ifadeler ve atf-ı cürümleri hiç sorgulanmadığı gibi, bu şahısların yalan söylemeleri ve ?iftira? atmaları da adeta mahkemeler huzurunda bizzat savcılar ile yargıçlar tarafından teşvik edilmiştir. Bu hususlar duruşma zabıtları ile sabittir.

Birkaç somut örnek vermem gerekirse bunlardan ilk akla gelen isim Osman Yıldırım?dır. Menfur Danıştay saldırısı olayından Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi?nce yargılanıp nihai kararda 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve 44 yıl hüküm aldıktan sonra Sincan cezaevinde ?özel seanslara? tabi tutulup, Ergenekon davasının hem tanığı, hem gizli tanığı hem de sanığı yapılmıştır. Müteakiben de vermiş olduğu hizmetler karşılığı(!) Ergenekon mahkemesi tarafından önce tahliye, sonra da beraat ile ödüllendirilmiştir.

Oysa Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin bir üyesi geçtiğimiz günler de bu şahsın suçunun ?subuta? erdiğini ve ?hayatının yalan olduğunu? bir medya organına ifade etmiştir. Yine yaklaşık üç yıl İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevini yürüten Sn. Köksal Şengün bu dava da menfur saldırılar ile sanıkların illiyet bağının olmadığını söylerken, Osman Yıldırım?ın tahliyesini düşünemeyeceğini bile ifade etmiştir. Ben de bu şahsın Cumhuriyet gazetesine atılan(3) bombalama olayı ve menfur Danıştay saldırısındaki rolünü, ayrıca onlarca yalan ve iftirasını mahkeme huzurunda maddi deliller ile belgelendirdim.

Diğer bir tanık, Talip Doğan Karlıbel?in iddia makamı ve 13. Ağır Ceza Mahkemesine ?Sahte belge? verdiği, Almanya ilgili adli mercileri ile yapılan resmi yazışmalar sonucu somutlaşmış, mahkemeye onlarca dilekçe verip bu şahıs hakkında yasal işlem yapılmasını haykırmamıza rağmen maalesef hiçbir işlem yapılmamıştır. Üstelik mahkeme bir ara kararında ?nihai karar da gereği yapılacak? demesine rağmen!

Bizler, bu tanıkların ?yalan? ve ?iftiralarının? tespit edilmesi adına mahkemeye devamlı dilekçeler sunup talepler de bulunmamıza rağmen mahkemenin bu konuda hiçbir işlem yapmamasının tek bir izahı vardır. Bu iffetsiz, sefil ve vicdansız insanlar vasıtası ile kamuoyu oluşturmaya bizlerin yargısız infaz edilmesine zemin hazırlamaktır.

Bu tanıkların büyük bir bölümünün atf-ı cürümleri ne savcıların esas hakkındaki mütalaalarında ne de 13. Ağır Ceza Mahkemesinin nihai kararlarında değer bulmuştur. Bu da tanıkların ne amaca hizmet ettirildiklerini onaylamakta, benim tespitlerimi doğrulamaktadır. Öyle olmasa idi, sizin gibi deneyimli bir hukukçunun iyi niyetinizden hiç şüphem yok, Gizli tanık Boyabat?ın ifadesi ile şahsımı kitabınızda, alçakça işlenmiş bir cinayetin ?şüphelisi? yapma gayreti ve gafletine düşmezdiniz.

Gizli tanık Boyabat?ın mahkeme huzurunda ki sorgusuna gidip, ona bir değer atfetmek istemedim. O sadece kendisini kirli planlarına malzeme yapıp, ifadelerini dava dosyasına koyanlar ve mahkeme huzurunda dinleyenler kadar benim için değerlidir!

Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için 13. Ağır Ceza Mahkemesi?ne dilekçeler verdim, bunlar hiç nazar-ı itibara alınmadı. Zira mahkemenin gerçeği bulma gibi bir niyeti hiç olmadı. Bu taleplerim yerine getirildiğinde Gizli tanık Boyabat?ın ?yalancı tanıklıktan? hakkında işlem yapılması kaçınılmaz olacaktı.  Sahi, yalan beyanda bulundukları ayyuka çıkmış onlarca tanıktan bir tanesine yasal işlem yapıldığına şahit oldunuz mu?

Zatıaliyenize bu şahıs ile ilgili mahkemeye vermiş olduğum ek?te ki dilekçelerimi arz ediyorum. Gizli tanık, ifadelerin de Taner Büber?i tanıdığımı iddia etmiş, kurgusunu bu şahıs üzerine inşa etmiştir. Taner Büber?in, Sami Hoştan?a yazmış olduğu mektubunu da size takdim ediyorum. Vicdanlı, namuslu, deneyimli bir hukukçu olarak Gizli tanık Boyabat?a itimat edilip edilmeyeceği konusundaki düşüncelerinizi öğrenmek hakkımdır diye düşünüyorum.

Saygıdeğer hanımefendi, küresel güçler, küresel sermaye emrindeki ajanlar ve yerli işbirlikçiler ile Türkiye Cumhuriyetini dönüştürme operasyonu için düğmeye bastığında ?asıl örgüt?, ?sanal bir örgüt? yaratarak kendi kirlerini onlar üzerinden aklamaya çalışıyor. Bunun içinde devlet bürokrasisinde mevzilenmiş şer odakları ile ahlaki, vicdani ve hukuki olmayan kirli bir savaş yürütüyor.

Mahkemeye, işte asıl örgütün ?köprü ayağı? maddi delillerle sabit, işte asıl örgütün ?medya ayağı? somut olgularla destekliyoruz, ?gereğini yapınız? sanki sözlerimiz duvara çarpıyor ve sadece biz duyuyoruz.

Sayın yargıçlar, iddia makamı, iddialarını güçlendirmek için 1 adamı yıllardır mahkemenize birbirinden farklı 2 adam gibi sunmuş, sizleri hukuk ile aldatıyorlar, kamuoyunu yanıltıyorlar, gereğini yapınız diyoruz, lakin yine çaresiz kalıyoruz. Hem de tartışmasız haklı olduğumuz bir konuda. Sadece bu örneğim size asıl örgütün ?yargı ayağı? hakkında bir fikir vermiştir diye düşünüyorum.

Asıl örgüt çok güçlü hanımefendi, yargı da, medya da, siyaset de her istediğini yaptırabiliyor. Zaten böyle bir örgütün cezaevine tıkılması mümkün olmadığı gibi muhalefet de olması hiç düşünülemez! O daima iktidar ve iktidarlar üstü bir konumdadır.

Bu örgütün etkilerini, iyi niyetli dürüst insanlar üzerinde de görüyoruz. Sizin dahi söylemleriniz de çelişkiler yaşadığınız ortada, Hrant Dink?in azmettiricileri ile asıl faillerini bazen ifade ederken, bazen de kitabınızda yaptığınız gibi masum insanlara attırılan iftiraları inanmadığınız halde baz alarak onları ?şüpheli? yapıyorsunuz. Aynı git-gel?leri gazeteci Nedim Şener?inde yaşadığını çok net izledim. Yazmış olduğu kitabında ki doğru tespitleri, cezaevine girip çıktıktan sonra Ergenekon davasına monte etme konusunda oldukça ısrarcı olmuş.

Yeri gelmişken tüm samimiyetim ile ifade etmeliyim ki, bizler Ergenekon sanıkları, Hrant Dink davasının yargılandığımız davalar ile birleştirilmesini çok arzu ettik. O zaman yıllardır bizler üzerinden siyasi rant hesabı yapanların ve bu alçakça işlenmiş cinayetin arka planını net olarak ortaya koyacağımız gibi ?asıl örgütü? de hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde deşifre etme imkanımız olacaktı.

Hattı zatında, yıllardır bizleri bu menfur olaylar ile irtibatlandıranlar,toplum mühendisliği ile kamuoyunun algısını değiştirmeyi amaçlarken bu davaların birleştirilmesinden özenle kaçınmışlardır.

Ergenekon iddianamesini hazırlayan savcılar, iddianamelerinde bizleri birçok menfur olay ile irtibatlandırdılar. Bunların içerisinde Cumhuriyet gazetesine el bombası atılması, menfur Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti, Orhan Pamuk, Ahmet Türk?e suikast v.b. gibi. Fakat bugün Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve menfur Danıştay saldırısı dışında bu çok tehlikeli örgüt(!) için başkaca suçlar ihdas etme zahmetine girişmediler. Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi nihai kararı ile hüküm giyen asli failleri 13. Ağır Ceza Mahkemesi birer birer aklayarak davanın tamamen farklı bir mecraya taşınması için ?sanal failler? yarattı. Amaç, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan Anayasa mahkemesi tarafından hakkında hüküm tesis edilmiş olan A.K.P?yi aklamaktı. Bunun için de hukuki bir yargılama yapılması ne mümkündü? Nitekim öyle oldu! Bu sonuç gladyo, mafya, tarikat düzenlerinin en somut örneğidir. Bu sistem, şayet istese idi Hrant Dink davasının Ergenekon davaları ile birleştirilmesini ?hukuk? engelleyemezdi!

Menfur Danıştay saldırısından sonra büyük bir aceleyle malum merkez tarafından hazırlanmış olan bir şema ile insanların nasıl hedef haline getirildiklerini çok iyi hatırlarsınız.

Aynı tavır Hrant Dink cinayetinden sonra da yaşandı. Hazırlanan şema asıl örgütün medya ayağı tarafından pazarlandı. Sonuçta her iki şemayı da devletin yetkili hiçbir kurumu sahiplenmedi! Bu sizce bir anlam ifade etmiyor mu? Bizler asıl örgütün bu faaliyetlerini çok iyi anlıyoruz ve biliyoruz. Çünkü en büyük tecrübe yaşanarak elde edilendir. Lütfen sizler de daha cesur olunuz, çünkü Hrant Dink?in kanı, asıl failleri bırakıp sanal failler peşinde koştuğunuz müddetçe hep yerde kalacaktır.

Saygıdeğer hanımefendi, basında yaratılmak istenen Muzaffer Tekin profili ile gerçek hayatta ki Muzaffer Tekin profilinin hiç örtüşmediğini bilmenizi isterim. Filmlerde kötü adamlar vardır, onlar bir rol üstlenmesine rağmen sizin algınızda hep o hali ile ön plana çıkarlar. Gerçek kimliği ve kişiliğini öğrenme zahmetine bile gerek duymazsınız o sanatçının. İşte bizlere yapılanlarda kötü adam profili ile yaşamayı cebren bizleri mahkûm etme operasyonudur. Lakin bu şer odakları kesinlikle muvaffak olamayacaklardır. Üzüntüm, bu süreçte yargının ve hukuk adamlarının kirli operasyonlarda bir yol açma makinesi gibi davranmalarınadır. Onlara Eflatun?un; ?Adaletsizliği işleyen, adaletsizliği çekenden sefildir? hatırlatmak isterim.

Yargılandığımız dava ile ilgili ve yapmış olduğum savunmalarım hakkında daha geniş bilgi edinmeyi arzu ettiğiniz takdirde www.muzaffertekin.com.tr sitesinden istifade edebilirsiniz.

Beni, şayet bir gün yakından tanıma, karşılıklı konuşabilme ortamımız olduğu takdirde bütün ön yargılarınızdan arınacağınızı düşündüğüm gibi, birçok Ermeni asıllı Türk vatandaşı gerçek dostlarım olduğuna da şahit olacaksınız.

En derin saygılarım ile esenlikler diliyorum. (26 Eylül 2013)

Muzaffer Tekin

1.No?lu L Tipi Ceza İnfaz Kurumu

 Oda: F-9 üst     Silivri/İstanbul

GİZLİ TANIK “BOYABAT”IN MAHKEME HUZURUNDA DİNLENMEDEN ÖNCE, MAHKEMEDEN YAPMIŞ OLDUĞUM TALEP DİLEKÇESİ. GEREĞİ YAPILMADI! 
Av.Fethiye Ç. klasörü 005 Av.Fethiye Ç. klasörü 006GİZLİ TANIK “BOYABAT”IN MAHKEME HUZURUNDA DİNLENMEDEN ÖNCE, MAHKEMEDEN YAPMIŞ OLDUĞUM 2.TALEP DİLEKÇESİ. GEREĞİ YAPILMADI!  Av.Fethiye Ç. klasörü 007 Av.Fethiye Ç. klasörü 008 Av.Fethiye Ç. klasörü 009GİZLİ TANIK “BOYABAT”IN MAHKEME HUZURUNDA DİNLENMESİNDEN SONRA VERMİŞ OLDUĞUM DİLEKÇE. (GERÇEĞİ ISRARLA ARAMAMA RAĞMEN NE YAZIK Kİ MAHKEME HİÇ ORALI OLMUYOR!) 

13.AĞIR CEZA MAHKEME BAŞKANLIĞINA  / SİLİVRİ

Konu: Gizli tanık Boyabat?ın şahsıma atf-ı cürümlerinin tescil edilmesi için, Taner Büber, Av.Erol Yılmaz, Sami Hoştan?ın Habip adlı şoförünün huzurda ivedi dinlenilmesi, Gizli tanık Boyabat?ın 2006 yılında gerçekleşen olaylar ile ilgili yargılandığı Eyüp Ağır Ceza Mahkemesindeki dava dosyasının mahkemenize incelenmek üzere getirtilmesi, tarafıma verilmesini düşünüyorsanız gizli tanığın isminin kapatılarak tarafıma verilmesi arz ve talebimden ibarettir.

Gizli tanık Boyabat?ın mahkemenizde dinlenildiği 01.11.2012 tarih 253.celse akabinde, medyada akşam haberlerinde Gizli tanığın çok önemli açıklamaları başlığı adı altında ?Muzaffer Tekin, Türk-Kürt Çatışması İçin Talimat Verdi, Hrant Dink?in Öldürülmesi Planını Yaptı? iğrenç atf-ı cürümleri yer almıştır.

Sizler, her ne kadar medya haberleri bizleri ilgilendirmiyor desenizde, adına Ergenekon denilen davalar ilk günden bugüne kadar malum medya tarafından maniple edilerek, insanlara hayatları adeta zindan edilmiştir!

Şayet, aleyhimize ifade veren tanıkların tamamı hukuki bir mercek altına alınabilmiş olsa idi, ısrarla iddia ettiğim gibi bunlar tanık değil, iftira attıklarından dolayı kesinlikle sanık olurlardı! Örnek mi: Osman Yıldırım, Talip Doğan Karlıbel, Emrah Özdemir, Gizli tanık Boyabat ve bunlar gibi canlılar.

Gizli tanık Boyabat?ın beyanlarının gerçek olup olmadığını test edebileceğiniz mahkemenizde maddi olgular, ki HTS raporları, Sami Hoştan ile aynı davadan yargılandığımız mahkeme huzuruna çıkana kadar hiçbir beşeri ilişkimin olmadığı net olmasına rağmen, ben bunları takviye edecek ve Gizli tanık Boyabat?ın, ne anlatmış olduğu olayların, ne de ilişkilendirmeye çalıştığı insanların, tamamen kirli emelleri için yaratmış olduğu bir kurgu olduğunu ispatlayacak taleplerde bulunmama rağmen, maalesef bunların hiçbirini, Sami Hoştan?ın dinlenmesi dışında yerine getirmediniz!

Mahkemenizin, biz sanıklara ön yargılı bakışınızı duruşmalardaki tavırlarınızdan bildiğim için, özellikle kilit isim Taner Büber?in haber gönderdiği iddia olunan Av. Erol Yılmaz, Sami Hoştan?ın soförü Habip adlı kişinin tanıklıklarına başvurmanızı önemle talep etmeme rağmen bu konuda gereğini yapmadınız!

Sıklıkla maddi gerçeği aradığını ifade eden sizler, ahlaki değerlerini yitirmiş, arsız, ursuz, hırsız, namussuz, ırz düşmanı, sahtekar, dolandırıcı, uyuşturucu müptelası ve cinayet hükümlülerinin, hiçbir hukuki gerekçe olmadan, bizlerin itibar cellatlarımız olmalarına nasıl müsaade ediyorsunuz? Hukukçu kimliğiniz yanında vicdanlarınızda mı sızlamıyor?

Lehime olan tüm savunma tanıklarımın dinlenilmesinden feragat ediyorum, sadece Mahir Kök?ün huzurda dinlenilmesini talep ediyorum, dememe ve bu konuda mahkemenize yazılı ve sözlü müracaatlarda bulunmuş olmama rağmen hiçbir işlem yapmayan mahkemenizin alel acele karar alıp, bir cinayet hükümlüsünü, uyuşturucu müptelasını, yalancı tanık Emrah Özdemir?in Muzaffer Tekin?in savunma tanığı yapıp huzurda dinlenilmesinin mantığını gayet iyi anlıyorum! Üstelik, gözümün içine baka baka yüreği yetiyorsa yalanlarını tekrarlasın dediğim bu tanığı, can güvenliği gerekçesi ile ?gizli tanık odasında? bizlere rahatça iftira atabileceği bir ortamda dinlemeyi tercih ediyorsunuz!

Duruşma salonunda, gerektiğinde 40-50 jandarma görevlisi arasında hiç kimsenin can güvenliğinin tehlikede olması mümkün değil iken, gerektiğinde Osman Yıldırım örneğinde olduğu gibi, ön sıraları boşaltıp, tanığında etrafında jandarma kalkanı oluşturabilirdiniz. Bu tanığın can güvenliğinin olmadığı duruşma salonunda başta siz yargıçlar ve biz sanıklarında can güvenliği olmadığı ortaya çıkmaz mı?

Durumlarını eksejere ederek can güvenliği isteyen bu ahlaksız adamların gerçekte canları ile ilgili bir kaygıları olmadığı gibi, burunları kanasa, Ergenekon?a mal edecekleri bizlerce malumdur!

Bu iffetsiz adamlar için ölüm kurtuluştur! Korkaklar her gün, kahramanlar ise bir gün ölürler! Gerçekte, ailelerimiz dahil olmak üzere, bütün örgütlere yıllarca hedef gösterilen bizleriz! Böyle olmasına rağmen hiç bir can kaygısı taşımıyoruz!  Binaenaleyh; ?Can korkusuna değermi bir ömür, baki mi olur cihanda insan?

Emrah Özdemir?in ivedilikle Muzaffer Tekin?in savunma tanığı olarak huzurda dinlenilmesinin tek amacının, Adil Timurtaş?ın mahkeme huzurunda reddettiği emniyet ifadeleri üzerine, 13.Ağır Ceza Mahkemesinde 14.08.2012 tarih, 220.celsede ki vermiş olduğu ifadelerinin tamamının çürütülmesi olduğu düşüncem hiç değişmeyecektir! Nitekim, yalancı tanık Emrah Özdemir bu görevini başarı ile ifa etmiştir. Adil Timurtaş?ın çelişkilerini ortaya çıkarmak isteyen iddia makamı ve heyetiniz, bu gayretkar tavrı, onlarca çelişkili ifade veren, yalan söyleyen Emrah Özdemir?e her nedense göstermemiştir!

Lütfen, adil yargılama yapıyoruz diyerek, bizlerin onurlarını ahlaksız taifesine meze edip, zekalarımızı da hafife almayınız!

Sonuç ve Taleplerim:

         Mahkemenizden Gizli tanık Boyabat?ın şahsımca malum olan atf-ı cürümlerinin tescil edilmesi ve maddi gerçeğin açığa çıkması bakımından ivedi olarak;

1- Taner Büber?in tanık olarak dinlenilmesini,

2- Av.Erol Yılmaz?ın tanık olarak dinlenilmesini,

3- Habip adlı soförün tanık olarak dinlenilmesini,

4- Birbirleri ile irtibatlandırılmak istenilen kişilerin HTS raporları eşleştirilerek, Gizli tanık Boyabat?ın iddialarının doğru olup olmadığının maddi olgular ile tespit edilmesini,

5- Muzaffer Tekin?in sadece 2004 ya da 2006 yılı içerisinde değil, emekli olduğu 1985 yılından, tutuklandığı 2007 Haziran ayına kadar Silivri bölgesinde değil 15-20 gün, 1 gün dahi kalıp kalmadığının tespit edilmesini,

6- Gizli tanık Boyabat?ın Eyüp Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı dava dosyasının, mahkemenizce incelenmek üzere getirtilmesini,

Arz ve talep ediyorum. Taleplerimin yerine getirilmediği taktirde gerekçesinin tarafıma bildirilmesini istirham ediyorum.

Saygılarımla  05.11.2012

Muzaffer TEKİN 


GİZLİ TANIK “BOYABAT”IN İFTİRALARINI BASIN YOLUYLA ÖĞRENEN TANER BÜBER’İN SAMİ HOŞTAN’A KONU İLE İLGİLİ YAZMIŞ OLDUĞU MEKTUP. (BU TANIKLAR, YARGILAMALARIN KALİTESİNİ ORTAYA KOYUYOR. TÜRK YARGISI ADINA UTANÇ VERİCİ!)Av.Fethiye Ç. klasörü 013 Av.Fethiye Ç. klasörü 014 Av.Fethiye Ç. klasörü 015TANER BÜBER’İN YUKARIDA YER ALAN MEKTUBUNDAN SONRA YAZMIŞ OLDUĞUM VE BU SİTEDE YAYINLANAN YAZIM.

İFTİRADA SON DURUM

Gizli tanık Boyabat, 14.08.2008 tarihinde İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet savcılarına vermiş olduğu ifadesinde, 2000?li yıllarda Güneydoğulu vatandaşlarımız ile kişisel problemlerini örgütsel bir plan içinde yapıldığı imajı vermek ve korkularından sıyrılmak  amacıyla yapmış olduğu alçakça kurgularla  kendisi ile hiçbir ortamda bir araya gelmeyecek, düşünsel hiçbir şeyi paylaşmayacak olan Muzaffer Tekin?e yönelik atf-ı cürümlerde bulunmuştur!

Gizli tanığın, beyanlarının çok önemli olduğunu düşünen, CMK 250. Maddesi ile görevli, yetkili bölümde savcı Mehmet Ali Pekgüzel, savcı Zekeriya Öz, savcı Nihat Taşkın, ?Gizli tanık Boyabat?ın ifadesinin alınmasında hazır bulunmuşlardır.

Gizli tanık Boyabat?a resim üzerinden teşhis yaptıran üç savcı, böylece de almış oldukları ifadeye kendilerince bir ciddiyet kazandırmışlardır.

Gizli tanık Boyabat?ın anlatımlarının doğru olup olmadığını test etmek çok kolay olmasına rağmen, savcılar bütün tanıkların anlattıkları doğrudur mantığı ile ve sanıklar hakkında ?kuvvetli suç şüphesi? ni devam ettirmek amacı ile bu tanıklıkları meşru kılmışlardır.

Süreci takip ettiğimizde, ilişkilendirilmek istendiğim insanlar, iddianamedeki kurgular, iğrenç tanık beyanları nasıl ahlaki ve hukuki olmayan trajikomik bir durumun içinde olduğumu anlatmaya yeter düşüncesindeyim.

Tanık olarak dinlenmesi için talepte bulunduğum, Taner Büber?in mektubu ulaştı elime. Gizli tanık Boyabat adlı müfterinin iftiraları basında yer alınca, Taner Büber  yazdığı mektupta somut ifadelerle bu alçaklığa olan isyanını dile getirmiş. Zira, gizli tanığın ifadelerinin gerçek olup olmadığı onun bilgisine başvurularak kolaylıkla netleştirilebilirdi! Ama bu talebim maalesef diğerleri gibi mahkemece kabul edilmedi!

Taner Büber?i tanımıyorum ve hayatımda hiç karşılaşmadım! 15.11.2012 tarihli mektupta şahsım ile ilgili olan bölümü görebilirsiniz;

?Hrant Dink iddiası: Öncelikle ben Muzaffer Tekin?i hiç tanımam! Ama değil Muzaffer Tekin, kimse bana adam öldürme teklifini yapamaz.

Muzaffer Tekin?in bizim çiftliğe geldiğini silahlı eğitim falan yapıldığını iddia ediyor. O halde;

a) Muzaffer Tekin ile benim en azından bir kez telefon görüşmemiz olması gerekir. Peki var mı? Hayır!

b) Muzaffer Tekin bizim çiftliğe gelmiş ise, bizim çiftlik ?Classis Golf? adlı baz istasyondan sinyal alıyor. Bu durumda Muzaffer Tekin?in gelip misafir olması, silah eğitimi vermesi gibi vesaire hususlar nazara alındığında, iddia olunan ilgili tarihlerde Muzaffer Tekin?in ?Classis Golf? isimli baz istasyonunu bir kaç kez ve birkaç saat kullanmış olması gerekmektedir!?

Taner Büber, mektubunda Gizli tanık Boyabat?ın iftiralarına detaylı olarak net ifadelerle açıklık getirmiştir. Yukarıda yer verilen bölüm sadece şahsım ile ilgili kısımdır.

Diğer gizli tanık vakalarında olduğu gibi, ifadelerin iftira olduğunu bile bile, amaçları, basına malzeme vererek bizleri toplum nezdinde suçlu olarak algılatmak, itibarsızlaştırmak olanların, bu tanıklar ile yargılamayı değersizleştirdiklerinin acaba farkındalar mı?

Şahsen, bu tabloya sebebiyet verenler adına utanıyorum. İnsanlar mesleklerine karşı bu kadar sorumsuz olamazlar diye düşünüyorum.

Muzaffer TEKİN

03.01.2013 / SİLİVRİ

13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ HUZURUNDA YAPMIŞ OLDUĞUM “SAVUNMA” AMAÇLI KONUŞMA METNİM.Av.Fethiye Ç. klasörü 018 Av.Fethiye Ç. klasörü 019 Av.Fethiye Ç. klasörü 020ESAS HAKKINDA Kİ SON SAVUNMAMDA GİZLİ TANIK “BOYABAT” İLE İLGİLİ TESPİTLERİM.

         Gizli tanık, ?Boyabat?: 14.08.2008 tarihinde İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet savcılarına ifade vermiş. Savcılarına diyorum, zira tanığın beyanlarının çok önemli olduğunu düşünmüş olmalılar ki CMK 250. Maddesi ile görevli, yetkili bölümde savcı Mehmet Ali Pekgüzel, savcı Zekeriya Öz, savcı Nihat Taşkın, ?Gizli tanık Boyabat?ın ifadesinin alınmasında hazır bulunmuşlardır.

Gizli tanık Boyabat?a resim üzerinden teşhis yaptıran üç savcı, böylece de almış oldukları ifadeye kendilerince bir ciddiyet kazandırmışlardır.

Gizli tanık Boyabat?ın anlatımlarının doğru olup olmadığını test etmek çok kolay olmasına rağmen, savcılar bütün tanıkların anlattıkları doğrudur mantığı ile ve sanıklar hakkında ?kuvvetli suç şüphesi? ni devam ettirmek amacı ile bu tanıklıkları meşru kılmışlardır.

Savcılar aşağıdaki konuları araştırmış olsalar idi, tanık Boyabat yalan beyanda bulunmak ve iftira atmak suçlarından takibat görmüş olacaktı.

  • Gizli tanık Boyabat, Sami Hoştan vasıtası ile benimle tanıştıklarını iddia etmektedir. Sami Hoştan ile hiçbir irtibatımın olmadığını HTS raporları doğrulamaktadır.
  • Taner Büber?den pusula getirdiğini iddia ettikleri Av. Erol Yılmaz?ın ifadesine başvurulmuş olsa idi gizli tanık Boyabat?ın yalan beyanda bulunduğu ortaya çıkardı.
  • Benim telefonlarıma ait HTS raporları dava dosyasında mevcut olmasına rağmen ne yazık ki üç Cumhuriyet savcısı bunları inceleme gereği bile duymamışlardır. Değil Silivri de bir hafta, 24 saat bile devamlı kalmadığım sadece bahse konu yıllar içinde değil tüm yaşantımda göreceklerdi.
  • Tanık, özellikle telefon kullanmadığını beyan ederek başka kişilere ait telefon numaraları ile irtibat sağlandığını ifade ederek aklınca yalanlarını güçlendirmek istemektedir. Savcılar, Taner Büber ve Sami Hoştan?ın şoförü olduğu iddia edilen Habip adlı kişinin bahse konu yıllarda kullanmış oldukları telefon hatlarını inceleyerek bu yalancı tanığın foyasını ve kurgusunu açığa çıkarabilirdi.
  • Benim ve Sami Hoştan?ın ifadelerine başvurarak gerçeğe ulaşmayı amaçlayabilirlerdi.
  • En önemlisi de savcılar gizli tanık Boyabat?ın 2006 yılından itibaren Eyüp Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan dava dosyasının içeriğini inceleyerek bu adamın insanlara iftira atma niyetini anlayabilirlerdi. Çünkü o dava dosyasında Muzaffer Tekin isminin hiç geçmediğini görecekler, bu olaylardan iki-üç yıl sonra ise Muzaffer Tekin ismini kullanmalarındaki kötü niyeti çözebileceklerdi.

Gizli tanık Boyabat 2005?li yıllarda Güneydoğulu vatandaşlarımız ile kişisel problemlerini örgütsel bir plan içinde yapıldığı imajı vermek ve korkularından sıyrılmak için alçakça kurgular kurup kendisi ile hiçbir ortamda bir araya gelmeyecek düşünsel hiçbir şeyi paylaşmayacak Muzaffer Tekin?e iftira atmıştır!

Onun içindir ki Eyüp Ağır Ceza Mahkemesinde ki dosyanın mahkemenize getirtilmesini talep ettim. Sanki çok önemli bir şahsiyetmiş gibi, kimliği açığa çıkar düşünce ve gerekçesi ile red ettiniz.

Ben bu ahlaksız adamın kimliğini öğrenmek gibi bir gayret içinde değilim, öyle bir niyetim de bulunmamakta. Çabam gerçeğin ortaya çıkarılması içindir. Hâlbuki benim talebim olmadan sizin bu dosyayı mahkemenize getirtmeniz gerekmez miydi?

Ne hazindir ki soruşturma ve dört yılı aşan kovuşturma sürecinde hemen hemen her gün, bugün aleyhimize hangi tanık ve ne gibi bir suç isnadı yapılacak endişesi ve stres?i ile yaşadık. Bu kaygılarımızda da haklı çıktık! 2004 yılında tanık olduğunu iddia ettiği olayları, 2012 yılında mahkeme huzurunda sanki dün yaşanmışçasına ve katmerleştirerek anlatan soytarıların yüz hatlarını, mimiklerini ve vücut dillerini gözlemlediğimde kendimi bir mahkeme de değil de, sirk?te olduğum duygularına kapıldım.

İddia makamının doğuran delilleri şunu gösteriyor ki, ?ileride eylemsel faaliyetlerde bulunabilecek kişi ile irtibatlandırmak? gerekçesi ile gözaltına alınıp tutuklanmam, sadece büyük bir plan için uydurulmuş bir kılıf idi!

Süreci takip ettiğimizde, ilişkilendirilmek istendiğim insanlar, iddianamedeki kurgular, iğrenç tanık beyanları nasıl ahlaki ve hukuki olmayan trajikomik bir durumun içinde olduğumu anlatmaya yeter düşüncesindeyim.

Bizleri itibarsızlaştırmak zihniyetinde olanların, mahkemenize getirdikleri bu tanıklar ile yargılamayı değersizleştirdiklerinin acaba farkındalar mı?

Ben şahsen bu tabloya sebebiyet verenler adına utanıyorum. İnsanlar mesleklerine karşı bu kadar sorumsuz olamazlar diye düşünüyorum.

 

ASIL ÖRGÜTÜN MEDYA AYAĞINDA YER ALAN İBRETLİK BİR AJAN PROVOKATÖR. 

10 Ağustos 2012 tarihinde yapılan 218. celsede, 13.Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda Şenol Gürkan adlı kişi tanık olarak dinlendi.

Şenol Gürkan, adına Ergenekon denilen soruşturma ve kovuşturma döneminde toplumu maniple etmek için görev almış, kendisini araştırmacı gazeteci olarak tanımlayan güruh?un bir üyesidir. 8 Eylül 2008 de Taraf gazetesinde, 9 Nisan 2009 tarihinde Yenişafak gazetesinde olmak üzere, söz konusu bu şahsın, hakkımda son derece ciddi ithamları yer almıştır. Burada ?Kutlu Adalı?nın suikasta kurban gidişinden kısa bir süre önce Aziz Barnabas olayında parmağı olduğunu iddia ettiği yüzbaşının Muzaffer Tekin olduğu yıllar sonra ortaya çıkmıştı? haberi vurgulanıyordu.

8 Eylül 2008 tarihinde Taraf gazetesinde çıkmış olan haberinden sonra Şenol Gürkan 16 Eylül 2008 tarihinde Özel yetkili C.Başsavcılığına ifadesi alınmak üzere davet edilmiş ve Ergenekon savcıları tarafından da ifadesi alınmıştır. İşin enteresan yanı, şahıs savcılara vermiş olduğu ifadesinde  hayasızca şahsıma yüklemek istediği Kutlu Adalı cinayetinden hiç söz etmemiş, savcılar ise ihbar kabul ettikleri gazete haberleri ile ifadesine başvurdukları Şenol Gürkan adlı bu şahısa son derece ciddi bu konuyu sormayı akıl edememişlerdir. Çok garip !!!

Savcılık ifadesinde, benim KKTC vatandaşlığımı, bazı Ergenekon sanıkları ile irtibatlandırmak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini desteklemek gibi KKTC ye gittiğim gibi gerçek dışı haberler ile geciştirmiş, şahsıma yönelik suç isnat edilebilecek somut bir delil savcılara sunamamıştır. Zira, geçmişte haber adı altında yaptıkları, bilgi kirliliği amaçlı kendisine bir takım merkezlerce verilen görevlerdir. O dönem çalışmış olduğu gazeteye gönderdiğim tekzip ile 13.Ağır Ceza Mahkemesine vermiş olduğum dilekçelerimi ekte sunuyorum. Dikkatle okunduğunda, bu şahsın ve kendisine yaptırılan bu hayasızca atf-ı cürmün neye hizmet ettiği kolaylıkla anlaşılacaktır.

Huzurdaki tanık sorgusunda Şenol Gürkan adlı şahsa, ahlaki, hukuki ve vicdani olmayan beyanlarının somut belgelerini mahkemeye sunması çağrısında bulundum. Vermiş olduğu cevap karşısında hayret ve dehşet?e düşmemek mümkün değil! ?Ben öyle yazdığımı hatırlamıyorum!?  Mahkemenin duruşmaya verdiği kısa bir aradan sonra ise tekrar aynı konu ile ilgili; ?Şimdi notlarıma baktım, hakkınızda böyle ithamlarım olmadı!?

Şenol Gürkan?ın hatırlamaması ve o yazıya ulaşamaması doğrudur. Çünkü servis gazeteci, sipariş metni yayınlamak mecburiyetinde kaldığı için içerikten bi haberdir!!!

Hala, yandaş medya ve yandaş kalemşörleri anlamayanlara ithaf olunur!

Muzaffer TEKİN

22 Ağustos 2012 / Silivri

TANIK SORGULAMALARI ESNASINDA MARUZ BIRAKILDIĞIMIZ ENGELLEMELER. YETMİYOR, BİR DE CEZALANDIRILIYORUZ!

Yaklaşık iki aydır tanık ifadeleri dinleyen mahkeme, geçtiğimiz hafta salı günü  gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ı dinledi. Menfur  Danıştay suikastine ismi karıştırılan Muzaffer Tekin, bilindiği üzere saldırının akabinde medya marifetiyle sistemli olarak gerçekleştirilen siyasal linç’in kurbanı yapıldı. Örneklerini daha sonraki yıllarda çokça gördüğümüz, önce kamuoyu önünde itibarını yok et, sonra derdest et nazariyesi ilk o süreçte uygulamaya konuldu. Medya yoluyla, onurlu ismi mesnetten uzak türlü olumsuzluklar yüklenerek  ülke kamuoyunda şaibeli hale getirilmeye çalışıldı. Maalesef yapanın yaptığıyla kaldığı gibi yazan da yazdığıyla kaldı. Aleyhinde yazı yazan, haber yapan  kalem sahiplerinden birisi de o gün duruşma salonunda tanık olarak dinlenilen gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’tı. Tanık Aydıntaşbaş’ın ifadelerinde  ismi geçen  Muzaffer Tekin’in, soru sorma isteği(hakkı)  mahkeme başkanı tarafından reddedildi. Gerekçe olarak ta tanığın, Muzaffer Tekin’i tanımaması gösterildi. İleri sürülen gerekçe karşısında hayrete düşen Muzaffer Tekin, soru sorma hakkı elinden alınmasının yanında mahkemenin insicamını bozduğu gerekçesiyle de 16 celse duruşmalardan men edilme cezası aldı. Aşağıda konu ile ilgili bilgi ve yargılamayla ilgili gerçeklerin  yer aldığı gazete kupürü, Ergenekon davası tutuklusu, gazeteci sayın Hikmet Çiçek’in  01 Ekim 2012 tarihinde Aydınlık gazetesinde yazdığı köşesinden alınmıştır.

Av.Fethiye Ç. klasörü 025

BU SİTE DE YER ALAN BİR YAZIM.

Ergenekon adı verilen 19 davanın birleştirildiği kovuşturmalarda 2 ayı aşkın bir zaman diliminde kesintisiz olarak ?tanık? dinlenmektedir. Dinlenilen tanıklar ?kamu tanığı? olarak huzura alınıyorlar ve ?bildiğimi dosdoğru söylüyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim? metni kendilerine mahkeme başkanınca tekrar ettirilerek dinlenilmeye başlanıyorlar. Ayrıca doğru beyanda bulunmadıkları taktirde haklarında yasal işlem yapılabileceği kendilerine hatırlatılmasına rağmen, bir önceki celse yemin edip tanıklığına başvurulan kişi şayet mahkemeye sanıklar aleyhinde yeterli bir malzeme sunamamış ise hemen tanık koruma programına alınarak bir kez daha ifadesine başvuruluyor ve bu kez söylediklerinin tamamını reddederek atf-ı cürümlerde bulunuyor. Fakat ne yazık ki bir ay içerisindeki bu değişimi ve yeminini tanığa hatırlatmak, bunu sorgulamak hiç bir yargıcın aklına gelmiyor. Örnek; Esra Feride Gökçimen?in sorgu tutanakları.

Söz konusu bu tanıkların hemen tamamının ortak özellikleri; tescilli dolandırıcı, ajan, tecavüzcü, uyuşturucu müptelası, katil, hırsız, suç örgütü üyesi ile terör örgütünden kaçıp itirafçı olmalarıdır. Bu son derece itibarlı tanıklar(!) en aşağı anlama düzeyindeki insanların bile kolaylıkla tespit edebileceği çelişki dolu ifade, yalan ve iftiralarından kesinlikle sorgulanmadıkları gibi bir de maalesef mahkeme heyetinden teşvik görmektedirler. Bu duruma isyan eden sanıkların sözleri ağızlarına tıkılıyor, mikrofonları kapanıyor, azarlanıyor ve mahkeme salonundan kolluk kuvetleri marifetiyle yaka paça atılıyorlar. Bununlada yetinmeyen mahkeme heyeti, adil olmadığı bir yargılamada sanıklar hakkında suç duyurusunda bulunarak, söz konusu bu masum insanların mağduriyetine mağduriyet katmaktadır!

Nadir olarak huzura alınan, sanık lehine ifade veren kamu tanıkları ise vermiş oldukları ifadelere pişman edilircesine mahkeme heyetince didik didik edilerek nerede ise söylediklerinden vazgeçirilmek için her türlü baskıya maruz kalmaktadırlar. Bunun somut bir örneği, tanık Necat Uysal?ın sorgusunda yaşanmıştır; ?Alparslan Arslan?ı Doğuş Faktoring?e ben götürdüm ve sahipleri ile tanıştırdım.? ifadesinden sonra, tanığın mahkeme heyetince muhatap olduğu sorulara bakmak yeterli olacaktır.

Tanıklar?a sanık teşhisinde tanımadığı sanığın, önce isminin söylenip bir kez daha teşhis yaptırılması, sanığın yaklaşık yarım saat soru sorduğu tanık tarafından sorgu nihayetinde teşhis ettirilmeye zorlanması ise bu davranış içerisine giren yargıçlar adına hem çok üzücü hem de düşündürücüdür!

Hekimin koyduğu yanlış bir teşhis bir hastayı öldürürken yargıcın adil olmayan kararları sadece muhatabını öldürmüyor, toplumun geleceğe olan inancını, umutlarını, özgür yaşama ideallerini ortadan kaldırıyor. Bu süreçte bunu yaşayarak öğrendim!

Karar?a giden yargılamalarda sanıkların lehlerine ifade edecekleri bir cümle bir yana, bir kelime dahi şiddetle engelleniyorsa, burada gerçeğin ortaya çıkmasından korkanların olduğunun  resmidir!

Çünkü ?gerçek insanı özgür kılar? istenende zaten bizlerin özgür olmaması!

Muzaffer TEKİN

21 Ağustos 2012 / Silivri

Sayın Fethiye hanımefendi,

Sizden, hassaten Talip Doğan Karlıbel hakkında mahkeme yapmış olduğum sunumlarımı ve Almanya yetkili adli mercilerinden gelen ?resmi? yazıları tetkik etmenizi istirham ediyorum.

Bu şahıs yazmış olduğu kitaplar ve röportaj verdiği yazılı basın, sosyal medya ve de görsel medya da yıllarca kanal kanal dolaşarak başta ben olmak üzere yargılandığımız davadaki birçok insana akıl almaz ithamlar ile iftiralar attı. Adli mercilere kendisinin tanzim ettiği sahte evraklar sundu. Netice de bizler bunların ?sahte? olduğunu maddi delillerle mahkeme huzurunda yargıçlara ispat ettik. Lakin bu şahıs hakkında 13. Ağır Ceza Mahkemesi hiçbir yasal işlem yapamadı. Yapmadı demiyorum ya-pa-ma-dı!

Şimdi şu sorunun cevabı bence her şeyi açıklamaya yeterlidir. Bu normal bir vatandaş, sıradan bir vatandaş olsa bu işlere cesaret edebilir mi? Ne mümkün. Çünkü o yalan üretme merkezlerine hizmet eden tescilli bir ajan. Dolayısı ile de o merkezlerce korunup kollanıyor ve mahkemelerde hakkında işlem yapamıyorlar!

İşte asrın davasında(!) insanlar bu ve bunun gibi kirli oyunlar ile hedef yapılıp toplum nezdinde potansiyel suçlu haline getiririlmişlerdir.

Saygılarımla

Muzaffer Tekin  

13.Ağır Ceza Mahkeme Başkanlığına / Silivri

Sayın Başkanım, Değerli Üyeler;

Duruşmaların başladığı ilk günden bu güne kadar, bana kimse gerçek bir hukuk devletinde, değil terörist muamelesi yapmak, bir gün bile özgürlüğümü elimden alamaz diye haykırıyorum.

Ama ne yazık ki! 3,5 yılı bulan yargılama sürecinde de gözetime alınıp şüpheli yapıldığımız dönemlerde ki bir kısım siyasilerin, bir kısım bürokratların ve görevli medyada yazar çizer diye tanımlanan geçmişi ve bugünü karanlık kişilerin atf-ı cürümleri aynen devam etmiş, bu günlerde ise anlaşılmaz bir ivme kazanmıştır.

Malum medya organlarındaki ibret tablosu şudur; Savunmalarımız göz ardı edilerek menfur Danıştay saldırısının nihai kararı verilmiş ve bizlerinde infazları yapılmıştır!

O halde mahkemenizin işlevi nedir? Yaptığınız yargılama göstermelik ve bir anlam ifade etmiyor mu?

Yoksa sizlerde medya operasyonları ile özgürlükleri ellerinden alınıp, iddianame formatında yazdırılan kitaplar ile önceden haklarında sevk maddeleri yazılıp iddianamelerde de bire bir bunlara sadık kalınarak haklarında yıllardır kuvvetli suç şüphesi yaratılan insanları bugünlerde aynı merkezlerden gelen mesajlar ile mi suçlu ilan edip infaz kararlarını vermek niyetinde misiniz? Değilse, artık bunlara hadlerini bildiriniz!

Muzaffer Tekin gerçeğini beni tanıyanlar çok iyi biliyorlar. Hakkımda kuvvetli suç şüphesi oluşturmak adına görevlendirilenlerin gerçek kimliklerini de ben bu süreçte yaşayarak öğrendim.

Asıl örgüt görevlilerinin bizler hakkında yapmış oldukları yoğun bilgi kirliliğinden ne yazık ki bazı hukuk adamlarının da yanılgı içerisine itildiklerini, algılarında peşinen suçlu profilleri yaratıldığını düşünüyorum.

Savunma amaçlı sunum ve taleplerimde, kovuşturma süreci ve öncesi benim şeref ve onuruma ahlaksızca saldıranlara hiçbir hukuki yaptırım uygulanmadığı için ben bireysel mücadelemi veriyorum. Bu ajan provokatörler hakkındaki tespitlerimde hiç yanılmadığım bugün net olarak ortaya çıkmıştır!

Kendi meslektaşları dahi bunların gazeteci olarak anılmalarından utandıklarını sıkça dile getirirlerken rant paylaşım savaşında birbirine düşen kiralık kalemler seviyesiz tartışmalarında muhbirlik ve ajanlık ithamları ile kendi ipliklerini pazara çıkarmışlardır!

Namuslu, onurlu bir insanı ahlaksız ve iffetsiz olaylara malzeme yapamazsınız. Ama ar damarı çatlamış bir insanda onur, namus ve şeref gibi mevhumlar olmadığından onlar her türlü tertibin aracı olurlar. Hem de en kutsal değerler üzerine huzurda yemin ederler, gözünüzün içine baka baka yalan söylerler, iftira atarlar. Bundan da nebze olsun utanmazlar. Çünkü öyle bir duyguları kalmamıştır!

Bunun örneklerini bu mahkeme huzurunda yaşadık. Son örneği de Talip Doğan Karlıbel?dir. Tanık ifadesinden sonra da kanal kanal dolaşarak atf-ı cürümlerini halen sürdürmektedir. Karlıbel?in yalancı, sahte evrak düzenleyicisi ve iftiracı olduğu iddianame hazırlanmadan yapılan resmi yazışmalar ile somutlaşmasına rağmen hakkında yasal işlem yapılmaması, bir nevi dokunulmazlık zırhına büründürülmesi cüretkârlığını arttırmaktadır.

Yalan: Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı söylenen sözdür.

İftira: Birine aslı olmayan bir suç yüklemedir. Hukuki yaptırımı olduğu gibi dinimizce de bir insan öldürmekten daha büyük vebali vardır.

Talip Doğan Karlıbel kadar, onu pazarlayanlarında hem hukuki hem de vicdani sorumluluklarının çok büyük olduğunu hatırlatmak isterim.

2007 yılında Karlıbel?e yazdırılan paçavra kitap ile şahsıma iğrenç iftiralar attırıldı. Asıl örgütün medya ayağında ki ajan provokatörleri ise bunları gazete ve dergilerinde doğruluğunu araştırma gereği duymadan büyük bir şehvetle yayınladılar. Zaten araştırmacı bir yazar veya gazeteci böyle bir ahlaksızlığın tarafı olmaz!

Talip Doğan Karlıbel?in 20 Ocak 2012 tarihli 210.celsedeki tanık sorgusunda, üye hâkim Sedat Haşiloğlu Taraf ve Sabah gazetelerinde çıkan bu haberleri kendisine sorduğunda da utanmadan aynı iftiralarını yinelemiştir. Üye hâkim Haşıloğlu?nun dava dosyasına vakıf olduğunu, konu ile ilgili yazışmalardan bu şahsın iftira attığını gayet iyi bildiğini, müfterinin atf-ı cürümlerinin bir kez daha tescil edilmesi adına sorgulama yaptığını düşünüyorum.

Tertip heyeti Talip Doğan Karlıbel?e 2007 de yazdırdığı kitap ile şahsımı itibarsızlaştırmak istemiş, bir örgüt yöneticisine uygun son derece kirli bir profil çizmeyi amaçlamış, lakin Alman resmi makamlarından gelen belgeler oyunlarını bozmuştur!

İnsan olma erdemini tadamayanların ahlaklı olmaları düşünülemez. Bunun içindir ki bu kez, sahte belgeler koltuğunun altına sıkıştırılan Talip Doğan Karlıbel  11 Mayıs 2008 günü İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına gönderilerek, şahsım ve aynı davada yargılandığımız bir kısım insanlar karalanmak istenmiştir.

Bu sahte belgeler iddianame hazırlanmadan basında, özellikle de ?Aktüel? isimli bir dergide ?Ergenekon?un Uyuşturucu Trafiğini Alman İstihbaratı Çözdü? başlığı ile yayınlanmış, içeriğinde kendi bulanık ve kirli geçmişlerine yakışacak iftiralar ile Muzaffer Tekin rencide edilmek istenmiş, iddianame eklerine konarak da bugüne kadar mahkemeniz meşgul edilmiştir.

Bu davanın görülmeye başlandığı ilk günlerde Sn. Savcı M. Ali Pekgüzel; ?Biz, soruşturma gizliliğine dikkat ettik demişlerdi? O halde, bu sahte evraklar ile size gelebilme cesareti gösteren Karlıbel ve onun arkasındakileri araştırırsanız, bunları basına sızdıranlara da, asıl örgüt?e de ulaşırsınız.

Benim, kendimden en küçük bir şüphem olmadığını sıkça ifade ediyorum. Mahkemenizin de Muzaffer Tekin hakkında en küçük bir şüphe duymaması adına ?İddia makamı, iddiasını ispat ile mükelleftir? kolaycılığına kaçmayarak, şahsım ile ilgili tüm iddiaların araştırılması için taleplerde bulunuyorum.

Talip Doğan Karlıbel?in müfteri olduğunun tescil?i için mahkemeniz vasıtası ile hakkımdaki atf-ı cürümlerin araştırılması maksadı ile yetkili Alman makamlarına 04 Ocak 2012 tarihinde göndermiş olduğunuz yazınızın cevabının 07 Mart 2012 tarihinde mahkemenize ulaştığını öğrenmiş bulunuyorum.

T.C. Adalet Bakanlığı, Almanya yetkili makamlarının göndermiş olduğu Almanca orijinal belgeler için ?Resmi olmayan tercüme? ibaresi ile şahsımı ilgilendiren hususta aşağıdaki bilgileri vermiştir;

?İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi ek talebinde yalnız Yılmaz Tavukçuoğlu ve Muzaffer Tekin arasındaki telefon konuşma kayıtlarının ve diğer belgelerin gönderilmesini talep ettiği için, talep yetkili Niedersachsen Eyalet Adalet Dairesine gönderilmiştir.

Talebin ve özellikle talebe ekli Niedersachsen Eyalet Kriminal Dairesinin 20 Kasım 2003 tarihli notunun incelenmesinde söz konusu notta bir ?Yanlışlık, tahrifat? olduğu tespit edilmiştir.

Yapılan incelemenin diğer ayrıntıları konusunda Hannover Savcılığının 15.09.2011 tarihli rapor suretine bakılabilir.

İstenilen evrak mevcut olmadığı için talep yerine getirilememiştir!? (Getirilememektedir)

Sayın heyet; sizce bu açıklama yeterlimi bilmiyorum. Orijinal Almanca metinlerin tamamını tercüme ettirip inceleyebildiniz mi?

Talip Doğan Karlıbel?in savcılık makamına sunduğu belgeler için ?yanlışlık?, ?tahrifat? ifadelerinin çok masum kalacağını düşündüğümden ve bu süreçte güven duygularım çok zedelendiğinden Noter yetkili, Yeminli Tercüme Bürosuna Almanya yetkili makamlarından gelen belgelerin Türkçe çevirisini yaptırttım. Netice beni yanıltmadı. Bunu şimdi dikkatinize sunuyorum;

1-Alman Federal Hukuk Müdürlüğünün, T.C. Büyükelçiliği Rungestr 9 10179 Berlin-Mitte adresine gönderdiği resmi yazı.

2- Hannover savcılığı (Yönetici Yüksek Savcılık) Aşağı Saksonya Adalet Bakanlığının, Federal Hukuk Bürosuna gönderdiği resmi yazı.

3-Aşağı Saksonya Eyalet Ağır Ceza Dairesinin Raporu.

Arz ettiğim resmi belgelerden anlaşılacağı üzere, Alman İstihbaratı, Olmayan Bir Örgüt?ün Uyuşturucu Trafiğini Çözmek Gibi Bir Gafletin İçerisinde Olmamıştır!

Fakat Almanya Adli Mercileri, maddi deliller ile asrın davası denilen lakin asrın en büyük komplosunun tanığı Talip Doğan Karlıbel?in, müfteri olduğunu mahkemenize bildirmiştir.

İddianamenin birçok yerinde bu sahtekârın tanık ifadesi ile beni karalamak yanılgısına düşen iddia makamı, bu iddialarını vicdani ve mesleki sorumlulukları gereği çekmek mecburiyetindedir.

Muzaffer Tekin

225.celse, 27.04.2012

 

 

Ekler:

Ek-1  Almanya Federal Hukuk Müdürlüğünün resmi yazısı

Ek-2  Aşağı Saksonya Adalet Bakanlığının resmi yazısı

Ek-3  Aşağı Saksonya Eyalet Ağır Ceza Dairesinin raporu

 

ek1ek1aek2ek2aek3

28.05.2012 TARİHLİ 238.CELSEDE KONU İLE İLGİLİ YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA VE TALEBİNİN METNİ

 13.Ağır Ceza Mahkeme Başkanlığı?na / Silivri

 

Sayın Başkanım, Değerli üyeler;

19.yüzyıl Avrupasında düzmece haber yapmak ve suç yaymak, sahte belge düzenlemek, komplo kurmak, suç ve suçlu imal etmek, hayali düşmanlar yaratmak, Umberto ECO?nun ?Prag Mezarlığı? isimli romanında Simone SİMONİNİ adlı bir karakter ile özdeşleştirilmiştir.

SİMONİNİ? nin uzmanlık alanı sahteciliktir. Menfaat karşılığı her türlü belgeyi düzenleyebilir. Gerçekte olmayan bir noter sözleşmesi, yazılmamış bir mektup, bir vasiyetname ya da bir itirafnameyi profesyonelce yazabilir!

?Birilerinin mahvına yol açabilecek bir belge yaratmak çok güzeldir. Sanat?ın gücü? der SİMONİNİ.

Şeytani yeteneğiyle gizli servislere hizmet eden SİMONİNİ ?Hükümet ajanlarının kafasını fazla bilgiyle doldurmak gereksizdi. Onlar sadece siyah ve beyaz, iyi ve kötü gibi açık ve yalın fikirler isterlerdi ve kötü yalnızca bir tane olmalıydı? demektedir.

Simone SİMONİNİ? nin en muhteşem eseri Yahudiler için kutsal kabul edilen Prag Mezarlığında yapılan ?Gizli Toplantı?dır.

Yüzbaşı Dreyfus?un bir casus olarak tutuklanarak Şeytan adasına gönderilmesine neden olan meşhur mektubu da yine SİMONİNİ hazırlamıştır.

Ona hiç dokunulmaz! Onun dokundukları ise ya hapislere atılır ya da öldürülürler. Çünkü o sistemin önemli bir aktörüdür!

İçinde bulunduğumuz yüzyılın Simone SİMONİNİ? si de Talip Doğan KARLIBEL dir. Yalan söyler, sahte belge tanzim eder, iftira atar, tescilli a?n ve d?dırıcıdır! Hakkında açılan davalardan zaman aşımı v.b. nedenlerle bir şekilde sıyrılmasını bilir.

SİMONİNİ, Yüzbaşı Dreyfus?un Şeytan adasına gönderilmesine sebep olmuştur. KARLIBEL ise E.Yzb. Muzaffer Tekin?in tutukluluğunun devam ettirilmesi için, iddia edilen örgüt liderine kirli bir profil yaratmak maksadıyla çete, mafya ve cemaat düzeninin en önemli aktörüdür.

27 Nisan 2012 tarih, 225.celsede kendisi hakkında, Alman yetkili adli mercilerden mahkemenize gelen resmi yazışmalar neticesi yasal işlem yapılmasını talep ettim. Ara kararınızda talebimin hükümle birlikte değerlendirileceğini ifade ettiniz. Ben ise 30 Nisan 2012 tarihinde Silivri C.Baş Savcılığına Talip Doğan KARLIBEL?e  ?Hakaret? suç şüphesi ile ifade verdim.

Hakkımdaki soruşturmanın mahkemeniz suç duyurusu ile olmadığını belirtmek istiyorum. Simonini Karlıbel?e sorgusunda sarf ettiğim sözleri nesnel olarak desteklediğimi kabul ederek bu konuda adil davrandınız. Silivri C.Baş Savcılığının soruşturmayı res?en başlattığını ifade vermeye gittiğimde öğrendim.

Kamu görevi yapan tanıkların ağızlarından çıkan her kelime son derece önem arz ettiğinden ve beyanları insan hayatı ile ilgili olduğundan, güvenilir olmaları şarttır. Ayrıca maddi gerçeğe ulaşabilmek için doğru ifade vermeleri gerektiği kendilerine hatırlatılır. Bunun için de ?Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim? diyerek tanıklıklarına başvurulur.

Gerçek bir hukuk devletinde ve adil yargılamada Talip Doğan KARLIBEL bu duruşma salonunda tanık olmak yerine, sahte belge düzenlemek, iftira atmak, yürütülen bir soruşturmada iddia makamını yanlış yönlendirmek gibi fiillerden tutuklanırdı diye düşünüyorum.

19 Ocak 2012 tarih, 209.celse ve 20 Ocak 2012 tarih, 210. Celsede iki gün huzurda tanık olarak dinlenen Talip Doğan KARLIBEL, Muzaffer TEKİN?e yönelik iftiralarına devam etmiş, iddia makamına sunduğu sahte belgelerin inatla gerçek olduğunu savunmuş yalan beyanda bulunmuştur.

Tanık ayrıcalığı ile saygınlığı korunurken, yalan söylerken de sanık haklarından yararlandırılmıştır.

Sayın heyet; KARLIBEL hakkındaki kararınızın vicdani ve hukuki olmadığını düşünüyorum. Bu dokunulmazlık zırh?ı onun ahlaki ve vicdani olmayan söylem ve eylemlerini tetiklemektedir.

Maddi deliller ile işlediği suç sabit olan KARLIBEL için bugüne kadar cezai müeyyide uygulanmaması adaletin geciktirilmesidir. Talebimi hüküm aşamasına taşımanız ise bunu katmerleştirecektir. Oysa geciken adaletin, adalet olmadığını en iyi bilen sizlersiniz. Bizlere de yaşatarak öğrettiniz!

Talip Doğan KARLIBEL hakkında 225.celse, 27 Nisan 2012 tarihinde yapmış olduğum suç duyurumu bir kez daha yineliyorum. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in bu hususta isteksiz olduğu netleşmiştir. Tanık kamu adına görev yapmaktadır ve savcı da kamu adına mütalaa da bulunmaktadır. Fakat mahkemelerin ?Türk Milleti? adına karar verdiğini bilebiliyorum.

Şu ifade sanık avukatlarına ait değildir. İlk günlerde operasyonlara destek veren gazeteci Ali Bayramoğlu; ?Emniyet ve yargı içerisindeki özerk bir yapı kuşkulu deliller üreterek bu davanın yönünü tayin etmektedir?

Ben sizlere asıl örgütün medyadaki çok önemli bir adamını ifşa ettim. Kuyruğundan yakalamadım, gövdesini teşhir ettim. İz sürdüğünüz takdirde Bayramoğlu?nun işaret ettiği özerk yapıyı dolayısı ile de asıl örgütü deşifre edebilirsiniz.

Sayın heyet; şimdi sizlere, beni hayret ve teessüre iten bu davaların ilk gününden itibaren müşteki olduğumuz, hukuk adamlarının mesleklerine olan ilgisizliği, vurdumduymazlığı, en önemlisi de Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerini hafife aldıklarının çok önemli bir belgesini arz edeceğim.

Medyada yer alan ?Polis fezlekesi iddianameye dönüşüyor?, ?Savcı değil, Savıcı? ifadelerinin de  hiçte haksız söylenmediği, maalesef bir takım hukuk adamlarının görev ve yetkilerini polise ihale ettiklerini arz edeceğim yazışmalar net olarak ortaya koymaktadır.

Talip Doğan KARLIBEL?in atf-ı cürümleri henüz iddianame hazırlanmadan KOM DAİRE BAŞKANLIĞI?na, İstanbul Kriminal İrtibat Bürosu, Almanya 12.09.2007 Faks mesajı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün İstanbul Özel Yetkili C.Baş Savcılığı?na 24.06.2008 tarihli ?Bilgilendirme Yazısı? ile tescil olunmasına rağmen, iddianamede, onun şahsım hakkındaki çirkin ithamlarını iddia makamı imzalı, polis derlemeli metinler halinde gördük.

209 ve 210. Celseler de ?Kamu tanığı? olarak dinlenen Talip Doğan KARLIBEL?in resmi yazışmaları yok sayarak, pişkin pişkin yalan ve iftiralarına devam etmesi üzerine, 27 Ocak 2012 tarih 214.celsede Alman Adli Mercilerinden araştırılmak üzere ayrıntılı bir talep metnini mahkemenize arz ederek, KARLIBEL?in gerçek yüzünün bir kez daha ortaya çıkmasını amaçladım.

EK-3, EK-4, EK-5, EK-6 doğrudan, Alman Yetkili Adli Mercilerinden istenen hususları içermekle beraber, EK-7 deki talebim ise direkt iddia makamına sorulmak üzere mahkemenize arz edilmiştir.

Mahkemeniz 17.02.2012 tarih ve 2012/116 Değişik İş Kararınızın (1-B-ff) No?lu ARA KARARINA, İst. Özel Yetkili C.Baş Savcılığının takip ettiği işlem ve yöntem, mahkemenize verdiği cevap trajikomik olduğu kadar, görevi savsatmaz insan aklı ile de adeta alay etmektedir.

11 Haziran 2008 tarihinde Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?e tanık olarak ifade veren Talip Doğan KARLIBEL ?Ancak ben kesin olarak ibraz etmiş olduğum telefon görüşmelerinin Raci oğlu Muzaffer TEKİN tarafından yapıldığını kesin olarak biliyorum. Çünkü o tarihte Muzaffer TEKİN?in ismi geçtiğinde ?TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ? aracılığı ile kendisi teyid edilmiştir. Yaklaşık 600 sayfa telefon dinleme tutanakları mevcuttur. O kayıtları da istediğiniz taktirde Federal Savcılıktan talep ederseniz, elde edebilirsiniz? demektedir.

Ben 27 Ocak 2012 tarih 214.celse de mahkemeniz aracılığı ile, henüz iddianame mahkemeye sunulmadan savcılık makamı tarafından Talip Doğan KARLIBEL?in yukarıdaki ifadeleri araştırıldı mı, insan onuru ve hayatı ile ilgili böylesine önemli iddialar araştırılmadan iddianame eklerine nasıl konabilir düşüncem ile bu hususun netlik kazanmasını mahkemenizden talep ettim.

İst. Özel Yetkili C.Baş Savcılığından savcı Cihan KANSIZ imzalı 25.04.2012 tarihli cevabi yazı, kendisinin görev ve yetkisinde olan konunun Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü?ne havale edildiğinin kanıtıdır.

İlgili savcılığın ?Evet? veya ?Hayır? olarak vereceği cevap, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü?nün basından topladığı magazinel haberler, iddianame eklerindeki dosyalardan elde edilen evraklar, hatta adıma faaliyet gösteren siteden elde edilen bilgiler ile mahkemenizin kayıtlarını, mükerrer ve maddi olgu taşımayan evrak çöplüğüne dönüştürmüştür.

18.04.2012 tarihli Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü?nün, Şube müdürü Ömer Köse imzalı, İst. C.Baş Savcılığına gönderdiği yazıda, ?Talip Doğan KARLIBEL? in beyanları ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda 2008/968 Esas No?lu iddianamesinin Ek Klasörlerinde yer alan belgelerde ve açık kaynaklarda şahsın ifadeleri dayanak gösterilerek Muzaffer TEKİN?in Alman İstihbaratı adına muhbirlik yaptığıyla ilgili bilgi ve belgeler ile 11.02.2003 ve 19.11.2003 tarihine ait olduğu iddia edilen telefon görüşmelerinin olduğu görülmüş olup başkaca bir bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır.? denilmektedir.

Mahkemenizin kendisine sorduğu soruyu, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü?ne havale eden savcı Cihan KANSIZ polis raporlarını aynen mahkemenize iletmiş fakat Talip Doğan KARLIBEL ?in atf-ı cürümlerini ortaya çıkaran resmi yazışmaların tamamını yok saymıştır.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün lehime olan resmi yazışmaları görmezden gelmesinin mantığını anlayabilirim. Lakin Cumhuriyet Savcısının bunu yapmaya hakkı yoktur! Bunu kasıtlı yapmadı ise bu davaya ne kadar yabancı olduğu ortaya çıkar ki bununda takdirini sizlere bırakıyorum!

Şimdi mahkemenize TEM Şube Müdürlüğü?nün ve savcı Cihan KANSIZ?ın ?Başkaca bir yazışma ve evrak bulunmamaktadır? diyerek mahkemenize göndermekten imtina ettiği resmi belgeleri arz ediyorum.

Zaten ilgili makamlar zamanında bu evrakları görebilselerdi(!) daha önce arz ettiğim gibi Talip Doğan KARLIBEL bu mahkeme huzuruna çıkarılmadan ?Sahtecilik? ve ?İftira? suçlarından tutuklanırdı.

TEM Şube Müdürlüğü ile savcı Cihan KANSIZ?ın 13.Ağır Ceza Mahkemesinden gizlediği resmi yazışma evraklar;

1-     Federal Kriminal Dairesi (BKA) İstanbul İrtibat Bürosunun, Ankara KOM Daire Başkanlığı?na 12.09.2007 tarihinde göndermiş olduğu faks mesajı.

2-     İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü?nün İstanbul Cumhuriyet Baş Savcılığına 24.06.2008 tarih, Sayı: B.05.1.EGM.0.09.05.03 11113.16909-164127-111510, Konu: Bilgi Talebi Yazısı

3-     Berlin Büyükelçiliğinin T.C. Adalet Bakanlığı?na göndermiş olduğu, Tarih:08.02.2012 Sayı:164.10/511-91 (ERG) / 2012 / BERL / 964896 yazısı.

 Saygılarımla

Muzaffer TEKİN

28 Mayıs 2012 Celse: 238

Share

Yorum yok

Ergenekon davası sanıklarından, Aykut Metin Şükre’den gelen basın açıklaması…

aykut metin şükre 001aykut metin şükre 002aykut metin şükre 003

Share

Yorum yok

AYDINLIK GAZETESİNDE YAYINLANAN MUZAFFER TEKİN RÖPORTAJI

6-7 Eylül 2013 tarihinde yayınlanan, Sn. Hikmet Çiçek ile gerçekleştirdiği röportajında, büyük tertibi tüm çıplaklığı ile Aydınlık gazetesi okurlarına anlattı.

Aydınlık-06.09.2013Aydınlık röportajı

Share

Yorum yok

İDRİS GÖRÜNÜMLÜ İBLİSLER!

Televizyon karşısında geçirdiğim dalgın bir anımda, ismimin geçtiğini duyunca bir an irkildim ve dikkatle beyaz cama odaklandım. Gazete sayfalarından pasajlar okuyan haber spikeri, Şeyh Salih Kurter ile yapılmış bir röportajdan başlıklar aktarıyordu; ?Ben şeyh değilim! Müridim yok! Emekli bir vaizim. Alparslan Arslan’ı bana gönderen Muzaffer Tekin?dir! Danıştay saldırısını o planlamıştır!?

Zat-ı muhterem(!)?in bu iddiaları karşısında ruhumda huzur, yüzümde ise bir tebessüm zuhur etti. Neden mi?

Çünkü ittifak-ı tertip bir kez daha suçüstü olmuştu!

Oysa yukarıda yer alan iddiaların sahibi Şeyh Salih Kurter mahkeme huzurunda; ?Ben Alparslan Arslan?ın çevresinden kimseyi tanımam! Zaten bu konuda bir şey de konuşmazdık!?  şeklindeki beyanı ile şahsımı tanımadığını ifade etmiştir.

Soyunmuş olduğu rabıta mühendisliği ile hukuk kurallarının yanı sıra, mantık kurallarını da yerle yeksan eden iddia makamı ise mütalaasında; ?Alparslan Arslan?ı Salih Kurter?in yanına Ergenekoncular gönderdi? diyerek zorlamalarına bir yenisini daha eklemiştir. Diğerleri gibi tek bir somut delilden yoksun bu iddia, Şeyh Salih?in açıklamalarına muhtaçtır! Mahkemede beni tanımadığını söyleyen şeyhtanın iftiralarına muhtaçtır! Yazıklar olsun hukukla aldatanlara, yazıklar olsun Allah?la aldatanlara!

Sana sormazlar mı ey Salih Kurter!

Tanımadığın bir adam, sana tanımadığın bir adam gönderiyor!

Neden gönderiyor? Amacı ne?

Hiç araştırmadın mı?

Tanımadığın Muzaffer Tekin ile asgari müşterekte ne özelliğiniz, fikir birliğiniz ya da menfaat ilişkiniz var?

Sen, içinde Allah korkusu taşıyan namuslu bir adam isen eğer, namussuzca bir plan içine girdiğinde niçin bu planı bozmadın?

Alparslan Arslan?ı, senin müridin yapan Süleyman Esen?dir! Alparslan?ın liderim dediği, bombaları aldım dediği Süleyman! Bu gerçeği üçünüzde mahkemede itiraf ettiniz, tutanaklarla sabittir kıvırtma! Şimdi ne değişti de utanmadan Alparslan?ı bana Muzaffer Tekin gönderdi iftirasında bulunuyorsun?

Görünmez olacağına dair,  türlü telkinlerle, muskalarla kandırarak robotlaştırdığınız Alparslan Arslan?a, Cumhuriyet gazetesi bombalanması öncesi; ?Dikkat et, bomba atan çocuk yakalanmasın!? şeklindeki uyarıların tutanaklarla sabittir!

Birilerinin görmezden gelmiş olması, suçüstü olduğun gerçeğini değiştirmez!

Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması eylemlerinin failleri, verilen ifadeler, telefon tutanakları v.b somut delillerle tartışmasız bir şekilde ayan beyan ortadadır!  Başta Osman Yıldırım, Salih Kurter ve Süleyman Esen olmak üzere, suçüstü olmuş bu failler, organik mahkemenin kararları yok sayılarak, masum insanlara karşı kullanılmışlardır! Yaşamları boyunca hiç görmedikleri, karşılaşmadıkları kimselere yönelik yapmış oldukları iftiraların verilen hükümlerle ödüllendirilmiş olduğu gerçeği tüm masum sanıkları olduğu kadar şahsımı da incitmiştir!

Şeyh Salih Kurter?in şahsıma yönelik yapmış olduğu iddialar ışığında anlaşılan odur ki, Yargıtay karar aşamasına kadar aleyhimize yönelik bilgi kirliliği medya marifeti ile devam ettirilecektir. İddia makamının ve mahkeme hükümlerinin kamuoyu vicdanında yer bulması adına Osman Yıldırım?ında bu süreçte aktif olarak kullanılacağından kimselerin şüphesi olmasın.

Lakin kirli beyinlerden ve idris görünümlü iblislerden medet umanlar şunu unutmasınlar ki her türlü baskı ve bilgi kirliliğine rağmen, bu cumhuriyetin başkentinde, özgür ve bağımsız yargıçları vardır ve adaletsizliğe son verecek kılıcıda onlar vuracaklardır!

İnancım tamdır!

16.08.2013

Muzaffer Tekin / Silivri

Share

Yorum yok

BİR VEFAM VAR!

Burhan Ayeri

Menfur Danıştay saldırısına ismimin karıştırıldığı günlerde görsel ve yazılı medya yaralı bir arslana saldıran leş sürüleri gibi akın, akın üstüme geliyordu. Gözetimde olduğum süre içinde ise bunların bir çoğundan habersizdim.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile serbest kaldıktan sonra elbirliği etmişçesine saldıran, bu hayasız medya operasyonunun içinde onurlu birkaç kalemin bu çirkin tertibe direndiğini gördüm. Bunların başında Sn. BURHAN AYERİ, Sayın KURTUL ALTUĞ ve Sn. DOĞU PERİNÇEK geliyordu. Ergenekon dava soruşturmalarında yazar Sn. HÜSEYİN MEMİŞ?in doğruları yazma konusundaki hassasiyet ve cesaretini de unutamam.

Hiç tanımadığım Sn. BURHAN AYERİ beni bir aile bireyim kadar yakın tanıyormuşçasına o dönem yiğitçe savunmuştu. Aynı çizgisini Ümraniye soruşturması kapsamında tutuklandığımda ve müteakibinde kovuşturma döneminde ısrarla devam ettirdi.

Serbest kaldıktan sonra Sn. BURHAN AYERİ?den randevu talep ederek kendisini ziyaret etmek istedim. Teveccüh buyurdular ve bu asil insan ile tanışma şerefine nail oldum. O vesile ile de kendilerine şükranlarımı arz ettim.

En merak ettiğim konu ise böylesine yoğun bir operasyonun hedefinde olan bana, biliyorum ki mesleğini kaybetme riski olmasına rağmen niçin destek oldu?

Aldığım cevap çok net ve kararlı idi;

?Muzaffer Bey yaklaşık 40 yıllık meslek hayatımda kalemimi hiç satmadım ve doğru bildiğimden şaşmadım. Menfur Danıştay olayına isminiz karıştırıldığında yazılı ve görsel medya organlarının nerede ise tamamı aynı merkezden servis edilmiş haberler ile toplum mühendisliğine soyunmuşlardı. Bu belli ki bir operasyon idi. O kısa süre içerisinde sizi tanıyan asker, sivil en az 17 kişi ile irtibat kurdum. Aldığım cevapların tamamı, sizin böyle bir menfur olayın içinde olmanızı bırakın, anılmanızın dahi söz konusu olmayacağı idi. Ben sadece doğruları yazarak gazetecilik görevimi yerine getirdim!?

Yukarıda arz ettiğim gibi Sn. Burhan AYERİ Ergenekon adı verilen soruşturma ve kovuşturma döneminde bana olan güven ve inancını kalemi ile hep haykırdı.

İnsanları siyasi, sosyal, ekonomik durumları ile makam ve mevkilerini göz önüne alarak devamlı mağduriyetlerini gündeme taşıyanlar, cezaevi ziyaretlerinde hep belli isimler ekseninde ziyaretler yapanlar, Türkiye Cumhuriyetinin dönüştürülme operasyonunda ilk hedef tahtasına oturtulan Muzaffer TEKİN?e ki karar duruşması ile sadece GÖREVLİ bir mahkemenin uydurma delil?ler, Osman Yıldırım müfterisi gibi tanıklar ile verilebilecek en ağır hüküm 2 müebbet 117 yıl verildiği günlerde bile hep mesafeli durdular. Bu davanın en başına oturtulan insanın 2006 yılından bugüne kadar yaşadıklarını ve sebeplerini bir defa olsun kendi ağzından dinleyelim insaniyetini bile gösteremediler.

Onun içindir ki bu ülkenin Sn. Burhan AYERİ gibi erdemli, namuslu, cesur kalemlerine çok ihtiyaç var. Çünkü onlar insanları kategorize etmeyip, ülkelerinin bekası için inandıkları doğruları yapıyorlar. Çünkü onlar bugünün Osman Nevres?leri.

Duydum ki bu asil insan rahatsızmış. İçim acıdı, üzüldüm. Zira toplumda bir elin parmakları kadar az kalan, arslan yürekli Burhan ağabeyimin sağlığı benim tutsaklığımdan elbette çok daha önemli.

En kısa zamanda sağlığınıza kavuşmanız dileklerim ile hürmetle ellerinizden öpüyorum, saygıdeğer büyüğüm.

13.08.2013

MUZAFFER TEKİN / SİLİVRİ

Share

Yorum yok

VİCDANLI HAKİMLER!

hakim1Ergenekon davasına bakan mahkemenin yedek üyeleri M. Fatih USLU ve Ercan FIRAT bir yazılı medya organına açıklama yaparak vicdanlarının çok rahat olduğunu, adaletin hassas terazisi ile tartarak adil bir karar verdiklerini, gerekçeli karar çıkınca her şeyin daha iyi anlaşılacağını ifade etmişler!

Verdikleri kararların adil olmadığının en güzel yansıması, işte bu kendilerini savunma refleksinde yatmaktadır. Yargıçlar kararları ile konuşur ise bu kamu oyu oluşturma çabaları nedendir?

Yıllardır Osman Yıldırım müfterisi ile devam ettirdiğiniz bu süreçte onu aklayıp, onun iftiraları ile ağırlaştırılmış müebbet cezası verdiğiniz masum insanların veballeri altından ne vicdanen, ne de hukuken hiç kalkamayacaksınız!

Bu cezaların onanması için, iddia makamı Osman Yıldırım?ın ?İTİBARLI? ifadelerini, ses ve görüntü kayıtlı alınan ifadesinde gizli tanık 9?da doğrulamıştır? diyerek gerekçelerini güçlendirmek adına mahkemenize Osman Yıldırım?ı iki ayrı tanık gibi sunmuştur. Aynı ifadeler mütalaalarında da yer almıştır.

Gel gör ki savcılar mahkemenizi yanıltarak bir adamı, iki ayrı adam gibi sunmuş, hukuk ile aldatmıştır. Bunun hukuk dilinde tanımı çok daha ağırdır!

Gizli tanık 9?un, gerçekte Osman Yıldırım olduğunu öğrenince ne yaptınız? O savcılar?a mahkemeyi yanılttıkları için hukuki bir işlem yapmadınız, onu biliyoruz! Halbuki gerçek bir hukuk devletinde o savcılara hemen görevden el çektirilir, haklarında yasal işlem yapılırdı.

Bu durumu bildiğiniz halde o kürsüde otururken vicdanınız rahat, hala adalet terazinin hassas ellerde olduğunu mu düşünüyordunuz? DÜŞÜNEMEZSİNİZ! NİÇİN Mİ?

Çünkü sizlerde kararlarınızı açıklar iken, Osman Yıldırım?ı aklamak, onun atf-ı cürümleri ile bizleri mahkûm etmek için aynen savcıların yaptığı gibi ?Hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde gizli tanık 9?da Osman Yıldırım?ı doğrulamıştır? diyerek Osman Yıldırım?ın  sadece savcıların değil, sizlerinde ?İTİBARLI? tanığı olduğunu ikrar ettiniz. Duruşmalarda Osman Yıldırım?ı üzmemek için olağan üstü çaba gösterdiğiniz tutanaklar ile sabittir.

Hala elinizde adaletin hassas terazisini tuttuğunuzu ve vicdanınızın huzurlu olduğunu söyleyebiliyorsanız sarf edecek tek kelime bulamıyorum!

İşte sadece karar duruşmasındaki savcıların iddialarını pekiştirmek için bir sanığı, mahkemeye iki sanık sunma ifadelerini aynen tekrar ederek kullanmanız sizlerin o kürsüden indirilip, cüppelerinizin çıkartılma nedenidir! Yüce Türk milleti adına karar verip, o kararınızda millete sahte tanık sundunuz! Osman Yıldırım Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine kendi el yazısı ile verdiği dilekçede ?Ben Muzaffer TEKİN?i tanımam!? diyor. Bunu görmezden gelip onun suçunu bana yamamanız sizin ne kadar vicdanlı olduğunuzu anlamaya yeter!

Bu günden, savunma ihtiyacını duyduğunuz kararlarınız için, Ankara 11 nci Ağır Ceza Mahkemesinin bir üye hakimi Osman Yıldırım için, ?HAYATI YALANLAR ÜZERİNE KURULU BİR ŞAHSİYET? diyor ve suçunun ?SÜBUTA? erdiğini kesin bir dil ile ifade ediyor.

Üç yıla yakın 13. Ağır Ceza Mahkeme Başkanlığı yapan Sn. Köksal ŞENGÜN sizlerin kararınızı eleştirerek ?Dosyadaki hiç bir sanık hakkında eylemlerle bağlantı kurulamadı, deliller eşliğinde suçlama getirilemedi? diyerek devamla Osman Yıldırım?ın tahliyesi içinde, ?öyle bir şeyi düşünemem bile? ifadelerini kullanmıştır.

Sizlerin vicdanı huzurlu iken, verdiğiniz karar kamuoyunun vicdanını kanatmış olmalı ki, bir çok saygın hukukçu ve adına karar verdiğiniz Türk milleti buna isyan etti.

Kararlarınızın adil olup olmadığını, test etmek için hukukçu olmaya da gerek olmadığını vurgulamak istiyorum. Son savunma ve sözlerini almadığınız sanıklar ortada iken, adına karar verdiğiniz Türk milletinden kararınızı kaçırmanız başlı başına bir hukuk skandalıdır!

Duruşmalarda, ?Sizler sanıksınız, bize soru soramazsınız!? çıkışlarınıza sıklıkla muhatap olduk. Peki, sizler mahkemelerinizin başındaki ?ÖZEL? ifadesi gibi şahsa mahsus özel bir hukuk fakültesinden mi mezun oldunuz? Sizleri eleştiren, hatta yüksek yargının en tepesinde görev yapmış yargıçlar yoksa sizlerin hukuk nosyonuna sahip değiller mi?

Zira hiç bir eleştiriye tahammülünüz olmadığı gibi, bugüne kadar almış olduğunuz bir tek kararınızdan bile rûcu etmediniz!

Mahkemeler ve dolayısı ile yargıçlar ile Ergenekon denilen davalarda sanık olmam sebebiyle tanıştım. 13. Ağır Ceza Mahkemesinin eski başkanı Köksal ŞENGÜN?ü insanı, vicdani ve mesleki açıdan sizlerle mukayese ettiğimde, çok deneyimli, meslek ahlakı ve vicdani hassasiyetleri üst düzeyde olan, hukuk bilgisi ise meslektaşlarınca hep övgüye mazhar olmuş bir kişilik olarak anılıyor. Bende bu hasletlerini bizzat duruşmalardaki tavrı ile gördüm.

Sizler ise, gerek bu Saygın yargıç?ın ve gerekse Ankara 11 nci Ağır Ceza Mahkemesi hakim ve üyelerinin kararlarını yok sayıyorsunuz! Niçin? Bu soruların cevaplarını kendi vicdanlarınızda objektif verebilirseniz bu kararlarınızı da savunmaktan vazgeçersiniz diye düşünüyorum.

Verdiğiniz kararlarınızın hukukiliği, inandırıcılığı ve kalitesini, hiç bir zaman Osman Yıldırım?ın inandırıcılığı ve kalitesi üzerine taşıyamayacaksınız. Sizler bizi değil! Osman Yıldırım sizleri kendisine mahkûm etmiştir! Bu düşüncem, hiç değişmeyecektir. Çünkü onunla özdeştiniz. Vicdanlarınız ise Osman Yıldırım?ın rahat olan vicdanına endekslenmiştir!

?Herkes kâlp taşır, fakat vicdan yoksa yük taşır? Böyle olunca da terazi ile kantarı bile ayırt edemezsiniz!

Sizler adalet terazisinin kefelerini kırdığınızın farkında mısınız? Çünkü kantarın topuzunu fazla kaçırdınız, sayın hakimler!

BANA BU MENFUR SALDIRILARI YAMAYANLARIN VİCDANLI OLUP OLMADIĞINI BENDEN İYİ KİMSE BİLEMEZ.

13.08.2013

MUZAFFER TEKİN

Share

Yorum yok

5 Ağustos 2013 tarihinde 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yaklaşık 5 yıldır devam eden Ergenekon Davaları olarak basında yer alan yargılamalarda hüküm tesis edildi.

2 ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl hapis cezasının şahsıma verildiği gün, tutukluluğumun en mutlu anını yaşadım. Zira 13. Ağır Ceza Mahkemesi Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin nihai kararında menfur Danıştay saldırısında ağırlaştırılmış müebbet ve 44 yıl ceza verdiği Osman Yıldırım?ı önce tahliye ve sonrada BERAAT ettiriyordu!

İşte bu karar benim bir kez daha masumiyetimi tescil ediyordu. Niçin mi?

Menfur Danıştay saldırısına ismim karıştırıldığında, TAKİPSİZLİK KARARI ile en kısa sürede aklandım. Henüz daha gözetime almadan beni hedef tahtasına oturtanlar, serbest bırakılmamdan da rahatsızlık duymuşlar, hükümetin başı, ?Yüzbaşının serbest bırakılması suçsuz olduğu anlamına gelmez!? diyerek, şahsımdan mutlak rövanşı alacağının da işaretini vermiştir.

Menfur Danıştay saldırısına söylemleri ile zemin hazırlayanlar, menfur saldırıdan sonra koltuklarının sallandığını görünce, türban kararına bir tepki olarak yapıldığı şüphe götürmez bu irticai saldırıyı laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini, ulusal bütünlüğümüzü savunan, Atatürk ilke ve devrimlerini yaşam tarzı haline getiren insanlara yamama faaliyetine girmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti rejimini dönüştürmeyi amaçlayanlar!

Ümmetten millet olmayı hazmedemeyenler, ?TÜRK MİLLETİ? demeyi zûl addedenler, cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine sahip çıkanları statükocu ilan ederek yazılı ve görsel medyadaki ajan provokatörleri aracılığı ile toplumun algısını değiştirme seanslarına başlamış, vazgeçilmez değerlerimiz, gerek ideoloji, gerek kurum bazında, gerekse bireysel olarak itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır!

Hükümetimizi devireceklerdi safsataları ile kişi ve kurumlara kirli bir savaş açanlar, cumhuriyetimizi yıkmak için de alan temizliğine girişmişlerdir!

İşte bu ahlaki olmayan harekâtın ilk işaret fişeği menfur Danıştay saldırısı davasının nihai kararından sonra hüküm alan Osman Yıldırım?ın devşirilmesi ile başlamıştır. Çünkü Osman Yıldırım profili, ona her türlü iğrenç ve iffetsiz işleri yaptırmaya müsaittir! Nitekim de o kendisine dikte edilenleri, senaristlerin projelerine uygun olarak birer, birer yerine getirmiştir.

Yargıtay, önce 11. Ağır Ceza Mahkemesi kararını bozmuş, bilahare dünya hukuk tarihinde ilklerden olsa gerek, dava tekrar 11. Ağır Ceza Mahkemesinde değil de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye zorlanmıştır!

Bunun nedenleri bizlerce malum, final duruşmasındaki 13. Ağır Ceza Mahkeme kararı da her şeyi açıklamaya kafidir, dolayısı ile de fazla söze gerek yok! Teamüllerin dışında, İstanbul?dan özel görevli savcıların Ankara Sincan Cezaevinde, kendi sorumlulukları dışında bir davadan hüküm alan Osman Yıldırım ile ?OSMAN?IM? samimiyetinde görüşmeleri tertibin boyutlarını açıklamaya yeterlidir. Savcı Zekeriya Öz, savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in Osman Yıldırım ile geçmişe dayalı bir hususiyetleri yok ise ?OSMAN?IM? muhabbetleri ne amaç ile yapılmıştır? Asrın davasını kurgulamak olduğu artık inkâr edilemez bir şekilde ayan beyan ortadadır!

13. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda, sanık, tanık ve gizli tanık 9 donanımlı (!) ?OSMAN?IM? ilk söz aldığı celsede, ?Ben sadece Cumhuriyet gazetesine patlamayan iki adet el bombası attırdım, patlayan üçüncü el bombası eylemine katılmadım!? demiş menfur Danıştay saldırısına ise şiddetle, iştirak etmediğini savunmuştur. ?Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi işlemediğim suçlardan ötürü bana ceza vermiştir? diyerek Ankara?daki yargıçlara sıklıkla hakaret ederek, adeta bu saygın yargıçları örgüt elemanı ilân etmiştir.

Osman Yıldırım kendisine enjekte edilen zehri, celselerde masum insanlara şırınga ederken, savcılar tarafından koruma kalkanına alınarak, adeta dokunulmazlık zırhına sokuluyordu. Bir zaman sonra aynı tavır, üye Hakim Sedat Sami HAŞILOĞLU ve üye Hakim Hasan Hüseyin ÖZESE tarafından da OSMAN BEY?e açıktan gösteriliyordu. Plan bütün çıplaklığı ile gözler önüne serilmişti.

1.    Menfur Danıştay Saldırısının türban kararı ile işlendiği kararı yok sayılarak, yeni failler yaratılacaktır.

2.    Bu olmazsa olmaz idi, zira Anayasa Mahkemesinin ?Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan? oybirliği ile hüküm verdiği iktidar partisi mutlak aklanmalıydı!

3.    Bu operasyon için devreye girenler Ankara Sincan Cezaevinde pazarlık yapmışlar ve Osman Yıldırım?a sundukları senaryoyu da aynen oynamasını istemişlerdi.

4.    Osman Yıldırım İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde inatla 3 ncü el bombası atma eylemine ve menfur Danıştay saldırısına katılmadığını savundu.

5.    İddia makamı, Osman Yıldırım?a planın işlediğini ve sözlerini tutacaklarına dair ilk hamle olarak; Alparslan ARSLAN?ın, lideri ve bombaları kendisine veren kişi olarak işaret ettiği Süleyman ESEN?e iddianamelerinde suç isnat etmeyerek tahliyesini sağladılar ve Osman Yıldırım?ın yanılıp da bu tertibi ve pazarlıkları açığa çıkarmasının önünü kestiler! Zira duruşmalar esnasında Osman Yıldırım para talebinde bulunarak bu tertibi açıklayacağını sanıklara iletti. Suçsuz insanlar bu kirli adamın iftiralarından aklanmak için bu alçakça teklifi hayatları pahasına da olsa kabul etmeleri mümkün değildi. Nitekim öyle oldu!

Osman Yıldırım?ın bütün iftiraları celselerde birer, birer çürütüldü. Onlarca kez ifade değiştirdi. Ataşehir?de toplantı yapıldığını iddia ettiği tarih konusunda bir türlü net bir bilgi vermedi. Söylediği tarihlerde toplantıya katıldığını iddia ettiği hiç bir kimseye ait baz istasyon kayıtları anılan bölgeden sinyal vermediği T.İ.B. kayıtları ile onandı.

Üstelik başta Alparslan ARSLAN olmak üzere, iki defa huzurda dinlenen, toplantı yapıldığı iddia edilen evde o dönem kiracı olan Recep ÖZKAN ve Orhan KADI, Osman Yıldırım?ın bu iddialarının ?İFTİRA? olduğunu kesin bir dille ifade ettiler.

Hukuk ve adalet eliyle, bir hukuk cinayeti işleniyor!

T.C. Mahkeme kararları yok sayılarak suçsuz insanlara Cumhuriyet düşmanlarının suçları alçakça monte edilmeye çalışılıyordu.

Olmayan bir suçun savunulmasının ne kadar zor olduğunu bu süreçte öğrendik. Zira göbeğiniz çatlasa, devamlı, olmayan savcı (!) ve olmayan yargıç (!) engeline tosluyorsunuz!

Bir savcı iddianamesinin 468 nci sayfasında iddialarını güçlendirmek için ?Osman Yıldırım?ın itibarlı ifadelerini, ses ve görüntü kayıtlı ifadesi alınan gizli tanık 9 da doğrulamaktadır? diyor. Sonra görüyoruz ki gizli tanık 9 Osman Yıldırım?dan başkası değil!

İsyan ediyoruz!

Bir Cumhuriyet savcısı 1 adamı, Mahkemenize 2 adam olarak sunmuş, sizi hukuk ile aldatmış! diyoruz. O gün, o savcılara, o anda meslekten el çektirilmesi bir hukuk devletinin gereği olmasına rağmen tam tersi reddediliyoruz ve hakkımızda suç duyurusunda bulunuluyor. Gerekçe olarak da hakaret ettiğimiz iddia olunuyor.

Bu ne cürettir ki aynı savcılar mütalaalarının 1168-69-70nci sayfalarında, ?Osman Yıldırım?ın ifadelerini gizli tanık 9 hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ayrı zaman ve yerde alınan ifadesi ile doğrulamıştır? diyebilmektedir. Bundan daha acı ve utanç verici olanı ise, hakimler kararlarında aynı cümleyi kullanabilmişlerdir!

Bir koyundan üç post çıkaran, onu hem sanık, hem tanık, hem de gizli tanık yapan savcıyı ve trajikomik durumu teşvik eden, mahkemeyi yüreklendiren, onlarca hukuksuzlukları yapmalarına yol veren güç nedir? Düşünün ki, sanıkların en kutsal hakkı olan son savunmaları ve son sözlerine bile fırsat verilmiyor! Bir işgâl mahkemesi bile bunca hukuksuzlukları yapmaz diye düşünüyorum.

Kısacası, bir terör örgütü yaratılmak için ona silahlı bir eylem şart olduğu gerçeğini, savcılar ve yargıçlar eli ile hukuk yok sayılarak hayata geçirenler, Osman Yıldırım gibilerini figüran olarak kullanmışlardır! Onun içinde, Osman Yıldırım savcı ittifakı, duruşmalarda kürsü yargıçları ile tamamlanmıştır!

Osman Yıldırım mahkeme karar almasına rağmen gizli tanık 9 olarak bir müddet mahkeme huzuruna çıkarılamamış, hatta ring aracı ile cezaevinden getirtilmesine karşın, huzura alınamamıştır. Bu durum medyada ?Osman Yıldırım mahkeme ile pazarlık yapıyor? başlığı ile yer almıştır. Nitekim bu haberin gerçek olduğu Osman Yıldırım hakkında verilen karar ile doğrulanmıştır!

Osman Yıldırım bir duruşmada vekaleten Mahkeme Başkanlığı yapan Hasan Hüseyin ÖZESE?ye, ?Başkanım, başkanlık size çok yakışıyor? demişti. Bende nihai karar okunup, menfur Danıştay saldırısının failleri birer, birer BERAAT ettirilip, ahlaki, vicdani ve hiç hukuki olmadan bu suçların şahsıma yapıştırıldığını görünce, ?HEPİNİZ OSMAN YILDIRIM?SINIZ. BU KARARINIZ BENİM MASUMİYETİMİN TESCİLİDİR? dedim. İlk günden beri yapmış olduğum tespitlerimin doğrulanması ile büyük huzur buldum. Mahkemenin kararı bizleri değil kendilerini tarihe ve Türk milletine mahkûm etmiştir. Gerçekte kararı veren Osman Yıldırım?dır. Kendisine BERAAT, savcı ve yargıçlara ASIRLAR BOYU MÜEBBET. İşte mutluluğumun kaynağı budur. Bu mahkeme kararı Osman Yıldırım?ın kalitesi, vicdanı ve inandırıcılığı kadar inandırıcıdır.

Son sözüm bu trajikomik mahkeme kararına zil takıp oynayanlara, ?Bakın gördünüz mü Danıştay baskınını kimler yapmış? diyenlere, sizlerde Osman Yıldırım kadar inanılır ve onunla aynı ayardasınız!

OSMAN YILDIRIM SİZLERE ÇOK YAKIŞIYOR!!!…

13.08.2013

MUZAFFER TEKİN

 

Share

Yorum yok

Osman Yıldırım: MUZAFFER TEKİN’İ TANIMIYORUM!!!

Muzaffer Tekin’in,  savunmalarında defaatle ortaya koymuş olduğu, davanın seyrini değiştirebilecek nitelikteki Osman Yıldırım’ın mektubu mahkeme tarafından maalesef görmezden gelinmiştir! Tertibi yerle bir edebilecek önemdeki bu mektubu konu alan haber Aydınlık gazetesinin bugünkü manşetinde yer almıştır. 001002MT 006

Share

Yorum yok

BİZ, İŞTE BÖYLE ADİL(!) YARGILANDIK EY HALKIM!

ERGENEKON ADI VERİLEN DAVALARI, SAVCILARIN VE YARGIÇLARIN YÜRÜTMEDİĞİNİ YILLARCA İDDİA ETTİK! BU İDDİALARIMIZI SOMUTLAŞTIRAN BİRÇOK BELGE, GEREK MAHKEMEYE GEREKSE MEDYA?YA DELİL MAHİYETİNDE SUNULMASINA RAĞMEN MAALESEF KİMSELERİN KILI KIPIRDAMADI. OYSAKİ ÖZDE BİR HUKUK DEVLETİNDE BU DAVALARI YÜRÜTEN İDDİA MAKAMI İLE YARGIÇLAR DERHAL GÖREVDEN ALINACAKLARI GİBİ HAKLARINDA ADLİ TAKİKAT YAPILIRDI DÜŞÜNCESİNİ TAŞIMAKTAYIM.

EK?TE ARZ ETTİĞİM BELGELERDE Kİ FAKS NUMARALARI GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA BÜTÜN BELGELERİN EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNDE TANZİM EDİLMİŞ OLDUĞUNU, İLGİLİ SAVCILARIN VE MAHKEMELERİN GÖREVLERİNİ POLİS?İN YÜRÜTTÜĞÜNÜ, HATTA NÖBETÇİ MAHKEMENİN KARARLARINI DAHİ BİZZAT EMNİYET GÖREVLİLERİNİN YAZMIŞ OLDUĞUNA İBRETLE TANIK OLACAKSINIZ!

GÖREVİNİ POLİS?E İHALE EDEN İDDİA MAKAMI VE MAHKEMELERDEN ADİL BİR KARAR ÇIKMASI BEKLENEBİLİR Mİ? BU NEDENLE YARGILANMAKTA OLAN TÜM SANIKLAR VE KAMUOYUNUN BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞU TUTUKLAMA VE TAHLİYELER KONUSUNDA MAHKEMELERİN YANLIZCA ONAYLAYICI BİR GÖREV ÜSTLENMİŞ OLDUĞU KONUSUNDA HEMFİKİRDİRLER!

SAVCILARIN VE MAHKEMELERİN GÖREVLERİNİ EMNİYET BİRİMLERİNİN YAPMIŞ OLDUĞUNA DAİR SOMUT MADDİ DELİLLER:

  1. ERGENEKON 2008/209 EK DELİL KLASÖRÜ 37, DİZİN 390 NO?LU EVRAKTA YER ALAN 0212 636 28 71 NUMARALI FAKS, İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ T.E.M ŞB. YE AİTTİR!
  2. ResimESAS NO 2008/209 DAVA DOSYASI EK DELİL KLASÖRÜ 37, DİZİN 388 NO?LU EVRAKTA YER ALAN 0212 636 28 71 NUMARALI FAKS İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ T.E.M ŞB. YE AİTTİR!
  3. Resim (2)AYNI DAVA DOSYASI EK DELİL KLASÖRÜ 37, DİZİN 391 NO?LU EVRAKTA, İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ T.E.M ŞB. YE AİT OLAN 0212 636 28 71 NUMARALI FAKS?TAN ?İST. BAŞSAVCILIĞI? (C.M.K. 250. MADDE İLE YETKİLİ) GÖZALTI SÜRESİ UZATMA KARARI ÇEKMİŞTİR. EVRAKTA CUMHURİYET SAVCISININ MÜHÜRÜ VE İMZASI VARDIR, LAKİN ?SİCİL NUMARASI? BULUNMAMAKTADIR!
  4. Resim (3)YİNE AYNI DAVA DOSYASI EK DELİL KLASÖRÜ 37, DİZİN 389 NO?LU EVRAKTA, İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ (C.M.K. 250. MADDE İLE YETKİLİ) CEP TELEFONLARI KONULU ?İMZASIZ? EVRAK TA AYNI NUMARADAN (0212 636 28 71) FAKS ÇEKİLMİŞ OLDUĞU GÖRÜLMEKTEDİR! CUMHURİYET SAVCISININ KİM OLDUĞU MEÇHULDUR! EVRAK TA NE İMZA BULUNMAKTADIR NE DE SİCİL NUMARASI!
  5. Resim (4)YİNE AYNI DAVA DOSYASI EK DELİL KLASÖRÜ 38, DİZİN 133 NO?LU EVRAKTA, İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI?NA (C.M.K. 250.MADDE İLE YETKİLİ) AİT ?ARAMA EL KOYMA EMRİ? ÖNCEKİLER DE OLDUĞU GİBİ, İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ T.E.M ŞB. YE AİT OLAN 0212 636 28 71 NUMARALI FAKS?TAN ÇEKİLMİŞTİR! CUMHURİYET SAVCISI ZEKERİYA ÖZ (35837) İMZASI BULUNMAKTADIR.
  6. Resim (5)AYNI DAVA DOSYASI EK DELİL KLASÖRÜ 38, DİZİN 138 VE 137 NO?LU OLMAK ÜZERE İKİ EVRAK;

–         DİZİN NO 138, İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI?NIN (C.M.K. 250. MADDE İLE YETKİLİ) ARAMA VE EL KOYMA KARARI TALEBİ KONULU YAZISI, TARİH 18.08.2007 TALEP EDİLEN ?MAHKEME NO?SU? ?BOŞ? İMZA YOK! SİCİL NO YOK!

Resim (6)

–         DİZİN NO 137, TC İSTANBUL ???. AĞIR CEZA MAHKEME BAŞKANLIĞI (C.M.K. 250. MADDE İLE YETKİLİ) ARAMA EL KOYMA KARARI KONULU “KARAR” YAZISINDA İMZA YOK! SİCİL NO YOK!

TARİH 12.08.2007, FAKS NUMARALARI AYNI 0212 636 28 71 BİR DAKİKA SONRA İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA CEVAP VERİLMİŞ!

HEYHAT; İSTANBUL CUMHURİYET SAVCILIĞININ 18.08.2007 TARİHLİ YAZISINA NÖBETÇİ MAHKEME BİR GÜN ÖNCE, YANİ 17.08.2007 TARİHİNDE CEVAP VERMİŞ!!! YİNE İMZA YOK! SİCİL NO YOK!

ÇEKİLMİŞ OLAN HER İKİ FAKS?IN ÜZERİNDE YER ALAN TARİH İSE ?AĞUSTOS 18.2007 14.45 VE 1 DAKİKA SONRASI 14.46

Resim (7)7.  AYNI DAVA DOSYASI EK DELİL KLASÖRÜ 93, DİZİN 159 NO?LU EVRAK; GÖZALTINA ALMA KARARI, CUMHURİYET SAVCISININ İMZASI VAR. SİCİL NO YOK! VE YİNE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ T.E.M. ŞUBE?YE AİT OLAN MEŞHUR 0212 636 28 71 NUMARALI FAKS?TAN ÇEKİLMİŞ!

Resim (8)

GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE TÜM EVRAKLAR İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ T.E.M. ŞUBESİNİN FAKS?I MARİFETİ İLE HAVADA UÇUŞUYOR VE BİZLER BÖYLESİNE GAYR-I CİDDİ BİR YARGILAMADA YILLARDIR TUTUKLU OLDUĞUMUZ GİBİ, HAKKIMIZDA DA AKIL ALMAZ CEZALAR İSTENMEKTEDİR!

TÜRK KAMUOYUNA DUYURULUR!

MUZAFFER TEKİN 

Share

Yorum yok

UZUN TUTUKLULUĞUMA YAPILAN İTİRAZ HAKKINDA

ResimResim (2)Resim (3)

Share

Yorum yok

Ergenekon Tutuklularının Türk Milletine Bildirisi

1001764_535784203152019_1826031209_n

Share

Yorum yok

Muzaffer Tekin’in, Esas Hakkındaki Son Savunmasının Mahkeme Tutanağı

Adalet terazisi

Muzaffer Tekin, 700 sayfayı aşkın boyutta ki son savunmasını mahkemeye teslim etmiştir. Aşağıdaki tutanak; savunma hakkının iki saatle sınırlandırılmış metnidir.

                  

                         

                     T.C.   

                  İSTANBUL

     13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )                                 DURUŞMA TUTANAĞI

 

 

ESAS NO         :2009/191                

CELSE NO        :289              

CELSE TARİHİ     :29.04.2013

 

BAŞKAN                        :HASAN HÜSEYİN ÖZESE                28298

ÜYE                              :FATİH MEHMET USLU                   40244

ÜYE                              :ERCAN FIRAT                           39995               

C. SAVCISI                     :MEHMET MURAT DALKUŞ            40226

KATİP                           :EMRAH ÇAKAN                       146848                

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ile Üye Hakimler Fatih Mehmet Uslu ve Ercan Fırat?tan oluşan mahkeme heyeti tarafından 29 Nisan 2013 günü saat 10:02?de Silivri Cezaevi bitişiğindeki büyük duruşma salonunda oturum açıldı.

Tutuklu sanıklardan Levent Ersöz, Fatih Hilmioğlu, Ergün Poyraz, Kenan Özay, Sedat Peker, Yalçın Küçük, Mehmet Bora Perinçek, Serdar Öztürk, Mehmet Bedri Gültekin, Turhan Özlü, Oktay Yıldırım, Mehmet Demirtaş, Mustafa Levent Göktaş, Mehmet Fikri Karadağ, Selçuk Özkan, Semih Tufan Gülaltay, Mustafa Dönmez, Mehmet Eröz, Mehmet Otuzbiroğlu, Ahmet Hurşit Tolon, Mehmet Haberal, Hasan Iğsız, Fuat Selvi, Dursun Çiçek, Mehmet İlker Başbuğ, Hulusi Gülbahar dışındaki tutuklu sanıkların cezaevinden getirildikleri görüldü.

Ayrıca başka suçtan tutuklu sanıklar Sami Hoştan, Mustafa Koç, Yüksel Dilsiz, Muhittin Erdal Şenel, Halil Kemal Gürüz ve Selim Akkurt?un bulundukları cezaevinden getirildikleri görüldü.

Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Tutuksuz sanıklardan Cem Şimşek ile bir kısım sanıklar müdafilerinden sanık Muzaffer Tekin müdafii Av. Selin Deviren Tahtabiçen, Sanık İsmail Yıldız müdafii Av. Dursun Yassıkaya, Sanık Fikret Emek müdafii Av. Necip Kaçar, Sanık Hüseyin Nusret Taşdeler müdafii Av. Metin Güçlü, Sanıklar Ahmet Hurşit Tolon, Mehmet Haberal müdafii Av. Selen Karaçalı, Sanıklar Mehmet İlker Başbuğ, Ahmet Hurşit Tolon müdafii Av. Cansu Güler Çelik, Sanık Hıfzı Çubuklu müdafii Av. Nazlı Çubuklu, Sanık Serdar Öztürk müdafii Av. Demet Reçber, Sanık Ahmet Cinali müdafii Av. Necdet Çağlar, Sanık Sedat Peker müdafii Av. Mehmet Doğurğa geldikleri görülmekle,

Huzurdaki yerlerine alındı.

Açık yargılamaya devam olundu.

Esas hakkındaki son savunmaların alınmasına devam edildi.

Mahkeme Başkanı: ?Sanık Mustafa Koç eski kimliği tahtında huzura alındı. Mustafa Bey size esas hakkında mütalaa tebliğ edildi, sizi buraya esas hakkında savunmanızı son savunmanızı yapmanız üzere çağırdık savunmaya yapmaya hazır mısınız??

Sanık Mustafa Koç söz istedi verildi: ?Sayın Başkanım geçen hafta avukatım bana geldi, bir hakimimizle görüştüğünü ve müvekkilin başka suçtan tutuklu olması nedeniyle ne düşündüğünü sordu, Hakimimizin de isterseniz yazılı göndersin siz burada savunma yapın veya sıranız geldiğinde dilekçe verirsiniz çağırırız dediğini söyledi, bu nedenle hazırlıklarımı tamamlamadım avukatımda şu anda burada değil kendisiyle temasta edemedim müsaade ederseniz avukatımla bir koordine edip sıram geldiğinde yapayım veya yok öncelikle sizi almak istiyorum diyorsanız da önümüzdeki hafta Pazartesi hiç olmazsa müsaade buyurun efendim.?

Mahkeme Başkanı: ?Savunmaları hazır olanlar varsa onları da alıyoruz ama iddianamedeki sıranıza göre de alabiliriz o konuda beyanda bulundunuz.?

Sanık Mustafa Koç: ?Çok teşekkür ederim sağ olun.?

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun buyurun. Sanık Yüksel Dilsiz önceki kimliği tahtında huzura alındı, Yüksel Bey size de esas hakkında mütalaa tebliğ edildi avukatınız olmadan suçlandığınız konular var avukatınız olmadan savunma yapabilirsiniz, son savunma yapmaya hazır mısınız??

Sanık Yüksel Dilsiz söz istedi verildi: ?Sayın Başkanım ben savunmamı hazırladım fakat hafta sonu Pazar günü haber verdikleri için savunmalarım hep idarede kaldı bilgisayarda çalıştığım için bir haftalık gibi bir zaman verirseniz bana da haftaya arz etmek istiyorum efendim.?

Mahkeme Başkanı: ?Anlaşıldı buyurun.?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu: ?Sayın Başkan (bir kelime anlaşılmadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Sanık Muhittin Erdal Şenel daha önce tespit edilen kimliği tahtında huzura alındı, evet beyanda bulunun bu konuda.?

Sanık Muhittin Erdal Şenel söz istedi verildi: ?Cumartesi gecesi bize tebliğ edildi. Ankara?dan geliyoruz. Hiç kimseye haber veremedik avukatımın da haberi yoktu. Şuanda haberleşiyorlar avukatımla gelirse hemen savunma yapabilirim.?

Mahkeme Başkanı: ?Peki avukatınızla irtibata geçildi haber veriliyor. Buyurun sanık Halil Kemal Gürüz eski kimliği tahtında huzura alındı buyurun.?

Sanık Halil Kemal Gürüz söz istedi verildi: ?Sayın Yargıç her şeyden önce kıyafetim için çok özür diliyorum.?

Mahkeme Başkanı: ?Estağfurullah önemli değil buyurun.?

Sanık Halil Kemal Gürüz: ?Cumartesi gecesi geç vakit tebliğ edildi Pazar günü buraya apar topar getirildik, avukatımla temas ediliyor.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet.?

Sanık Halil Kemal Gürüz: ?O geldikten sonra herhalde yapacağız efendim.?

Mahkeme Başkanı: ?Anlaşıldı buyurun. Sanık Selim Akkurt önceki kimliği tahtında huzura alındı, Selim Bey sizde avukatınız olmadan savunma yapabilirsiniz, son savunmanızı yapabilirsiniz buyurun.?

Sanık Selim Akkurt söz istedi verildi: ?Sayın Başkanım Cumartesi günü saat 11?de tebliği edildi 12?de de yola çıktık hiçbir bilgim yoktu. Zaten basından da öğrendiğim kadarıyla da buradaki arkadaşların savunma yapmayacağını öğrenmiştim bu nedenle de savunma hazırlamadım. Ben de yapmamak için ama bilmiyorum eğer savunma yapılacaksa yaparım bu nedenle süre talep ediyorum.?

Mahkeme Başkanı: ?Anlaşıldı buyurun.?

Sanık Selim Akkurt: ?Savunma hazırlamam için.?

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin daha önceki kimliği tahtında huzura alındı,

Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey avukatınız burada hazır, suçlandığınız konular itibariyle 2 saat savunma süreniz var avukatınız da dahil olmak üzere esas hakkında son savunma yapmaya hazır mısınız??

Sanık Muzaffer Tekin: ?Hazırım.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Sizden bir şey istirham edeceğim.?

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Benim suçlandığım bu davada Sayın Veli Küçük ve ben en ağır ithamlara maruzuz. Dolayısıyla 2 saatlik süreyi aşabilirim, sizden hoşgörü talep ediyorum çünkü onlarca defa teletekse geçtik saydık, baktık, topladık, çıkardık şey yapamıyorum ama maddi gerçeğin açıklığa çıkarılmasını mutlaka arzu ediyorsunuz bana lütfen bir 10, 15 dakikalık.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Süre tanıyın.?

Mahkeme Başkanı: ?Muzaffer Bey size verilen esas hakkındaki son savunma süresi daha önce verilen talep ve beyanlara ilaveten yapmış olduğunuz savunmalara ilaveten verilen bir süre, mahkememizin kararı var yani 2 saat süre ile sınırlandırıldı savunma süreniz.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Şimdi mutlaka doğru efendim.?

Mahkeme Başkanı: ?Bu nedenle yani savunma sürenizde uymanızda fayda var.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Mütalaa iddianame hacminde ve devamlı ben hedefe kondum, onları çürütmem için.?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Peki efendim.?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim hazırsınız savunma yapmaya.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Büyük bir özveri ile hazırlamış olduğum savunmayı kısıtlamanızı.?

Mahkeme Başkanı: ?Tamam bir dakika efendim.?

SANIK MUZAFFER TEKİN ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA KARŞI BEYANI VE SON SAVUNMASINDA:

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun süreyi başlatıyoruz.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Büyük bir özveri ile hazırlamış olduğum savunmamı kısıtlamanızın hiçbir yasal dayanağı olamaz diye düşünüyorum. Bu şartlarda, maneje çıkmış bir yarış atı gibi adalet kamçınızın şiddetine göre bir solukta varış noktasına ulaşmaya çalışacağım!

Savunmamı canım eşim Müge?me, canım evladım Özge?me, vefakâr kardeşim Kürşat?ımın nezdinde burada bulunan hakikatli dostlarım ile ilk günden itibaren duruşma salonunda bizzat bu trajikomik duruma tanıklık eden bir aile gibi bütünleştiğimiz hiçbir tehdit ve baskıya boğun etmeyen yurtseverlerimize onların önderliğinde bir çığ gibi büyüyen desteklerini hep arkamızda hissettiğimiz asil Türk milletine görsel ve yazılı basının bu süreçte gökte çoban yıldızı gibi parlayan onurlu temsilcilerine, aydın olmanın gerektiğinde ateşten gömlek giymek olduğunu bilincinde olanlara savunmanlık görevlerinde her ahval ve şartta bizleri savunan, gerektiğinde coplara kalkanlara mızraklara göğüslerini siper eden fedakâr avukatlarımıza ve bu davada özgürlükleri pusular atarak tuzaklar kurularak ellerinden alınan dava arkadaşlarıma ithaf ediyorum.

Bir konunun altını önemle çizmek istiyorum; adet veçhile her ne kadar savunma yapıyorum ifadesi sıklıkla kullanılsa da ben savunma yapmıyorum! Özellikle suçlandığım menfur saldırılar ile de kendimi savunmayacağım! Zira ne Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması olayı ile ne de Danıştay?a saldırı ile beni ilişkilendirebilecek böylesine menfur olaylar ile beni irtibatlandırabilecek bir irade tanımıyorum! Bunlar kene olsa bana yapışmaz! Ben asli failleri gizleyenleri maddi deliller ile ortaya çıkaracağım karar sizlerin.

Mütalaayı yazanlar Osman Yıldırım?ı aklamak adına 11. Ağır Ceza Mahkemesince hakkında hüküm tesis edilmiş olan Süleyman Esen?in ifadelerini referans alacak derece hukuki zorlamalar içerisine girmekten çekinmemişlerdir. Süleyman Esen?in avukatı Mehmet Ener?in Osman Yıldırım ile cezaevinde yapmış olduğu kritik görüşmeye kadar Yıldırım?ın suçlamalarının hedefinde Alparslan Arslan?ın liderimdir dediği Süleyman Esen bulunmaktaydı, savcılar unuttuysa hatırlatmak istiyorum! Fakat savcının itibarlı sanığı olan Osman Yıldırım?ın ifadelerini kesin doğru kabul ederek yapmış olduğu bir tespit var ki, gerçekten Yargıtay içtihatlarına girecek türden. Sanık Alparslan Arslan?ın ?Osmanlının torunlarıyız! Allah?ın askerleriyiz! Bundan sonra adam gibi karar alırsınız!? diye bağırdığında, polis memuru Enver Akpolat?ın 19.05.2006 tarihinde yapmış olduğu değerlendirmeyi sanki birileri tarafından bağırması istenmiş gibi isteksizce şüphelinin yüz ifadesinde hal ve hareketlerinde verilen görevi yapan insanların rahatlığı ve huzuru vardı cümlelerine dayanarak Ergenekon terör örgütünün kendisine tevdi ettiği görevi başarıyla tamamlamasının verdiği rahatlığın açıkça görülebileceğini ifadesi” diyerek devamla tanığın görgüsüne dayalı olarak Alparslan Arslan?da korku, panik, pişmanlık yoktu çünkü bir kısım sanıkların da ifade ettiği gibi kısa sürede cezaevinden kurtulacaklarını beyan etmesiyle örtüşmektedir demektedir. ?Sanık Alparslan Arslan, hukuk fakültesi mezunudur, işlediği suçun yasal müeyyidesini çok iyi bilecek durumdadır ve bilmektedir. Ergenekon terör örgütünün amaçladığı hükümet darbesini işlediği eylemler hemen sonra gerçekleştirip kendisini ödüllendireceği beklentisinden kaynaklandığı kanaatine varılmıştır, Alparslan Arslan tekbir getirdi. Muzaffer Tekin?de Avukat Teoman Ekşioğlu?nu Osman Yıldırım?a gönderdi dini içerikli konuşsun dedirtti, dolayısıyla Alparslan Arslan?a dini söylemlerde bulunan Ergenekon örgütüdür terör örgütüdür!?

Savcıların görmek istemedikleri gerçekleri vicdanlara sunuyorum. Savcıların iddianamelerindeki temenni ve kanaatlerine mütalaalarında da devam ettikleri görülmektedir! Kanaat temelleri üzerine inşa ettikleri örgütün Danıştay saldırısını yaptırmış olduğuna kanaat getirmişlerdir. Fakat Süleyman Esen?in yönlendirmesiyle şeyh Salih Kurter?in müridi olan Alparslan Arslan?ın bir buçuk yıllık bu manevi yolculuğunu hiç merak etmemişlerdir. Zikir ayinlerinde hipnotizma edilerek görünmez olacağı kurşun geçirmeyeceği yönünde telkinler yapılmış olduğu sabit iken bu noktayı da ciddiye almayarak hiç temas etmemişlerdir! Yukarıdaki iddialarına yönelik olarak Savcı Pekgüzel?den ?Ergenekoncular Salih Kurter?in yanına bilinçli olarak yerleştirmişler? yanıtı geldiğinde hiç şaşırmadım! O zaman şu soruların cevabını öğrenmek istiyorum. Şeyh Salih Kurter?in dergâhı örgüt evi midir? Şeyh Salih Kurter Ergenekon terör örgütü üyesi midir? Savcılar bu sorularda nereden çıktı diyebilirler, 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.08.2006 tarihli duruşmasında Alparslan Arslan ?Cumhuriyet Gazetesinin bombalanma eylemini Salih Kurter?in evinde bulunduğum sırada anlattım, Salih Kurter bombayı atan çocuklar dikkatli olsunlar aman yakalanmasınlar dedi?, bu şu anlama gelmektedir; iddia edildiği gibi Alparslan Arslan sadece dini duyguları yoğunlaşsın ve eyleme hazırlansın diye şeyh Salih Kurter?in dergâhına gönderilmemiş ayrıca şeyh Salih Kurter ile eylem birliği de yapmıştır anlamı çıkar. Alparslan Arslan kaçabilseydi menfur saldırının ne amaçla yapıldığı o an tespit edilemeyecekti, o halde savcının sabit dediği örgüt, kendisine bir telkinde bulunmuş anlamı da çıkmaz mı? Eylemi yaptıktan sonra kaçmaya çalıştığı tüm maddi olgular ile ortadadır, belki de şeyhi tarafından kendisine yazılan muska sayesinde görünmez olacağını ve kolaylıkla kaçacağını düşünürken dikkatli bir polis memuru tarafından yakalanmıştır. Boğuşarak etkisiz hale getirildiği anda bir el silah sıktığı olay yerinde bulunan boş kovan ile de sabittir. Fiziki boğuşma sonucu güç sarf etmiş, karga tulumba etkisiz hale getirilmiş bir kişinin isteksizce bağırmış olduğu iddiası bir algıdan ibarettir. Ama gerçek olgu; yakalandığında bu eylemi amaca yönelik yerine getirmenin huzuru vardır o da kendince din için Allah içindir. Bu tespitlerimi Alparslan Arslan?ın 21.05.2006 tarihli Savcı Şemsettin Özcan?a vermiş olduğu sıcak ifade ile destekliyorum. Alparslan Arslan, ?Danıştay çıkış kapısına yaklaştığımda bir polis bana doğru arkadan koştu ve koluma girdi ben bu polise beni bırakmasını söyledim, aramızda tartışma çıktı birlikte yere yuvarlandık boğuşmaya başladık bende polisi korkutmak amacı ile çantamdaki silahı çıkardım ve duvara bir el ateş ettim. Daha sonra birkaç polis daha geldi beni yakaladılar elime kelepçe vurdular ve bir odaya götürdüler. Odaya girdiğimde Allah?u Ekber diye tekbir getirdim ayrıca polisle boğuşurken tekbir getirmiş olabilirim odaya bazı vatandaşlar gelip bana vurmaya başladılar onlara cevap vermedim sadece birisi kitaba küfür etti bende kendisine küfür ettim. Ayrıca oda da bulunduğum sırada Osmanlı?nın torunuyum bundan sonra dikkatli karar verilsin diye bağırdım Allah?ın askeriyiz diye bir söz söylediğimi hatırlamıyorum? demektedir. Yakalanmasaydı o zaman Savcının iddia ettiği gibi Ergenekon terör örgütünün kendisine dikte ettiği sözler hiç duyulmayacak ve dinci siyasal iktidar bu konuyu istismar edemeyecekti. Alparslan Arslan?ı yakalayan polis memuru da bu saldırının kim ve ne amaçla yapıldığını deşifre etmiştir! Alparslan Arslan?ı yakalayan polis, kaçma iradesi maddi olgular ile ortada olan Alparslan Arslan?ı yakalayarak dini söylemlerde bulunmasına neden olduğundan Ergenekon terör örgütünün üyesi olabilir mi? Zira Alparslan Arslan?ın kaçması sonucunda örgütün yaptırdığı eylem amacına ulaşmayacaktı. Menfur saldırının daha ilk saatlerinde, ?sürprizlere hazırlıklı olun arkasında Gladio tipi bir yapılanma var!? şeklinde yapılan açıklamalar operasyonun hangi eller tarafından kurgulandığı yönünde önemli ipuçları veriyordu. Bu açıklamaların ardından, ismim menfur saldırı ile ilişkilendirildi, bu sadece bir perdeleme harekatıydı. Alparslan Arslan?ın yakalanmaması tertibin arkasındaki güce zaman kazandıracak 2006 yılında amaçlarına ulaşacaklardı. Onun içindir ki, Ankara?daki namuslu yargıçlar bu eylemi bozduklarında ülkenin Başbakanı büyük bir öfke ile ?yüzbaşının bırakılmış olması suçsuz olduğu anlamına gelmez!? diyerek eteğindeki taşları dökmüştür. Ana muhalefet partisi genel başkanı, ?Silivri Yargıçlarından hesap soracağız!? dediğinde, ben Kılıçdaroğlu gibi cesaretli değilim diyerek onun Anayasa suçu işlediğini işaret ediyordu. Fakat diğer taraftan partisinin genel merkezine düzenlenen muamma saldırının ardından Ergenekon?un işi demekte herhangi bir sakınca görmüyordu. Bu durum davalar başladığında ilan etmiş olduğu Başsavcılığın devamı niteliğini taşımaktadır! Onlarca sanık hakkında müebbet istenildiği günlerde bu açıklamayı yaparak tıpkı Savcılar gibi toplum nezdinde o da bizleri mahkûm ediyordu. Yaşanan bütün bu sürecin göstermiş olduğu en net fotoğraf davalar ile mağdur ve mazlum rolüne bürünen iktidarın bu vizyonla ülkede ideolojik bir dönüşüm gerçekleştirmiş olduğudur! Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş siyasal iktidar partisi masum insanlara yönelik tertiplerle aklanmış olup Ergenekon serumu, Danıştay serumu, Balyoz serumu vesaire ile oksijen çadırından çıkarılmıştır.

Barolar birliği eski başkanı rahmetli Özdemir Özok?un bu operasyonları başlatan Zekeriya Öz?e yönelik sarf ettiği cümleler yargının iktidarın kontrolü altında olduğunun en somut ifadesi olmuştur; ?Altında Başbakanın zırhlı aracı arkasında Adalet Bakanının koşulsuz desteği yandaş medyanın gücünü hisseden bir Savcı bu konuda söylenecek nedir? Savunun Savcım geliyor!?

Mütalaa verirken hızımızı daha yeni almıştık diyen Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?e ne zaman hızınızı kaybettiniz ki diye soruyorum, gaza değil biraz vicdan frenine basmış olsaydınız bu iğrenç saldırılar hukuken bu dava ile birleşmeyecekti! Bugün mütalaada Mehmet Ali Pekgüzel?in iddialarını somutlaştıracak tek bir kanıt dahi bulunmamaktadır! Kim nereye gitmiş, kiminle görüşmüş, kim nereden gelmiş çarşı pazarda dolaşan insanları dahi kurduğu örgütüne dâhil etmiş bunun içinde bu davanın en itibarsız sanığını kendisine itibarlı dost tutmuş ve aralarındaki ilişkide mütalaada meyvelerini vermiştir! Osmanıma görev affı çıkarmış, asıl eylem faillerini gizlemeye çalışmıştır! Savcının iddia ettiği örgüt olmadığı gibi yukarıdaki veriler ışığında dinci siyasal iktidarın Alparslan Arslan?ı ödüllendireceği kanaati bende oldukça güçlüdür. Bunu takviye eden delil ise Alparslan Arslan?ın Savcı Şemsettin Özcan?a 21.05.2006 tarihinde vermiş olduğu ifade de ?Milletimizin ve devletimizin geleceğine inşallah hayırlı olur. Bu yaptığım olayları milletimiz ve devletimize hayırlı olacağı düşüncesiyle yaptım!? Hükümeti devirmek değil burada amaç, hükümet Oslo görüşmeleri ile Türkiye Cumhuriyetini dönüştürme harekâtını başlatıyordu ve Türk kimliğini yok etme operasyonları başlıyordu, demek ki, iddia edilen örgütün kendisini kısa sürede cezaevinden çıkartacağına dair kanaatten öte hiçbir somut delil olmamasına rağmen AKP?nin gerek söylem gerekse eylemleriyle bu menfur saldırıyı kaşıya kaşıya getirdiği kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

Alparslan Arslan yakın çevresinde lider vasıflı gözü pek kimseden talimat almayacağı gibi kimsenin de kontrolü altına girmeyecek bir kişi olarak tarif edilmektedir. Fakat tarikat yolunda şeyh Salih Kurter?in intisabına girmesiyle birlikte sorgusuz biat kültürü hayatında belirleyici rol oynamaya başlamıştır. Danıştay saldırısından yaklaşık bir buçuk ay sonra şeyh Salih Kurter ve liderimdir dediği Süleyman Esen?in isimlerini telaffuz etmiş olması manevi yolculuğunda kendisine yol gösterici olarak benimsemiş olduğu bu kişilere duymuş olduğu tepkiden kaynaklanmaktadır. Tepkinin kaynağı ise inançları doğrultusunda gerçekleştirmiş olduğu saldırı olayında kendisini yalnız bırakmış olmalarınadır. İhanetlerine maruz kaldığı Salih Kurter ve Süleyman Esen?e mahkeme salonunda savurmuş olduğu galiz küfürler, kullanılmış olmanın verdiği acı ve onların riyakarlıklarına duyduğu isyanın tipik bir dışa vurumu olduğu düşüncesindeyim. İdris Arslan?ın sözleri ne çabuk unutuldu Alparslan Arslan?ın babası İdris Arslan?ın, davayı savcıların ve hükümetin istediği mecraya sokma gayretinden duymuş olduğu rahatsızlık ile mahkeme salonunda babasına ağır hakaretlerde bulunmuştur. Hâlbuki İdris Arslan?ın menfur saldırıyı gerçekleştiren oğlunun eylemine şu sözlerle onayladığı dün gibi hafızalarımızdadır; ?Milletin gayesi amacı değerleri var milletin değerlerine saygılı olun, sevmeseniz de saygılı olun!?

Baba İdris Arslan söylemlerini daha da sertleştirerek ?Saygılı olmayana milletin değerlerine hakaret edenlere bu millet gereken dersi verir, bunu herkes bilsin!? İdris Arslan bu ifadeleri ile oğlunu savunuyor, savunmanında ötesinde destekliyor. Danıştay türban kararını verip milletin değerlerine saygısızlık ederse, o kararı verenler öldürülmeyi hak etmiştir! Benim oğlumda bu dersi vermiştir! demeye getiriyor herhalde. İdris Arslan?ın söyleri bu kadarla bitmiyor ?Bu ülkede Türk, İslam, Kur?an düşmanları var bu ülkede adı Ahmet, Mustafa, Ali, Veli olan birçok Ermeni ve Rum var laiklik adı altında bu ülkenin değerlerine düşmanlık etmektedirler bu ülkenin değerlerini benimseyen herkesi yürekli olmayı davet ediyorum yürekli olun korkak olmayın!? bu sözleriyle de oğlunun yürekli davranarak Danıştay?daki dinsizlere cevabını verdiğini söylemek istiyor herhalde. Mütalaacılar bu sözleri İdris Arslan?a Ergenekoncuların söylettiğini iddia ederlerse şaşırmayacağımı itiraf etmeliyim, iddia makamının Teoman Ekşioğlu ile İdris Arslan arasında geçen konuşmaları çarpıtarak insanları iğrenç iddialar ile karalamaya devam etmesinin altında yatan gerçeği çok iyi biliyorum. İdris Arslan?ın yukarıda değinmiş olduğum sıcak ifadeleri bu saldırının amacını ve hangi zihniyetin ürünü olduğunu çok net açıklıyor. Lakin bu davayı Cumhuriyet Savcıları marifeti ile mecrasından uzaklaştırıp masum insanlara ihale etme operasyonu çerçevesinde İdris Arslan?ın da oğlunu kurtarabilmek adına arayışlar içerisine girmiş olduğu bir vaka ile karşımızdadır. Osman Yıldırım iftira atsın diye savcılar ağzına bakıyor, davalar birleştikten sonra Osman Yıldırım ilk söz aldığı duruşmada adeta damdan düşer gibi ?Muzaffer Tekin bana Avukat Teoman Ekşioğlu?nu gönderdi dini içerikli konuşsun dedi? Osman Yıldırım?ın bu yalan iddiasını itiraz ettiğim gibi maddi kanaatler sunarak bunun iftira olduğunu mahkeme huzurunda kanıtladım fakat mütalaa kâtipleri konu ile yapmış olduğum savunmalarımı ortaya koymuş olduğum kanıtlarımı yok sayarak Osman Yıldırım?ın 08.12.2009 tarihli 125. Celsede sarf ettiği sözlerin doğru olduğunu, bunun teyidini de Yıldırım 26.08.2010 tarihli 155. Celsede Teoman Ekşioğlu?na sorduğu sorular ve aldığı yanıtlar ile yaparak kesinleştirmiş olduklarını ve buradan da teferruatlı arz ederek tek tek çürütmeye çalışacağım Alparslan Arslan?ın dini içerikli söylemlerine delil ürütmeye çalışmışlardır. Ankara Sincan Cezaevinden başlayan itibarlı Osmanımla, savcılar muteber ortaklığı duruşmalar esnasında da ivme kazanarak devam etmiş, itibarlı tanıklığın atf-ı cürümleriyle bizler hakkında suç isnat çabaları içerisine girilmiş ve mütalaa böylece şekillendirilmiştir.?

Mahkeme Başkanı: ?Muzaffer Bey savunma kapsamında da kalmakta fayda var, hakaret suç teşkil edecek şeyler söylememekte fayda var, onu hatırlatmak istiyorum.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Sayın Başkanım bu süreyi bana ilave edin.?

Mahkeme Başkanı: ?İlave ederiz buyurun buyurun devam edin.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Anayasa 90/5 Avrupa İnsan Hakları maddesi iç hukuka şey yapılmıştır kararlar yansımıştır. Yüksek mahkeme içtihatlarında belirtmiştir, savunma sadece iyi haller için değil, saldırgan, sert, hatta bir derece abartılı olmak üzere söylenir, bana katil damgası bu ülkede kimse vuramaz!?

Mahkeme Başkanı: ?Tamam tamam.?

Muzaffer Tekin: ?Vuranların bütün gerçek yüzünü çıkaracağım!?

Mahkeme Başkanı: ?Sakin olun!?

Muzaffer Tekin: ?Lütfen, süreyi (bir kelime anlaşılmadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Sakin olun sizin hukuki savunmanızı bekliyoruz.?

Muzaffer Tekin: ?(bir kelime anlaşılmadı) siz müdahale etmeyin çok sakin devam edeceğim başkanım.?

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun buyurun buyurun!?

Muzaffer Tekin: ?Savcıların Osman Yıldırım ile ittifak içinde olduklarını belgeleriyle ispat edeceğim ve bu ileri sürmüş oldukları mütalaayı çürüteceğim! Kanıtlarımın gerçeği yansıtmaması halinde hakkımda müfteri olduğumdan ötürü kanuni işlem yapılmasını talep ediyorum, aksi takdirde bu Savcıların derhal o kürsüyü terk etmesini sağlayın!

Gizli Tanık ifadesi DVD 5 çözüm sayfa 137, Osman Yıldırım?ın bir türlü gizlenemeyen Gizli Tanık 9 kimliği ile alınan ifadesinde Savcı Mehmet Ali Pekgüzel bakınız Osmanıma ne diyor, ?Bir de şunu söyleyeyim yani şuanda kameralar falan çalışmıyor rahat olabiliriz?,

Gizli Tanık ifadesi DVD 2 çözüm sayfa 41, Gizli Tanık 9: ?Şimdi Danıştay olayını yine anlatayım çekiyor mu?? ifadeleri Savcı Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel?in istedikleri zaman kameraları kapatıp Osman Yıldırım ile istişare yaptıkları ve almak istedikleri konusunda Gizli Tanığı nasıl yönlendirdiklerinin en açık delilidir! Savcılar belgelere değil de Osman Yıldırım?a inanmış görünmelerinin altında yatan sır nedir? Sıra, Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in çok itibarlı tanığı Osman Yıldırım?ın, kendisine avukat Teoman Ekşioğlu?nu gönderdiğim konusundaki beyanlarının doğru olup olmadığının ispatına geldi. Bu gerçekler maddi olgular ile dosyada olmasına rağmen hala Osman Yıldırım?ın atfı cürümleriyle mütalaasına malzeme sağlayan Savcı bu söylediklerime itiraz edebilecek mi? Osman Yıldırım 08.12.2009 tarihli 125 Celsede ?Teoman Ekşioğlu Ankara?da ziyaretime gelmiştir, bana Muzaffer Tekin?in selamını getirdim dini içerikli konuşmalar yap!?, iftirasını gerçek gibi mütalaalarına geçiren Savcılar?a Teoman Ekşioğlu?nun sorgusundan kesitler ile cevap vermek istiyorum.

26.08.2010 tarihli 155. Celse sayfa 31 Savcı Pekgüzel, Osman Yıldırım veya diğer sanıkları bir şekilde ziyaret ettiniz mi, avukat olarak veya arkadaşı olarak, tanık Teoman Ekşioğlu: ?Hayır etmedim! Sadece Alparslan!?

Muzaffer Tekin olarak aynı soruyu soruyorum, tanık Teoman Ekşioğlu: ?Bunlar asılsızdır!? Sanık Oktay Yıldırım: ?Osman Yıldırım?ı cezaevine gidip bu dava sanıklarından herhangi birisinin selamı var bu cinayeti dini sebeplerle işlediğinizi söyleyin gerisini onlar halleder gibi bir mesaj iletiniz mi?? Tanık Teoman Ekşioğlu: ?Hayır kesinlikle!? cevabını vermiştir. Bunun üzerine söz alan Osman Yıldırım: ?Ankara Sincan Cezaevinde ziyaretime geldiniz mi?? Tanık Teoman Ekşioğlu: ?Sanmıyorum, hatırlamıyorum!? yanıtını vermiş, Ahmet Doğan ismiyle de bir yönlendirme sonucu, tereddüt içeren bir kez gelmiş olabilirime dönüşmüştür. Bir an için Teoman Ekşioğlu?nun Osman Yıldırım?ı Sincan Cezaevinde ziyaret etmiş olduğunu düşünmüş olsak da, gerek Avukat Ahmet Doğan ve gerekse Avukat Teoman Ekşioğlu Osman Yıldırım?ın dini içerikli konuşmalar yapsın dediğim iddiasını doğrulamamışlardır! Şahsımın bu iftirayı reddetmesinin ve tanıkların lehte ifadeleri mütalaacılar için hiçbir anlam ifade etmektedir, çünkü söylemek istedikleri onun ağzı ile dile getirildiği için Osman Yıldırım?ın her dediği doğrudur. Böyle olmasaydı yalan söylemekte ve iftira atmakta sınır tanımayan Osman Yıldırımlarına bu kadar itibar edip onun ifadelerini referans alıp mütalaa hazırlamazlardı bende bunu bildiğimden, her ne kadar, ?kayıtlar yalan söylüyor? diyen bir hem sanık, hem tanık hem de gizli tanık var iken belge de ne oluyor zihniyetinde olduklarını düşündüğüm savcılara rağmen mahkemeniz belki bu resmi kayıtları önemser ümidi ile Osman Yıldırım?ın Sincan Cezaevinde kaldığı süre içerisinde ziyaretçi listelerini mahkemenize getirilmesini talep ettim. Her zamanki gibi, kayıtlar Osman Yıldırım?ı yalanlıyordu lakin bu belgeler dava dosyasında bulunmasına rağmen mütalaayı yazanlar bunları görmezden gelip sübjektif yorumlar ile mahkemeyi her zaman olduğu gibi yönlendirmeyi amaçlıyorlardı. Ekte yer alan tabloda görüldüğü üzere dosyada mevcut Teoman Ekşioğlu Sincan Cezaevinde Osman Yıldırım?ı hiç ziyaret etmediği gibi Ahmet Doğan ile aynı gün değil aynı ay bile cezaevinde birlikte bulunmamışlardır! Osman Yıldırım?ın Teoman Ekşioğlu?na yönelik beni Ahmet Doğan ile ziyaret ettiniz yalanı böylece resmi belge ile tescil oluyordu, işte sözde asrın davasını yürüten savcılarımızın yürüttükleri gerçekte yalanın savaşından mutlak gerçek sahip çıkacaktır! Dosyada var, şunu vakit geçirmek istemiyorum.

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel mütalaasında niyet temenni ve tasarruv yöntemleriyle benim inandırıcılığımı ve güvenirliğimi zayıflatacak zorlamalara girmiştir, artık başta hukuk camiası olmak üzere aklıselim tarafsız olan büyük çoğunluk bu iddianame ve mütalaaları savcıların hazırlamadıkları yönünde kanaat taşımaktadırlar! Bunların belgelerini de mahkemeye sunacağım. Dosyamda var!

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, tanık İdris Arslan ve tanık Teoman Ekşioğlu?nun huzurda gerçeği ifade etmelerinden duymuş olduğu rahatsızlığı şu cümleler ile mütalaasında dile getiriyor, olayın ardından 20 Mayıs tarihli ifadesi sıcağı sıcağına alındığı için tanığı İdris Arslan?ı kastederek Teoman Ekşioğlu ile birlikte yaptığı görüşmede Muzaffer Tekin, Veli Küçük VKGB hareketi derneği ile toplantılara ilişkin beyanlarının daha gerçekçi olduğu kanaatine varılmıştır. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel mütalaasının 1134. sayfasında da Salih Kurter?i aklama çabalarına girmiştir. Oysa Alparslan Arslan?ın 11.08.2006 tarihinde dosya no 2006/158 Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde tutanaklara geçmiş olan ifadesinde ?Salih Kurter?in evinde Süleyman Esen?in bulunduğunu hatırlıyorum Cumhuriyet Gazetesinin bombalanma eylemini Salih Kurter?in evinde bulunduğum sırada anlattım. Salih Kurter bombayı atan çocuklar dikkat olsunlar aman yakalanmasınlar dedi, Süleyman Esen?de bomba atılma olayını bu sohbetler sırasında duydu Süleyman Esen bomba atılıp atılmaması konusunda bir şey söylemedi yalnız bu konuları Salih Kurter?in yanında konuşmamam gerektiğini söyledi? demektedir. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel siz Cumhuriyet Savcısısınız kanaatler ile 4 buçuk yıl devam eden davalar sonucu insanları suçlamayı bırakıp maddi olgular ileri sürün, ayrıca hala kafanızdaki kurguyu oluşturmak adına gerçek failleri gizliyorsunuz, tutanaklara geçmiş olan Alparslan Arslan?ın ifadesi Süleyman Esen ile Salih Kurter?in menfur saldırılar ile irtibatları konusunda sizin için hiç mi bir şey ifade etmiyor? Alparslan Arslan?ın liderimdir dediği Süleyman Esen?in Alparslan Arslan?a bu konuları Salih Kurter?in yanında konuşma demesi bir talimat değil midir? Salih Kurter ile Süleyman Esen?i şimdi de Osman Yıldırım?ı aklamak için her türlü hukuksuzluğa başvurdunuz. Bu tavrınız ile kendinizi tarafsız bağımsız ve adil vicdanlara tutsak ettiniz! Savcı Pekgüzel?in sekretaryası, tanık Burhan Gür?ün huzurda verdiği ifadesinde Alparslan Arslan?ın bürosuna gittiğini, Atatürk portesi bulunmadığı için kendisini uyardığını söyleyerek benim sorgu ifademde Alparslan Arslan?ın bürosunun yolunu dahi bilmiyorum beyanım ile Alparslan Arslan ile ilişkimin boyutunun deşifre olmaması suçtan kurtulmaya yönelik beyan verdiğimin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Savcı hükmünü vermiş yargıç olmuş. Burhan Gür?ün bizzat görmüş şahit olmuş gibi ifade ettiği olayın gerçekte Burhan Gür?ün, Alparslan Arslan anlattı şeklinde tutanağı geçtiğini gördüm, bana suç bulaştırmaya çalışanlar yapmış oldukları çarpıtmalar ile aslında kendileri suçüstü oluyorlardı. Bu mütalaayı yazanlar gerçek failleri aklamak için bazen tanık ve sanık ifadelerini sıcak olarak bazen de ısıtamadıkları takdirde soğuk olarak servise sokmuşlardır! Halbuki Alparslan Arslan sıcak ifadesinde bürosuna gitmediğimi 3, 4 defa benim büromda görüştüğünü şahsımla yoğun bir ilişkisi olmadığını ısrarla vurgulamıştır. Ankara TEM Şubede birbirimizden ayrı olarak alınan ifadelerimizde bende sıcak ifademde aynı şeyleri söyledim lakin zaman zaman büroma gelen misafirlerime Atatürk posterleri verdiğim olmuştur Alparslan Arslan?la tanıştığımız zaman verip vermediğimi hatırlamıyorum, böyle bir anekdot oldu ise Burhan Gür?de bu durumu yıllar sonra çarpıtarak aktarabilir, nitekim de öyle olmuştur. Suçtan kurtulma ifadesinin bir savcıya ait olacağını düşünmüyorum, bu ifade hukuki ve ahlaki normları yok sayarak şahsımın menfur saldırıları ile irtibatlandırmaya çalışan bir kısım görevlilerin fezlekelerinin okunmadan mütalaaya geçirildiği kanaatindeyim. Bütün soruşturmaların polis merkezli yürütüldüğü savcıların yönlendirici denetleyici değil onaylayıcı ve meşrulaştırıcı bir görev üstlenmiş oldukları inkar edilemez bir gerçek olarak karşımızdadır. Ayrıca dosyadaki mevcut baz istasyon kayıtlarında şahsımı şüpheli yapacak herhangi tek bir somut delil bulunmamaktadır! Mütalaa açıklanmadan önce gazete görevlisi Nagihan Alçı sonucu almış ve beni menfur Danıştay saldırısı ile ilişkilendirebilmek gayesiyle kanıt olarak Alparslan Arslan ile 35 adet telefon görüşmem olduğunu, bununda suç kanıtı olarak yeterli olduğunu fütursuzca televizyon ekranlarında ilan ediyordu. Mütalaa açıklandığında ise Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in sekreteryası ne tesadüftür ki aynı ifade de bulunarak Alparslan Arslan ile 35 adet görüşme kaydımın bulunduğunu ifade ediyordu. Anlaşılan o ki şahsıma suç isnat eden enstrümanlar, aynı eller tarafından akort edilmişti. Hâlbuki iddianame sayfa 581?de Alparslan Arslan ile 31 kez görüştüğüm, iddianame sayfa 431?de 35 yine Ekim 2004, Mayıs 2006 tarihleri 27 geçmektedir. Bu ne anlama geliyor? Savcı Bey polis fezlekesini okuma gereği duymadığı gibi dosyaya giren HTS raporlarını da inceleme lüzumu görmemiş! Oysa gerçek 2004 Mart ayından menfur Danıştay saldırısına kadar yani 17 Mayıs 2006 tarihi itibariyle toplam görüşmeyi 28 bu görüşmeyi de bugün gerçekçi olduğunu düşünmüyorum, 3 adet SMS bulunmakta bir âdetini Alparslan Arslan gönderirken bir SMS?i ben göndermişim. 01.06.2005 tarihinde dikkatlerinizi çekiyorum aynı gün yönlendirme başlığı ile 532 29193 nolu şahsıma ait GSM hattından 0532 7533111 nolu telefonun arandığı iddiası mevcut, bu telefon Alparslan Arslan?ın değil fakat görüşme yapılmamış cihaz seri nosuna Alparslan Arslan?ın 532 6713439 nolu hattı yazılmış. Bu ne gayri ciddilik, bunu nasıl açıklayacaklar? Toplam olarak 2004 yılı ve 2005 yılında Alparslan Arslan beni 25 defa aramış gözüküyor bir SMS atmış, ben ise Alparslan Arslan?ı kendisini tanımış olduğum 2004 yılında 3 telefon ile aramış 2 defa da SMS atmışım, 2005 ve 2006 yılında tek bir aramam bulunmamaktadır, en son görüşme tarihimiz olan 6 Kasım 2005 tarihi menfur Danıştay saldırısından tam 6 ay öncesine denk gelmiştir. 13.11.2008 tarihli 13. Celsede yapmış olduğum savunmamdan alıntı yapan mütalaa verenler bu savunmamı çürütmek için ?Muzaffer Tekin Alparslan Arslan ile olay tarihinden en az bir buçuk yıl önce kendisi ile görüşmediğini Alparslan Arslan ile son irtibatının da olay tarihinden 9 ay önce kendisinden bir kandil mesajı alması şeklinde gerçekleştirdiğini, yapmış olduğu görüşmeleri ise Alparslan Arslan?ın avukatlık ilişkisi çerçevesinde gerçekleştirdiğini söylemiştir. Ancak telefon dökümlerine bakıldığında iki sanık arasındaki son irtibatın 16.11.2005 tarihinde yani olaydan 6 ay önce Alparslan Arslan?ın Muzaffer Tekin?i araması sonucu gerçekleştiği 35 görüşmeden sadece 3 mesajlaşma, 32 tanesinin karşılıklı görüşme şeklinde olduğu görülmüştür? denmektedir. Savunma yaptığım tarihte HTS raporları henüz elime geçmemişti. Menfur Danıştay saldırısı sonrası Ankara TEM Şubede gerçekleşmiş olan sıcak sorgumda Alparslan Arslan?ı ifade ettiğim gibi bir buçuk yıl hiç görmediğimi söyledim, önüme telefon irtibatları şeması getirdiler ve hatırladığım 9 ay önce bir görüşmemin olduğunu belirttiler, bende doğrudur arıyordu özel bir gün olabilir dedim, bu konuşma zihnimde yer ettiği için röportaj ve köşe yazarlarına gönderdiğim mektuplarımda bunu hep 9 ay olarak belirtmiştim. Evet, yukarıda arz ettiğim gibi ben sadece kendisini 2004 yılında 3 kez telefon ile aramış 2 kez mesaj çekmişim ne büyük bir çelişki yaratmışım savunmamda meğerse 9 ay değil de 6 ay önce, özel bir gün değil de telefon görüşmesi peki bu mütalaayı yazanlar sadece bu konuşma konusunda neler yapmışlar, bir de ona bakalım; Yukarıda karşılıklı 32 konuşma diyerek sürekli benim de Alparslan Arslan?ı aradığım bilinçli yanılgısını yaratmak istemişlerdir, kelimeleri tahrif ederek insanlara suç isnat etme çabalarının da karşılığı suç olsa gerek, üstelik 32 telefon görüşmesi değil toplam 28 gözüküyor ve burada da mahkemeyi yanıltıyorlar. Bununla da bitmiyor ben Alparslan Arslan?ı avukat kimliği ile tanıdım ifademi yapmış olduğum görüşmeleri ise Alparslan Arslan?ın avukatlık ilişkisi çerçevesinde diye yine çarpıtıyorlar, benim avukat kimliği dememdeki kastım hukuk adamlarının toplumda güvenilir ve itibar sahibi oldukları yönündeki kanaatime dayanmaktadır. Fakat bu mütalaayı kaleme alanlar Alparslan Arslan?ı benim avukatlığımı yapmış gibi yansıtmışlardır. İftirada sınır tanımayanlara artık söyleyecek sözde bulamıyorum. 13.01.2006 tarihinde Alparslan Arslan?ın 17:44, 18:51 saatlerinde telefonunun İstanbul Kozyatağı Hal adresinden baz verdiği, Muzaffer Tekin?in ise 17:33, 19:11 arasında, İsmail Eksik?in ise yine 17:56, 19:02 arasında aynı baz istasyonunda olduğunu söyleyen savcılar, ?Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan ve İsmail Eksik?in aynı adreste buluştukları kanaatine varılmıştır? diyerek akıllarınca ifademi çürütmeye çalışmışlardır. Bahse konu baz istasyonu kapsamı alanı içerisinde yıllarca gittiğim bir inşaat şirketi sahibi çok yakın bir dostum bulunmaktadır. Bu uyduruk davada isimlerinin geçmesini istemediğimden dolayı sadece bu bilgi ile yetiniyorum.

Vicdanları yosun tutmuş, temennileri kanaat olmuş zihniyete karşı, maddi olgularla kendimi ispata hazırım. Mahkemenize şimdi sunacağım maddi olay tertipçilerin bütün kurgularını bozmaya yetecektir! Menfur Danıştay saldırısının ardından adımın bu olaya karıştığı dönemde evimde bulunduğum, kendisini İsmail Paker olarak tanıdığım İsmail Eksik adlı şahıs, Alparslan Arslan?ın evine zaman zaman misafirliğe geldiğini ve oğlu ile de evde güreş tutacak kadar samimi ilişkileri olduğunu söyleyince bugüne kadar neden hiç bahsetmedin diye sorduğumda konusu olmadı şeklinde yanıt vermişti. Ben Ankara?da TEM Şubede sorguda iken avukatım Osman Aydın Şahin?e bu hususu anlattım, yanılmıyorsam Aydınlık Dergisinde de bu konu yer aldı. Kendisini İsmail Paker olarak tanıtan İsmail Eksik isimli bu şahıs mahkeme huzurunda Alparslan Arslan?ı kesin olarak tanımadığını ifade ederken ben ise yaşadıklarımı anlattım. İsmail Eksik?in bu şekilde davranmış olmasına özel bir mana yüklediğim anlaşılmasın doğru söyleyenlerin cezalandırıldığı, yalancıların ödüllendirildiği için böyle davranmak zorunda kalmış olabilir diye düşünüyorum. Ben nasıl İsmail Eksik ve Alparslan Arslan ile bir araya gelirim? Bu iddialarda bulunanlar bütün gerçekleri bilmelerine rağmen hiç mi sıkılmazlar? Bu tertibi devam ettirmenin amacı nedir? 14.11.2008 tarihli 14. Celsede benim, Alparslan Arslan bu davada yargılanan sanıklardan sadece Hüseyin Görüm ile ilişkisi vardır, Hüseyin Görüm?ün ifadelerine dayanarak ifademi mütalaa verenler çürütmek için 9 kişi ile ortak irtibat tesis etmişler. Fakat bu isimlerin hiçbirisi bu davanın sanığı değil ki, ben hukukçu değilim ama bu mütalaayı çok daha hukuki ve özenli yazacağıma inanıyorum, çünkü ben vicdan sahibiyim. Saygın bir gazeteci bakınız ne diyor; Polis vesayetindeki adliye başlıklı köşe yazısında özetle; ?Türkiye uzunca bir süredir adliyenin polis vesayetine girdiği bir ülke konumuna geldi, uzunca bir süredir Savcıların ve yargıçların görevini polisler yapıyor, çünkü soruşturmayı savcı değil polis yürütüyor sanıklara ne sorulacağını polis yazıp savcının eline tutuşturuyor, yargıç karşısına çıkarılan sanıkları ilk sorgularında yine polisin yazıp savcı ile yargıçlara verdiği sorular soruluyor, yaz kızım adli hükümleri yetersiz kalacağından tutuklanmasına.? Yine devam ediyor dürüst ve hukuka bağlı savcı ve yargıçları tenzih ederim elbette ancak bu durumdaki savcılar bunu nasıl içlerine sindiriyorlar? O yargıçlar bunu kendi vicdanlarına nasıl kabul ettirebiliyorlar? Tahmin etmek zor değil, çünkü onlar hukuk adına değil bir misyon adına oradalar, eskiden başkalarının vesayetine ve misyonuna bakanlar vardı, şimdi bunlar fazla söze gerek yok demektedir. Menfur Danıştay saldırısı akabinde düğmeye basılarak şahsıma yaşatılanlar ise Karadayı adlı dizinin gerçek hayata yansımasından farklı bir durum değildir. Hayali karakterlerin dahi karşısında çaresiz kaldığı kötülüklere bizler yıllardır göğüs geriyoruz. Asli faillerin gizlenerek menfur Danıştay saldırısını masum insanlara yıkmak adına bu toprakların daha hiç görmediği, şahit olmadığı, adaletsizlikler ve vicdansızlıklar fütursuzca uygulanmaktadır! Saygın bir hukukçu ?bir ülkede rejim değiştiriliyor ise yargı yol açma makinesi olarak kullanılır? diyor. Ne kadar doğru, amaca gitmek için araçları yok et! Mütalaanın hiçbir bölümünde şu ifadeleri gördünüz mü? Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi karar duruşması tarih 12.02.2008 Osman Yıldırım: ?O İngiliz p??inin kurduğu Cumhuriyeti başınıza yıkacağız! Evet, benim yegâne görevim Cumhuriyeti yıkıp ikinci Osmanlı devletini kuracağım!? devamında Mahkeme Başkanına hitaben, Osman Yıldırım: ?Sende onun p??isin! Cumhuriyeti yıkıp şeriat düzeni kuracağım!?

Menfur Danıştay saldırısından hemen sonra Osman Yıldırım?a ait dinlenen telefon teknik dinlemesi:

X Erkek: Bu Alparslan?ın soyadı neydi?

Osman Yıldırım: Arslan.

X Erkek: Ula bütün televizyonlar ondan bahsediyor.

Osman Yıldırım: He doğrudur.

X Erkek: Danıştay?ı basmış şaşırmış mı?

Osman Yıldırım: He doğrudur!

X Erkek: Allah Allah, iyi tamam hadi görüşürüz.

Osman Yıldırım:  Sen nasılsın?

X Erkek: İyiyim sağ ol!

Osman Yıldırım: Güzel yapmış la, helal olsun!

X Erkek: Ne güzel yapacak ya iş midir o salaklık!

Osman Yıldırım: Olur mu ya Allah?ın askeri ya!

Osman Yıldırım?ın köylüsü olan Nusret Aras?ın Ankara TEM Şubede 20.5.2006 tarihinde vermiş olduğu hem de üzerinden dumanlar tüten sıcak ifadesini mütalaada gördünüz mü? Bakınız Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in itibarlı tanığı, domuzun başına tülbent örtülmüş gazeteyi göstererek köylüsü olan Nusret Aras?a ne diyor?

?Böyle o? çocukları yüzünden Türkiye karışacak!?

Nusret Aras ifadesinin devamında; ?Ertesi sabah 17.05.2006 günü saat 09.30 sıralarında Osman Yıldırım beni tekrar aradı, sesi tuhaf geliyordu, neredesin diye sordum, bana Yenidoğan?da bulunan petrolün karşısındaki kahveye gel dedi, bende hemen oraya gittim. Ancak Osman Yıldırım yoktu, kendisinin nerede olduğunu sormak için aradım ancak ulaşamadım.?

Tabi bununla da kalmıyor, savcı Mehmet Ali Pekgüzel sorgusunda bu ifadeleri çürütmek için her türlü desteği veriyor. Bütün bunları kamufle etmek için de, ?Muzaffer Tekin yapmış olduğu savunmalarda Alparslan Arslan ile tanışması konusunda Ayhan Parlak ile olan ilişkisine hiç değinmemiş!? diyerek hedef saptırıyor. Bunun için zamanım yetmiyor bir dosya hazırladım arz edeceğim mahkemenize. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, ?Alparslan Arslan ile kendi bürosunun yanında avukatlık büroları bulunan Teoman Ekşioğlu ve Orhan Kadı vasıtasıyla tanıştığını beyan etmiş olsa da Alparslan Arslan, Muzaffer Tekin ile Doğuş Factoring?in avukatlığını yaptığı sırada Ayhan Parlak vasıtasıyla tanıştığını beyan etmiş.? diyerek aklınca beni yalanlıyor. Hâlbuki savcı bizzat kendisi sanık ve tanıklar içinde olsa gerek, sıcak olarak tanımladığı ilk ifadelerinin geçerli olduğu vurgusunu yapmıyor mu?

Alparslan Arslan 21.05.2006 tarihinde, savcı Şemsettin Özcan?a vermiş olduğu sıcak ifadesinde ?Muzaffer Tekin isimli şahsı tanırım, kendisi ile yoğun bir samimiyetim yoktur. Muzaffer Tekin ile nasıl ve kimin ile aracılığı ile tanıştığımı hatırlamıyorum. Ben bir avukat olduğum için bu ilişkilerim çerçevesinde tanımış olabilirim.? demektedir. İfadelerini test eden savcı, önüne konan mütalaayı okuma zahmetinde bulunmuş olsaydı adaletine olan güven kaybımın hiç olmazsa bir bölümünü telafi edebilirdi.

Şöyle ki; Ankara TEM Şubede vermiş olduğum sıcak ifademde ?Alparslan Arslan?ı büromun yanındaki hukuk bürosunda çalışan Teoman Ekşioğlu ya da Adnan Güleç tanıştırmış olabilir? dedim. Yukarıda yer alan Teoman Ekşioğlu, Orhan Kadı tanıştırdı kesin ifadesini kullanmadım! Savcı neden ifadelerimi çarpıtıyor? Burhan Gür?ün ifadesini mütalaaya koyan savcı, Adnan Güleç?in ?Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin?i ben tanıştırdım! ifadesini neden görmezden geliyor? Ya da, onlarca tanıktan dinlenen ?Muzaffer Tekin?i Doğuş Faktöring de görmedik!? ifadelerini yok sayıyor?

Sadece iddia makamı değil, duruşmada Üye hâkim Sedat Haşıloğlu?nun bir sorgusunu burada sizlere arz edeceğim. Takdir sizlerin.

31.05.2011 tarihli 185. Celsede Üye hâkim Sedat Sami Haşıloğlu Tanık Necat Uysal?a Doğuş Faktöring ile ilgili şu soruyu yöneltmiştir; ?Yine sizin ilklerden yani ilk söylediğiniz sizin dışınızda bunu kimse söylemedi, hatta sizin söylediğinizin tersine bizzat ilgili kişiler farklı beyanlarda bulundu. Alparslan Arslan?ı Doğuş Factoring ile ben tanıştırdım.

Tanık Necat Uysal: Evet ben tanıştırdım!

Üye Hâkim, Sami Haşıloğlu: Yani Alparslan Arslan?ın daha önceden hiçbir irtibatı yoktu. İlk irtibatını siz mi kurdunuz?

Tanık Necat Uysal: Evet Ahmet abiyle ilk irtibatını ben kurdum!

Üye Hâkim, Sami Haşıloğlu: Sizin bunu Alparslan Arslan böyle bir şey demiyor yalnız.

Tanık Necat Uysal: Sorarsanız söyler!

Üye Hâkim, Sami Haşıloğlu: Sorduk zaten defalarca sorduk. Siz, ilk kez bunu yani burada.

Tanık Necat Uysal: Evet.

Üye Hâkim, Sami Haşıloğlu: İlk olarak. Necat Uysal bunu ispat ediyor, kanıtlıyor kendince.

Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu: Bunu şimdi ne diyorum, bakın Alparslan böyle bir şey demedi, Teoman demedi, Burhan Gür demedi.

Tanık Necat Uysal: Efendim Teoman da Burhan da bilmiyor bunu!

Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu: Yani kimse demedi bunu ilk kez siz söylediniz yani Doğuş Faktöring ile Alparslan?ı ben tanıştırdım deyip bir beyanda bulundunuz.

Tanık Necat Uysal: Evet efendim.

Üye Hâkim Sedat Haşıloğlu: Alparslan Arslan?a şimdi bunu soracağız yine hastayım diyecek.

Tanık Necat Uysal: Bir şey diyemiyorum efendim. Yani ben.

Üye hâkim Sedat Haşıloğlu?nun dava dosyasına hâkim olduğunu düşündüğümden, Necat Uysal?ı sorgulamasında sorgu tekniği sınırlarını zorlayarak ısrarcı olmasından herhalde bir bildiği vardır diye düşündüm. Alparslan Arslan, Teoman Ekşioğlu ve Burhan Gür başta olmak üzere diğer tanıkların konu ile ilgili ifadelerini tek tek inceledim. Belki, gözümden kaçmışsa burada tekrar müdahale edebilirler. Üye hâkim Sedat Haşıloğlu?nun tanık olarak sorguladığı Necat Uysal?a, verdiği ifadelerden adeta pişman ettirircesine baskı altına alarak yönlendirme yaparak bunu ilk defa sen söylüyorsun Teoman öyle söylemedi, Burhan böyle söylemedi, Alparslan Arslan böyle bir şey demiyor ifadelerinin gerçek olmadığı bahse konu isimlere ne konu hakkında bir soru sorulduğunu, ne de onların bu konu ile ilgili bir ifadelerinin tutanaklarda yer almadığını kendi gözlerimle gördüm. Ama hukukçu olarak dikkatlidir, bunu önünüze getirirse ben utanç duyacağım.

Tanık Necat Uysal?ın samimi beyanları ile bir kez daha benim Doğuş Faktöring ile olmayan irtibatım tescil edilmiştir!

Tanık Necat Uysal?a yapılmış olan baskı ve yönlendirmenin sebebinin ifadesinden Muzaffer Tekin aleyhine tek bir delil elde edilememiş olmasıdır!

Bugüne kadar hiç kimseyi zan altında bırakmamak için irtibatlandırıldığım telefon numaraları ve kişileri dahi sorgulamadım, lakin Oğuz Bulut ile 14 defa görüştüğüm şeklinde gerçek dışı iddiadan sonra mütalaaya giren özellikle 2004?2006 yılları arasında Semih Tufan Gülaltay ile görüştüğüm iddialarını kesinlikle reddediyorum. Semih Tufan Gülaltay?ın cezaevine giriş ve çıkış tarihleri göz önüne alınarak bu süreç içerisinde görüştüğüm iddiaları mütalaada yer alıyorsa herhalde sizinde bu mütalaayı önünüze getirenleri söyleyecek bir sözünüz olacaktır! Gerçek öyle, ben cezaevindeyken kendisiyle görüştürülmüşüm 24.03.2006 tarihinde Semih Tufan Gülaltay ile görüştüğüm kesinlikle doğru değildir! Bu GSM hattının kendisine yakın birisinin kullanmış olması ile ancak böyle bir irtibat tesisi edilebilir. Ulusal Birlik Partisi ile ilgili 2006 yılında bir televizyonda program yapıldığını hatırlıyorum programın kaseti iddia makamı ve mahkemenizce muhtemelen incelenmiştir. Son derece sık görüştüğüm ve partisinin yönetim kurulunda olduğum iddia olunan Semih Tufan Gülaltay ile orada birlikte olmam gerekmez miydi ya da parti çalışmaları, toplantıları, kongreleri gibi etkinliklerde katılımcı olduğuma dair tek bir somut delil maddi delil var mıdır? Eğer iddia edildiği üzere yönetim kurulunda olsaydım elbette çalışmalarda varlığıma şahit olan birileri olabilirdi, ama yıllar önce prensip olarak almış olduğum karar gereğince hiçbir dernek, parti üyesi ya da yöneticisi olmadım. Siyasete hayatımın hiçbir döneminde sıcak bakmadım. Bu davaya ve yargılanan insanlara şekil veren bir iradenin varlığına dair düşünce bizlerin dışında ülke kamuoyunun algısında yer etmişse ben daha neyi savunayım!

Savcı, bir bayan gazeteci ile yapmış olduğum röportajı mütalaasında kullanarak mahkemeye delil olarak sunmuştur. Söz konusu röportaj klasik gazeteci marifeti ile çarpıtılmış şahsi ifadelerimden farklı anlamlar çıkartılarak yayınlanmıştır. Yayınlandıktan sonra son derece rahatsızlık duyduğum bu röportajla ilgili gazeteci bayanı arayarak düzeltilmesi yönünde yapmış olduğum taleplerim ise maalesef yerine getirilmemiştir. İfadelerimin son derece yanlış ve farklı bir yorumla gazete sayfasında yer almasının altında yatan nedenin, mesleki kariyer ya da tiraj kaygısından öte amaçlar olduğu bir gerçektir!

Sayın Veli Küçük ile şahsen ilk tanıştığım güne kadar 3 veya 4 defa aradığım doğrudur, bunun gerekçelerini mahkemeniz için bir önem taşıyor ise ve zaman kısıtlamasına gitmezseniz arzu edebilirim. Boğaç Murat Karahan?ı Öztürkler sitesinde tanıdım onun özellikle altını çiziyorum, vurguluyorum. Gazeteci bayanın belirttiği gibi röportajımda Veli Küçük?ü ilk kez Öztürkler web sitesinin açılış gecesinde gördüm şeklindeki ifademi 2002 yılından beri görüşüyorum şeklinde yayınlanarak bu tahrif edilmiştir. Emekli olduktan sonra emekli Orgeneral Necdet Öztorun ile tesadüfen karşılaştığımda, ?oğlum seni bir tayin ile mahkemem devam ederken başka bir birliğe atayacaktı. Fakat Orgeneral Necdet Üruğ emekliliğim konusunda çok ısrarcı oldu hatta gıyabında bu rütbede bir subay, orduda bu kadar etkin olursa ileride darbe yapar şeklinde ironik ifadelerde bulunuldu.? Ben konuşulduğunu söyledi, ben bu iddianame mütalaada yazılanlar gibi gerçekten darbe yapılanmaları içerisinde olsam hakkımda şüphe uyandıracağını düşündüğüm hususları konuşur muyum? Bu diyalog da o günlerde irticadan ordudan atılmış haberlerine açıklık getirmek adına gerçekleşmiştir! Benimle ilişkilendirildiğini eve bırakılan zabıtlardan anladık hatta kâğıdı Şişli Noteri Mehmet Bey?den almışlar bu röportajda polis aramaya giderken notları noterden mi alır veya zabıtları buda bu röportajın özenli olup olmadığı konusunda sizlere bir fikir verir düşüncesindeyim. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel mahkemeye sunmuş olduğu mütalaasında olağanüstü saptamalarda bulunurken irtibat tesis etmekten yorulmuş bitap düşmüş. Osman Yıldırım: ?Muzaffer Tekin, Avukat Teoman Ekşioğlu?nu bana gönderdi dini içerikli konuşsun.?

Sonuç; Alparslan Arslan?ın dini söylemler söylemesini Ergenekon terör örgütünü kendisine telkin etti, fakat Osman Yıldırım?ın yalanı bilindiği halde itibar ediliyor.

?Muzaffer Tekin çuval hadisesine tepki gösterdi. Alparslan Arslan?da Irak?a savaşa gideceğini söylediğine göre aralarında eylem birliği var.?

Sonuç; Savcı iddia ettiği örgütün darbeyi tehir edip ülke sınırları dışında eylem yapacağını ima ederek gerçekten bu kurguyu bizzat kendisi itiraf ediyor.

?Muzaffer Tekin nasılsınız diye soranlara bomba gibiyim cevabını veriyor.?

Sonuç; Milyon kere bingo, bu ifadesi Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması olayında Alparslan Arslan?a azmettirmesi için yeterde artar bile.

?Mustafa Alpay yakında sansasyonel eylemler olacak dedi.?

Sonuç, ?Mustafa Alpay Muzaffer Tekin?i tanıyor, bunu Muzaffer Tekin?den duymuştur, işte Danıştay olayının azmettiricisi de bulunmuştur!?

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel sahip olduğu benzersiz donanım ve niteliklerinin sadece dört tanesini kullanarak bu davaları pek güzelce çözmüştür!

Titr?i savcıdır!

Duruşmalarda Nihat Taşkın ile Osman Yıldırım?ın avukatıdır!

Lehte olan delilleri yok etmesi ve Osman Yıldırım?ın lehine delil yaratması ile illüzyonistdir!

Ve, müthiş öngörü, meşhur kanaatleri ile geleceği öngören bir medyumdur!

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: ?Sayın Başkanım savunma.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in? (bir kelime anlaşılmadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Bir dakika Muzaffer Bey.?

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: ?Savunma kutsal tabi kesilmemesi lazım ama lütfen yani savunma sınırlarını aşan şeylerde müdahale ederseniz iddia makamını suçlayıcı.?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Sanık Muzaffer Tekin: ?Hiçbir şey savunma sınırlarını (bir kelime anlaşılmadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Onu hatırlattık savcı, bir dakika Muzaffer Bey.?

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: ?(bir kelime anlaşılmadı).?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Sanık Muzaffer Tekin: ?(birkaç kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Muzaffer Bey lütfen bizim muhatabımız.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Konuşmasın başkanım!?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim hatırlattık size bakın tekrar hatırlatıyorum.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Otur orada dinle!!!?

Mahkeme Başkanı: ?Muzaffer Bey lütfen efendim şahsileştirmeyin.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Hiç iftira yok, yalan yok, peki.?

Mahkeme Başkanı: ?Lütfen efendim öyle demeye hakkınız yok!?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Zaman geçiyor başkanım.?

Mahkeme Başkanı: ?İlave ederiz suç teşkil edecek herhangi bir şey söylemeyin burası suç işleme yeri değil lütfen savunma kapsamında kalın!?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Zaman geçti!?

Mahkeme Başkanı: ?Hakaret, iftira anlamına gelebilecek şeyler söylemekten çekinin.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Hakaret (bir kelime anlaşılmadı) Hepsi gerçek! Hepsi gerçek!?

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun!?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: ?Savunmaya saygılıyız ama bununda belli bir sınırı var burası.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Bakın, geldi dengemi bozdu siz ne güzel dinliyordunuz başkanım.?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim okuyorsunuz buyurun, okumaya buyurun!?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Evet beş dakika ilave ederseniz efendim. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in Ali Yiğit konusundaki mütalaasında bir çaresizlik hali var onu şimdi arz edeceğim Ali Yiğit üzerinde baskı yapılarak ifadesinin değiştirildiğini iddia ederken ben baskı yapmışım.

Herhalde kendisinin aleyhimize tanıklık yaptırmak için bir kısım sanıklar ile yaptığı pazarlıklar aklına gelmiş.

En az sayıları on?a yakın sanık bizim aleyhimize ifade vermeleri konusunda baskı gördüklerini mahkeme safahatında ifade ettiler!

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in bu iddiasını ispat edemez ise müfteri konumuna düşer. Bana suç isnat etmek adına insani ve mesleki normları zorlamasının çok önemli bir nedeni mi var?

Ayrıca beni tanıyanlar bilirler ki, insan devşirme gibi ahlaki olmayan yöntemlerle işim olmaz.

Hayatımın hiçbir döneminde hiçbir pazarlık içinde olmadığımdan bir günde çok sevdiğim üniformamı çıkarmak mecburiyetinde kaldım!

Şimdi kimin pazarlık yaptığını görelim. Gizli Tanık Boyabat burada bana iğrenç iftiralar attı. Taner Büber isimli birisi ile irtibatlandırdı, tanımıyorum dedim! Bu olaylar gerçek değil yaşanmamıştır dedim. Taner Büber iddiaları gazetede okumuş ve bu olayla Tanık Boyabat?la ilgili mektup göndermiş, beni doğruluyor ve sonunda şöyle diyor; ?Eh maalesef Ergenekon savcıları da Ergenekon sanıklarına dair kim ve neyi, nasıl söylerse söylesin mubah saydıklarından dolayı böylesi ?? söylediklerini esas alıyorlar ve üstelik soruşturma savcısının da anlatacaklarının karşılığında kendi yargılandığı ceza davalarından iyileştirme talep ettim, bu ifadenin altında da savcının imzası var size açıklasın. Öyle bir hale geldik ki, savunmalarımızı bile savunmak durumunda bırakılıyoruz! Savunmamda, el bombaları konusunda Oktay Yıldırım?a savunmalarında destek olduğumu ifade eden savcılar, Bayrampaşa Cezaevi karantinasında kaldığım günden bugüne dek o bombaların kime ait olduğu konusunda yapmış olduğum samimi ifadeleri yok saymışlardır. 199. Celsede de müdahale ettiniz. Daha önce bunlar benim tarafımdan söylendi diye ve telefon kayıtlarını istedim, kendimden emin olduğum için. Savcı gerek Ali Yiğit?in verdiği 19 Temmuz 2007 tarihli ifadeyi ve gerekse mahkeme huzurundaki ifademi çürütmeye çalışarak mahkemenizin ciddiyetine gölge düşürmektedir, binlerce sayfa iddianame ve mütalaa yazan savcının Ali Yiğit?in ifadesinin baskı altında verilip verilmediğini anlayacak kapasitede olduğunu düşünüyorum.

14.11.2008 tarihli 14. Celse de, bugün yaşadıklarımdan sonra devlet görevlilerinin politize olmaları ve ikbal uğruna bu senaryoda aktif rol almaları Saygı Öztürk?e vermiş olduğum röportajımı haklı çıkarmıştır! Tutuklanmadan gazetecilere yapmış olduğum açıklamada ise Danıştay olayında şahsıma yapıldığı gibi burada da Oktay Yıldırım?a bu komplo kurulduğunu düşünüyorum demiştim. Bugün düşündüklerimde haklı olduğumu da bu süreçte izledim ifadesini kullanmıştım. Bu fikre sahip olmamın en büyük gerekçesi de önümüze getirilen 2500 sayfalık iddianamede Osman Yıldırım?ın aleyhime ifade verdirilmesiydi. Menfur Danıştay saldırısına iştirak ettiği o dönem Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile cezası onanmış şahıs ile sohbet ortamında ?Osmanım? samimiyetiyle Savcı Mehmet Ali Pegüzel?in ifade alması benim bugünkü tabloyu o günlerde görmeme yetmişti. Mahkemenizin 03.02.2009 tarihli 7 nolu ara kararından rücu ederek, Ümraniye?de bulunan 27 Adet el bombasının imhasından geriye kalan materyaller içerisinde ivedilikle bilirkişi incelemesinin yapılması, yapılacak olan inceleme ve bu materyallerin patlayıcılık niteliğine haiz olup olmadıklarının belirlenmesine talebim, mütalaada Savcı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından Oktay Yıldırım?ı desteklediğim şeklinde değerlendirmiştir. Savcı Bey gerçekten bu mütalaayı okudu ve hala bunu savunuyor ise söyleyecek bir kelime bulamıyorum. Fakat okumadı ise bu ifadeleri kendisini şaibe altında bırakacaktır. Niçin mi? Ben üzerime yapıştırılmak istenen ve hiçbir ilgim olmayan bombalar ile irtibatlandırılırken her şeyin didik didik edilmesini talep ediyorum. Savcı Bey ise bundan rahatsızlık duyuyor gerçekten Posta Gazetesinde gösterilen Oktay Yıldırım?a ait olduğu iddia edilen bombalar o hali ile patlayıcı özelliği olmayan materyaller ise bunu öğrenmek hakkım değil midir? Gerçeğin ortaya çıkmasından niçin imtina ediyorsunuz? Bombalar ile beni irtibatlandırma gafletine düşmeseydiniz bile örgüt yöneticisi olduğum iddia edilen konumumdan ötürü tüm masum sanıkları savunmak adına bunu da görev addederdim. Bu ifademden de bir mana çıkarıp elemanlarını savunuyor dememeniz için masumiyetlerini özellikle vurguluyorum.

Savcıların, ifadelerimin inandırıcılığını yok etmek gayesiyle mütalaada yapmış olduğu bir tespit var ki, insan aklını zorluyor. Muzaffer Tekin?in 12.05.2009 tarihli 85. Celsede cep telefonumdaki bir mesajı hatırlattınız, o gece dediniz dürüst ve doğru olduğumu ifade eden o gece kimseye mesaj çekmedim refleksi oldu bir gece önce dediniz hatırlayamadım ve şimdi o mesajı gazetede buldum oturdum çektiğim mesajı arz ediyorum diyerek iki kıtayı mahkemenize arz ettim bu kıtanın altında değerlendirme yapan mütalaa ekibe bahse konu telefon dökümüne bakıldığında aldığı tek mesajın 00.45?te olduğu görülmüş gece kendisine herhangi bir mesaj gönderildiğine dair kayda rastlanılmamıştır. Dolayısıyla Muzaffer Tekin?in bu beyanlarının gerçeği yansıtmadığı anlaşılmıştır? demektedir. Sürekli savcı mütalaası diyerek kendilerini rencide etmek istemiyorum. Savcılık sekreteryasının gerçeği yansıtmadığını şimdi somut olarak arz ediyorum! Şöyle ki, yine sanık 85. Celsede söz konusu mesajı bulduğunu söyleyerek iki kıtasını okumuştur internette ve Halil Söyler tarafından yazılmış olduğu ve 3 kıtadan oluştuğu, sanığın duruşmada okumadığı şiirin ikini kıtasının aynen az kaldı (bir kelime anlaşılmadı) taşmanı sabırdan bendeni yıkıp aşmana, hürriyeti esip düşmana, saçını başını yolanlar bilir. Arka plan görevlileri yukarıdaki bu kıtayı özellikle okumadığını dikkate değer görmüşlerdir. Savcı Bey sorgumdaki ifademi dinleyip dikkatli dinleyip okuyup bu işi başkasına havale etmeseydi art niyetli olanlarında kendisini zor durumda bırakmasını önlerdi diye düşünüyorum. 83. Celsede hâkim Sedat Sami Haşıloğlu?na ifade ettiğim üzere söz konusu mesajın İbrahim Şahin?den gelmiş olduğunu hatırlıyorum dedim. O gece bana mesaj gelmediği mütalaaya kasıtlı yazılmıştır, yalandır! Bunun sebebi ise 85. Celsede şimdi o mesajı gazetede buldum, oturdum çektiğim mesajı arz ediyorum ifademi ya anlayamamışlar ya da bilerek görevlerini kötüye kullanarak mahkemeyi yanıltmak istemişlerdir. Benim hatırlayamadığım bahse konu mesaj 83. Celsedeki savunmamdan sonra bir gazetede yer aldığı için oradan yazdığım metni 85. Celsede yani bu yargılamalar devam ederken savunmamda mahkemenize sundum. Bana gönderilen mesaj ile şiirin varlığından haber oldum mütalaa ekibinin okumadığımı iddia ettiği kıtayı size duymadım bilmiyorum suç ve suçlu yaratmak adına öküz altında buzağı arayan zihniyet şiiri bilmediğim ve dolayısı ile hiç kimseye de göndermediğim kıtasını mahkemeden sakladığımı hangi mantıkla ifade edebilir. İfadelerimin doğruluğunu emniyet birimlerince el konulan bilgisayarıma yapılacak teknik inceleme kolaylıkla kanıtlayacak sehven bir yanlışlık olmadı ise söz konusu o web sitesine tarafımca giriş yapılmadığı da ortaya çıkacaktır. Fakat niyetler başka bütün bu zorlamaların yegâne sebebi bırakınız bir eylem talimatını bu konuda telkin tavsiye ya da ihmal yollu dahi bir konuşmama ortaya koyamamalarındandır! Davanın asli faillerini aklayıp sanal failler yaratma gayreti işte insanı böyle mantıktan münezzeh yerlere sürüklemektedir!

Bir 10 dakika ara verebilir misiniz Başkanım.?

Mahkeme Başkanı: ?Devam edin efendim, devam edin.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Yorulduk başkanım!?

Mahkeme Başkanı: ?Devam edin!?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Ya dişlerimi çektirdim, tedavi oluyorum ağrı kesici ile geldim buraya!?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun devam edin ben ara veririm sonra buyurun!?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Sanık Muzaffer Tekin: ?Başım dönüyor raporla geldim konuşamıyorum!?

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun efendim devam edin bir 10, 15 dakika daha devam edin!?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı: ?Müdahale etmeyin buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Almayacağım bir şey devam.?

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: ?Başkanım sağlık durumu önemli.?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı: ?Tamam buyurun efendim.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Önemli değil önemli değil.?

Sanık Muzaffer Tekin müdafii Av. Selin Deviren Tahtabiçen söz almadan konuştu: ?Ağrı kesici ister misiniz??

Sanık Muzaffer Tekin: ?Önemli değil gerçekler konuşulunca rahatsız ediyor önemli değil.?

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: ?Otursun biraz.?

Deliller karartılarak Danıştay failleri nasıl gizleniyor, Savcı Pekgüzel menfur Danıştay saldırısını.?

Mahkeme Başkanı: ?Mikrofonu yaklaştıralım.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?En küçük somut bir delili ortaya koyamamasının vermiş olduğu hezeyanla akıl ve mantık sınırını aşan zorlamalara başvurmaktadır! Halk arasında bilinen bir misalde Temel arkadaşı Dursun?la dava kapadı deyince kızılca kıyamet kopar ve vay sen bana nasıl ördek dersin der, bunu diyen Dursun?un hışmına uğrar büyük bir şaşkınlıkla ne olduğuna anlamayan Temel meramını anlatmaya fırsat bulduğu an aldığı yanıt şaşkınlığını daha da artırır;

Havada kara bulutlar var dedin. Yağmur yağacak demek ki,

Yağmur yağınca su birikir,

Biriken su göl olur,

Gölde ördek yüzer!

Savcı Pekgüzel?in çözümlemelerine bundan daha iyi bir örnek olamaz diye düşünüyorum. Mantık, aynı mantık!

Savcı mütalaasında aşağıdaki ifadeler yer almaktadır, ?Otel görevlilerinin ve polis beyanları doğrultusunda Alparslan Arslan eylemi tek başına gerçekleşmiştir! Osman Yıldırım?ın eyleme katılmaması yönünde iradesi açıktır, Osman Yıldırım hakkında gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanması.

Savcılar iddianamelerinin hukuki değerlendirmelerinde ise Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin?in öldürülmesi, aynı dairenin Başkanı Mustafa Birden Üyeleri Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç ile Tetkik hâkimi Ahmet Çobanoğlu?nu öldürmeye teşebbüs olayına suça katıldığından şeklinde iken ne oldu da mütalaasında Osman Yıldırım?ı Danıştay saldırısından aklanmasını istemiştir??

Mahkeme Başkanı: ?Evet.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Osman Yıldırım iftira aktıkça ödüllendirip.?

Mahkeme Başkanı: ?Oraya nokta koyalım bir dakika. Son savunması alınması sırasında tutuklu sanıklardan Fatih Koca?nın geldiği görüldü. Huzurdaki yerine alındı. Ayrıca sanıklar Fatih Koca ve Cem Şimşek müdafii Av. Kemal Yener Saraçoğlu, sanık Recai Alkan müdafii Av. İhsan Nuri Tezel, sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Oktay Yılmaz, Sanık Boğaç Kaan Murathan müdafii Av. Ümit Şahin, sanıklar Muhittin Erdal Şenel ve Mustafa Koç müdafii Av. Abdullah Kaya, sanık Mehmet Otuzbiroğlu müdafii Av. Burak Candan, sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep Küçük?ün geldikleri görüldü, huzurdaki yerlerine alındı. Saatin 11:16 olduğu görüldü.?

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Mahkeme Başkanı: “Verilen arada sanık Mehmet Zekeriya Öztürk müdafii Av. Lale Beşe, sanıklar Tuncay Özkan, Levent Göktaş, Mustafa Dönmez müdafii Av. Serkan Günel?in geldikleri görüldü, huzurdaki yerlerine alındı. Muzaffer Bey rahatsızsanız eğer oturup da savunma yapabilirsiniz yani sırada.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?(bir kelime anlaşılmadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Peki peki kalan süre.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?(bir kelime anlaşılmadı) Beş dakika ilave edeceksiniz başkanım.?

Mahkeme Başkanı: ?Kalan süreyi başlatıyoruz sanık Muzaffer Tekin esas hakkında son savunmasına devamına buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Ne oldu da Osman Yıldırım Danıştay davasında menfur saldırısından aklanmıştır? Duruşmaların başlamış olduğu günden mütalaanın açıklandığı güne kadar Osman Yıldırım lehine tek bir delil dosyaya girmiş midir? Hayır!

Osman Yıldırım?ın lehine deliller masum insanlara attırılan iftiralardır!

Otel görevlilerinin ve polis beyanları ile Alparslan Arslan eylemi tek başına gerçekleştirmiştir demek ile Savcılar bize Alparslan Arslan?ı eylemi gerçekleştiren kişi olarak tanımlamakla da Osman Yıldırım?ı yardım ve azmettirme suçundan aklamayı hedeflemişlerdir!

Alparslan Arslan?ı yakalayan polisler onun olay mahallinde yalnız olduğunu tanıklık etmişlerdir ve doğrudur. Peki, otel görevlileri beyanları Alparslan Arslan?ın eylemi tek başına gerçekleştirmiş olduğuna dair savcılara nasıl bir fikir vermiştir?

Osman Yıldırım 21.05.2006 günü TEM Şubede vermiş olduğu ifadede özetle Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?ı Alparslan Arslan?ın kendisinden habersiz keşfe götürdüğünü öğrendiğinde eylemin yapılmaması için Alparslan Arslan?ı uyardığını söyleyip tekrar otele döndüğünü ifade etmektedir. Anlatımına göre bu olay 16.05.2006 günü saat 17.18 sularında yaşanmıştır. Osman Yıldırım duruşmalarda ise bu konuyu sık sıkça tekrar ederek Danıştay baskını olduğunda bazı beyanlarında kendisinin 13.00?e bazılarında ise 14.00?e kadar otelde uyuduğunu ifade etmiştir. Osman Yıldırım, 15 Mayıs?ı 16 Mayıs?a bağlayan gece de kendisinin otelde konakladığını iddia etmiştir. Osman Yıldırım?ın ifadeleri doğru mudur? Netleştirebiliriz. Son derece önemlidir zira savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Osman Yıldırım Danıştay saldırısından hüküm giymiş, itibar edilebilir bir sanık olduğundan onu yukarıdaki ifadeleriyle Danıştay saldırısının azmettiriciliğinden aklamak istemektedir. O aklanınca boşluk birileri tarafından doldurulacaktır işte benim çabam sanal faillerin asıl failler için heba edilmemesi içindir! 16 Mayıs 2006 tarihlerinde Ankara TEM ve savcılık ifadelerinin tamamını inceledim. Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu, İsmail Sağır vakit geçirmemek için onları burada telaffuz etmeyeceğim. Sanık ifadelerinden çıkan sonuç nedir? Sanıkların ifadelerinin tamamına bakıldığında Alparslan Arslan 16.05.2006 tarihinde Danıştay binasına gittiğinde başlangıçta Osman Yıldırım olay mahallinde değildir. Bahse konu gün Alparslan Arslan, Selvi Otel?de hesabı kapatmıştır önemli ayrıntı ise otel görevlisi Selma Aydoğmuş?un 19.05.2006 günü Ankara TEM Şubede verdiği ifadesinde yatmaktadır. ?Dışarıdan gelen ve isminin burada Alparslan Arslan olduğunu öğrendiğim şahıs otelde konaklayan ve kayıtlarda İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu kimlik bilgili şahıslarla buluştu, ben otelde konaklayan şahıslarla kalacak mısınız? dedim, içlerinden arkası dönük olanlardan birisi hayır cevabını verdi ve isminin Alparslan Arslan olduğunu öğrendiğim kişi 70 YTL?yi resepsiyonda bulunan banka doğru fırlattı ve üç?ü beraber çıktılar.?

Otel görevlileri ifadelerinde Osman Yıldırım otelde yatmadı demelerine ve kayıtlar ile de bu maddi olarak desteklenmesine rağmen Osman Yıldırım ısrarla ben Selvi Otelde yatıyorum demektedir. Yer yarılıp içine girmediğine göre nerede olduğunu Osman Yıldırım?ın kendi ifadelerinde bulalım. 11.08.2006 tarihinde 11. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş olduğu el yazısı ile yazmış olduğu savunma sayfa 5, Sayın hâkimimize saldırıda bulunulduğu ve o saatlerde Aksu Otelde uyuduğunu, 21.09.2006 tarihinde 11. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş olduğu el yazısı ile yazmış olduğu savunma sayfa 2, 17 Mayıs 2006 tarihinde saat 12.30?da Ulus Aksu Otelinde uykudan kalktığını bu tarihte bu saatte Aksu Otelin üç personeli tanığımdır, olmak üzere Aksu Otelin üç defa ismi geçmektedir bu durum Savcılar için hiçbir şey ifade etmiyor mu, etmediği içindir ki, ben Osman Yıldırım?ın Selvi Otel?de kalmadığını kanıtlarken savcı Nihat Taşkın ise Osman Yıldırım?a duruşma salonunda mesaj veriyordu o konuya bilahare değineceğim. Alparslan Arslan?ın 16 Mayıs 2006 günü Selvi Otel?de kalan Erhan Timuroğlu ile İsmail Sağır?ı alıp çıkması ve hesabı ödemesinin tek bir izahı bulunmaktadır. O da eylem yapmayı aklına koymuştur ve otele dönmeyecektir. Sanık ifadelerinin tamamına bakıldığında çelişkiler olmakla beraber özde Osman Yıldırım?ın kendisini menfur Danıştay saldırısından aklamak için kurguladığı sözlerin doğru olmadığı konusunda birbirlerinin ifadelerini desteklemektedirler. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel Osman Yıldırım?ı menfur Danıştay saldırısı azmettiriciliğinden aklamak için 16 Mayıs 2006 günü Opet yakıt istasyonunda sadece Osman Yıldırım?ın ifadelerine esas alarak mütalaa vermiştir. Tarafsız bir savcı için Osman Yıldırım?ın sadece aşağıdaki ifadesi onun insan aklı ile alay ettiği konusunda çok önemli bir veri olurdu ve dolayısı ile inandırıcılığını da yok ederdi. Osman Yıldırım: ?İstanbul?dan beri söylemiyorum nedir bu iş, teferruatlı anlat artık sırası geldi dedim. Alparslan Arslan bana Danıştay?da işimiz var dedi. Bunun üzerine kendisine Danıştay?da evrak işin mi var, bu konuda Sinan Berberoğlu isimli bir arkadaşım var evrak takibi onun işidir, ona söyleyerek yapsın demem üzerine bana gülümsedi. Kendisinden cep telefonunu alarak Sinan Berberoğlu isimli arkadaşı aradım avukat bir arkadaşın evrak işi olduğunu yardımcı olmasını istedim!?

Osman Yıldırım leb demeden leblebiyi anlıyor. Danıştay?da evrak işi olduğunu yüksek öngörüsüyle karar veriyor ve Sinan Berberoğlu?na bu konuda yardımcı olmasını söylüyor. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel için Osman Yıldırım bir sanıktan öte hem tanık, hem de Gizli tanık?tır Ayrıca Osman?ım şeklinde hitap edebildikleri derecede hususiyetleri bulunmaktadır. Onun ifadeleri asla sorgulanmaz, her dediği doğrudur ve o üstün özelliklerinin yanında bu davanın en itibarlı aktörüdür!

Acaba Osman Yıldırım doğru mu söylüyor?

Erhan Timuroğlu?nun 24.05.2006 tarihli Ankara TEM Şubede vermiş olduğu ifade; ?Ankara?ya giderken aracı Alparslan Arslan kullanıyordu. Yanında Osman Yıldırım, arka koltukta ben ve İsmail Sağır bulunuyorduk, yolda giderken Ankara?da yapılacak iş hakkında konuşmaya başladık Alparslan Arslan bize Danıştay başkanını öldüreceğini ve bunun sebebinin de başörtüsü kararının onanması olduğunu söyledi.?

Bu ifadelere mütalaada rastlıyor musunuz?

Şahsım hakkında tahayyül, temenni, niyet, kanaat ve dosya sanığı olmayan kişiler ile zorlama irtibatlar kurarak zorlama suç isnatlarına giren savcı Mehmet Ali Pekgüzel için Osman Yıldırım?ın aşağıdaki ifadesi bir anlam ifade etmiyor mu?

11. Ağır Ceza Mahkeme Başkanlığına 11.08.2006 tarihinde kendi el yazısı ile göndermiş olduğu savunmasında Osman Yıldırım 16 Mayıs akşamı neden beni benzin istasyonuna çağırıp görüşmek istediğini ve gittiğimde benden bir isme kayıtlı plaka numarası istediğini ve bir tanıdığının olup olmadığını soruyor. Evrak takibi kendi uydurduğu bir kılıf ve palavradır. Osman Yıldırım?ın yukarıda yer alan ifadesi savcıların onu menfur Danıştay saldırısından aklama gayretlerini akamete uğramasına neden olmuştur. Hesabını mahkemenize ve Türk Milletine vereceklerdir! Osman Yıldırım 16.05.2006 günü Alparslan Arslan?ın Danıştay?ı basacağını bilmektedir. Yıllarca cezaevinde kalan Osman Yıldırım o gün bu menfur saldırıyı desteklemekle beraber azmettiricilikten nasıl kurtulacağının hesabını yapmaktadır. Onun içindir ki köylüsü Nusret Aras?ı yanına çağırmıştır amacı o saatlerde Alparslan Arslan eylemi gerçekleştirmiş olsaydı Nusret Aras?ı olay mahallinde olmadığına dair kendisine şahit gösterecekti. Uzun yıllar görmediği hiçbir irtibatının olmadığı ve kendisini tanımakta bile zorluk çeken köylüsünden herhangi bir talepte bulunmadığı ortada iken yanına çağırmasının ne amacı olabilirdi? Nusret Aras?a gazeteyi gösterip ?Bu o?çocukları yüzünden Türkiye karışacak!? demesi her an gerçekleşebilecek menfur saldırının beklentisi içinde olduğunun en önemli delili olduğu gibi Nusret Aras?a da aklınca büyük baba rolü oynuyor, bunun doğruluğunu ise Esen Türkyılmaz ile yapmış olduğu telefon görüşmesi teyit etmektedir. Esen Türkyılmaz tamam oldu, hadi görüşürüz diye telefonu kapatmak istemesine rağmen Osman Yıldırım konuşmayı uzatarak menfur saldırı için ?güzel yapmış la helal olsun ve olur mu ya Allah?ın askeridir ya? diyerek bu iğrenç saldırıyı hem onayladığını gösteriyor, hem de içinde olmanın gururunu yaşıyor kendince. Osman Yıldırım kesinlikle bu eylemin yapılmasını engellemek düşüncesinde değildir ve olmamıştır aksi düşünce sahipleri onu aklamaya çalışanlardır ya da söylenenlere inanan safdillerdir. Osman Yıldırım Alparslan Arslan?ı yüreklendirmekte fakat sonucun vahametini bildiği için de geri planda kalıp kaçış hesapları yapmaktadır. Alparslan Arslan anlaşılan o ki, yola çıktığında ancak tanıyabilmiş olduğu bu şahsa ?senden bir şey olmaz!? sözünü bunun için kullanmıştır. Alparslan Arslan eylemden vazgeçip bir ara İstanbul?a bile dönmeyi düşünen kişidir. Alparslan Arslan 16 Mayıs 2006 günü Danıştay binasına önce silahsız girerek keşif yaptıktan sonra eylemi dışarıda yapacağını kanaat getirmiş bu konuyu da Erhan ve İsmail ile paylaşarak fikirlerini sormuştur. Danıştay başkanının araç plakasını öğrenip araba da eylem yapma fikrinin uygulamaya geçinilmesine kanaat vermiştir. Osman Yıldırım Ankara TEM Şubede 21.05.2006 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde Nusret Aras ile görüştüğünden hiç bahsetmemiştir. ?16 Mayıs 2006 Salı günü saat 11.00, 12.00 arası kalktım oda da Alparslan Arslan yoktu, ayrıca Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır?da odalarında yoktu, bende otelden 13.00 sıralarında ayrıldım. Ulus civarındaki kahvehanelere giderek vakit geçirdim saat 14.00 gibi Erhan Timuroğlu cep telefonundan aradım Alparslan?a söyleyin, yanınıza gelince sizi alıp otelin bulunduğu yere getirsin diyerek telefonu kapattım.?

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel için Osman Yıldırım?ın yukarıdaki bu ifadesi muteberdir tartışılmaz, gerçekten acaba öyle mi?

Osman Yıldırım?ın 16 Mayıs 2006 günü telefonu aşağıdaki baz istasyonlarından sinyal vermiştir.

13:28:50 Ankara İzmir Cadde, 13:30:42 Ankara Zafer Çarşısı, 13:36:39 Ankara Sıhhiye Köprü, 13:38:10 Ankara Sıhhiye Köprü, 14:49:19 Ankara Necati Sezen, 15:51:27 Ankara Necati Sezen, 16:13:15 Ankara Sıhhiye Merkez

Osman Yıldırım?ın bir yalanı daha baz istasyon kayıtları ile tescil olmasına rağmen savcı Mehmet Ali Pekgüzel bu gerçekleri mütalaasında gizleme yoluna gitmiştir. Bir gün adil yargı ve Türk Milleti bununda hesabını mutlaka soracaktır!

Osman Yıldırım Danıştay binasının çevresinde dolaşmakta fakat kendince ateşi elinde tutmamaktadır. 16 Mayıs 2006 günü Opet yakıt istasyonunda savcıların gözlerden kaçırmış olduğu son derece önemli husus Osman Yıldırım?ın Danıştay baskınını önlemek gibi bir tutum sergilemediği tam aksine ertesi gün menfur saldırının gerçekleşmesi için zemin hazırladığıdır. Sinan Berberoğlu?nu araması ve bunun nedenini de kendince açıklaması, fakat yine kendi ifadeleriyle gerçeğin Danıştay Başkanın arabasının plakasını öğrenmek çabaları olması her şeye izaha muktedirdir. İşte bu telefon ile Osman Yıldırım Alparslan?ın vazgeçmek üzere olduğu saldırının fitilini yeniden ateşlemiştir ve bu şu demektir, ?benim kaçak güreştiğimi söylüyorsun ama ben İstanbul?da kararlaştırdığımız gibi senin yanındayım kaleşnikof tüfeği de bu amaçta temin ettiğimi bilmiyor musun?? Alparslan Arslan?ın aracında bulunan emniyete ait araç park kartı gibi kaleşnikofun da akıbeti, meçhule gitmiştir!

Bu olaydan sonra 17 Mayıs 2006 günü Alparslan Arslan Danıştay başkanını bina içerisinde vurmaya karar vermiştir. Alparslan Arslan tarafından azarlanan Osman Yıldırım olay mahalline giderek ona destek olmuştur. Bu bir kanaat değildir! Bunun kanıtı Osman Yıldırım?a ait HTS raporlarıdır. Israrla, bazen 13.00 bazen de 14.00?e kadar uyuduğunu iddia eden otelde Osman Yıldırım bakınız 17 Mayıs 2006 günü saat kaçta uyanmış ve hangi noktalarda bulunmuş. 08:29:25 Ankara Dost Sokak, 11:36:20 Ankara dost Sokak, 11:39:54 Ankara Çankırı Caddesi, 11.47, 11.48 Ankara Yiba Çarşısı, 12.04, 12.06, 12.07, 12.13, 12.52 Ankara Asti Güney

Osman Yıldırım?ın olay mahallinde olduğunun en önemli delillerinden birisi de İsmail Sağır?ın 17.05.2006 günü saat 15.25?te Murat Bulut isimli şahısla yapmış olduğu telefon konuşmasında Osman Yıldırım?ı kastederek ?arabaya bindirdi gönderdi bizi şimdide arabayı alacak o avukatın arabası var ya?

Savcı Mehmet Ali Bey Alparslan Arslan?ın arabası, otel parkında olmadığına göre Osman Yıldırım, Alparslan Arslan?ın arabasının Danıştay binası mahallinde olduğunu nereden biliyor? İşte bütün bu gerçekleri yok etmek adına yıllardır şahsıma suç isnat etmeye çalışıyorsunuz. Bir diğer husus Osman Yıldırım eylem gerçekleşene kadar telefon muhaberesi yapmamıştır. Alparslan Arslan yakalandıktan sonraki muhtemelen umumi bir telefondan Nusret Aras?ı arayarak Yenidoğan?daki benzin istasyonuna çağırmıştır. Nusret Aras?ın, Osman?ın sesi tuhaf geliyordu demesi bu süreci açıklamaya yeterlidir. Bu buluşmayı da yönlendirme amaçlı düşünmüş olmalıdır fakat telaşından olsa gerek gerçekleşmemiştir. Nusret Aras?ı 13.00 sıralarında aramasının sebebi de mazeret beyanı olsa gerek. Alparslan Arslan?ın Osman Yıldırım?ın Selvi Otel?de yatıp yatmamalarının gündemde tutulmasının da hiçbir önemi bulunmamaktadır. Eylemin önüne geçemez sadece bir üs bölgesi olarak değerlendirilebilir. 16 Mayıs 2006 günü Alparslan Arslan Selvi Otelde yatan arkadaşlarının hesabını kapattı gerçeğini göz önüne aldığımızda şayet o gece otelde yatmış olsaydı Osman Yıldırım?ın oteli terk etmemesi mümkün müdür? Elbette hayır benim bu konu üzerinde durmamın sebebi otel görevlilerinin TEM Şubede vermiş oldukları ifadeleri ile Osman Yıldırım?ın ifadelerinin çelişmesindendir. Sanık ifadeleri ile mahkemenin dikkatine sunduğum gerçekler Savcı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından son derece iyi bilinmesine rağmen Osman Yıldırım?ın menfur Danıştay saldırısı azmettiriciliğinden aklanması amacı ile maalesef yok sayılmıştır! Sadece bununla mı yetinilmiştir? Savcı Mehmet Ali Pekgüzel kamera kayıtlarında Osman Yıldırım gözükmüyor diyerek kendisini Cumhuriyet gazetesine 3. bomba atılmasından da pek güzelce aklamıştır! Gerçek acaba öyle mi? Savcı Mehmet Ali Pekgüzel Osman Yıldırım?a sorgusunda üç defa 0538 7567268 no?lu telefon hattını sormuştur. Osman Yıldırım başını biliyorum sonunu hatırlamıyorum gibi cevaplar vermiş Savcı Pekgüzel Ankara TEM?de hangi numarayı kullandığınızı sorduklarında bu numarayı vermişsiniz diyerek telefon sorgulamalarını bitirmiştir. Yukarıdaki numarayı göz önüne alarak kendim Cumhuriyet Gazetesine saldırı öncesi ve saldırı günü olmak üzere Osman Yıldırım?ın irtibatlarını ortaya çıkarmaya çalıştım. Dikkatimi çeken Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in sorduğu 0538 7567268 numaralı bir telefon numarasına hiç rastlamamam oldu. Sonuçta Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in Osman Yıldırım?a üç kez sorduğu Osman Yıldırım?ın hatırlamakta zorluk çektiği 0538 7567268 numaralı telefonun 3. bombanın atıldığı gün Alparslan Arslan ile 11 kez Erhan Timuroğlu ile 14 kez görüşen 0538 4567268 numaralı telefon olduğunu Osman Yıldırım?ın Ankara TEM?de verdiği telefon numarasıyla karşılaştırarak kesinleştirdim. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel 11 Mayıs 2006 tarihinde Osman Yıldırım?ın 3. el bombası atılması olayındaki irtibatına kesmek maksadıyla 0538 4567268 nolu telefonu sorgulamamak için bu numarayı kasıtlı olarak üç kez 0538 7567268 olarak tahrif etmiştir. Aşağıdaki gerçeği bir Savcı gizleyebilir mi? 125. Celse sayfa 27 ?Alparslan Arslan ısrar ediyor gidip atacağım gidip atalım baskıya yetişsin diyordu. Yani o 4,5 olmalı onların 3. bombayı atma saatleri o saatlerde ben ticari taksiye bindim karşıya geçtim, görmedim yani gece 12.00?de öğrendim 3. bombanın atılmasını.? Hâlbuki Ankara TEM?de 21.05?de 2006?da verdiği ifadede de 17, 18 saatlerinde öğrendiğini söylüyor. Üçüncü bombanın atıldığı saatler 16.10 sularında Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım, Akıncı Bayırındalar.

0532 671 34 39 – 0546 413 23 44            16.09.22         İst. Akıncı bayırı

0538 456 72 680535 985 68 13            16.10.32         İst. Akıncı bayırı

0538 456 72 680535 985 68 13            16.12.46         İst. Akıncı bayırı

0538 456 72 680535 985 68 13            16.14.03         İst. Selahattin Pınarı

0538 456 72 68–  0535 985 68 13            16.15.37         İst. Selahattin Pınarı 

0538 456 72 680535 985 68 13            16.16.35         İst. Akıncı bayırı

0538 456 72 680535 985 68 13            16.17.31         İst. Akıncı bayırı

                          – 0538 456 72 68            16.24.57         İst. Bolkanın Door

0538 456 72 68 –                                      16.25.26         İst. Bolkanın Door

                       – 0538 456 72 68           16.41.40      İst. Şişli Çukuro (Cumhuriyet gazetesine en yakın nokta)

Osman Yıldırım     Erhan Timuroğlu     Alparslan Arslan

Liste vardı orada bir çizelge 58. sayı. 16:10, 16:12:46?da Osman Yıldırım Akıncı Bayırından Erhan Timuroğlu?nu arıyor 05384567268 numaradan 16:14 yine Osman Yıldırım aynı numaradan Selahattin Pınarından Erhan Timuroğlu?nu arıyor. 16:15 yine Osman Yıldırım Selahattin Pınar?dan Erhan Timuroğlu?nu arıyor. 16:16:35 Osman Yıldırım Akıncı Bayırından Erhan Timuroğlu?nu arıyor. 16:17:31 Osman Yıldırım Akıncı Bayırından Erhan Timuroğlu?nu arıyor. 16.20?de bomba atılıyor. 16:24:57?de Osman Yıldırım İstanbul Balkondor?dan aranıyor açmıyor şifre herhalde işlem tamam. 16:25:26?da Osman Yıldırım geriye dönüyor o da çaldırıyor kapatıyor. 16:41:40?da Osman Yıldırım İstanbul Çukuro Cumhuriyet gazetesine en yakın olan bölgede.

Yukarıda görülen iletişim tutanağına göre Osman Yıldırım Cumhuriyet gazetesine el bombası atılırken dakika dakika olayı takip ediyor. Erhan Timuroğlu?yla sürekli iletişim halinde. Yukarıdaki verileri sunduğum gün iddia makamının Osman Yıldırım?a inandırmış olduğu sadece patlamayan iki el bombasını ben attırdım kurgusu dolayısıyla da iddianamesi çökmüştür! O gün mahkeme başkanlığına vekâlet eden Sayın Hasan Hüseyin Özese yani okunan telefon kayıtları o taksiye bindiğiniz sırada taksideyken yaptığınız konuşmalar mı şeklinde müdahale etmiş, Sayın Doğu Perinçek de yaşanan bu duruma kayıtsız kalmayarak ?dayanışma halindesiniz öyle soru sorulmaz!? şeklinde göstermiş olduğu tepkiye tutanaklara geçmiştir. Osman Yıldırım ?taksiye bindim birinci köprü ya da ikinci köprü direkt beni Üsküdar?a götürdü ifadeleriyle kendisini inandırma çabalarına girmiş olsa da ticari takside biri beni aramış cevap vermişim ya da ben aramışım sinyal vermişse vermiştir yani? ifadeleriyle iyice çıkmaza girmiştir.

Hâlbuki HTS raporları çok net olarak Osman Yıldırım?ın Cumhuriyet gazetesine bomba atılması öncesi bombanın atıldığı esnada ve atıldıktan sonra devamlı Cumhuriyet gazetesi etrafında dolaştığını onu telefondan arayan kimse olmadığı gibi hemen hemen her dakika Erhan Timuroğlu?nu kendisinin aramış olduğunu ortaya koymaktadır!

Osman Yıldırım neyi merak etmektedir ve neyi takip etmektedir?

Bu sorunun cevabının Erhan Timuroğlu duruşmalarda vermiştir. 10.11.2009 tarihli 121. celse sayfa 44 ?Tabii Osman orada gözcü yok diyor değil var. Gözcü orada ama geride kaldı yani bilgim yok. Ben yoğum demesi doğru değildir o da orada 3. bomba eyleminde!?

Görüldüğü gibi Osman Yıldırım?ın menfur Danıştay saldırısından aklamak isteyen savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in 3. el bombası atılmasından da Yıldırım?ı aklama çabaları maddi kanıtlar ile çürütülmüştür!

Lakin bütün bu gerçekler tüm çıplaklığıyla ortada iken iddia makamının nasıl asıl failleri gizlemek adına duymamayı görmemeyi tercih etmemektedir. Bu tespitime katılmayanlara duruşma tutanaklarından birkaç örnek vereceğim. 12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa 3 mahkeme başkanı gelen kayıtlarda Selvi otelinde kalan kişiler ikinizin Alparslan ile senin kaydın yok. Osman Yıldırım: ?Gelen kayıtlar yalan konuşuyor!? Osman Yıldırım?ın iddia ettiği üzere otelde yatmadığını maddi deliller ile inkâr edilemez şekilde ortaya çıkmasından sonra Osman Yıldırım?ın ben Danıştay saldırısına katılmadım. Otelde uyuyordum iddiasının ağzından çıkan her şey gibi gerçek dışı olduğu tescil edilmiştir! Bu gelişmeler sonucu morali bozulan tanığa rehabilitasyon ihtiyacı iddia makamı tarafından sağlanmıştır. 12.11.2009 tarihli 122. celsede Sayın Köksal Şengül?ün sorusundan sonra devreye giren savcı Nihat Taşkın ona hitaben yapmış olduğu değerlendirmede görev atfı konusunda gerekenin yapılacağını sinyallerini de şu şekilde vermiştir. ?Ferit Serkan Erkan isimli otel görevlisinin mahkemede verdiği ifadesi kısmen sizi doğrular nitelikte doğru ancak emniyet ifadelerindeki çelişkiler kendisine sorulmamış ve bu çelişki giderilmeden dava karara bağlanmış.? Yani diyor ki savcı, Osman Yıldırım, başkan kayıtlardan bahsetse de sen rahat ol telaşlanma! 11. Ağır Ceza Mahkemesi senin sövdüğün kadar varmış işlemi eksik yaparak sana haksız ceza vermişler! Selvi Otel çalışanı 3 tanığın birbirlerini destekleyen sıcak ifadeleriyle otel kayıtları hem de mahkemede Cumhuriyet Savcısı tarafından yok sayılmıştır! Savcı duruşma salonunda büyük bir cesaretle Osman Yıldırım?ı aklama iradesi gösterirken şu soruyu soramıyordu. Peki, Osman Yıldırım madem şey yaptın niçin ihbar etmedin bu olayı biliyordun da. Hukuk komedyası henüz bitmedi! Celselerde şimdi Osman Yıldırım?ı aklama sırası Savcı Mehmet Ali Pekgüzel?e geçmişti. (bir kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Muzaffer Bey Bakın savunmanızı kesmek istemiyorum. Ancak.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Tutanaktan okuyorum.?

Mahkeme Başkanı: “Anladım ancak savunma amacını aşan şeyler söyleyebiliyorsunuz lütfen uyarılarımı dikkate alın. Lütfen anladım.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Tutanaktan okuyorum hayhay. 122. sayfa 51 Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Nusret Aras 20.05.2006 tarihinde Ankara TEM şubede vermiş olduğu ifadesinde ?Osman Yıldırım 17.05.2006 günü saat 09.30 sıralarında beni telefonla aradı. Sesi tuhaf geliyordu neredesin diye sordum. Yenidoğan?daki kahveye gel dedi. Ben de hemen oraya gittim ancak Osman Yıldırım yoktu. Kendisinin nerede olduğunu sormak için aradım ulaşamadım? diyor. Siz bu saatlerde eylem saatinde uyuduğunuzu söylüyorsunuz. Nusret Aras 09.30 gibi aradı mı 17 Mayıs günü? Osman Yıldırım doğal olarak bu beyanı hemen yalanlıyor.

M. Ali Pekgüzel: Telefon kayıtlarınıza baktığımızda da 16 Mayıs tarihinde de ben de böyle bir kaydı görmedim zaten. Mevzu bahis olan 17 Mayıs 09.30 görüşmenizi görmedim. 16 Mayıs?ta ancak 16 Mayıs günü Nusret Aras ile saat 12.53, 12.56 da iki tane bir 44 saniyelik biri 33 saniyelik olmak üzere sizin aradığınız telefon görüşmeniz var.?

Bunları söyleyebilir miyim Başkanım.?

Mahkeme Başkanı: ?Savunmaya karışmayız ancak suç unsuru olabilecek şey??

Sanık Muzaffer Tekin: ?Evet dikkatlerinize sunuyorum hayhay.?

Mahkeme Başkanı: ?Suç suç unsuru olacak şeyler söyleyemezsiniz ben ona izin vermem buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Dikkatlerinize sunuyorum. Dikkatlerinize sunuyorum.?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: ?Lütfen oturun efendim oturun. Oturun Avukat hanım oturun, buyurun efendim. Avukat hanım oturun.?

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun buyurun efendim.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Osman Yıldırım?ın??

Mahkeme Başkanı: “Buyurun dinliyoruz efendim. Neden neden bahsettiğini neden bahsettiğini biliyoruz duyuyoruz. Avukat hanım (birkaç kelime anlaşılamadı) oturun efendim buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Evet Osman Yıldırım?ın Osman Yıldırım?ın Danıştay saldırısıyla olan irtibatını kesmek için duruşmalarda aleyhine olan somut delilleri kendisine bak biz de sana vaatlerimizi yerine getiriyoruz dercesine yok etmek için bu şekilde davranıyor. Hâlbuki savcının aklına Nusret Aras seni başka numaradan arayabilir veya sen onu hangi numaradan aradın sorusu dahi gelmiyor! Zaten onun aleyhinde neticelenecek soruları soracak bir irade de yok! Osman Yıldırım?ı kendisinin aradığı 12.53 ve 12.56 saatleri arasındaki görüşmeleri özellikle tutanağa geçirerek de bakın arandığı zaman kayıtlar onaylıyor. Telefon kayıtları olmadığı için Nusret Aras?ın ifadeleri Osman Yıldırım?ın aleyhine delil olamaz diyor. Peki, Osman Yıldırım sen Nusret Aras?ı menfur saldırıdan sonra niçin aradın sabah arayıp randevu yerine gitmediğini bildirmek için mi diye sormuyor!

Lehte olan birçok delilin bu davada buhar olup uçtuğunu gördük yetmedi Savcı Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın Osman Yıldırım?ın aleyhine olan sıcak ifadeleri de nasıl yok ederiz çabalarıyla.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet oraya nokta koyalım. Saatin 12.15 olduğu görüldü.?

Duruşmaya 13.15?e kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Mahkeme Başkanı: ?Verilen arada tutuklu sanıklardan Semih Tufan Gülaltay, Kenan Özay, Mehmet Haberal, Mustafa Levent Göktaş, Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş?ın cezaevinden getirildikleri görüldü bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı. Ayrıca sanıklar Hikmet Çiçek Doğu Perinçek müdafi Avukat Hikmet Fırat Arslan?ın geldiği görüldü huzurdaki yerlerine alındı.?

Sanık Muzaffer Tekin önceki kimliği tahtında huzura alındı.

Mahkeme Başkanı: “Esas hakkındaki son savunmasına devamla buyurun. Kalan süreyi başlatıyoruz buyurun.

Sanık Muzaffer Tekin: ?İddia makamı bütün bu hukuk ihlallerini perdelemek amacıyla ?Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan ile son dokuz ay önce görüştüm dedi ama altı ay önce görüşmüş.?

Mahkeme kararları ile aksini ispat etmeme rağmen ?Muzaffer Tekin Doğuş faktoringin ortağı, silah taşımıyorum dedi ama silahını Mehmet Zekeriya Öztürk aldı? şeklindeki ithamlarına devam etmektedir. Son iddianın muhatabı Zekeriya Öztürk. Bu konuyu mahkemenize açıklasın ne zaman nerede silahımı aldı. Yanımda kimler vardır silahımın çapı markası nedir ve iddia edilen bu silah ne zaman nerede iade edilmiştir. Mahkemeniz bu konuda mahkemenize maddi delil sunar ise ben bütün savunmalarımı geri çekeceğim. Benim gıyabımda 3. şahıslar arasında konuşulan konuları hiçbir araştırma gereği duymayan savcı nasıl kesin doğru kabul edebilir?

?Muzaffer Tekin daha önce kabul etmesine rağmen son savunmasında Ertaç Giray ile görüşmesini reddetti.? Menfur Danıştay saldırısı sonrasında akşam evime polisler geldiğinde eşim aradı. Zafer kapı kırılacak şekilde çalınıyor. Gelenler polis olduklarını söylüyor dediğinde. Ben de polis olduklarından eminsen kapıyı aç, ben hemen geliyorum dedim. Henüz kapıyı çalanların polis oldukları netleşmemiş iken bu insanların benim evime Danıştay olayı ile geldiklerini bilmesi mümkün müdür? Benim reddettiğim konu budur. Fakat Savcı Pekgüzel?e ben bir türlü meramımı anlatamıyorum. İsmail Eksik?in sorgusunda da benim evime Ertaç Giray?ı kim götürdü diye sormadım mı? Giray?ın, ?Danıştay olayı ile ilişkilendiriliyorsunuz? dediğinde böyle menfur bir hadise ile benim kim ve nasıl irtibatlandırabilir haykırışım tutanaklara geçmedi mi? ?Sizi ben elimle savcıya götürüp ifadenizi verdireceğim. Bir gün dahi gözaltına alınırsanız gururunuz rencide olur? dediğini ifade etmedim mi? Bu olayla ilgili isminiz basına sızdırılır dediğimde bu onursuzluk ile yaşayamam benim ismim nasıl sızdırılır canıma kıyarım dediğimi defalarca tekrarlamadım mı? Avukatlığımı üstleneceği için nüfus cüzdanımı istediğini ve verdiğimi söylemedim mi? Muzaffer Tekin Ertaç Giray ile görüşmesini hala nasıl reddetti diyebilmektedir?

İlk günden itibaren bütün savunmalarımın arkasında olduğumu bir kez daha burada yineliyorum. Savunmalarımı itibarsızlaştırmak maksadıyla mütalaada yer verilen her iddiayı çürüttüğüm gibi gerçek tahrifatı savcı Pekgüzel?in yaptığını da önünüze getireceğim!

Geniş hayal dünyalarındaki senaryoyu hayata geçirmek adına telefon irtibatları ile örgüt yaratma çabaları içerisinde attığımız her adımı görüştüğümüz her kişiyi her türlü teknolojik araçlarla mercek altına almış ama tek bir olay ile irtibat tesis edememiş edemez de çünkü yoktan hiçbir şey var edemezsiniz!

Yine Osman Yıldırım?ın duruşmalardaki atfı cürümleriyle açık ve gizli tanık ifadelerinin mütalaada savcılar için son derece önem arz ettiğini bu iftiraları sürekli olarak ciddiyetle Osman Yıldırım?ın şu celse ifadeleri diye atıfta bulunmalarından anlaşılmaktadır.

Proje dâhilinde hayali bir örgüt yaratılmış. Ardından bu örgüte uygun formda hedefler tespit edilmiş ve post modern entrikalarla masum insanlar tutuklanarak özgürlükleri gasp edilmiştir.

Oskar ödülleri kısa zaman önce sahiplerine teslim edildi ve en iyi film dalında ?Argo? adlı yapım büyük ödüle layık görüldü. Film kısaca İran?da yaşanan 1979 İslam devriminde İranlı öğrenciler tarafından basılan ABD Büyükelçiliğinden kaçarak Kanada Büyükelçiliğine sığınan 6 Amerikalının düzenlenen bir operasyon ile ülkelerine getirilmelerini konu ediniyor. Uydurma bir film şirketi kuruluyor. Uydurma bir film hayata geçiriliyor uydurma yapımcı uydurma yönetmen ve uydurma oyuncular ile kurgulanan operasyon başarıyla hayata geçirilerek altı Amerikalı kurtarılarak ülkelerine getiriliyor. Bu filmin yargılandığımız bu dava ile çok büyük oranda benzerlikler taşıdığına inanıyorum. Her iki senaryonun da tüm detayları büyük bir özenle uydurulmuş. Tek fark finalde ortaya çıkıyor birisinde insanlar kurtarılırken diğerlerinde kurban edilmek isteniyor.

Bizler uydurma bir örgütün mensuplarıyız.

Bizler menfur bir cinayetin uydurma failleriyiz.

Uyduruk kişilerin uydurmuş oldukları yalanlarının muhatabıyız, uyduranların yıllardır içlerinde biriktirmiş oldukları kin ve nefretlerinin hedefiyiz.

Şimdi mahkemenize Osman Yıldırım?ın atfı cürümlerini sorgulamayan savcının şahsım hakkındaki bir sorgusunu tutanaklardan arz etmek itiyorum. Fakat keseceğinizi düşündüğüm için 18.11,2008 tarihli 15. celseyi lütfen dikkatlice tetkik ediniz. Sonunda ısrarla savcı diyor ki bana Alparslan Arslan?la ifadenizi olan görüşmelerinizi gizliyorsunuz. Ben ısrarla reddediyorum. Gizliyorsunuz diyor. Aynı savcı Osman Yıldırım?ı aklamak için duruşmada delilleri görmezden gelip Osmanım?ı mağdur etmemek adına oldukça dikkatli davranırken bana bu diyaloglar sonrası ve sıklıkla irtibatınızı böyle gizlemekteki amacınız ne diyebilmektedir. Şimdi size mahkemenize şunu haykırıyorum bağımsız bağlantısız bütün hukukçulara da sesleniyorum kamuoyuna da sesleniyorum. Osman Yıldırım?ın iddialarını güçlendirmek maksadı ile Gizli Tanık 9 adlı kişinin varlığını ilan edip ifadelerini de mahkemenize sunarak gerçekte Osman Yıldırım?ın Gizli Tanık 9 olduğunu hem mahkemeden hem sanık ve hem de avukatlarından gizleyen kimdir? Bu savcının bana soru sormasını zül addediyorum! Fakat önemle dikkatinize sunmak istediğim bir konu var. Bir insan hayatına kastetmeyi düşündüğü bir anda gerçeği gizlemeyi düşünebilir mi? Tam aksine gerçeğin ortaya çıkması ve tertibin boyutlarını ortaya koymak için en sevdiği şey canından vazgeçmeyi düşünürken yazmış olduğu notlar onun yüzde yüz yaşanmışlıklarıdır. Benim ismimin menfur olay ile anıldığında intihara teşebbüs etmeden önce yazmış olduğum nottan bir alıntı size arz ediyorum. ?Radikal gazetesinde olayın perde arkasında gösterilmemden ülkem adına utandım. Adı geçen kişiyle iki sene önce avukat kimliği ile tanıdığım kişiyi üç dört defa ziyaretime geldi. Bir senedir bir kez görüp konuşmam bile olmadı. Bu nasıl bir senaryo yazıklar olsun diye not almışım? diyorum. Bu ifadelerim benim gibi düşünenler ve benim gibi yaşayanlar için bir önem arz eder diye düşünüyorum. Yine sorgu tutanaklarından 18.11.2008 tarihli celse 15 savcı ısrarla Alparslan?ı yanınızda dolaştırıyorsunuz diyor reddediyorum. Mahkeme başkanı giriyor ve müdahale ediyor yanlış anlaşılma olabilir dil sürçmesi olabilir siz soruyu sorun hayır diyorum reddediyorum. En son savcı diyor ki Hüseyin Görüm ile Alparslan Arslan?ın çok sıkı ilişki içerisinde bulunduğunu ifade etmek istediğiniz anlaşılmıştır. Ben daha neyi izah edeyim neyi anlatayım. Hâlbuki aynı tarih 18.11.2008 15 vakit geçirmemek için tekrarlamayacağım Mehmet Ali Pekgüzel bu soruyu bana sorduğunda bu şeyi yapan Nihat Taşkın. Diyorum ki onun cevabını veriyorum efendim böyle böyle açıklıyorum o açıklamam olduğu halde onu yok sayıyor. İşte bugün mütalaalarına mesnet olsun diye bu zorlamalar içine gidilmiştir ve ben savcıların ifadelerimi anlamamakta ısrar etmeleri ve yapmış oldukları tahrifatları tutanaklardan mahkemenize somutlaştırdıktan sonra başkanım ihsası rey olmasın diye susuyorsunuz diyorum. Ben anlıyorum. Mahkeme başkanı zabıtların aksini kimse inkâr edemez zabıtlar var ortada diyor. Ben yine işte buna öfke duymamak mümkün mü gidiyoruz Silivri?ye Mahkeme Başkanı, yani kaldı ki o yanlış bir anlaşılmadır yani o Ahmet yerine nokta geçmiş herhalde Mehmet diyecek 03.06.2011 celse 187 12.11.2009 tarihli 122. celsede savcıların Osman Yıldırım?ı aklama çabaları zirve yapmıştır. O gün yine tutanaklardan bir konuyu dikkatlerinize sunacağım. Savcı Nihat Taşkın sizin Süleyman Esen?in avukatı Mehmet Ener?e cezaevindeyken Cumhuriyet gazetesine atılan el bombalarını Ataşehir?de Muzaffer Tekin?den aldığınızı söylediğinizin basında yer alması üzerine gerekli izinler alınarak cezaevinde ifadeniz alındı. Bu soru ile beyin kıvrımlarına yerleşmiş bulunan Muzaffer Tekin?e o günlerde suç isnat etme çabalarını açığa vuruyordu. Hâlbuki Osman Yıldırım 6 Şubat 2008 tarihinde Sincan Cezaevinde Süleyman Esen?in avukatı Mehmet Ener?e ?27 Nisan?da Ataşehir?de yapılan toplantıda bombaları Veli Küçük?ün Alparslan Arslan?a verdiğini söylesem mi? cümlesini nasıl da tahrif ediyor. Niçin Osman Yıldırım Muzaffer Tekin bana bomba verdi iftirasını atmıyor da Veli Küçük?ün bombaları Alparslan Arslan?a verdiğini söylesem mi iftirasını ortaya atıyor. Çünkü o güne kadar Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla ilgisi olmadığını savunuyor. Gerek Cumhuriyet gazetesi bombalanması gerekse menfur Danıştay saldırısının Alparslan Arslan?ın inisiyatifi dâhilinde yapıldığını ifade ediyor. Danıştay saldırısı sonrası gözetime alınıp sonra da takipsizlik kararı ile aklanmamdan ötürü şahsımın olayların içerisinde göstermesinin inandırıcı olamayacağını düşünüyor. Bugün gelinen noktada yıllardır yapmış olduğumuz savunmalarımızın hiçbir önem ifade etmediğini görürken hukuk yolundan saparak Osman Yıldırım müfterisi ile dayanışma içersinde olan iddia makamı hakkında hiçbir işlem yapılmamış olması bu ülkenin hukuk adına adil yargılama adına nereye götürüldüğünü son derece net göstermektedir. Son bir tutanaklardan okuyacağım bu bölüm çok önemli. 11. 12. 2009 tarihli 127. celse sayfa 11, 12 mahkeme başkanı iddianamede bu 3. iddianamede örgütün darbe zemini oluşturmak amacıyla gerçekleştirdiği toplumda infial uyandıran eylemler diye bir bölüm var, orada Cumhuriyet gazetesine bomba atılması eylemi diye bir bölüm var ondan bahsediliyor. Bu eylemde öncelikli olarak 2006 yılı içerisinde Cumhuriyet gazetesine türbanla ilgili karikatür yayınlanmış ve bu yayından kısa bir süre sonra yani 5, 10, 11 Mayıs 2006 tarihlerinde Cumhuriyet gazetesine üç kez bomba atılmış. Olayın sanığı Osman Yıldırım alınan ifadesinde Cumhuriyet gazetesinin bombalanması eylemini Muzaffer Tekin?in talimatıyla gerçekleştirdiklerini olayda kullanılan el bombalarını Ataşehir?de bir evde yapılan toplantıda bizzat Muzaffer Tekin?in verdiğini hatta bu toplantıya Oktay Yıldırım?ın da bulunduğu bu eylemleri para için yaptığını bu eylem karşılığı Muzaffer Tekin kendisine 500 bin dolar vermeyi vaat ettiğini gazetenin bombalanmasını ve eylemini ise bizzat arkadaşları Tekin Irşi, İsmail Sağır ve Alparslan Arslan ile gerçekleştirdiğini beyan etmiştir şeklinde bir açıklama Sanık Osman Yıldırım doğrudur Mahkeme Başkanı Köksal Şengün bu iddianame doğru mudur? Sanık Osman Yıldırım doğrudur. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün o zaman sen yanlış söylüyorsun öyle mi? Sanık Osman Yıldırım yani Alparslan?a ben 3. bombayı yaptırmadım yani 2. Mahkeme Başkanı Şengün bunun neresi doğru neresi anlatır mısın bize neresi doğru? Muzaffer Tekin verdi diyor parayı o teklif etti diyor. Sanık Osman Yıldırım, hayır parayı Muzaffer Tekin. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün neresi doğru hangisi doğru neresi doğru bu okuduğum şeyin. Sanık Osman Yıldırım parayı aldın. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün okuduğumu anlıyor musun anladın mı okuduğumu. Osman Yıldırım, anladım parayı Muzaffer Tekin teklif etmedi orası doğru değil! Mahkeme Başkanı Şengün, talimatı Muzaffer Tekin?in talimatıyla gerçekleşti olayı diyorum. Sanık Osman talimatı değil sadece iş verme yani çıkar amaçlı iş verme.

Yukarıdaki tutanaklardan arz ettiğim konuşma metinleri meslek ahlakını yok sayarak hala karalama peşinde olanlara bir tokat niteliğindedir.

Zira Osman Yıldırım?ın atfı cürümlerini istedikleri gibi yorumlayarak ve değerlendirerek yeni yeni iddianamelere temel oluşturmaktadırlar. Deneyimli mahkeme başkanı ise bu metinlerin gerçeği yansıtmadığını bir iftiralar manzumesi olduğunu Osman Yıldırım üzerinden iddianameyi yazanlara bu iddianame doğru mudur? Neresi doğru diyerek gerçekte savcılara Osman Yıldırım?ın iftiraları ile efsunlanarak kendisinizi ona benzetmişsiniz demek istiyordu her halde. İşte bütün bu gerçekleri gizlemek isteyenler mütalaalarında kendi icat etmiş oldukları çelişkilerini sıkça işleyerek savunmalarımı zayıflatmayı amaçlamışlardır. Ne zaman mahkeme başkanı maddi gerçeği bulmak amacı ile müdahaleler yapsa savcılar derhal karşı atağa geçmişlerdir onun da somut örneği 12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa 39?da Nihat Taşkın yani siz savunmanızda şu şekilde söylediniz bunu açıklamanızı istiyorum. Ortaklar arasında bir çıkar problemi olduğunu düşündüm bu şekilde aldım bu şekilde eylemi ya

yaptım dediniz. Kendisi size bunu bu şekilde mi söyledi? Dikkatinizi çekiyorum. Savcı Nihat Taşkın Osman Yıldırım?ı açıkça düşündüm ifadesinin Muzaffer Tekin size bu şekilde mi söyledi diyebiliyor. Amaç Osman Yıldırım?ı yönlendirerek benim talimat verdiğim cevabını almak. Sanık Osman Yıldırım evet mahkeme başkanı devreye giriyor daha önceki ifadende ben düşündüm onu öyle dediniz şimdi ben başkası dedi bana bunu diyorsun ve sonuç itibariyle Osman Yıldırım algıladığıma tekrar dönüştürüyor ve onun tamamını sizler lütfen tekrar incelerseniz nasıl Muzaffer Tekin?in savcılar tarafından peşinen mahkûm edilmek istediğinin gerçeğini tutanaklarda görürsünüz. Bu trajikomik durumun devam ettirilmesi için Muzaffer Tekin Osman Yıldırım?a bomba verdi yalanının inatla sürdürülmesi gerekiyordu. Yoksa Savcı Mehmet Ali Pekgüzel iddianame ve mütalaasını nasıl yazabilirdi. 118?i açar mısınız lütfen. Ortaya koymuş olduğum onlarca veri ve maddi delile rağmen hale Muzaffer Tekin bomba verdi iftirasını savunma savunanlara hukuki olarak son bir altın vuruş yapacağım. Osman Yıldırım iddia ettiği 1 Mayıs 2006 tarihinde Ataşehir de bulunan bir evde yapılan toplantıda kendisine el bombası verildiği yalanı ile Ankara?da 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan Danıştay dava dosyasının Ümraniye kovuşturması ile birleştirilmesinin zeminini oluşturmuştur.?

Mahkeme Başkanı: ?Muzaffer Bey yaklaşık 10 dakikanız var onu dikkate alın.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Hâlbuki Osman Yıldırım. 5 dakika da ilave edeceksiniz 15 dakika.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Hâlbuki Osman Yıldırım iddia etmiş olduğu gibi 1 Mayıs 2006 tarihinde Ataşehir?de falan evde bir toplantı yapılmış olsaydı ve kendisine el bombaları verilmiş olsaydı Cumhuriyet gazetesine 2 Mayıs 2006 tarihinde el bombası atılmış olması gerekmez miydi? Yoksa atıldı da bizlerin mi haberi olmadı. Osman Yıldırım ısrarla kendisine bombalar verildikten bir gün sonra attırdığını yinelemektedir. 12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa 16 Savcı Mehmet Ali Pekgüzel: ?Hemen aldığınız gün attırdınız mı bombaları?? Sanık Osman Yıldırım: ?Yoo aldım ertesi gün!? Cumhuriyet gazetesine ilk el bombası 5 Mayıs 2006 tarihinde atıldığına göre Osman Yıldırım?a da bombalar 4 Mayıs 2006 günü verilmiştir. Bu gerçeği kimse inkâr edemez ama hala mütalaasında Muzaffer Tekin bomba verdi bomba aldı işlenmektedir. Osman Yıldırım?ın 1 Mayıs 2006 tarihine el bombaları verildi yalanını yine kendi ifadeleriyle çürüten 20.05.2006 tarihli Ankara TEM şubede müdafisinin nezaretinde vermiş olduğu beyanı. ?3 Mayıs 2006 tarihinde Üsküdar?da bulunan Açıkhava Çay Bahçesinde Alparslan Arslan ile buluştuk. Cumhuriyet gazetesine yapacağımız eylemi konuşmaya başladık. İnsana zarar verme riski az olan el bombası ile insanların olmadığı gece vakti eylem yapmak konusunda uzlaştık el bombası ile eylem gerçekleştirilmesi kararı aldıktan sonra el bombalarının temini konuştuğumuzda Alparslan Arslan isimli arkadaş kendisinde el bombaları olduğunu söyledi.? En ufak bir şüphe bir yana tereddüde bile mahal bırakmayacak şekilde bu ifadelerden anlaşılacağı üzere Osman Yıldırım?a Ataşehir?de 1 Mayıs?ta herhangi bir tarih de iddia edilen toplantıda kendisine bomba verildiği yalanı çökmüştür. Ekte sunmuş olduğum 4 Mayıs 2006 tarihli telefon trafiği dökümü ise Osman Yıldırım?a bombaların hangi tarihte ve kim tarafından verildiğini net olarak ortaya koymaktadır tetkik edeceğinizi umuyorum. Ev yok! Bomba veren de yok! Savcı ısrarla benim bomba verdiğimi söylüyor. Peki, Osman Yıldırım?ın çok önemli, Osman Yıldırım?ın toplantı yapıldığı iddia ettiği Ataşehir?deki evin o dönem kiracısı olan Recep Özkan?ın sorgusundan bölümleri arz ediyorum. Maddi delil celse tarihi 23.09.2010 celse no 159 sayfa 74 mahkeme başkanı soruyor ve Pınar Sitesinde bu anlattığın olay oluyor öyle mi? Tanık Recep Özkan evin sahibi. O malum şahıs artık neyse Alparslan Arslan ona birine birini alman gerekiyor Migros?un önünden Orhan?da zaten kalkıyor gidiyor alıyor. Alparslan?da aşağıya iniyor öyle işte daha sonra beraber gidiyorlar.

Mahkeme başkanı Köksal Şengün: Peki sen Osman?ı hiç gördün mü?

Tanık Recep Özkan: Burada gördüm yani televizyonda gördüm.

Mahkeme başkanı Köksal Şengün: Burada gördün yani daha önce hiç tanışıklığın görüşmüşlüğün görmüşlüğün var mı?

Tanık Recep Özkan yok yok hiç yok!

Mahkeme başkanı Köksal Şengün: Hiç görmedin.

Tanık Recep Özkan: Zaten kendisini de onu söyleyemez görmüşlüğüm zaten hiç görmüşlüğüm yok!

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün: Bakar belli olmaz! diyor.

Yani Osman?ın her zaman her şeyi söyleyeceğini herhalde ima ediyor. Tanık Orhan Kadı aynı ifadeyi veriyor vaktinizi almıyorum. Avukatlarımızın da bu beyanları soruları ile en ufak bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde netleştirdiler. İddia edildiği gibi bir toplantının olmadığı konusunda tüm söylemlerimiz maddi deliller ile doğrulanmıştır. Emil Zola gerçeği alır yer altına gömerseniz o büyüyerek patlayacak her şeyi yok edecektir demesine rağmen maalesef 13. Ağır Ceza Mahkemesinde lehimize olan delil patlamaları hep yok sayılmıştır. 26.10.2010 günü yapılan 164. celsede Savcı Mehmet Ali Pekgüzel Ataşehir?de toplantı yapıldığı iddia edilen ev ile ilgili bir mütalaa verdi bu çok önemli. Diyor ki savcı mütalaasında ?Sanık Alparslan Arslan?ın duruşmada söz konusu bombaları Osman Yıldırım?a Recep Özkan?ın Ataşehir semtinin önünde verdiğini beyan ettiği sürece kadar bazı sanık ve sanık müdafilerince defalarca Ataşehir?de böyle bir evin olmadığının savunulduğu orada bir ev var. Var ama toplantı yapılan bir ev var mı yok mu biz onu araştırıyoruz.?

Ataşehir mera demedik otlak demedik yerleşim birimi tabi evler bulunmakta ama toplantı olduğu iddia edilen bir ev yok! Alparslan Arslan bombaları Recep Özkan?ın evinde mi verdim dedi. Recep Özkan iki defa huzurda dinlendi bombalar benim evimde mi verildi dedi? Hayır! Kesin bir dille reddetti ama iddia makamı şu ifadeyle bile hala o evde bomba verildi imajını yaymak istemektedir delil yaratmak istemektedir. Nitekim mütalaasında bunu gördük 23.09.2010 tarih 159. celsede Osman Yıldırım?ın Ataşehir?de toplantı yapıldığı ve bomba aldım dediği ev iddiası çökünce bu kez ilk defa başka bir evden bahsetmiş mahkeme başkanı Köksal Şengün ise buna tepkisini ?o ne oldu şimdi ilave mi oldu o site? diyerek Osman Yıldırım?ın toplantı yapıldığını iddia ettiği ev yalanı ile bana Muzaffer Tekin bomba verdi iftirasını onaylıyordu. Ayrıca Sayın Başkanın Osman Yıldırım?a ?bu davalar senin ifadelerinle birleşti bunlara mı söyleyeceksin?? dediği celse tutanağını da hatırlatmak isterim. Osman Yıldırım Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin nihai kararına kadar Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayın ve menfur Danıştay saldırısının içinde olmadığını savunmuş bu iddiaları şiddetle reddetmiştir. Mahkemenin son kararında ceza alan Osman Yıldırım bundan sonra bir seri ifadeler vermeye başlamış olup hepsinde değişmeyen tek husus Cumhuriyet gazetesine patlamayan iki el bombasını ben azmettirdim ben attırdım, patlayan 3. el bombası olayı ve Danıştay olayına katılmadım olmuştur. Gizli Tanık 9?da Osman Yıldırım ile aynı zaman aralığında aynı ifadeleri kullanarak Cumhuriyet gazetesine patlamayan iki el bombasını ben azmettirdim ben attırdım patlayan 3. el bombası atılması olayına ve Danıştay olayına saldırısına katılmadım iddiasında bulunmuştur. Şimdi burada çok önemli bir durum var. Bir saldırı eylemini ben yaptırdım diyen iki şahıs olmasına rağmen mahkemeniz savcıların Gizli Tanık 9?unun Osman Yıldırım?ın ifadelerini takviye eden kuvvetlendiren ikinci bir kişi olduğunu kabul ederek yıllardır bu trajikomik durum devam etmektedir. İddia makamı henüz iddianamesini yazmadan kendince suç isnat edeceği kişileri belirlemiş ve onları mağdur etmek adına hukuku zorlamıştır. Osman Yıldırım?ın iddialarına meşruiyet kazandırmak için meşruiyet aynı şahıstan Gizli Tanık 9, 10, 11, 12 serisi de çıkartılabilirdi çünkü bu durum kimseyi rahatsız etmiyor. Gizli Tanık 9 olarak mahkemenize takdim edilen fakat takdim edenlerin ve tanığın kendini gizleyemediği Osman Yıldırım?ın Gizli Tanık 9 olarak vermiş olduğu 138 sayfalık ifadesi mahkeme huzurunda okunmamıştır. Bu durumda bu kovuşturmanın en önemli ayağı kesilmiştir. Osman Yıldırım?ın ifadelerinin tutanaklara geçmesi bile bu tertibi açıklamaya yeterlidir. Yapmış olduğum çalışmamı süre tahdidi koyduğunuz için tutanaklara geçiremiyorum. Bütün bu gerçekler savunma klasörlerimin içinde mevcuttur. Yine beni kişilik testine tabi tutan mütalaa veren savcıların onlarca bariz çarpıtmalarını burada kaleme aldım. Zamanım yok çok kısa bir iki tane geçeceğim. ?Muzaffer Tekin?in bürosunda el bombası bulunmuş? diyorlar hala. Genelkurmay Başkanlığına yazılan yazıda içi boşaltılmış patlayıcı özelliği yok eğitim yardımcı malzemesi diyor. Onlar el bombası değildir süs bombasıdır! Bir kurdu öldürüp içini doldurduğunuz zaman o kurt ne kadar tehlikeli ise benim bombalarım da o kadar tehlikeli!

Bağımsız ve mesleğini namuslu yapan her hukukçu bu tertipliğin en önemli ayaklarından birinin 16 nolu CD olduğunu çok iyi anları içeriğinde ve evime içeriğinden ve evime nasıl geldiğinden haberdar olmadığım CD?yi Savcı Zekeriya Öz bana hatırlatana kadar farkında olmadım. Anlaşılan o ki bu CD benden önce onun kasasına girmiştir. Sıkça Muzaffer Tekin?in ifadesiyle ona ulaşıldı buna ulaşıldı diyen mütalaa verenler yıllardır gözaltına alınıp tutuklanmayı planladıkları kişileri o CD içeriğiyle hedefe koymuş oldukları ortadadır, öyle olmasa hala bunu önem atfedip resmi yazışmaları yok saymazlardı. Önemli bir konu Esra Feride Gökçimen?in ifadesi hala burada bir anlam ifade ediyor çok geniş detaylı inceledim kısa geçeceğim. Esra Feride Gökçimen?in ifadelerinin tamamı mercek altına alındığında net olarak bu tanığın yalancı tanık olduğu kendi söylemleriyle somutlaşmıştır. Üstelik 10.02.2011 tarihinde yapılan 176. celsede vermiş olduğu ifadelerinin doğruluğunu teyit için ve inandırıcılığını mahkemeye kabul ettirmek adına, yemin ettim yalan söyleyemem demekle birlikte 14.04.2011 de gerçekleştirilen 179. celsede tanık koruma programına alındıktan sonra neredeyse ifadelerinin tamamını değiştirmiştir ve diğer bir konu. Mütalaa verenler benim dürüstlüğümü test ederlerken kendilerini biraz test etmelerine kendilerini davet ediyorum. Sayfa 3, mütalaalarının Muzaffer Tekin?in IBM Marka bilgisayarında lobi çok gizli 1990 başlıklı belgenin on sayfalık kısmı bulunmuştur.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet Muzaffer Bey süreniz doldu 5 dakika ilave bir süre veriyorum buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Kaç sayfa 10 sayfa nerede bilgisayarımda mütalaa sayfa 188 kapak dâhil 27 sayfadan oluşan lobi belgesi Muzaffer Tekin?de bulunmuştur. 10 sayfa doğurdu 27 sayfa oldu. Daha önce bilgisayarında ifadesi bulundu yalanına dönüştürülmüştür.

Şimdi hicap duyduğum bir konu. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel diyor ki mütalaasında Muzaffer Tekin?in intihara teşebbüs ettiğini iddia ettiği. İnanıyorum kendisi yazmamıştır. Yazmaz böyle şey yazmaz.?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim tamam devam edin buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Ankara?da 21?inde yani iki gün geçmiş Doktor Göknur konsültasyon yapıyor Atatürk Operatör Doktor Göknur Ayber hala diyor ?hayati tehlikesi mevcut.? Şimdi menfur Danıştay saldırısına ismimin karıştırılmasının sonrası yazmış olduğum notlar var bu notları değerlendiren vicdan sahibi her insan yıllardır şahsıma yaşatılan mağduriyetlerin ne büyük bir kurgu olduğunu anlayacaktır bunun için de hukukçu olmaya gerek yok. Diyorum ki bu olaya nasıl niçin karıştırıldığımı havsalam almıyor. Kırılan onurumun telafisinin tek bir çözümü var onu ben biliyorum ben bu tertibin boyutlarını gördüm laik demokratik Cumhuriyeti savunan ben, bu insanla nasıl telaffuz edilirim? Bana bundan daha büyük ceza verilemezdi. Ben bunu kaldıramam eşimle kızıma yazıyorum. Müge?m ve Özge?m siz öyle

arslan yüreklisiniz ki bu olayda dip dimdik ayakta durun zira babanızı çok iyi tanıyorsunuz. Benim, sizlerin onurunu, beni sevenlerin güvenini sarsmamam için böyle davranmam gerekiyordu. Hayali senaryo kuranlar benim üzerimden emellerine ulaşamayacaklar ve devam ediyor. Şimdi şöyle arz edeceğim.

Birçoğu birbirini ilk kez bu dava sebebi ile tanıyan, dünya görüşü ve yaşam tarzı olarak bir araya gelmeleri mümkün olmayan insanlardan yıllardır süren zorlamalar ile örgüt yaratılmaya çalışılmıştır.

Aynı örgüt yapılanması içerisinde işbirliği, hiyerarşiye tabi olma, aynı amaç etrafında birleşme olanağı bulunmayan sanıklardan birbirlerini tanımadıklarını ispat etmeleri istenmiştir.

Masumiyet karinesi hiçe sayılarak; durun canım suçsuzsa anlaşılır yargılansın aklansın! yaygaraları arasında bir kişinin suçlu da olsa başka bir kişiyi tanıması kriminal bir olguymuş gibi gösterilmiştir.

Yeni delillerin toplanmadığı bir süreçte sanık hücresinde suçsuzluğunu ispat etmek zorunda bırakılmıştır. Tüm büyük ve menfur olayları sözde örgüt Ergenekon?a bağlama çabalarına karşın, örgüt merkezi, örgüt kurucuları, örgüt yöneticileri, örgüt programı, örgüt toplantısı ve olmayan örgütün zerre bir eylemi ve silahı bulanamamıştır. Örgütü gördüm elinden tuttum sesini duydum ayak izine rastladım diyen tek bir istihbarat kurumu bulunmamaktadır!

Gizli tanıklardan medet umulan davada örgüt oluşumuna yorumlanabilecek en ufak bulguya erişilmemiştir. Amacın, olayları aydınlatmak değil her yöntemi deneyerek gerekirse her şeyi çarpıtarak hayali Ergenekon örgütüyle irtibatlandırmak olduğu ayan beyan ortadadır!

Bin bir türlü zorlama ile örgüt yaratma gayretlerinin altında yatan başlıca neden ise devletin üzerine karabasan gibi çöken asıl örgütü gizleme telaşıdır.

Ergenekon davası başta olmak üzere Balyoz, Kafes, Oda TV, Askeri casusluk gibi davalar ile yürütülen bu süreç ABD Tarafından kurgulanarak hayata geçirilmiştir. Zira mahkemenizin talebi üzerine Genelkurmayın göndermiş olduğu bilgi notlarında ABD?nin rolü apaçık ortadadır. Bu operasyonları ülkemizde icra eden güç ise uzun yıllardır devlet aygıtının içerisinde yuvalanmıştır.

Türkiye?nin yeniden yapılandırılması için alt yapı niteliği taşıyan bu süreç de ABD mercilerinin izni ve icazeti alınıp davalarla ilgili olarak ABD Elçiliğine raporlamalar yapılmakta brifingler verilmektedir! ABD tarafından hedeflenen nihai amaç ise Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmek bu proje için de sahip olduğu stratejik konum nedeniyle ülkemizi baş taşeron olarak kullanmaktır.

İktidara işbirlikçi olarak getirilen AKP ise bu operasyonlarda kolaylaştırıcı yasal zemin hazırlayıcı ve yardımcı görevlerini eksiksiz olarak icra etmektedir!

Anayasa Mahkemesinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak hükmünde vermiş olduğu kararları ile meşruiyetini kaybetmiş olan hükümet, darbe safsataları ile yasal ve mağdur gösterilebilmek adına devletin tüm olanaklarını harekete geçirerek yıllardır masum insanlara örgüt yaftası yapıştırmak için gayri ahlaki ve gayri hukuki yöntemler uygulanmaktadır. (Birkaç kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Evet süreniz doldu.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?İki dakika var. (bir kelime anlaşılamadı) Türk milletine (bir kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim mikrofonu keselim geri kalanı yazılı olarak da verebilirsiniz mikrofonu keselim.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?(birkaç kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Buyurun buyurun Muzaffer Bey. Süreniz doldu efendim.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Çok önemli efendim iki dakika.?

Mahkeme Başkanı: ?Tamam yazılı olarak verebilirsiniz daha sonra avukatınız burada konuşabilir.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?İki dakika.?

Mahkeme Başkanı: ?Sanık Muzaffer Tekin müdafiinden esas hakkında son savunması soruldu buyurun Avukat Hanım.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Savunmam bitmedi benim savunmam zorla kesildi.?

Mahkeme Başkanı: ?Tamam. Evet, süre doldu ek süre verdik 5 dakika onu da kullandınız.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Ben (bir kelime anlaşılamadı) 10, 15 dakika (Birkaç kelime anlaşılamadı) bitmedi efendim.?

Mahkeme Başkanı: ?Tamam tamam buyurun. Buyurun avukat hanım önce.?

Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen söz istedi verildi: ?Efendim müvekkil Muzaffer Tekin hakkında ben bile sayamadım kaç (birkaç kelime anlaşılamadı) hapis cezası isteniyor. İki saate savunmasını sınırlamasını istediniz.?

Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu anlaşılamadı.

Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: ?Şimdi bir de bu (bir kelime anlaşılamadı) istemeden önce daha önce daha önce mahkemeye (bir kelime anlaşılamadı) var. Şu sanık bu kadar konuştu bu sanık bu kadar konuştu diye. Ben esas hakkındaki mütalaada maalesef sanıkların müdafilerin bu konuşmaların hiç kaale alınmadığını dört buçuk yıllık yapılan bu yargılamanın göz önüne alınmadığını gördüm. O yüzden iki saat değil burada Muzaffer Tekin?in 40 saat konuşsa hakkıdır diye düşünüyorum.?

Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu: ?Karar verilmiş!!! (bir kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Muzaffer Tekin?in bu sırada karar verilmiştir şeklinde beyanda bulunduğu anlaşıldı.?

Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: ?Efendim şimdi bakın efendim.?

Mahkeme Başkanı: ?Bir karar yok böyle bir böyle bir karar yok buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: ?Efendim müvekkil hakkında isnat edilen suçlamaların maddi dayanağını maddi delilini bu mütalaada göremedik. Danıştay davası Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesince tamamen usulü gerekçelerle bozuldu. Dendi ki Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararında İsmail Sağır?ın esas hakkındaki savunmasını müdafii huzurunda alın. Ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava dosyasıyla irtibat var mı diye bir bakın dediler. Ve mahkemeniz de birleştirme kararı verdi dosya sonunda buraya geldi. Şimdi efendim biz bunu araştırdık baktık. Osman Yıldırım?ın beyanları doğru mu değil mi diye. Bu yapılan yargılamalar boyunca Danıştay sanıklarının sorgularına bir fiil ben de katıldım savcımız da katıldı. Osman Yıldırım?ı burada ben hatırlamıyorum ki bir beyanı teyit edilsin. Osman Yıldırım burada kendi kendini yalanladı. Suç ortağı Alparslan Arslan dahi Osman Yıldırım?ı doğrulamazken buradaki sanıklar Osman Yıldırım?ı teyit eden başka bir sanık veya tanık beyanı çıkmamışken Osman Yıldırım nasıl itibarlı tanık sanık ve gizli tanık olur bunu bir hukukçu olarak ben anlamış değilim. Bakın hoşgörünüze sığınarak söylüyorum ve korkuyorum da bir yandan konuşurken. Belki benim hakkımda da suç duyurusunda bulunacaksınız şimdi ben iddia makamını müvekkilim hakkında not alırken gördüm.?

Mahkeme Başkanı: ?Savunma kapsamında olduktan sonra korkmanıza gerek yok Avukat Hanım buyurun rahat rahat söyleyebilirsin.?

Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: ?Efendim ben (birkaç kelime anlaşılamadı) sahibi değildim. Şimdi korkuyorum hakikatten akşama eve gidebilir miyim? Ha buradaki sanığın ne suçu var onların da çoluk çocukları torunları var. Ama efendim şimdi mütalaaya baktığım zaman maddi delillerin yok edildiğini gerçekten de göz ardı edildiğini görüyorum. Müvekkil bunu söyledi ben de bunun üstünden geçmek istiyorum.  Lobi belgesi bulundu dendi. 17 Haziran 2007 tarihli tutanak dosyada ne diyor Muzaffer Tekin?le ilgili ?evinde bilgisayarında lobi belgesi bulunmamıştır!? diyor. Hadi dedik savcılarımız bunu görmemiştir iddianameyi tanzim ederken. Savunmalarımızda Muzaffer Tekin?de ben de müteaddit defalar bunu söyledik. Belgeyi tutanağı sunduk dedik ki böyle bir belge bizde bulunmadı işte buyurun bakın. Mahkemenizin resmi belgesidir dosyadadır. Fakat mütalaada bu belge hala Muzaffer Tekin?in evinde bulundu deniyor. Sonra Muzaffer Tekin bu iddialar karşında savcıların bu yaptığı tahrifatı dile getirmesi suç mudur? Hayır, suç değildir o zaman savunma yapmasını beklemeyiniz. Savunma yapmak mümkün olmayacaktır burada. Bu tahrifatları dile getireceğiz. Bu usulsüzlükleri dile getirmeliyiz. Devamlı savcı Mehmet Ali Pekgüzel?in adını söyledi hani Muzaffer Tekin?in ne mutlu size bu iddianameyi sizin tarafından yazıldığınızı düşünüyor. Ki sizin adınızı söyledi.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet toplam 5 dakika süreniz vardı toparlayın toparlayın buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: ?Efendim tamam. Şimdi bu konuda son esas önemli noktaya geliyorum usulen bir itirazı belirtiyorum. Yargıtay 9. Ceza Dairesi söyledim mi o hususu hatırlamıyorum ama söyledim. Şunu tekrar etmek istiyorum. Yargıtay 9. Ceza Dairesi Danıştay davası kararını esastan bozmamıştır. Sizler burada Danıştay davası sanıkları hakkında Osman Yıldırım hakkında esas hakkında hüküm tesis edemezsiniz! Osman Yıldırım hakkında beraat kararı talep edemezsiniz! Sayın Savcım. Osman Yıldırım hakkında verilmiş bir mahkeme kararı var. Bu mahkeme kararını ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi Yargıtay kaldırabilir. Sizler aynı mahkeme aynı yetkilere (bir kelime anlaşılamadı). Bir mahkemenin kararını siz kaldıramazsınız! Bu bir Anayasal suçtur! Bunu da özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. İkinci olarak Danıştay davası buraya geldi inceledik. Danıştay davasını buradaki Ergenekon sanıklarıyla aralarında hiçbir bağ olmadığını aksine tarikat bağlantıları olduğunu ortaya koymadık mı savcım. Ne dedik Süleyman Esen?le liderim dediği Süleyman Esen?le Salih Kunter?le Alparslan Arslan?ın bağlantılı olduğunu ortaya koyulmadı mı? HTS raporlarında bu hususlar da çıkmadı mı? Alparslan Arslan?ın bu olaydan bir sene önce tarikat şeyhi Salih Kunter?in evine çok sık gittiği bunlarla bin dört yüz bilmem kaç kere görüşmeler yaptığı HTS raporlarıyla dosyaya ortaya konmadı mı? Zeynep Hanım bu hususları buradakiler kaç kez vurguladı. Danıştay saldırısının bu dava sanıklarıyla bir ilgi ve alakası yoktur! Danıştay saldırısının hedefi bellidir. Alparslan Arslan türban kararı nedeniyle bunu yapmıştır. Alparslan Arslan?ın görüşü de bellidir. Ailesi geldi arkadaşları geldi ne dediler, ailesi de dedi Alparslan Arslan dedi dini hassasiyetleri olan bir insandır dediler.?

Mahkeme Başkanı: ?Evet son cümlenizi alalım Avukat Hanım.?

Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: ?Salih Kurter?den etkilenmiştir dedi. Muzaffer Tekin?den değil ve nitekim dosyayı sunuyor. Alparslan Arslan?ın el ajandası notları dini dualar var vecibeler var islami yazılar var. Burada Alparslan Arslan?la Muzaffer Tekin arasında bir bağ yoktur efendim! Maddi deliller ortadadır. Dikkatinize sunuyorum. Ve müvekkilim inanmak istiyorum insan için çok zor inanmadığı bir şeyi talep etmesi. Ben beraatını talep ediyorum. Saygılarımı sunuyorum.?

Mahkeme Başkanı: ?Anlaşıldı anlaşıldı. Sanık Muzaffer Tekin?den müdafiinin beyanına karşı diyeceği soruldu. Katılıyor musun avukat beyanlarına.?

Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi: ?Benim son sözüm bir şey yapmadım. Müsaade ederseniz son sözümü söyleyeyim.?

Mahkeme Başkanı: ?Avukatınla ilgili beyanına katılıyor musunuz onunla ilgili soruyorum. Yazılı olarak sun, yazılı olarak efendim yazılı olarak sunabilirsiniz onları.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?(bir kelime anlaşılamadı) son sözüm.?

Mahkeme Başkanı: ?Siz avukatınızı beyanına katılıyor musunuz??

Sanık Muzaffer Tekin: ?Benim esas vurucu bu davayla ilgili hazırladığım son şöyle bir dört satırlık şey var onu söyleyeyim.?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim madem o kadar önemliyse arada sıkıştırsaydınız ya son dakikaya kadar niye iki saat kullandınız. Lütfen buyurun.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Şimdi efendim son dakikada bir bakın avukatıma bile dediniz ki son sözünüz nedir dediniz. Bana da diyebilirdiniz ki son sözünü söyleyin (birkaç kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Efendim siz iki saat iki saat kullandınız avukatınız 5 dakika kullandı arada fark var buyurun efendim.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Avukatım dışarıda dolaşıyor özgür, ben 4 mü 14 mü kaç müebbet bilmiyorum. Niye göre (bir kelime anlaşılamadı).?

Mahkeme Başkanı: ?Avukatınız beyanına katılıyor musunuz Muzaffer Bey.?

Sanık Muzaffer Tekin: ?Sonuna kadar katılıyorum. Avukatımı da çok seviyorum.?

Mahkeme Başkanı: ?Anlaşıldı buyurun buyurun.?

Share

Yorum yok

Büyük Türk Milletinin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı Kutlu Olsun..

19 Mayıs 1919

Share

Yorum yok

Rakamlar, harflerden haysiyetlidir!

İŞTE, ÜLKE EKONOMİSİNİN GERÇEK YÜZÜ

Milliyet gazetesi yazarı sayın Güngör Uras, 13.05.2013 tarihinde kaleme aldığı aşağıdaki köşe yazısında ülke ekonomisinin gerçeklerini okuyucuları ile paylaşmıştır. Resmi kurumlardan elde edilmiş verilerin ışığında ortaya çıkan mali tablo, maalesef iktidarın ekonomik söylemlerinin gerçekleri yansıtmadığını gözler önüne sermektedir!

 

EKONOMİ 001

 

 

Share

Yorum yok

Teröristbaşı?yla ?mutabakat? meselesi

Önce yetkililerimizi dinleyelim: Başbakan Erdoğan?ın 30 Nisan Salı grup konuşması: Açık açık ifade ediyorum; çözüm sürecinde Türkiye?nin başını öne eğecek hiçbir girişimin içinde değiliz. Çözüm sürecinde, şehitlerimizin ruhunu incitecek, şehit ailelerini rencide edecek hiçbir girişimin içinde değiliz. Müzakere, taviz verme, pazarlık asla ve asla söz konusu değildir.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay?ın 28 Nisan Adana konuşması: Kimseyle yapılmış bir pazarlık yoktur. Kimseye verilen bir şeyler yoktur. Bu bir al ver meselesi değil, terörün ülkemizde sona erdirilmesidir. Siyaset kurumu olarak direkt bir görüşmemiz olmamıştır. İstihbarat görevlilerimiz görüşür.

mutabakat meselesi

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım?ın, 28 Nisan İzmir konuşması: Ne pazarlığı yaptınız diyorlar. Biz de diyoruz ki biz bir pazarlık yaptık doğru. Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan. Bunun dışında pazarlığımız yok.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik?in 16 Şubat konuşması: Biz Türkiye?nin birliğini bütünlüğünü üniter yapısını kimseyle asla pazarlık konusu yapmadık ve asla yapmayacağız. Hükümet ve devlet bir tarafa oturacak, PKK ve BDP bir tarafa oturacak hadi buyurun pazarlık yapalım. Böyle bir şey yok.

?Akiller? ve yandaşlar da böyle konuşuyor.

Muhalefet partileri ise Erdoğan?a, ?İmralı mutabakatı ile neler verdin, açıkla? diyor.

Bu kargaşa içerisinde insanımız son derece tedirgin.

Acaba gerçek nedir? Açık bilgilere bakarak arayalım:

1) 26.09. 2012, Erdoğan Kanal 7?de ?İmralı?yla görüşmeler yeniden başlayabilir? dedi. 2) 30.09. 2012, AKP Kongresinde PKK isteklerini içeren ?Siyasal Hedefler Manifestosu? yayımladı. 3) 16.10.2012, Devlet heyeti teröristbaşıyla görüşmek için İmralı?ya gitti. 4) 30.01. 2013, Devlet heyeti İmralı?ya 6. defa gitti ve teröristbaşıyla ?mutabakat/anlaşma? sağlandı. Demek ki, görüşme emrini Erdoğan vermiş. 5) 08 Ocak 2013, Radikal?in haberine göre, anlaşmanın hayata geçirilmesi için dört basamaklı bir strateji hazırlanmıştır.

Birinci basamak: Çatışmasızlık

1- (…)Ahmet Türk, BDP?li bir heyetle İmralı?da Öcalan?ı ikinci kez ziyaret edecek. 2- Öcalan heyete çözüm iradesini net bir biçimde ifade eden 4 mektup verecek. 3- Mektuplardan biri BDP?ye, diğer ikisi Kandil ve Avrupa?ya, sonuncusu Türkiye kamuoyuna olacak. 4- Mektuplarda Öcalan; yukarıda hususları netleştirecek, bölgede ortaya çıkan yeni dinamikler çerçevesinde Demokratik Özerklik yerine yerel yönetimlerin güçlendirildiği, gerçek anlamda bir demokratikleşmeye gerek olduğunu anlatacak. 5- Devletle vardığı mutabakatı açıklayacak. 6- Bu yeni sürecin her aşamasında neler yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlatacak. BDP, Kandil ve Avrupa?dan önerilerinin tartışılmasını isteyecek. 7- İlk adım olarak PKK?ya şu mesajı çok net bir biçimde verecek: ?Hemen çatışmasızlık ilan edin.? Çatışmasızlık sağlanmadan diğer adımlar atılmayacaktır.

İkinci basamak: Sınır dışı

Çatışmasızlığın ilanıyla birlikte demokratikleşme yönünde epeydir hazırlığı yapılan adımlar hızla atılacak. 1- Bir yanda yeni anayasa çalışması, uzlaşılan maddeler üzerinde nihayete kavuşturulacak, 2- 4. Yargı Paketi ile karşılıklı güven ortamı oluşturulacak. Paket ile terör suçlamasına ?şiddet kriteri?geleceği için, şiddete bulaşmamış binlerce KCK?lı serbest kalacak. 3- Bu aşamada PKK, 4 bin civarında militanını Türkiye sınırları dışına çekeceğini açıklayacak. 4- Çekilme sürecine müdahale olmayacağı garantisi alındıktan sonra çekilme aşamalı başlayacak.

Üçüncü basamak: Silah bırakma görüşmeleri

Eğer ilk iki basamak güvenli bir biçimde çıkılabilirse:

1- PKK ile silahların bırakılması için görüşmeler başlayacak. 2- Bu süreçte yeni anayasa konusunda dört parti tam bir mutabakata varamasa da uzlaşılan noktalar ilan edilecek. 3- ?Kürt Sorunu? nun demokratikleşme çerçevesinde çözümü yolunda en kritik üç konu şunlar:

Bir, nötr bir vatandaşlık tanımı olacak. Yani ne Türk, ne de Kürt üzerinden bir tanımlama yer almayacak. ?Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı? olacak.

İki, anadilde eğitimin önündeki engeller kaldırılacak.

Üç, yerel yönetimler, özerklik yetkisiyle donatılacak. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesi?ne koyulan şerh kaldıracak.

Dördüncü basamak: Silahlara veda

Silah bırakma öyle kolay bir süreç değil. Sonuçta 30 yıldır silahla yaşamaya alışmış bölgesel bir örgüt PKK. Bu yüzden Karayılan hem dağ kadrosunun hem de yöneticilerin ikna edilmesi gerektiğinden bahsetti ilk açıklamasında.

Öcalan?ın ağırlığını koyacağı en kritik aşama bu ve bu konuda Öcalan?ın kafasında bir plan var. Bu planın detaylarını bu aşamada değil üçüncü aşama geçildikten sonra açıklayacak. Tıpkı kendi konumu gibi… Şimdilik söylenen, Öcalan?ın bu konuda hem kendisine çok güvendiği hem de ikna olduğu…

Mutabakat/anlaşma yürürlüğe girdi

Teröristbaşıyla yapılan bu anlaşmanın gereği aynen takvimde belirlendiği şekilde hızla yürürlüğe sokulmuştur. Kısa sürede planın 3. aşamasına gelinmiştir. Gerçekleştirilenleri özetleyelim:

1. Teröristbaşı açıktan ve resmen muhatap alındı. 2. Teröristbaşının 21 Mart mektubu, Diyarbakır Meydanında, devletin aracılığı ile bütün dünyaya duyuruldu. Ulus devleti ve bir milleti kabul etmediği tekrarlandı. 3. PKK kaçırdığı 8 kamu görevlisini bıraktı. 4. Tutuklu, çok sayıdaki KCK?lılar gruplar halinde bırakılmaya başlandı. 5. Teröristbaşının istediği ?Akil Adamlar? komisyonu, PKK ile birlikte kuruldu, vatandaşı ikna için yollara düştü. 6. Teröristbaşının istediği ?Çözüm komisyonu? Mecliste, AKP-PKK ikilisinin oylarıyla kuruldu. 7. Her yıl baharla beraber sınır bölgelerine sevk edilen komando birlikler bu yıl gönderilmedi. 8. Valilere verilen yetki ile güvenlik güçlerinin görev yapması önlendi. 9. Karayılan 8 Mayısta PKK karargahı Kandil?de açıktan basın toplantısı yaparak, teröristlerin silahlı olarak Türkiye?den çekilmeyi düşündüklerini açıkladı. 10. Karayılan, Türkiye?nin anlaşma şartlarını yerine getirmesini; Anayasanın değiştirilerek Kürt kimliğinin tanınması, özerkliğin kabulü, Apo başta herkesin özgür bırakılması, ana dilde eğitim ve PKK?lıların etnik siyaset yapmasının önündeki engellerin kaldırılmasına kadar Irak?ın kuzeyindeki kamlarda silahlı eğitim yaparak bekleyeceklerini ilan etti.

Teröristbaşıyla yapılan ve adına ?barış-çözüm? denilen ?mutabakat?ın gereği herkesin gözü önünde yapılırken, yetkililer böyle bir şey yok diyebiliyorlar. Gerçekte ise; devlete, millete ve vatana ortaklık karşılığında, PKK terörü durduracak. Milletten gizlenen de budur.

Türkiye?nin başını öne eğdirmeyecek, şehitlerimizin ruhunu incitmeyecek ve şehit ailelerini rencide etmeyecek diyerek geçiştirilemez. Bin yıllık egemenliği Türk Milletinin elinden alma sonucunu doğuracak olan bu süreç durdurulmalıdır.

Çaremiz: Türk Milletinin uyandırılmasında ve seçim sandığındadır.

Sadi Somuncuoğlu
06.05.2013
http://www.21yyte.org/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/05/06/6980/teroristbasiyla-mutabakat-meselesi

Share

Yorum yok

TEŞEKKÜR

ergenekon davası

29.04.2013 tarihinde yapmış olduğum esas hakkındaki son savunmamda, duruşma salonunda beni yalnız bırakmayan ailem ve tüm dostlarıma teşekkür ediyorum…  Muzaffer Tekin

Savunmamın tam metni önümüzdeki günlerde yayınlanacaktır.

Share

Yorum yok

Son Savunmam dan Basın’a Yansıyanlar

MT savunma 001

Share

Yorum yok

“BEŞİKTAŞ’TA SIRTLAN PUSU’SU”

Balyoz davası sanıkların dan, Jan. Alb. Mustafa Önyol’un kaleme almış olduğu “Beşiktaş’ta Sırtlan Pusu’su” adlı kitap’ta Muzaffer Tekin ile ilgili satırlar;

“Zafer tepe” ismi nereden gelir, bilir misiniz?

Söz konusu olayda bir isim daha öne çıkıyordu; Muzaffer Tekin. Piyade okulunda bir asteğmen bölüğünün Bölük Komutanı olarak görev yapıyordu o zamanlar. Rütbesi yüzbaşıydı.

Astı, üstü herkes ondan kahraman diye bahsediyordu. Sadece astları değil, üstleri de kendisine saygı duyuyordu. Kıbrıs savaşında yaptıklarını kendisinden değil, arkadaşlarından, ders hocalarımızdan dinliyor, kendisine içten içe hayranlık duyuyorduk.

Yürüyüşüyle, duruşuyla emsallerinden farklı bir subaydı Yüzbaşı Tekin. Kışlada pek çok bölük vardı ama en olumsuz hava şartlarında bile eğitim yapan bir tek bölük olurdu. O da Muzaffer Tekin?in bölüğü.

Kıbrıs savaşına teğmen olarak katılmış, gösterdiği üstün cesaret ve feragat nedeniyle bu rütbede altın madalyalı tek subay olarak tarihe geçmişti.

Kıbrıs?ta cephe taarruzu ile ele geçirdiği tepeye ismini vermişlerdi: ??Zafer tepe.?? Asker olsun diye yaratılmış birisiydi gözümüzde o zamanlar Muzaffer Tekin.

Lokantada kavga olduğu gün, Piyade Okulunun Nöbetçi Amiri Muzaffer Tekin idi. Olay ile ilgili sorgular sonucu Selimiye?de lokanta sahibi ve çalışanlarının karşısında çıkartılarak yüzleştirildik. Yüzleşmede kimse teşhis edilmedi. Ama mutlaka bir suçlu bulunmalıydı.

Bu olay iç kamuoyunda fazla yankı bulmamıştı ama dış basın olayı çarpıtarak vermiş ve dış kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı.

Söylenenlere göre; yabancı basın, örgütlerin terörünün askerlerce engellediğini, şimdi ise askerlerin mafya usulü saldırılar yaparak haraç vermeyenlere karşı terör estirdiklerini belirterek, ?bu teröre kim dur diyecek? şeklinde yayın yapıyorlarmış. Hâlbuki ortada münferit bir olay vardı ve başka bir olay da vuku bulmamıştı. Ama kime anlatacaksın?

Bundan o zamanki yetkililer çok etkilenmişti haliyle. Buna sebep olanları mutlaka cezalandırmak niyetinde oldukları anlaşılıyordu. Çünkü sansürleme imkânı bulamadıkları Avrupa basını kendi halkından, kendi basınından kendi Ordu mensuplarından ve gerçeklerden çok daha önemliydi onlar için. Olay sonrası okula peş peşe komutanlar geldi.

En son dönemin Kara Kuvvetleri Komutanının geldiğini hatırlıyorum. Her gelen gerginlik yaratıyor, bağırıp çağırıp gidiyordu. Amacın ??bağcıyı dövmek?? olduğunu anlayacak yaştaydık.

Sonuçta dayak yiyen dört arkadaşımız (dayak yedikleri için olsa gerek) ile Muzaffer Tekin?in, bana göre haksız ve hukuksuz bir şekilde TSK ile ilişiğini kestiler.

Muzaffer Tekin, Nöbetçi Amiri olarak bütün sorumluluğu üzerine almış, herhangi bir arkadaşımıza zarar gelmemesi için kendi geleceğini hiçe sayan bir asil duruş sergilemişti. Bu asil durumun karşılığı, TSK?den atılmak oldu.

Ama o bu davranışını ile orada bulunan yaklaşık 350 teğmenin gönlündeki edebi yerini aldı…

Yirmi altı yıl sonra Muzaffer Tekin, ??Ergenekon?? isimli davadan, iftiralarla, yine haksız hukuksuz biçimde bu sefer cezaevine tıkılacaktı. Ben de benzer şekilde haksız hukuksuz bir şekilde ??Balyoz?? davasından tutuklanacaktım. O zamanlar nereden bilebilirdim yolumun, 26 yıl sonra Muzaffer Tekin ile bu sefer cezaevinde kesişeceğini?

Muzaffer Tekin cezaevindeyken, düzenlenen bir kanunla beraber hakları iade edilecek, kendisine emekli aylığı bağlanacak ve emekli Albay kimliği verilecekti. O da bana bu kimliğin renkli fotokopisini göndererek, sevincini paylaşmamı sağlayacaktı.

Daha nelerle, kimlerle kesişecekti kaderimiz? Onu da ilerleyen satırlarda anlatacağım.

??Ergenekon?? davası denince aklıma bir kişi daha geldi. Söz konusu kişi, bu dava kapsamında ilk tutuklanan emekli General Veli Küçük?tür…? (Beşiktaş?ta Sırtlan Pusu?su, Mustafa Önyol, sayfa:87-88)

Share

Yorum yok